Bangladeş Notları: Rahatlıkla “Gez gör kardeş” diyebileceğin memleket Bangladeş

Bangladeş Notları - II
Bangladeş Notları – II

Önceden belirteyim: Bu haftaya özel olarak kişileri, hayatları, yapılanları, nasıl yapılacağını, ne yapılmayacağını ve buna benzer durumları anlatmaya bir ara veriyorum. Bunun yerine -sırf cehl-i mürekkeb olma diye sevgili Y kuşağı- “Dakka’da Bir Gün” başlığı altında toplanabileceklerden mürekkeb bir yazı derlemiş bulunuyorum. Pek tarzım değildir, o yüzden eser miktarda performans kaygısı içermektedir…

Dünyanın ayak değmiş fakat el değmesine daha vakit olan bir diyar burası. “Coming Soon: Pek Yakında” bir ülke, “Under Construction: Yapım Aşamasında” bir ekonomi. Muson başlar, her yeri sular seller götürür. Yazın günde ortalama 10 saat elektrikler gider -ve maalesef klimanın sivrisinek enerjisi ile çalışanı henüz yok, burası için fevkaladenin fevkinde bir icat olurdu-. Buradan hareketle serbest girişimcilere de bir tavsiye: Mevzubahis yörede ekosistemin dengesi kaçıyor. Buraya yapacağınız “kurbağa ihracatı” ile hem doğa ananın helalliğini alır hem de geberttiğiniz her bir sinek için size müteşekkir olan halkın ödemeleri sayesinde ihya olursunuz.

İşte kafama yine bu ve buna benzer deli soruların zuhur ettiği bir günde imalatçım bize bir şehir turu düzenlemeyi teklif etti. 26 Mart’ın bağımsızlık günleri olması sebebiyle her yer resmi tatildi. Buna mukabil, bu hafta sizi panoramik bir tura çıkarayım istedim.

Dab

Yukarıdaki “hormonlu armut” görünümlü meyvenin adı DAB. Çok ucuz bir meyve ve adım başı bulabilirsiniz. “DAB-Step” gibi iğrenç bir espri yapsam hayatta unutmazsınız adını. Mega hafıza teknikleri misali. Şeker katılmış yoğuşuk su gibi bir şey. Çok menem bir yemiş değil ama benim gibi her naneyi merak ediyorsan bir dene derim.

Turistler ve dedeler

Bulunduğumuz yer Dakka üniversitesi alanı olarak geçiyor. Uzun zaman sonra nihayet İngilizcemi layıkıyla anlayacağına inandığım iki insan gördüm -resimdeki iki abladan bahsediyorum-. O güne kadar içimde kalan tüm past perfect tense’leri kusmak, passive cümlelerden ilmek ilmek paragraflar örmek, beyaz zenciler gibi her cümleme “f*ck” ile nokta koymak arzusuyla doldum bir an. Şeceremde Avrupalılardan müteşekkil olduğu için ürkmezler diye düşündüm. Fotoğraflarını çektim. Sonra konuşmak için yanlarına gittim. Fakat ya sahiden İngilizce bilmediklerinden ya da o an benden kurtulmak istediklerinden dolayı “No English: Bizde İngilizce yok!” diye beni dehlediler. Sonrası, topuklara kuvvet… Yine sadece özne ve yüklemden oluşan iki-üç kelimelik cümlelere mahkum olmuştum. “You me go” dedim tokadımı ileri sallayarak. Toparlanıp başka yere geçtik.

Kızıl dedenin varyetelerinden de sıkça görmüş bulunmaktaydım. Anladım ki burada rüyalara aksakallı değil, daha kromatik dedeler giriyordu. “Yöresine göre düşlerimizin aktörlerinin kontrastı mı değişir arkadaş?” diye bir soru aklımdan bile geçmeden cevabımı almıştım.

Heykelin en üstünde büstü bulunan kişi, ülkenin kurucusu kabul edilen Sheikh Mujib -şu anki başbakan da mevtanın kızı Sheikh Hasina-. Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılması sürecinde Atatürk’ten çok etkilendiği ve devrimi onu örnek alarak gerçekleştirdiği rivayet edilir. Zaten Bangladeş’te Atatürk’ü bilmeyene ben daha rastlamadım. Sokaklara bile adını veriyorlar (bkz. İlk bölümdeki son görsel).

