“Üç sözden fazla değil, tüm ömrüm şu üç söz; hamdım, piştim, yandım.”
Mevlana Celaleddin Rumi
Zor olanları listeleyin diye önümüze bomboş bir kağıt verdiklerinde hemen listemizi oluşturmaya başlarız; okula gitmek zordur, işe girmek zordur, çalışmak zordur, emek vermek zordur, para kazanmak zordur, sabah erkenden uyanabilmek zordur, herkesten önce bugün bu insanlığa ne katabilirim diye sorabilmek zordur, yemek yapmak zordur, spor yapmak zordur, koşmak zordur, yorulmak zordur, bazen uzun saatler seyahatte olmak da zordur, sorumluluk üstlenmek zordur, ev geçindirmek zordur… Evet, burada daha yazamadığım birçok “zor” mutlaka vardır!
Peki ya kolay olanlar diye karşımıza çıksalardı, haydi gelin bu hayatta size göre kolay olanları bize sıralayın diye bir öneride bulunsalardı… Yüzümüzü yıkamak oldukça kolaydır, ama kolay olması saatle zorlaştırılmıştır! Yani daha günün ışımadığı bir saatte kalktıysak ve aslında ruhumuzu hala sıcacık yatağımızda bıraktıysak (!) o zaman ne zor olur değil mi o kolaycacık yüzünü yıkamak eylemi? Hem de öyle zor olur ki elimizi suya uzatmak bile istemeyiz…
Örneğin muhteşem bir baklava dilimi önümüze geldiğinde, hele de yanında sıcak bir bardak da çay varsa değmeyin keyfimize. Ne kolaydır değil mi keyifle yemek o mis baklavamızı… Fakat henüz ondan önce üç dilim daha baklava yemiş olduğumuzu düşünelim. Yani şekerle dolmuşuz, artık canımız da, midemiz de bir dilim daha yemeyi istemiyor. Yani yiyebilecek bir kapasitemiz yok. İşte tam böyle bir durumda ne zor olur değil mi o bir dilimcik baklavayı yine de yemeye çalışmak? Aslında o kadar da kolay olan bir şey nasıl da zor olmuştur.
Bir örnek daha verelim. Bizim için en kolay olanlardandır, canımız kanımız olan çocuklarımız ile vakit geçirmek. Fakat kocaman, upuzun toplantılarla dolu, birçok konuyu yönetmek durumunda kaldığımız oldukça yorucu bir günün ertesinde evde “son” enerjimizle yaşamaya çalışıyorken, tatlı kızımızın gelip de bitmek bilmeyen o enerji patlamasıyla bizimle oynamak istemesi… İşte o anlar ne zordur değil mi? Aslında çok kolay, basit ve bütün gün uğraştığımız işlerden çok ama çok daha kolay olan bir çocuk oyununa bile dahil olabilmek ne zor olmuştur bizim için… Yorgunluk kolayları götürüp zorları yerine koyuvermiştir böylece…
Hayatımızda aslında zor olarak nitelendirdiğimiz çoğu şeyin kolay olmaktan zor olmak kategorisine girişi tamamıyla algımıza dayanmaktadır. Aslında düşündüğümüzde birçok insana göre uğraş verdiğimiz işimiz daha kolaydır veya sadece geçtiğimiz yüzyılı bile düşünürsek aylarca atlar ile yolculuk yapılmak durumunda olan zamanlara göre şu anda olduğumuz zamanlar çok ama çok daha (!) kolaydır. Şartlar çok ama çok daha iyidir ve hayat kalitemiz ise her açıdan çok daha yüksektir…
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, gelin bir değişiklik yapalım. Zor olarak düşündüklerimizi, zor olarak nitelendirdiklerimizi bir yana bırakalım. İçlerindeki kolayı görelim, yapmak istemek hedefimizi bulalım. Çünkü her şey aslında bizler için, çünkü her şey hayatımızı “kolaylaştırmak” için aslında hayatımızdadır… Zor dediklerimize yeniden bakalım… Zordan kolaya giden yol bizden geçer!
İlginizi çekebilir: Gelecek ne zaman gelecek: Hayatı ertelemeden yaşamak