X

Bana narsist diyorlar, oysa ben yalnızca kendimi seviyorum

Bana Narsist diyorlar, oysa ki ben yalnızca kendimi seviyorum. Ve hatta bazen şımarık da diyorlar, oysa ki öyle zamanlarda yaptığım tek şeyin basitçe ne istediğimi tam olarak bilmek ve bunu ifade etmek…

Ve bu beni şöyle bir noktaya getiriyor, bazı insanlar gerçekten kendilerini sevmek hakkında en ufak bir fikre sahip değiller, karşılarında böyle bir şey gördüklerinde de anlamlandıramıyorlar. Bilmediğimiz şeyi algılayamayız, bu “What the bleep! do we know” belgeselinde çok güzel anlatılmıştı. Bir şey hafızamızda yoksa onu göremeyiz… Yerlilerin uçsuz bucaksız denize bakıp daha önce hiç görmedikleri, sadece onlar değil, onların ataları da hiç görmedikleri için hala da görememeye devam ettikleri o uzaktaki gemi gibi… Oysa ki diğer kadın gemiyi görebiliyordu. Çünkü o gemiyi daha önce de görmüştü…

Bu da böyle; kişi daha önce hissetmediği bir hali başkasında gördüğünde bunu asla anlayamıyor. Veya biri onu övdüğünde veya gerçekten sevdiğinde bunu anlayamadığı için kabul etmiyor. Ancak kendinde mevcut eski verileri ile değerlendirip bir yargıda bulunuyor. Ve o yargı da ne yazık ki doğru olmuyor. Bu yazıyı o aradaki boşluğu biraz kapatabilmek için yazmak istedim.

Hakikaten kendini sevmek nasıldır biliyor musunuz? “Ay canım, bebeğim, ne kadar da tatlıyım” demek değildir. Gerçekten kendini sevmek kendinin tamamıyla farkında olmaktır! Zordur buraya varmak. O yüzden kitaplar kendini sev, kendini sev der de birçokları bunu başaramaz. İnsan ancak içindeki şeytanı ile barıştığında, onu olduğu gibi kabul ettiğinde kendini sevmeye başlayabilir. Zordur… Önce kendinde bir şeytan olduğunu kabul edeceksin. Sonra onunla yüz yüze gelecek, onu göreceksin, ve daha sonra onu kabul edeceksin. Onu öyle kabul edeceksin ki boynun bükülecek, melek değil bir insan olduğunu anladığın an, bu an olacak. Ve bir insan olduğunu anladığında hatalarına, eksikliklerine, başaramadıklarına şefkat uyanacak içinde.

Sen kendine şefkat göstermeye başladığında, kendin sana daha da açılacak, ve neyi yapıp neyi yapamadığını, hangi konularda hakikaten mükemmel olduğunu, hangi konularda tam bir yeteneksiz olduğunu anlayacaksın… Mükemmel olduğunda böbürlenmek de yoktur bu saatten sonra, çünkü insan olduğunun farkındasın, herkes gibisin ve başaramadığında da kendine kızmak ya da üzülmek de yok çünkü kendine şefkat var artık içinde…

Kendimi seviyorum, kendimi o kadar çok seviyorum ki… Anlatamamm.. O kadar iyi kalpli, o kadar cana yakın, o kadar samimiyim ki… Yaratıcıyım, zekiyim, araştırmacıyım ve spiritüelim, sezgilerim kuvvetli ve zaman zaman tanrısal bilinç hallerine yaklaşıyorum… Kalbimin sesini duyduğumda onun peşinden gidebilecek cesarete sahibim, teslimiyete birçok insandan daha yakın olduğumu görüyorum. Bütün iyi yanlarımı kristal parlaklığında görüyorum ve onları kabul edip daha da parlatıyorum…

Şimdi ben kendimi mi övüyorum dersiniz? Bunun yerine “Aman efendim estafurullah!” “Ne haddimize o kadar iyi olmak!” demek alçakgönüllülük müdür? Yoksa bu kendi değerini düşürmek, Allah’ın sana doğuştan verdiği hediyeleri, “yok efendim ben almayayım” diyerek elinin tersiyle itmek midir? Evet, “ve kimse kusura bakmasın” ama ben bana doğuştan verilen bütün hediyeleri alıyorum ve zevkle, neşeyle sunuyorum hayata… Bu benim doğuştan hakkım. Bu hepinizin doğuştan hakkı…

Kırılganım, alınganım, hakiki ilgi (caring) ve sevgiye hasret çekiyorum, farkındayım… Politik değilim, diplomatik değilim, kendimi pazarlayamıyorum, politik insanları da anlamıyorum, yani fark edemiyorum, yanılıyorum hep onlara karşı… Disiplinli değilim, çalışkanım ama harekete başlamakta zorlanıyorum, dakik değilim, hep her yere geç kalıyorum, bence bu beni hayata da geç bırakıyor. Ne yazık ki bazen çok çabuk öfkeleniyorum, bir anda parlıyorum sonra hızla sönüyorum ama o parlama anında hissettiklerim için çok üzülüyorum… Ve tüm bunları görüp, kabul ediyorum.. “İşte!” diyorum bunlar da siyahlar… Çünkü ben bir insanım… Ne bir peygamber, ne de bir meleğim… Ve o nedenle bu çok normal! “İşte!” diyorum bunlar geliştirilecek özelliklerim… Tıpkı bir hastalığı tedavi eder gibi. Önce teşhisi koyup sonra tedaviye geçiyorum.