Yandaki kız ise sakız satarak geçimini sağlamaya çalışan bir çocuk. Ve her çocuk gibi harika gülümsüyordu. Kaygıları, gözlerinin çok ardında bir yerlerde saklıydı…

Parlamento binası

Biz Parlamento binasına Manik Mia Caddesi üzerinden geldik. Mimar Louis Kahn tarafından dizayn edilen bu bina “Mutlaka görülmeli!” denile denile getirildiğimiz bir yer. İlk bakışta “Mimarlar bunu da açıklasın!” diyesim geldi. Ziyaret ettiğim ülkelerde ne zaman “Kilise dediğin A kilisesidir üstad” veya “İşte saray dediğin B sarayı gibi olmalı azizim” filan dense; ilgili yapılarda iki kelimenin karşılığını bulmayı ararım: Haşmet ve azamet. Ben ikisini de bu binada göremedim. Belki bir bileni etkiler ama benim sıradan gözlerime hiçbir zevk vermedi.

Crescent Lake

Yukarıdaki kolaj, orijinal ismi “Crescent Lake” olan ve belki “Hilal Gölü” olarak çevrilebilecek alandaki karelerden oluşturulmuştur. Sürekli bir kalabalığın olduğunu öğrendiğim bu yeri görmeniz tavsiye olunur.

Nandan Park

O günümüzün iyi geçtiğinden emin olmak isteyen sevgili müşterimizin bize önerdiği son durak, bir eğlence parkı olan Nandan Park idi. Bazıları bize Fantasy Kingdom isimli başka bir parkta karting pisti olduğunu ve oradan daha çok keyif alacağımızı söylemişti. Fakat müşterimizi kırmamak adına -ve birazda yaşına hürmeten -onun tavsiye etmiş olduğu Nandan Park’a gittik. Girdiğimizde “Tavsiye edilen yer keşke tasfiye edilseymiş!” diye sövdüm içimden. Bir ihtimal, ellerimizle büyüttüğümüz ve solar iken dirilttiğimiz umutlarımız tarumar olmayabilirdi. Aksiyonların en büyüğü su kaydırağıydı ve grubun en küçüğü olan ben an itibarıyla 29 yaşındaydım.

Hayal kırıklıkları kesici olsaydı, ayaklarımızın altındaki açık yaralara dikiş atıyor olurduk…

10 tane aktiviteye katılmamıza olanak sağlayan biletler elimizde, parkta eğlenen insanları izliyor, grup olarak sıkılıyorduk. Daha önce takım olarak hiç böyle bir sinerji yakalamamıştık.

Aniden uzaklardan bir kakofoni kulağımızı titretti. Hemen o yöne meylettik. Yaklaştıkça notalar daha belirginleşiyor, bunun aslında bir müzik olduğu gerçeği su yüzüne çıkıyordu.

“Vizyon sahibi ol biraz! Bugün bir Bodrum’da, bir Kemer’de yapılan köpüklü – ‘fışkiyeli’ partiler Bangladeş’te neden olmasın?” Böyle düşünmüş buranın işletmecisi -en azından benim hayalimde-. Aşağıdaki resimler Bangladeş’te bir kop kop, bir eller havaya nasıl olur; onu göstermektedir.

Dahil olamadığımız bir eğlenceydi, izlemeyi tercih ettik. Yoksa özgüvenini kap, kalabalığın arasına katıl, eğlenceye takıl . Gelgelelim, benim gözümde otantik/teatral bir gösteriye ön sıralardan yer bulmuş bir avuç seyirciydik. Benim için fazlasıyla yeterliydi.

Tadı damağımızda kalsın istedik. Başka da hiçbir şeye seğirtmeden misafirhanemizin yolunu tuttuk.

Müteakip bölümlerde bu memlekette hayatta kalma rehberi ile kaldığımız yerden devam etmek dileğiyle…

Shake Your Hair Girl with Your Ponytail, Takes me Right Back… 

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Berk Sergün
Berk Sergun // Akademik kariyerindeki birincilikleri taçlandıran plaketlerini paraflayıp geçmiş, sergüzeştler geçirmeye karar verip seyyah olmuş bir kimseyim. Kariyer basamaklarını hızla tırmanırken ¨Bir dakika! ... Devam