Başarının yedi spiritüel yasası: Dördüncü yasa “en az çaba”
“En Az Çaba Yasası: Doğanın zekası çabasız ve kolay çalışır… Dertsiz, ahenkle ve sevgiyle. Ahenk, sevgi ve neşenin getirdiği doğal güçlerden yararlandığımızda, çabasız bir kolaylıkla başarılı bir yaşam, iyi bir gelecek yaratırız.”
Deepak Chopra
Zorladıkça zorlandığımız zamanları hatırlayın… Akışın karşısında durmaya çalıştığımız. Mis gibi bir havada mutlu olabilmek varken yakındığımız, ağladığımız, kayıplarımızla baş başa o kayıpları daha da büyüttüğümüz… Ölümlerin veya ayrılıkların ardından kendimizi günlerce ve belki de yıllarca suçlu hissettiğimiz… Pişmanlıkla dolduğumuz veya karşımızdakini pişmanlıkla doldurduğumuz… Hayatın akışına, hayatın doğallığına, başlangıçlar kadar bitişlere de yeri olduğunu bile bile kabul etmeye çalışmak şöyle dursun, hoşgörü bile gösteremediğimiz…
Evet, bugün yasalarımızdan dördüncü yasaya çok ama çok yakından bakalım istiyorum. Bir dilek tutarız ve öyle kolaylıkla karşımıza çıkıverir ki biz bile şaşırırız. Hani deriz ya “Hayat bu kadar kolay mı?” Evet, hayata sorsaydık bizlere hayatın, yaşamanın, akmanın, yani enerjinin bu kadar da kolay olduğunu söylerdi. O çok istediğimiz şeylerin aslında “varolduklarını” fakat bizimle buluşmak üzere bir “süreç” gereksinimi de olduğunu…
Aslında hayatı zorlaştıranın, ahengi bozanın, neden, nasıl diye tekrar tekrar yorarak araya girenin biz olduğumuzu… Ben bu yasayı en doğru şekilde anlatmanın ve anlayabilmenin doğaya bakmak olduğunu düşünüyorum. Bir ağacın sonbaharda çıkıp “Ben yazı yaşayacağım, çiçeklerimi açacağım, soğuk da olsa ben doğaya karşı duracağım” dediğini gördük mü? Bir yılanın “Ben bu deriyi bırakmak istemiyorum, bırakmaktan korkuyorum, kaybetmekten korkuyorum, bir daha bana verilmeyeceğine inanıyorum” diye düşünmesi sizce ne kadar doğrudur?
Dünya vermek üzerine, dünya bolluk üzerine, dünya ahenk üzerine yaratılmıştır. Azaltmak için değil çoğaltmak için, kaybetmek için değil daha çok yaratmak için, paylaşmak için, bir damla suyun bile kaç moleküle, kaç toprak parçasına, kaç bitkinin gövdesine, kaç kar tanesine, kaç vücuda, kaç çiçeğe, kaç böceğe değdiğine bir bakın… Bu akış değil midir? Bu ahenk değil midir?
En fazla “olduğumuz” gibi olmaya çalışmak bu kadar zorlayıcı mıdır? Zorlanmak şöyle dursun istemek, çabalamak, emek vermek ve “Ben isterim bu veya daha iyisi” diyerek akışa güvenmek bu kadar zor mudur? Diyeceksiniz ki “Ben bıraktım olmadı, denedim gelmedi, söyledim kavuşamadım”… Evet, hepsi akışın parçasıdır, akışa, “olanda ve olmayanda” bulunan hayıra, iyiye, daha iyiye ve hatta bazen bizlerin hayal bile edemeyeceği iyilere neden kalbimizi kapatmaktayız? Neden terse kürek çekerek isteyip de “yaradılışın” vereceklerine sadece biraz olsun geriden bakamamaktayız?
Hiçbir çaba sarf etmeyelim demek değildir, isteyip çabalayıp sonunu yine ahenge, zamana, olana ve olmayana bırakabilmektir… Şikayet etmek yerine yollara yer açabilmektir. Olmadığında bir karıncaya çizilmiş sınırlar gibi başka bir yöne dönebilmektir. O yönde olana “geçmişten bağımsız” olarak yepyeni gözlerle bakabilmektir…
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız bu yasa hakkında derinden düşünmenizi dilerim. Kendi yollarınıza bariyerler örmekte misiniz? Kendi kendinize engeller koymakta mısınız? Bırakın, zamana, oluşa, ahenge, akışa… Evet isteyin, evet çabalayın, evet dileyin, ama bırakın, belki sizin bugün düşünemeyeceğiniz güzellikler kapınızda…
İlginizi çekebilir: Başarının yedi spiritüel yasası: Üçüncü yasa “sebep ve sonuç: karma”