Öncelikle günah çıkartmak gerekiyor. Birazdan anlatacaklarım zinhar bir halkı aşağı görmek vb. bir niyetle kaleme alınmamıştır. Bangladeş’te tam 8 hafta geçirmiş ve ülkenin içinde bulunduğu karışık duruma rağmen çok iyi vakit geçirmiş, insanlarını ise bir ayrı sevmişimdir. O yüzden gittiğim her yerde insanları ve yaşamları anlatmayı yeğ tutarım saygıdeğer okur. Ne demişler: “Bir insan, bir Wagamama’dan evladır.” O süpersonik restoranların nerede olduğunu sen de bulursun -bkz. Trip Advisor-. Mamafih belki benim kadar alık bir dimağ değilsindir ve haşırt diye insanlarla muhabbete girmiyor, keza ihtiyatı elden bırakmıyorsundur. Senin orada bir turist olarak başına gelebilecek en kötü şeyi benim yaşamış olmam kuvvetle muhtemeldir -Arabistan’da nezarethaneye girmiştim, hatırladın mı?-. Hala hayatta olduğuma göre, bir şeyleri doğru yapmışım demektir. O yüzden bu bir “Orada hayatta kalma” rehberidir -Eda; beni kovma olur mu? Söz; restoran, otel filan da anlatacağım. Mesela otantik bir McDonald’s vardı, aşağıda da resmi var-.
Vicdan muhasebesinden de alacaklı çıktığımıza göre başlayabiliriz…
– Bangladeş’te sıradan bir gün… Tepede insanı yakan bir güneş, altında insanların yaktığı arabalar ve ağzına ağzına salvo yapan sivrisinekler… Sokakta yürüyorsun. Artık şaşıracağım bir şey yok diye düşünüyor; “şaşırmama çok şaşırırım” diye iddialı monologlar içerisine giriyorsun. Sonra Tanrı spotları sırf sen mosmor ol diye o elem noktaya çeviriyor.
Bir adam yere çömelmiş ve çöğdürüyor -bkz. işemek-. Yüz metre ileride bir başkası. Bunun gerçekleştiği yer ara bir sokak değil, ana cadde üzerindeki bir kaldırım! Kaldırımda kalktığına şahit olmaktan en çok çekindiğin şeyi gözünün içine sokuveriyor hergeleler!
Yine de görece bir mahremiyet sağlanmaya çalışılıyor. Zira burası bir İslam Cumhuriyeti ve kadınların takımları görmesi ayıptan ziyade günah… Adamı “kırpıverirler” ve dünya yüzündeki hiçbir erkek ikinci bir sünneti “sapa”sağlam atlatamaz.
Süreç kısaca şöyle: İşemek için özel bir pozisyon alınır ve sanki bulunduğun nokta alaturka bir tuvaletmişçesine yere çömelinir. Bacaklar açılır ve küçük Osman gölgelerin arkasında işini görmeye başlar. İş bittiğinde yukarı kalkan sağ dirsek Osman’ın sağ salim eve döndüğüne delalet -bkz. Cırt/Fermuar kapanır-. Sonra bacaklar kapanır ve ayağa kalkarak sanki az önce hapşırmışçasına doğal yola koyulunur. Yere koyduğun ise güneşe ve sineklere havale edilir. Gerisini doğa halledecektir.
Çok sevdiğim arkadaşlarımdan birinin doğum gününü kutlamamız icap etti. Bu durumu da bahane ederek buradan bir şekilde içki bulmaya karar verdik. Yakın zamanda Bangladeş’te kaçak içkiden nice insanın telef olduğunu bildiğimiz için temkinli davrandık -yaparım nadiren-. Bangladeş’te alkol ile ilgili yasa şunu der:
- Ey cemaat-i Müslimin! Buraya alkollü içki sokmaya çalıştığın tespit edilmiştir. Sorry fakat “You shall not pass! (Gandalf) -> Türkçe meali: Ey içki, eğer senin adın yoksa sana iblis adını verelim (William Shakespeare).”
Yani Müslüman isen, uyruğundan bağımsız olarak sınırda bağlayıverirler içkiyi. Ucuza aldım diye sevindiğin aslan sütü heba olur.
- Hey EU Citizens and Americans! Buraya alkollü içki sokmaya çalıştığın tespit edilmiştir. Willkommen/Welcome ve “We wish you a warm welcome to our Dhakka City, Boss! (Dhakka City Border Officer) -> Türkçe meali: İçkini de al, gir! (Anonim)”
Hayatının en manik-depresif/obsesif-kompulsif döneminden geçen bir gayrimüslim isen, buraya turistik amaçlı olarak gelmeyi seçmiş olabilirsin. Bu durumda da yanında iki şişe alkollü içecek getirebilirsin. Yok eğer iş amaçlı gelmiş bir gayrimüslim isen, “Laubaliliği sevmem, ciddiyeti severim, disipline hayranım! (Kara Mithat)” mesajı açık bir şekilde vurgulanır ve sadece bir şişe içki sokmana izin verilir.
Lakin dediğim gibi, bunlar sadece kanunlarda belirtilenler… Gerçek ise burada belirtilenden çok daha farklı… Benim buraya ilk gelişimde elimde canavar gibi bir Altın serisi vardı. Sonra başka bir takım arkadaşım da klasik seriden getirdi. Müşterim ve Mısırlı arkadaşlarında katılımı ile ikisinin de dibi görülmüştür.
Zaten Bangladeş insanının suratına pelesenk olan gülümseme ülkeye girişteki memur kardeşlerimizin suratlarında da mevcut. Türk pasaportu ile giriş yaptığın bir ülkede seni böyle sıcak karşılayan başka bir memleket ben görmedim -en azından gezdiğim onca yer arasında-.
Yani anlayacağın her ne kadar yasa bu olsa da kimse tasalanmıyor, alkol kasalarla gelip masalarda birer birer devriliyor.
“İyi de farz-ı misal bende oraya gittim, nasıl satın alıyoruz bu alkol denen illeti?” diye sorduğunu duyar gibi oluyorum. Gayet basit müptela kardeşim. Bir önceki yazımda da bahsetmiş olduğum Gülşan’a gidilir. Açık adres aşağıdaki görselde belirtilmiştir (pasaporta baka baka ismimi de yanlış yazdılar arkadaş).
Mekânı betimlemek lazım gelir: Sürgülü bir kapısı, önünde de tam 1.70 boyunda güvenlikler vardır (öyle deme, burada 1.70 ciddi bir boy). Pasaportunu gösterir ve talebini dillendirirsin. İçeri alırlar. “Envai çeşit içkinin bulunduğu bir binaya girersin” demek isterdim ama maalesef bir evin küçük tuvaleti kadar bir odaya alırlar seni. Burada cam dolaplarda 9 bilemedin 10 çeşit alkol vardır -viskisinden birasına hepsi bu kadar-. Görücüye çıkmış bu ab-ı hayatlardan gönlünün meylettiğini el edersin. Bu alım kayıtlara işlenir ve aşağıdaki kağıda imzanı atar, ödemeni yaparsın. Kredi kartı geçmez, dolar geçmez. Oranın yerel parası olan Taka ile almak zorundasın; 1 $ = 80 Taka. Sonra bizim gibi “Şimdi nerede bozduracağız lan bu dolarları?” deme.
İşlemler bittikten sonra depoya iner, görevli memura belgeyi verirsin. Talebinin karşılığı arz olunur.
Geçen yazımdan başlattığım bir alışkanlıkla bununla ilgili de bir mani yazdım. Böylece sen de anlayabilirsin neden kariyerimde şiir yazmak yerine roman yazmaya yeltendiğimi…
Alkol yasak ama herkesin kafa kıyak
O zaman diledim bir Heineken saat-i eşrefte
Nasip oldu dedim şerefe!
Bangladeşçe’de “Şerefe”nin karşılığı Jôe. “Joy: Neşe” diye okunuyor. Ne hoş bir tesadüf!
Peki, o günün sonunda ne mi oldu? “Ankara’nın Bağları” çalıyordu ama benim aklımdan şu geçiyordu: “Bangladeş’te misket, herkese kısmet olmuyor…” Yok yok, ben roman yazsam daha iyi olur sanki… Biz gittiği her yere “neşe” götüren harika bir milletiz diye noktalayayım.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere efem… İyi seyirler…
Hah, söz vermiştim; unutmuşum. Eda, McDonald’s var, böyle damacanalı falan…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın.