Bu aralar söylemek istediklerim hep içe, içime. Kendime söylemek, kendime yaşamak istiyorum. Kendimi dinlemek, kendimi duymak. Kendimle olan arasındaki bağlantıda oturup nefeslenmek. Dışarıdan gelen bilgiyi bir süre görmezden gelmek, belki de kapı dışında bırakmak. İçeride olan biten ile hemhal olmak…
Retronun da etkisiyle sanırım, sinir sistemi içsel bakım için kapatıyor kendini. Dev bilgisayarın “bakım zamanı” anonsu! Bedenler içeri dönüyor, nöronlar kendi bağlantılarını kontrol ediyor, yeniliyor. Tozlar kalkıyor, bazı parçalar değişiyor. Dışarı çıkan sesler bu yüzden bazen anlamsız, bazen hatalı oluyor. Duyduklarımız da alıştığımız anlamanın dışında bir yerde kendine yön buluyor. Bilgisayarın ayarları ile oynanıyor, ufak formatlar, bazı değişiklikler. Bizler için ise dalgalanan duygular, anlamlandıramadığımız hisler, öfkeler, belki de aşkın sevinçler…
Elektrik devrelerinde kısa devreler o patlamalara sebep oluyor sanırım.
Mekanik bir yerden bakmak bazen iyi geliyor, görünmez olanı görünür, anlaşılması karmaşık veya yargılı olduğumuzu da “anlaşılır” kılıyor.
Ama en çok bağlantıyı, nasıl da her şeyin birbirine bağlı olduğunu ve sistemi, bir sistem içerisinde olduğumuzu anlatıyor.
Geliştirilebilen, süpersonik bilgisayarlar!
Bedeni böyle düşününce önceleri “insan” gözümde değersizleşir, hayat anlamını ve o romantizmini yitirirdi.
“Peki ya hislerim?” “Peki ya ilahi diye peşine düştüklerim?” “Peki ya duygularım? Hepsi birer bilgisayar algısı mı?” “Gerçek değiller mi?”
Bu soruları sıraladıkça iyice mekanikleşirdi içim.
Bir yanda yaşama dair güçlü hislerim ve deneyimlerim, bir yanda mekanik olmanın verdiği büyük rahatlama ve anlamsızlık!
Bizler “beden sürücüleri” diye cümleler kurmaya başladığımda ise biraz daha anlaşılır oldu benim için. Bu makinaları bu bilgisayarları kullananlarız.
Sonra evrim girdi işin içine. Evrim bunun neresinde? Bedensel bir evrim mi yaşıyorduk sadece?
Sonra algıma “beden mühendisliği” cümlesi girdi. Yavaş yavaş bedeni kullanmaya çalışan, geliştiren, onun ruh ile beraber hareket etmesine, senkronize olarak devinmesine olanak sağlayanlar. Gönüllüler…
Tek bir hücreden büyüterek, nesiller boyu geliştire geliştire son haline getiren, ve sonun sonu yok!
Her bedende, her DNA aktarımında bir sonraki nesil “chip”i yeni bedende büyütmeye devam eden. Tek bir kökün sahibi gibi, “Bu kökten ben sorumluyum” demişiz gibi. Bedende ustalaştıkça ruhta gelişen. İyice birbirinin içine giren, bütün olan, bir olan…
İşte şimdiki kapanma bu bütünlük çalışmasının bir parçası gibi.
Bu olurken içeride neler deneyimliyoruz? Duygu durumumuz nasıl değişiyor?
Bu operasyon içindeyken rahat edebiliyor muyuz?
Edemiyorsak biraz daha ustalaşmak lazım, az daha çalışmak…
Operasyonu yapanın da biz olduğunu bilip onunla beraber çalışmak.
Bende durumlar böyle, sizde ne var ne yok?
İlginizi çekebilir: Beklentiye girmek ile yardım istemek aynı şey midir?