Ruhsal olarak tamamen sağlıklı olsaydık bu dünyada yaşıyor olmazdık. Hatırlayın, melek değiliz, içimizde daima bir iyi kurt bir de kötü kurt var ve hangisini beslersek o kazanıyor. Amaç, evet saflaşmaya, tamamen iyileşmeye, ruhumuzda hiçbir siyah nokta kalmayıncaya kadar ışıkla dolmaya doğru… Bu bir yol…

Diğer yandan insan kendisinin ne kadar farkında olursa, yaşamda eleştirilere veya beğenilere karşı da o kadar tepkisizleşiyor… Çünkü “kim ne derse desin ben kendimi biliyorum,” diyor. Bu, gelen hiçbir eleştiriye önem vermiyorum demek değildir. Hangi övgüyü almam gerektiğini, hangi övgünün abartı olduğunu görebiliyorum. Hangi yerginin haklı, hangi yerginin anlamsız olduğunu görebiliyorum ve evet, anlamsız olanları takmıyorum. Bu beni insanların yargılarından özgürleştiriyor. Ben kendimi biliyorum. Övgüyle övülecek yanlarıma sahip çıkıyor, eğik başımla negatif yanlarım üzerinde de emek veriyorum. Bu beni hayatta hangi adımları atmam konusunda daha da netleştiriyor. Bu beni şımarık değil, ne istediğini bilen, haline getiriyor. Bu beni narsist değil, kendini bilen haline getiriyor.

Ve biliyor musunuz, bu aslında kişiye karizma ve çekicilik de getiriyor… Kendini bilen insanlar hani şu “cool” dediğimiz havayı yayarlar. Kendini seven insanlar ise bizi daima kendilerine çekerler. Hayvanlar ve 0-3 yaş çocuklara bu yüzden hepimiz çekiliriz, belki bilinçli şekilde değil ama onların kendileriyle ilgili hiçbir yargıları, negatif düşünceleri yoktur ve oldukları gibidirler, özgürdürler… Sahi ne zaman kendimizi eleştirmeye, kendimizi sevmemeye başladık ki? Neyse boş verelim bu soruyu, bir zaman başlamış işte ve şimdi her birimiz bunu fark edip değiştirmeye muktediriz!

Sizlere bu konuyla ilgili en önemli önerim kendinizi övün, iyi yanlarınıza bakın ve alın, kabul edin onları, o konularda gelen övgüleri alın… Parlayacaksınız… Negatif yanlarınızı da herkesten önce siz görün ki o taraftan eleştiri aldığınızda “evet böyleyim ama üzerinde çalışıyorum, elimden geleni yaptığıma emin olabilirsin” diyebilesiniz. Ve onlara bir insan olduğunuzu hatırlatabilirsiniz. Ya da, “A evet bu konuda iyi değilim ancak iyi olduğum başka bir sürü konu da var, bak!” deyip onları gösterebilirsiniz.

Dilerim bu yazı kendinizi sevmenizde kolaylaştırıcı olur… Öz-değer, öz-sevgi, öz-şefkat ne çok kapıyı açar göreceksiniz. Son olarak bir Theta Healer olarak bu yazıyı okuyan ve kendini sevmenin, Yaradan’ın tanımıyla ve perspektifiyle, nasıl bir his olduğunu bilmek isteyenlere bu hissi yüklüyor olacağım. Sadece “Evet, bu hissi kabul ediyorum”, veya “Evet, bu hissi deneyimlemeye kendimi açıyorum” demeniz yeterlidir. Yazı yayınlandığında Yaradan’dan bununla ilgili bir Theta Çalışması yapmış olacağım bile, ve evet diyenlere anında yüklenecek. Frekansımızda daima kendini sevme frekansı da olsun! Belki bu frekans içimizdeki diğer düşük frekansları da yükseltir… Kim bilir… 

Herkese öz-değerli günler…

İlginizi çekebilir: Aborjinlerin biz “Mutantlara” mesajı var: Avustralya’dan bize ulaşan 11 değerli mesaj

Dilek Cantimur: Dilek Cantimur, 20 Kasım 1988, İstanbul doğumluyum. 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Finans bölümünü burslu okuyup onur derecesiyle mezun olduktan sonra 5 yıl finans sektöründe çalıştım, fakat daha sonra “özümü gerçekleştirebilme yolumun” bu olmadığını fark ettiğimde bu illüzyona bir son verip Özüme Ait olan Hayatı inşa etmeye başladım. Hem aldığım tüm meditasyon ve enerji eğitimlerinden hem de yüksek lisans eğitimim süresinde edindiğim bilimsel gerçekler neticesinde öğrendim ki Her Problem ve Hastalık ilk önce İnsanın kendi Zihninde yaratılıyor. Şimdi terapilerimde bu zihinsel nedenlerin keşfedilmesi, bilinçaltı blokajlarının dönüştürülmesi konusunda en etkili yöntem olan Theta Healing terapisini uyguluyorum ve bir de günlük hayatlarında uygulayabilecekleri basit fakat çok etkili 7 derslik Meditasyon programları sunuyorum. Ve hayallerimden birinin tezahürü olarak kurduğum “CreatinggrounD” merkezinde farkındalığa hizmet eden birbirinden farklı ve değerli etkinlikler düzenliyorum. Bütünün hayrına… Aşkla.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale