X

Başarı dediğimiz şey aslında bir bakış açısından ibaret

Ortaokulun ilk yılları benim için oldukça zor geçmişti. İlkokulun rahat temposundan sonra hem daha net bir performans beklentisi karşı karşıyaydım hem de üçüncü senenin sonunda girilecek önemli bir sınav vardı. Yüksek stres anlarında, fizyolojik ve psikolojik savunma mekanizması olarak gelişen “don, kaç veya savaş” tepkilerinden bahsederiz. Geriye dönüp baktığımda, ilk iki yılımın kimi zaman “donma” kimi zaman da “kaçma” tepkilerinde geçtiğini fark ediyorum. Belli ki bu yeni realite beni strese sokmuştu, fakat hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordum. Odamda ders çalışır gibi yaparken aslında gizli gizli Harry Potter okuyordum. Ya da annemin evde olmadığı zamanlarda, saatlerce televizyon izliyordum. Ders notları açıklandığında, sonucu duymamak için kulaklarımı tıkıyor, düşük not aldığımda biraz üzülüyor ama çok da dert etmiyordum. Aslında genel olarak pek bir şey “hissetmiyordum”. Tek korkum, o notları anneme nasıl açıklayacağımdı. Ki bunu da mümkün olduğunca erteliyordum. Annem bana baskı yaptıkça, ben daha da içime kapanıyor, hayal dünyama sığınıyordum. Kitaplar ve diziler aracılığıyla oluşturduğum ayrı bir dünya vardı ve orası gerçeklerden kaçmamı sağlıyordu.

Son seneye geldiğimde, artık bir karar vermem gerektiğini fark ettim. Ya bu şekilde devam edip, yakınlardaki bir düz liseye gidecektim (ortamının çok iyi olmadığını duyuyordum) ya da bir Anadolu lisesini kazanabilirdim. Başta yalnızca denemeye karar verdim. Bakalım gerçekten çalıştığımda neler olacaktı? Hızlı bir ilerleme katettiğimi gördüğümde ise gerisi geldi. Daha ilk deneme sınavında dershanede en iyi sınıfa yükselmiş, sene sonunda ise iyi bir Anadolu lisesini kazanabilmiştim.

Bu anımı anlatmamın sebebi, “başarı” ile olan ilişkimin zeminini aktarabilmek. Ne zamanki derslerim düzelmiş ve ben iyi sonuçlar getirmeye başlamıştım, işte o zaman aile içerisinde “görüldüğümü” hissetmiştim. Annem benimle gurur duyuyordu. İki yıl süren bir soğuk savaş döneminden sonra, ilişkimiz önemli ölçüde iyileşmişti. Öğrendiğim kalıp şuydu; “Demek ki ben ancak başarılı biri olduğumda kabul görebilirim. Ancak o zaman değerli ve önemli biri olabilirim.”

Sonraki yıllarda; istediğim üniversiteyi kazandım, istediğim işlere girdim. Gözüm en yükseklerde olmasa da, kendimi belirli bir “başarı” seviyesinde tutabilmek için elimden geleni yaptım. Hatta çoğu zaman elimden gelenin fazlasını… Nitekim bu yolda kendimi tüketmek dahil her şey mübahtı. Ego, acı verici duygulardan kaçmak, bunlara karşı kendini korumak ister. Bunun için de çeşitli mekanizmalar geliştirir. Benimki de, bir daha o dönemdeki gibi “değersiz” hissetmemek için devamlı olarak iş başındaydı. “Başarılı biri” kimliğine sıkıca tutunmuş, kendimi bu kimlikten bağımsız düşünemiyordum. Başarısız olmak adeta varlığıma bir tehdit gibiydi. Gestalt bakış açısıyla, kendimi kutbun bir ucuna hapsetmiştim. Artık tek verdiğim tepki “savaşmaktı”. Kutbun diğer ucu ise temas etmek istemediğim, korkutucu bir alandı. Bu sadece iş hayatında değil, yoga eğitimim ve bedenimle ilişkim dahil hayatın bir çok alanında geçerliydi.

Ta ki hayat beni kutbun diğer ucuna, mecburi olarak itene kadar… Pandemi sonrasında gelişen yeme bozukluğu, uyku problemleri, spor sakatlıkları…Bir şeyleri istediğim gibi “yapamamaya” başlamıştım. Kilo almıştım. Yoga pratiklerini eski düzeninde devam ettiremiyordum. Depresif bir ruh hali içindeydim ki bunu bile kendime yediremiyordum. Ben depresyona giremezdim! Kendimi bir yandan çok başarısız hissediyor, bir yandan da “savaş” tepkisini verebilecek gücü kendimde bulamıyordum. Nitekim yıllarca tetikte bir sinir sistemiyle yaşamıştım. Fakat artık terapiye de başlamamın etkisiyle, egomun zamanında kendini korumak için geliştirdiği savunma mekanizmaları birer birer çökmeye başladı. İşte bu noktada “başarı” kavramını ilk defa, filtresiz ve nötr bir yerden sorgulamaya başladım. Ve kendime şu soruları sordum:

Bu hayattaki değerim salt başarılı olmaya mı bağlı?  Peki bunu devamlı sürdürebilmek mümkün mü? Ya da gerekli mi?

Başarılı biri olabilmek için illa toplumun beklentilerini karşılamam ya da belirli normlara uymam mı lazım? Üstelik bu standartları kim belirliyor?

Başarıya giden yolda her şey mübah mı? Elde edeceğim sonuç kendimi tüketmeye değer mi?

Ben mutlu, dengeli ve doyumlu bir hayat mı istiyorum yoksa tamamen başarı odaklı, katı, stresli ve keyifsiz bir yaşamla mı yetinmeliyim?

Başarı ve sonuç odaklı bir düzende yaşıyoruz. Kapitalizmin işleyişi bunu gerektiriyor. Ailemiz ve mevcut eğitim sistemimiz bizi hayata, belirli sonuçlara ulaşmaya yönelik hazırlıyor. Sürecin bizim üzerimizdeki etkisi genelde göz ardı ediliyor.  Her birimiz için hayatımızın farklı dönemlerinde farklı anlama gelebilecek “başarı” kavramı, önceden belirlenmiş, somut kalıplara sokuluyor. Bir çoğumuz kendimizi, öz benliğimizin gerçek arzusu olup olmadığını sorgulayamadan, önümüze koyulmuş hedeflere doğru koşar halde buluyoruz. Koşarken es geçtiklerimizi ya da geride bıraktıklarımızı fark edemiyoruz.

Son yıllarda öğrendiğim şey, başarı dediğimiz şeyin aslında bir bakış açısından ibaret olduğu. Üstelik Echart Tolle’nin Şimdi’nin Gücü kitabında dediği gibi; “Bazen dışarıdan hiç bir şey başarıyor gibi görünsek de aslında içeride çok şey başarıyor olabiliriz.”

Örneğin, yeme bozukluğumun iyileşme sürecinin bir parçası olarak kilo almaya izin vermem gerekti. Kilo almak toplum normlarına göre “başarısızlık” olarak görünse de benim için bu sürece izin vermek bir öz şefkat göstergesi ve önemli bir içsel başarıydı. Bedenimle daha sağlıklı bir ilişki kurmamın yolu buradan geçiyordu.

Yogada sadece zorlu pozların içinde kalabilmenin ya da meditasyonları sonuna kadar götürebilmenin değil, gerektiğinde oradaki mücadeleyi bırakabilmenin de önemli bir başarı olduğunu fark ettim. “Yapamıyorum” diyebilmeyi, kendime “yapamama” iznini verebilmeyi öğrendim.  Bu yüzden hep derim, hangi kişisel dönüşüm aracını kullandığımızdan ziyade aslolan onu nasıl kullandığımız ve ondan neler öğrendiğimiz.

Son zamanlarda kendimi tüketerek ve tüm kaynaklarımı işime yönelterek en yüksek performans notu almaya uğraşmak yerine işimi yine hakkıyla yapıp, hayatımdaki diğer şeylere de yeteri kadar zaman ayırabileceğim bir denge arayışındayım. Bu dengeyi oluşturabilmeyi artık en yüksek notu almaktan daha önemli bir başarı olarak görüyorum.

Carol S. Pearson, “İçimizdeki Kahraman” kitabında şöyle ifade ediyor; “Biz, sürekli olarak, belli normallik ve başarı standartlarını tutturup sürdürmemiz yönünde kültürel bir baskı hissederiz. Ama, ancak her bir yaşamın kendi mantığı ve her bir armağanın kendi zamanı olduğuna güvendiğimizde yaşamımızı rahatlık içinde sürdürebiliriz.”

Siz de;

  • Sıkı sıkı tuttuğunuz ve sizin için önceden belirlenmiş başarı normlarından özgürleşip, kendi gerçeğinizin peşinden gidin.
  • Başarı kavramının sizin için her dönemde farklı bir şey ifade edebileceğini özümseyin.
  • Kendi değerinizi koşullara bağlamayın. Onu dışarıda aramak yerine, içsel kaynaklarınızda bulun.
  • Ve Carol S. Pearson’un ifade ettiği gibi, kendi yolunuzun biricik olduğunu hatırlayıp, o yolun mantığına ve zamanına güvenin.

İlginizi çekebilir: İkame tatmin: Geçmişten gelen bitmemiş meselelerini fark et

Siri Kavita: 2018 yılında “kendi gerçeğimi” yaşamak üzere bir yolculuğa çıktım. Gerçi hayat boyu bu yolculuktaymışım da, bunu fark etmem 27 yılımı almış ve artık hızlanmanın zamanı gelmiş. En büyük destekçilerim Kundalini Yoga ve Gestalt öğretileriyle, kendimi değiştirmek için değil, tam tersi daha fazla “ben” olabilmek için yürümeye devam ediyorum. Hem kendimin hem de bu yoldaki diğer kahramanların yoluna ışık tutabilmek, yaralarımızı birlikte dönüştürebilmek için yazıyorum.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale