Özellikle yuva ve ilkokul çağında çocuğunuz varsa veya yakın zamanda çocuk sahibi olmayı düşünüyorsanız bu yazıyı okumanızı öneririm.
Daha önce bir yazımda bahsetmiştim; kick-box ve geleneksel tayland dövüş sanatı Muay Thai’yle ilgili tek pişmanlığım, daha küçük yaşta başlamamış olmak. Bunun sebebi profesyonel bir dövüş kariyeri hayali kurmuş olmam değil. Yine daha önce bir yazımda bahsettiğim Iman Pretty Killer Barlow gibi 21 yaşında neredeyse 17 senelik bir maç deneyimi ve geçmişi çok hoş bir hayal tabii ki. Ancak asıl bahsetmek istediğim bir dövüş sanatının gelişme çağındaki çocukların fiziksel becerilerinin artmasından öte öz-saygı, özgüven ve sosyal iletişim becerileri yönünden kattıkları. İşte tam olarak da bu yüzden erken yaşta başlamış olmak isterdim.
Bir yandan 7’den 70’e “entertainment”, yani eğlence ve zaman geçirme biçimlerimizin şiddeti gittikçe normalleştirdiği ve kanıksattığı gerçeğiyle karşı karşıyayken, çocukları dövüş sanatları öğrenmeye yollamak çelişkili gözükebilir; fakat aslında durum tam tersi. Bununla ilgili araştırmalara ve akademik açıklamalara ulaşmak mümkün, ama hepimizin aklına makul şekilde yatacak katkılarından en önemli bulduklarımı saymak istiyorum: Disiplin, öz saygı, takım arkadaşları ve rakiplere saygı, sorumluluk ve kararlılık kadar, kurallar ve sınırların olduğu bir düzen (ya da hayatın ta kendisinin) içerisinde bağımsız, kendisinin farkında, amaçları ve hayallerinin peşinden giden, bu esnada çevresine ve başkalarına zarar vermeden çözüm üretebilen, inandığı şeylerin arkasında duran bir birey olma yolunda gelişmek.
Kids Judo dersinde çocukların keyfi pek yerinde
Tüm bunları düşünürken geçen ay Checkmat İstanbul’da 4-7 ve 7-12 yaş aralıkları için yapılan çocuk judosu derslerini izleme ve hatta çocuklarını izlemeye gelen ebeveynlerle sohbet etme fırsatım oldu. Aslında yazmaya çok gerek yok, fotoğraflar ve video bence her şeyi anlatıyor: Çocuklar gülüyor, eğleniyor, dinliyor, izliyor, soruyor, oynuyor, bazen yeniyor, bazen yeniliyor, ama en önemlisi gülmeye devam ediyor. Ebeveynler bakımından ise hem çocuklarının oyun, eğlence, öğrenme ve disiplini hep beraber içeren bir aktiviteyi keyifle yaptıklarını görmek, hem de uzun vadede bunun üzerlerindeki olumlu etkilerine şahit olmak büyük bir rahatlık.
Judo Fransa, İngiltere ve A.B.D. gibi çeşitli ülkelerde küçük yaşta okullarda extracurricular bir aktivite olarak yaygın olmasına rağmen, Türkiye’de olimpiyattan olimpiyata hatırladığımız bir spor dalından öteye gitmemiş olabilir. Hatta dövüş sporları ve öğretildiği salonlar hakkında önyargılarımız da çokça mevcut. Kısaca hatırlatırsak Judo Japonya kaynaklı ve tutma, yakalama, fırlatma ve vuruş teknikleri içeren bir spor dalı. “Ju” ve “Do” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan bu sporun kelime karşılığı “nezaket yolu” veya “yol verme yolu” olup, “esneklik yolu” ve “uyum yolu” gibi isimlendirilir (Vikipedi). Ayrıca kökleri eskiye dayanan başka dövüş sanatları gibi Judo’nun kendi etrafında ördüğü bir kültürü, sistemi ve gelenekleri var.
Bir gerçek hayat örneğinde daha ise UNICEF’in zor koşullarda yaşayan çocuklar için sporun önemini vurguladığı projelerinin Brezilya ayağında futbol ve jimnastiğin yanı sıra judo var. Japonya ve Japon kültürüne olan ilgim ve hayranlığım bir kenara, judo özellikle okul öncesi yaşlarda başlanması açısından diğer dövüş sporlarından daha uygun gözüküyor. Bunun öncelikli nedenlerinden hem yukarıda bahsettiğim gibi judonun köklerinin ve geleneklerinin sağlamlığını, hem de o yaşlardaki çocukların oyun ve eğlence biçimleriyle daha rahatça harmanlanabilecek hareketler içermesini sayabilirim.
Tabii ki bu durum büyük ölçüde eğitmenlerin çocuklarla güvene dayalı bir ilişki kurması ve kendilerini ilgili, adil ve cana yakın bir otorite figürü olarak benimsetmeleri sayesinde mümkün. En azından Checkmat İstanbul’da Semih ve Oya Işık çiftinin beraber yürüttükleri derslerde eğitmen olarak başarılarının altında yatanın bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca dövüş sporları gibi eril kimlikle bağdaştırılan bir alanda Oya Hoca gibi kadın eğitmenler sayesinde, agresif ve kaba kuvvet olarak kanıksanmış güç tanımımıza karşın, tam da judo’nun tanımındaki gibi “nazik bir gücün” mümkün olduğunu gösteriyor. Bu durumun ayrıca çocukların toplumsal cinsiyet rolleri algıları bakımından ufuk genişleten bir yönünün olması da cabası.
httpv://www.youtube.com/TstO_xRejHg
Kendisine zorbalık edenleri boksa başladıktan sonra barışçıl yöntemlerle alt eden gencin hikayesinin sadece filmlerde olduğunu düşünüyorsanız bir de bunu izleyin.
Şahsen Judo’yla çok haşır neşir olmamama rağmen ilerde çocuğum olursa, ilkokul öncesinde judo’ya gönderip, izlemiş olduğum dersteki çocuklar kadar keyif alıp almadığını ve devam etmek isteyip istemeyeceğini görmek isterim.
Fotoğraflar: Gözde Türkkan
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.