X

Bakış açısının dönüştürücü gücü: Nasıl bakarsak öyle görürüz

Bazı insanlar ile karşılaşırız, enerjileri bizleri de yükseltir. Onlara her konuda danışmak isteriz, bizlere yol gösterebileceklerini düşünürüz. Sonsuz güçte gibi görünürler gözümüze. Her ne olursa olsun doğruyu bilirler, bize her neyi önerirlerse önersinler hep en iyi çözümleri önerirler değil mi? Ve hatta gece gündüz bilmez illa ki onlara sormak gelir içimizden, aldığımız cevaplar bizim için de kapalı perdeleri açtığımızda gözlerimizi kamaştıran güneşi görmek gibi olur…

Peki bir de tam tersini düşünelim, bazı insanlar da vardır ki tek yaptıkları şey şikayet etmektir. Derin bir şikayet, hep şikayet, son derece yüksek oktavdan şikayet etmek, hayatın ondan aldıklarından, kimin kendisine nasıl haksızlıklar yaptığından, akmayan bolluk ve bereketten ve sonuna kadar hep en iyi olmasına elinden geleni yapmasına rağmen hayatın ona istediklerini bir türlü vermiyor olmasına…

Temel olarak farkı burada kısa iki paragraf olarak anlatmaya çalıştım. Ama sizler bu satırlarda kaybolurken ve ben henüz daha bu metnin geriye kalan kısmını tam olarak dünyamıza getirememişken, ortaklaşa görmeyi istediğim bir şey var sizlerle. Gelin şimdi hep birlikte bu yazımızın başlığı olan “perspektif” kavramını aynı noktadan ve biraz daha derinden inceleyelim.

Hep birlikte hayal edelim istiyorum, muhteşem bir koy düşlüyoruz, dalgalar sahile vuruyor. Biz denizin güzel sesini içimiz pozitif enerji ile dolarken, tertemiz deniz kokusunu içimize çekerken bir akşam üstü güneşi altında dinlemeye dalmışız. Gözlerimizin önünde alabildiğine mavi bir sonsuzluk var, bulunduğumuz kumsal korunaklı bir koy şeklinde ve gerçekten bizi çok ama çok mutlu eden bir doğa harikasının içerisindeyiz. Şimdi bu koyun tam ortasında duralım istiyorum, ayaklarımıza biraz denizin o olağanüstü tazeliği, soğukluğu ve tuzu değiyor. İlk önce yürüyüşümüze koyun sağ tarafına doğru başlıyoruz. Biz yürüyoruz dalgalar gelip bize o can-ım denizin en güzel dokunuşlarını sunuyor. Kumlara değiyoruz, rüzgarı hissediyoruz ve kocaman gülümsüyoruz.

Gelin görün ki sağ tarafa doğru ilerlerken gün batımının ters yönünde kaldık yani güneş arkamızda kaldı ve koyun gölge alan kısmına vardık. Aynı muhteşem güzelliğe bakmaktayız fakat rüzgar bu sefer bizi üşütmeye başladı. Evet, aynı dalgalar buradan baktığımızda artık sıcak güneşin altında bizi serinleten bir öğe değil, üşümek hissimizi giderek daha da güçlendiren soğuk su kaynağı oluverdi. Üzerimizdeki giysiler, bulunduğumuz koy, arkamızdaki güzel doğa, önümüzdeki uçsuz bucaksız mavilik şu an bize aynı heyecanı vermiyor…

Nedir değişen? Yani yürümeye ilk başladığımız noktaya göre neyi kaybettik te artık o haz aldığımız koydan bu kadar zevk alamaz hale geldik? Evet, baktığımız perspektif değişti değil mi, biraz yürüdük, önce güneşi kaybettik, sağa doğru ilerldik, diğer tüm değişkenler aynı kaldı ama biz ana bir değişkeni kaybettik ve perspektifimizin içinden çıkartmış olduk. Aynı yürüyüşü sol tarafa doğru yapsakdık ve tam olarak akşam güneşi tüm muhteşemliği ile vücudumuzu ısıtmaya devam etseydi ve biz her adımda biraz daha yükselseydik… Yükseldikçe daha da çok bu güzelliğe katılsaydık, hep orada kalacakmış gibi, o görüntü ve b güzel koy sanki sadece bizim için yaratılmış gibi, bize özel olarak, bize bu dünyanın nimetlerini sunmak üzere…

Şimdi aynı koyda bulunduğumuzu düşünün, bir kişi sol tarafta ve diğer bir kişi sağ tarafta, aynı koya bakarken sizce gördüklerinin, hissettiklerinin ve düşüncelerinin “farklı” olması neye dayanıyor (kişisel farklılıkları yani yetişme tarzından kaynaklı farklılıkları ve genel kişisel özellikler açısından farklılıkları bu soruda değişken olarak kabul etmiyoruz) ? Aynı kumsala aynı resme aynı ortama aynı varlığa aynı var oluşa aynı ana sadece “farklı bir perspektiften” bakmaktalardır…

Eğer şunu düşünürsek, güneşi gören kişi bundan şikayet eder ise perspektifi solda kalarak koyun güneşsiz kısmındakinin perspektifine yaklaşacaktır; yani hepimizin çokça bildiği şikayet ediyorum, şikayet etmeye devam ediyorum, hayat adil değil… Eğer solda kalan güneşi göremiyor olmasına karşın, halen koyun güzelliğini görmeye devam eder, bu muhteşem güzelliği görebildiğine şükreder ve sadece sağ tarafa doğru yoluna devam etmek yeteneğini bulabilir ise (ki bu yetenek normal hayat akışımızda hata yaptığımızda ayağa kalkmak, her zaman uğruna yaşanacak bir şeyler olduğuna inancımızı korumak kötü biten ilişki veya iş deneyimlerimize rağmen hayat akışımızda aldığımız derslere güvenerek ilerleyebilmek ve geleceğe bu deneyimleri birer güzel öğreti olarak yansıtabilmek oluyor) perspektifi sağ taraftaki güzelliğe yaklaşacaktır… Bu durumda bulunulan koy her duruma rağmen hayatın güzelliklerinden bir parça olmaya, şikayet olmamaya, “hayata bahşedilmemiş olanlar” sınıfından çok uzaklarda olup, güneşi görünceye kadar geçen sürede “güneşsiz kalmanın” da varlığın bir parçası olduğu öğretisini de kapsayan güzel bir yol olur.

İşte hayata bakış açımız yani hayat perspektifimiz de bu kadar basittir, bizler nasıl bakmayı seçiyorsak gördüklerimiz de buna göre şekillenir. Sürekli şikayet etmeyi, sürekli “verilmeyen olduğumuzu” yinelemeyi yani azımsamayı yani bize bahşedilmiş olanları “görmemeyi” tercih ederek olmayana odaklanmayı seçiyorsak, mutsuzluğu, korkuyu, endişeyi, kıskançlığı veya çaresizliği çoğaltıyorsak, hayatta perspektifimizden “görmeyi seçtiklerimizi” alacağız. Çünkü gördüklerimiz hayatımızın gerçeğini oluşturur. Oysa bize bahşedilmiş güzelliklere, sevme kabiliyetimize, varlığımızın muhteşemliğine, dert olarak nitelendirdiklerimizin birer ders olduğuna, doğrularımız kadar hatalarımızın da olacağını kabule odaklanırsak, perspektifimizden daima bolluğu bereketi ve güzel olanı görebiliyor olursak, hayatımızın gerçeği de bu olacaktır…

Bu kelimeler sizlere ulaştıysa düşünmenizi istiyorum bu koyun hangi tarafındasınız? Sürekli şikayet ederek, yokluğu yineleyerek, azımsayarak, çevrenizdeki güzellikleri görmemeyi mi tercih etmektesiniz? Sizin için yaratılmış olan bunca muhteşemliğe rağmen hayatınızı bu “perspektif” ile mi şekillendirmektesiniz?

Haydi bugün bir değişiklik yapın, sadece teşekkür edin, gözünüzle “görebildiğiniz” her şey için, ve dileyin kalbinizle çok daha güzellerini görebileceğiniz gün için… Sizin perspektifiniz ne ise hayat size getirmeye hazırdır, peki siz “güzel” olanı kalbinizle görmeye, kalbinizle kabul etmeye ve buna olur vermeye hazır mısnız?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale