Başarıya giden en kestirme yol: Bir bütün olduğunu kabul etmek
Başarı kendini bir bütün olarak kucaklayabildiğin yerde saklıdır. Direnç göstermeyi bıraktığın kadar, olmaya geldiğin kişiyi deneyimliyorsun bu hayatta desem, hayatta ne ile savaşıyorsan sürekli onunla sınanıyorsun desem, “Ben asla onun gibi olmayacağım” dediğin kişilerin özelliklerini reddettiğin için özgünlüğünü, yaratıcılığını, varlığını yok ediyorsun desem hangi yönlerinle barışırdın?
Tüm bildiklerini ve öğrendiklerini bir kenara bırakabildiğinde gerçek ve olmaya geldiğin sen görünmeye başlıyor. Her söyleneni, her deneyimi yorum katmadan duyabildiğinde ve gözlemleyebildiğinde bir yaratıcılık akıyor. En önemlisi de direnç göstermeyi bıraktığında birliğe ve bütünlüğe erişiliyor.
Yazıma bir masalla devam etmek isterim. Judith Liberman’ın Masal Terapi kitabından. Mutlaka okuyanlar vardır. Çok severim bu masalı. Bir hatırlatma olsun okuyanlara.
Hayat veren ağacın meyvelerini hiç kimse tatmamıştı. Köyün ortasında, iki büyük dalı meyvelerle dolu, muhteşem gökyüzüne ellerini açmışçasına yukarıya doğru uzanıyordu. Kimse bu meyvelerden tek bir ısırık dahi almaya cesaret edememişti. Çünkü dallardan birinin hayat veren, diğerinin ölümcül zehirli meyvelerle yüklü olduğu herkes tarafından biliniyordu. Hangi dalın hayat hangi dalın ölüm verdiği bilgisi zaman içinde kaybolmuştu.
Büyük kuraklığın yaşandığı yıla kadar bu böyle devam etti. O yıl gökyüzünden tek bir damla su düşmemişti. Tohumlar toprakta kurumuş, kıtlık başlamıştı. Köyde ölümün gölgesi dolaşıyordu. Ama hayat veren ağaç yeşil kalmıştı ve meyveleri her zamanki gibi kocaman ve suluydu. Köylüler ağacın meyvelerini korku ve açlık dolu bakışlarla gözlüyorlardı.
Ta ki bir gün torunu hastalanan yaşlılardan biri bütün köylüleri ağaca çağırana kadar “Torunumun sağlığı uğruna bu meyvelerin birinden bir ısırık alacağım. Beni izleyin; ölürsem ona diğer daldan bir meyve verin ve torunumun hayatını kurtarın. Umarım bu fedakarlığım daha pek çok nesile hayat verir.”
Yaşlı adam bunları söyledikten sonra bir meyveden ısırık aldı. O çiğnemeye devam ederken insanlar da onu izlediler. Yedikçe adamın sırtının dikleştiğini, saçlarının beyazdan siyaha döndüğünü, cildinin parlaklaştığını seyrettiler. Hayat veren meyveyi ısırmıştı. Bütün köylüler fırlayıp o daldan bir meyve koparmaya koştu. Herkese yetecek kadar, hatta daha bile fazlası vardı. Sanki onlar meyveleri kopardıkça yerine yenileri geliyordu.
Gece, ağacın dallarının altında hayatın dönüşünü kutlamak için müzikler çalındı, danslar edildi ve neşe dolu şarkıların yankısı dallardan gökyüzüne kadar ulaştı.
Çok uzun bir süre sonra endişeli bir fısıltı Ay’ın altında kalplerden dudaklara yayıldı. Ya bilgi bir kez daha unutulursa? Ya bir çocuk masum bir şekilde ağacın yanlış tarafına uzanıp hayatını kaybederse? Zehirli meyveleriyle o uğursuz dalın gözlerinin önünde durması tehlikeli değil miydi? Bir şey yapılmalıydı! Hemen bir testere, altı çift el: İşte çözüm! Hepsi tatmin olmuş bir şekilde yataklarına gittiler. Zehirli dal kesilmiş yerde yatıyordu.
Ertesi sabah köy bir feryatla uyandı. Hepsi dışarı koştular, bir de baktılar ki hayat veren ağaç ölmüş! Bütün meyveleri kurumuş, gövdesinin içi bile kupkuru ve bomboş olmuştu. Daha bir gün önce onca kişiyi olgun meyveleriyle besleyen ikiye bölünmüş ağaç bir gecede kuruyup ölmüştü.
Aslında farkında olsak da olmasak da direnç gösterdiğimiz yönlerimiz yüzünden hastalanıyor, varlığımızı öldürüyor ve gerçeğimizi yaşayamıyoruz.
İlerleme cesaretini kucaklayabildiği kadar, vazgeçebilme ve teslim olma cesaretini de kucaklayabilmeli insan.
Gücünü kabul edebildiği kadar güçsüzlüğünü de kabul edecek cüreti kucaklayabilmeli insan.
Söyleyebilme cesaretini sergileyebildiği kadar susabilme ve gözlemleme yeteneğini de kucaklayabilmeli insan.
Çılgınca koşturma ve üretme haline izin verebildiği kadar sessizce kalıp, bir şey yapmama haline de izin verebilmeli insan.
2. bölüm: Hayatta arzu ettiğin yerde misin?
Geçen hafta bir danışanımla yaptığım nefes seansı öncesi konuşmamızdan önemli olan yerleri paylaşacağım sizlerle. Artık seanslarıma “Hayatta direnç gösterdiğin yerler neresi?” diye sorarak başlıyorum.
Rehber: İnsanlarda seni en çok rahatsız eden DAVRANIŞlar neler?
Arzu: Düz olmamaları.
Rehber: Biraz daha açabilir misin?
Arzu: Gerçek duygu ve düşüncelerini ifade etmemeleri doğru gelmiyor.
Rehber: Asıl seni rahatsız eden inanç, anlam bu mu? Örnek verir misin?
Arzu: (Örneği anlattıktan sonraki anlamı) …’nın hayatını bu kadar kolaylaştırmasına rağmen haksızlığa uğraması.
Rehber: Arzu bu durumun neresinde? Kendini onun yerine koy. Hayatını kolaylaştırdığın biri tarafından haksızlığa uğradın mı?
Arzu: Gözleri doluyor ve hayatta sürekli yaptığı şeyin birilerinin hayatını kolaylaştırmaya çalışmak olduğunu söylüyor.
Rehber: Kolay bir hayatın olsaydı nasıl bir Arzu olurdun?
Arzu: Bolca seyahat eder ve özgür olurdum.
Rehber: Kimsenin hayatını kolaylaştırmak zorunda olmadığın inancına sahip olsaydın? Nasıl bir Arzu var orada?
Arzu: Bencil geliyor ( DİRENÇ GÖSTERDİĞİ YER) (SÜREKLİ YARGILADIĞI YER)
Rehber: Birilerinin hayatını kolaylaştırdığın veya bunu yapmak zorunda olduğun doğru mu?
Arzu: Hayır.
Rehber: Bu duygudan özgürleşmek için neye ihtiyacın var?
Arzu: Karşı tarafın gücüne inanmaya ve güvenmeye. Bencil tarafımla da barışmaya…
Hayattaki tüm savaşın aslında kendinledir. Eğer bunu aşmayı öğrenirsen evren seni destekler. Şimdi bak bakalım hayatta seni rahatsız eden şeyler neler?
Direnç gösterdiğin, kabul etmekte zorlandığın…
Hepsi sensin aslında. Karanlık yanın. Bakmaya cesaret edemediğin yerin.
Fakat hayat yalnızca cesurları sever.
Ve içinde birliği, bütünlüğü sağlayamadan başarılı olman mümkün değildir.
Beni Instagram’dan da takip edebilirsiniz…
İlginizi çekebilir: Karmanızı anlamak için sormanız gereken soru: Bu deneyim bana ne öğretiyor?