“İç dünyası zengin olan kişi, yazgıdan çok şey beklemez.”
Schopenhauer
Bilmiyorum Schopenhauer okudunuz mu hiç, ama bence herkes hayatının bir yerinde, kendini ve toplumu sorgulamak ve sosyolojik çıkarımlar yapmak adına, Aforizmalar kitabını okumalı. Zira Schopenhauer zamanının çok ötesinde gözlemlerle bugünümüzü bile aydınlatabiliyor. Ben kitabı okurken yukarıda alıntıladığım cümleyi okuduktan sonra bir durakladım; daha sonra cümlenin altını çizdim ve bir daha okudum.
İç dünyası zengin olan kişi, yazgıdan çok şey beklemez. Bu cümle ile birlikte kendimi sorgulamaya başladım; hayatım boyunca başıma gelen kaç şeyi çeşitli isimlerle, kader veya evren gibi, yazgıya yükleyip vicdanımı rahatlatmaya çalıştım? Kaç yanlış ilişki, kaç başarısızlık, kaç tane kaçan fırsatı “Kısmet değilmiş” diyerek üzerimden atmaya çalıştım?
Bir avukat olarak yasalara ve hukuki düzenlemelere hâkim olmam bekleniyor; her gün onlarca yeni yönetmelik ile düzenlemelerin değiştiği bir ülkede yaşasam da, her gün birbiriyle çelişen Yüksek Yargı Kararları çıksa da, benim “Bu yeni düzenlemeden haberim yoktu” deme şansım yok. Sadece avukatlar için de değil, ceza kanunu dördüncü maddesi açıkça kanunu bilmemek mazeret sayılmaz şeklinde düzenlenmiştir. Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkesin, kendi hakkında uygulanacak kanuni düzenlemeyi bildiği varsayılır. Kişi, arabasıyla giderken yanlışlıkla bir canlıya zarar verirse, dikkatsizliği oranında ceza alacağını ve istemeden yaptığı için ceza almayacağını düşündüğünü söyleme lüksü olmadığını bilmelidir.
Hayat da bunun bir benzeridir, yolda ilerlerken başınıza gelenleri siz seçemezsiniz, ama başınıza gelenlere nasıl karşılık vereceğinizi siz belirlersiniz. Ve hayata verdiğiniz karşılıklar, seçtiğiniz yol ve o yolda yürüme şekliniz, sizin bir sonraki maceranızı da belirler. Bu, hayatın size “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” deme şeklidir. Kendinize iyi bakmanın bir şartı da kendinize karşı dürüst olmak ve bilinçli bir şekilde yaşamaktan geçer.
Dikkatli baktığımızda, hukuki düzenlemelerin kanunu bilmemeyi mazeret saymamasının, bizim psikolojik sağlığımızı korumanın bir yolu olan wellness ile aynı kilit noktalarda durduğunu fark edebiliriz. Wellness yaşam kalitemiz için sorumluluk üstlenmenin ilk adımıdır. Esenlik ve iyilik durumu için kendi kendinin sorumluluğunu almak demektir. Kendi hayatın ve başına gelenler üzerinde kendinden başka kimseye sorumluluk yükleyemeyeceğinin, bilinçli bir şekilde yaşamazsan kendini devamlı olarak kurban psikolojisi içinde bir adım bile ilerleyememiş şekilde bulacağının garantisidir.
Sana saygı duymayan bir partner ile birlikteysen, “Seni seviyorum bu yüzden kıskanıyorum” klişelerini en sonunda psikolojik ve hatta fiziksel şiddetin izleyeceğini öngörmek zorundaydın. Sevmediğin bir işte sırf parası yüzünden çalıştıysan işini iyi yapamayacağını, bu yüzden de başarısız olacağını bilmeliydin. Kendini ve arzularını bilmek yerine, modaya uyarak yaşamanın en sonunda seni kimliksiz bir halde bir trendden diğerine, yalnızca tüketim bireyi haline sürükleyeceğinin barizliğini görebilmeliydin. Durup kendini dinlemenin ve kendinin farkına varmanın önemini, boşanırken bir mahkeme salonunda veya İK müdürünün sana yollarınızı ayırmanın vaktinin geldiğini kibarca söylerken bir ofiste anlamak yerine, vaktiyle anlamanın ne kadar güzel olabileceğini bir düşün.
O yüzden şimdi derin bir nefes alıp, sakince kendimizle yüzleşmeliyiz. Hatalarımızla, başarılarımızla, hayallerimizle ve gerçeklerimizle objektif bir biçimde yüzleşip kim olduğumuzu anlamalıyız, bundan sonraki yatırımlarımızı iç dünyamıza yapmalı ki bir sonraki maceramızda güvendiğimiz yazgı değil, kendimiz olalım…
İlginizi çekebilir: İşinizde başarılı olmanın yolu, kendinizi tanımaktan geçiyor