X

Bahar Korçan’la modada sahicilik anlayışı, birlik felsefesi ve moda tasarım üzerine

Bahar Korçan’la Moda Üzerine Röportaj

“Denge”, “Sır”, “Bir”, “Dinle”, “Naturel”… Bunların hepsi koleksiyon isimleri.

Bahar Korçan, Türkiye’nin en başarılı ve en tecrübeli tasarımcılarından. Tasarımlarını sadelik, sahicilik anlayışı ve birlik felsefesi üzerinden yapan Bahar Korçan, hikayeler anlattığı koleksiyonları, organik tasarımları ve kelimelerle olan bağıyla da tasarımın farklı bir boyutunu görmemizi sağlıyor.

Uplifers Söyleşileri’nde bu hafta, Bahar Korçan’la koleksiyonları, tasarım anlayışı ve moda dünyası hakkında konuştuk.

1. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Tasarımlarınız, kişisel özelliklerinizle bağlantılı olarak mı şekilleniyor?

Sadelik kavramı üzerine kurulmuş “sahici” bir tarzım var. Aslında bu durum modanın çok tersi bir şeydir, çünkü modada genelde birtakım imajlar yaratılır ve ona dahil olmanız beklenir. Ben tam tersini savunuyorum.

Kişinin önce kendini tanıması gerektiğine, ancak ondan sonra bedeni için bir şeyler seçebileceğine ve o seçim yolculuğunun önemine inanıyorum. “Sahicilik” kavramı olarak tanımlamamın nedeni bu. Benim için giydikleri şey içinde rahat etmeli insanlar, ben de öyle bir tipim çünkü. Bunun için de ilk başladığımdan bu yana hep doğal malzeme kullanmayı prensip edindim. Doğal malzemeler gerçekten nefes alan malzemeler, sizi sıkmıyorlar, mutsuz etmiyorlar. Mutluluk duygusu önemli ve rahatlıkla çok eşdeğer. Kıyafetin yalın, rahat ve kendine has olması önemli.

Ben Bahar Korçan olarak bunu yapıyorum. Kişi alırken zaten kendine uygun olduğu için onu alıyor, sadece o markadan bir şey almak ya da giymek zorunda hissettiği için değil. Bu ikilem çok önemli.

Şu an modada tam tersi yapılıyor. Bilindik bir markadan bir ürün almak ve o etiketi taşımak önemli sanılıyor. Bunu çok yanlış ve çağdışı buluyorum ben. Yeni anlayış bu değil çünkü. Tükettiğin şeyin nereden geldiğine iyi bakman lazım.

Bahar Korçan İstanbul markasının ürünleri çok zamansız. Modası geçen ürünler değil. Bana 15 sene evvelden tadilat için ürün getiren ve hala giyenler var. Bence bu çok önemli ve kalıcı bir duruş. O yüzden evet, modanın içindeyim ama modanın da dışındayım aynı zamanda, tarzımı böyle tanımlayabilirim.

2. Tasarım yapmaya nasıl başladınız? Başlangıçta sizi bir şeyler üretmeye iten güç neydi?

Aslında bu bir oluş şekli, bir şekilde genetik kodlarda var diye düşünüyorum ben. Zamanla kendimizle ilgili alanları keşfediyoruz ve keşif yolculuğuna da beslemeye başlıyoruz. Benimki de öyle oldu. Bu bir göz, bir sepet var arkada, oraya atıyorum.

Zaten şimdi kendimi sorguladığımda görüyorum ki hep tasarımla ilgili bir iş yapmak istemişim. Tabii benim bunu hissettiğim yaşlarda Türkiye’de moda tasarım eğitimi verilmiyordu. Türkiye’deki moda tasarım eğitimi 1940’larda Mimar Sinan’da son bulmuş. Uzun bir dönem yoktu ve ben o yok olduğu döneme denk geldim.

Düşün ki bir iş yapmak istiyorsun kimse onunla ilgili bir şey bilmiyor ve okulu yok. O dönemlerde tam yurt dışına gitmeye karar verip Esmod Paris’e kaydımı yaptırmıştım. Tam gidecekken, gazete ilanından başvurduğum Vakko’da çalışmaya başladım. Vitali Hakko beni işe alınca usta çırak ilişkisine başladık. Vakko 8 sene boyunca benim için hem üniversite hem master oldu.

Dediğim gibi, bu tamamen genetik kodlarla ilgili bir şey. Öyle doğuluyor. Sonra tekniğini öğrenerek, işi öğrenerek, üstüne deneyim katarak pişmeye başlıyorsun. 

Bahar Korçan’la Moda Üzerine Röportaj

3. Sürekli bir şeyler üretiyorsunuz, bir şeyler yaratıyorsunuz. Motivasyonunuz gittikçe artıyor mu, yoksa baştaki heyecan çok bambaşka bir şey miydi?

Aslında heyecan şekil değiştiriyor diyebilirim. O heyecan hiç yok olmuyor, yok olursa zaten işi yapamam. Şimdi sıkıldığım noktalar var, ama benim için yeni keşifler de var.

Mesela moda tasarımdan ve perakendeden sıkıldığımın farkındayım. Özel sipariş tasarım yaptığım müşterilerim var artık dostum gibi olan ve onlarla bu yolculuğa devam etmek süper benim için.

Diğer yandan ağırlığı daha sanatsal işlere verdim. Kendini keşif yolculuğu çok keyifli çünkü. İnandığım bir felsefe vardır benim, “bir felsefesi” . Onun üzerine koleksiyonlar yapıyorum, şiirler yazıyorum, tablolar yapıyorum. Bu süreçteki her bir farkındalık bir diğer koleksiyonu doğuruyor. Sonra podyuma çıkıyorum 15 dakikada beni anlasınlar diye bekliyorum.

Onun için tanımlamalar değişti aslında. Tüpün biri doldu, sadece moda tasarımı yapmak kısmı doldu bende. Şimdi başka bir tüp var, o daha sanatsal bir yolculuk. O beni daha çok heyecanlandırıyor.

Bahar Korçan’la Moda Üzerine Röportaj

4. Kelimelerle aranız hala iyi mi? Koleksiyonlarınızın hikayesi ve mesajı, tasarımlar şekillendikçe mi ortaya çıkıyor, yoksa en başında koleksiyonu şekillendiren bu mu oluyor?

Kelimeler olmadan olmuyor bende. Çünkü o bir kendini ifade şekli.

İlk önce kelimesi geliyor, o kelime şiir oluyor. Konsept çıktıktan sonra çizime geçiyorum, kağıt ya da tuval üzerinde.  Kumaş seçimi ise en son. Bende süreç hep böyle. Çünkü o anlatı, hikayenin ana amacı aslında.

Defile yapmayı bu yüzden sevmiyorum. Çünkü işin o kısmı tamamen ürün ve satış üzerine kurulu. Çok büyük moda evlerinde iş daha performatif bir havaya dönüşüyor ancak o da koleksiyonu tamamen anlatmaya yetmiyor.

Bir örnek vereceğim; 2010 Ağustos’unda “Dinle” koleksiyonunu hazırladık. Hayatı ve kendini dinlemekle ilgili güzel bir anlatısı vardı; hayatı dinle, doğayı dinle, oyunu anla gibi. Çocukken radyoculuk yaptığım İstanbul Radyosu’nun Harbiye binasının salonunda bir performans yapmak istedim. Aylar evvel rap şarkıcısı Fuat’la buluşup hazırlık yaptık. Sözlerin bir kısmını kaydedip bir kısmını canlı okudu. Şiirde 18 karakter vardı ve sahnedeki karakterler ışıklar yandıkça görünüyordu. İlginçti.

Yabancı basın bu performansı çok sevdi. Aynı ay bir Türk dergisinde “En büyük hayal kırıklığı Bahar Korçan” diye haber çıktı. Orada koptu bende bir şeyler. Dedim ki, olmuyor demek ki burada bazı şeyler.

3 senedir hiç defile yapmadım. İstanbul  Fashion Week’e de dahil olmuyorum. IFW daha genç tasarımcıların platformu haline döndü. 6 senedir yaptığım dernek başkanlığı görevini Mehtap Elaidi’ye devrettim.

Bahar Korçan’la Moda Üzerine Röportaj

5. Moda tasarımı dışarıdan bakınca kolay görünüyor ancak çok zahmetli bir iş. İhtiyacınız olan enerji ve motivasyonu nasıl buluyorsunuz?

Eşittir şöyle yapıyorum diyemeyeceğim. O da bir yaşam şekli.

Neticede bir şeyler üretmek çok keyifli. Mesleki deformasyonlar var tabii ama artı olarak bu hayata bakış şekli ve kendi kendine yenilenen sistem de güzel ve yeni bir yaşam kaynağı aslında.

Sürekli yeni projelere çalışıyoruz ve onlara konsantreyiz. Danışmanlıklarım var ve farklı disiplinlere ürünler tasarlıyorum. Mesela yakın zamanda yeni bir seramik koleksiyonu çıktı banyo ve mutfak için. Endüstri tasarımı alanında işler yapıyorum ve onlardan da çok keyif alıyorum.

6. Organik tasarımlar yaptığınızı biliyoruz. Türkiye’de organik ürünlerin yaygınlığı ve ulaşılabilirliği ne durumda? Kendi organik tasarımlarınızdan bahsedebilir misiniz?

Aslında organik tasarım dünyada da çok oturmuş değil. Sadece Kuzey Avrupa ülkeleri bilinç olarak organik ürünlerin kullanıma daha hazırlar. Çocuklarına organik olmayan bir şey asla giydirmiyorlar. Çin’de üretilmiş şeyleri almıyorlar. Bilinçli bir tüketici var. Bizde olması içinse daha vakit var.

Ben kendi koleksiyonum için, el dokuması, ipek, yün gibi  yıkadıkça kullananla ve bedenle beraber yaşayan ve yaşlanan, kimlik değiştiren malzemeler kullanıyorum.

Bir de Doğa Derneği’yle beraber birçok projede gönüllü çalışıyorum. Bir çocuk giyim firması için organik malzemeden t-shirt tasarlıyorum ve geliri Doğa Derneği’ne kalıyor. Başka bir alışveriş merkeziyle birlikte organik kumaştan bez çantalar tasarladık ve onlar müşterilerine dağıttı. Alışveriş merkezi çılgınlığı bir işe yaradı 🙂

Biz kendimize “neden alıyorum” ve “neye ihtiyacım var” sorularını hiç sormuyoruz. Canımız istedi diye ya da paramız var diye alıyoruz. Hatta yoksa bile alıyoruz. Biraz daha bilinçli olabilirsek birçok şeyi değiştirebiliriz.

7. Sizin işlerini en çok beğendiğiniz tasarımcılar kimler? Neden bu isimler?

Türkiye’de işlerini beğendiğim Ümit Ünal var. Çok sevdiğim bir dostum ve çok iyi bir yol arkadaşı, onunla çok güzel şeyler planlıyoruz. Niye olduğunu söyleyeyim; çok kendine has, çok olduğu gibi, başka birine benzerliği olmayan bir adam, gerçek bir tasarımcı.

Hakan Yıldırım’ın işleri aynı şekilde, çok kendine has bir duruşu var. Onun dışında pek sayamayacağım çünkü hepsi birilerine ya da birbirine benziyor.

Genç jenerasyondan Elif Cığızoğlu ve Zeynep Tosun’un işleri çok hoş. Onlar da -mış gibi ya da biri gibi değiller. Çok özgünler ve tasarımda benim için önemli olan o özgünlük.

Bahar Korçan ve Ümit Ünal

8. Sizce tasarımda yaratıcılık mı önemli, farklılık ve özgünlük mü yoksa kullanılabilirlik mi?

Hepsi aslında. Moda tasarım yapmanın inceliği de burada. Çok özgün olursun, çok pahalıdır, satılmaz, giyilmez. Satmadığın zaman bitersin. Dengeyi yakalamak da tecrübe işi.

Genç tasarımcıların en çok zorlandığı konu bu aslında. Para kazanmak istiyorlar. Onun için de çok birbirinin aynı işler ortaya çıkarıyorlar. Özgünlüklerini koruyamadıkları için de sönüyorlar.

Bu dengeyi tasarımcı kendi kendine alamıyor. O noktada seni dengeye profesyoneller oturtuyor. Moda pazarlama, p&r şirketleri ve satacak adamların seni yönlendirmesi bu yüzden çok önemli. Zincirin halkaları çok ve bir araya gelip denge oluşturmaları lazım. Koleksiyon öyle bir şey çünkü.

Örneğin tasarımcının koleksiyonda kendini ifade edeceği “satmasın ama podyumda gözüksün” dediği parça sayısı toplamın maksimum %10’u. Çünkü onun da bir matematiği var.

9. Tasarım yapmak isteyen ya da yaratıcı bir meslekte ilerlemek isteyen Uplifers okuyucularına önerileriniz nelerdir?

Tamamen istemeyle ilgili aslında. Ben tüm seminerlerimde de aynı şeyi söylüyorum. Kendinize soruyu direk sorun; “bu işi gerçekten istiyor musun, buna sabrın var mı?” Moda çok trajik bir iş çünkü, bir marka yaratıyorsun ama insan ömrü yetmiyor bu işi oturtmaya, devamlı yatırım yapmak zorundasın. Örneğin Chanel öldükten sonra daha çok Chanel oldu. Cevap aslında kendilerinde, bende ya da başka birinde değil. Hemen sonuç almak istiyorlarsa bu işi yapmasınlar.

Öncelikle yeterlilik denen bir şey var. İyi bir eğitim almaları lazım çünkü o olanaklar var. Kimse alınmasın ama kimden ders aldığın da çok önemli. Zaman artık benim yetiştiğim zaman değil. Tekniği iyi öğrenmek altyapıyı sağlam tutmak lazım. Kendin için, kimse için değil.

Bahar Korçan’la Moda Üzerine Röportaj

www.baharkorcan.org

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale