“Denge”, “Sır”, “Bir”, “Dinle”, “Naturel”… Bunların hepsi koleksiyon isimleri.
Bahar Korçan, Türkiye’nin en başarılı ve en tecrübeli tasarımcılarından. Tasarımlarını sadelik, sahicilik anlayışı ve birlik felsefesi üzerinden yapan Bahar Korçan, hikayeler anlattığı koleksiyonları, organik tasarımları ve kelimelerle olan bağıyla da tasarımın farklı bir boyutunu görmemizi sağlıyor.
Uplifers Söyleşileri’nde bu hafta, Bahar Korçan’la koleksiyonları, tasarım anlayışı ve moda dünyası hakkında konuştuk.
1. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Tasarımlarınız, kişisel özelliklerinizle bağlantılı olarak mı şekilleniyor?
Sadelik kavramı üzerine kurulmuş “sahici” bir tarzım var. Aslında bu durum modanın çok tersi bir şeydir, çünkü modada genelde birtakım imajlar yaratılır ve ona dahil olmanız beklenir. Ben tam tersini savunuyorum.
Kişinin önce kendini tanıması gerektiğine, ancak ondan sonra bedeni için bir şeyler seçebileceğine ve o seçim yolculuğunun önemine inanıyorum. “Sahicilik” kavramı olarak tanımlamamın nedeni bu. Benim için giydikleri şey içinde rahat etmeli insanlar, ben de öyle bir tipim çünkü. Bunun için de ilk başladığımdan bu yana hep doğal malzeme kullanmayı prensip edindim. Doğal malzemeler gerçekten nefes alan malzemeler, sizi sıkmıyorlar, mutsuz etmiyorlar. Mutluluk duygusu önemli ve rahatlıkla çok eşdeğer. Kıyafetin yalın, rahat ve kendine has olması önemli.
Ben Bahar Korçan olarak bunu yapıyorum. Kişi alırken zaten kendine uygun olduğu için onu alıyor, sadece o markadan bir şey almak ya da giymek zorunda hissettiği için değil. Bu ikilem çok önemli.
Şu an modada tam tersi yapılıyor. Bilindik bir markadan bir ürün almak ve o etiketi taşımak önemli sanılıyor. Bunu çok yanlış ve çağdışı buluyorum ben. Yeni anlayış bu değil çünkü. Tükettiğin şeyin nereden geldiğine iyi bakman lazım.
Bahar Korçan İstanbul markasının ürünleri çok zamansız. Modası geçen ürünler değil. Bana 15 sene evvelden tadilat için ürün getiren ve hala giyenler var. Bence bu çok önemli ve kalıcı bir duruş. O yüzden evet, modanın içindeyim ama modanın da dışındayım aynı zamanda, tarzımı böyle tanımlayabilirim.
2. Tasarım yapmaya nasıl başladınız? Başlangıçta sizi bir şeyler üretmeye iten güç neydi?
Aslında bu bir oluş şekli, bir şekilde genetik kodlarda var diye düşünüyorum ben. Zamanla kendimizle ilgili alanları keşfediyoruz ve keşif yolculuğuna da beslemeye başlıyoruz. Benimki de öyle oldu. Bu bir göz, bir sepet var arkada, oraya atıyorum.
Zaten şimdi kendimi sorguladığımda görüyorum ki hep tasarımla ilgili bir iş yapmak istemişim. Tabii benim bunu hissettiğim yaşlarda Türkiye’de moda tasarım eğitimi verilmiyordu. Türkiye’deki moda tasarım eğitimi 1940’larda Mimar Sinan’da son bulmuş. Uzun bir dönem yoktu ve ben o yok olduğu döneme denk geldim.
Düşün ki bir iş yapmak istiyorsun kimse onunla ilgili bir şey bilmiyor ve okulu yok. O dönemlerde tam yurt dışına gitmeye karar verip Esmod Paris’e kaydımı yaptırmıştım. Tam gidecekken, gazete ilanından başvurduğum Vakko’da çalışmaya başladım. Vitali Hakko beni işe alınca usta çırak ilişkisine başladık. Vakko 8 sene boyunca benim için hem üniversite hem master oldu.
Dediğim gibi, bu tamamen genetik kodlarla ilgili bir şey. Öyle doğuluyor. Sonra tekniğini öğrenerek, işi öğrenerek, üstüne deneyim katarak pişmeye başlıyorsun.
3. Sürekli bir şeyler üretiyorsunuz, bir şeyler yaratıyorsunuz. Motivasyonunuz gittikçe artıyor mu, yoksa baştaki heyecan çok bambaşka bir şey miydi?
Aslında heyecan şekil değiştiriyor diyebilirim. O heyecan hiç yok olmuyor, yok olursa zaten işi yapamam. Şimdi sıkıldığım noktalar var, ama benim için yeni keşifler de var.
Mesela moda tasarımdan ve perakendeden sıkıldığımın farkındayım. Özel sipariş tasarım yaptığım müşterilerim var artık dostum gibi olan ve onlarla bu yolculuğa devam etmek süper benim için.
Diğer yandan ağırlığı daha sanatsal işlere verdim. Kendini keşif yolculuğu çok keyifli çünkü. İnandığım bir felsefe vardır benim, “bir felsefesi” . Onun üzerine koleksiyonlar yapıyorum, şiirler yazıyorum, tablolar yapıyorum. Bu süreçteki her bir farkındalık bir diğer koleksiyonu doğuruyor. Sonra podyuma çıkıyorum 15 dakikada beni anlasınlar diye bekliyorum.
Onun için tanımlamalar değişti aslında. Tüpün biri doldu, sadece moda tasarımı yapmak kısmı doldu bende. Şimdi başka bir tüp var, o daha sanatsal bir yolculuk. O beni daha çok heyecanlandırıyor.
4. Kelimelerle aranız hala iyi mi? Koleksiyonlarınızın hikayesi ve mesajı, tasarımlar şekillendikçe mi ortaya çıkıyor, yoksa en başında koleksiyonu şekillendiren bu mu oluyor?
Kelimeler olmadan olmuyor bende. Çünkü o bir kendini ifade şekli.
İlk önce kelimesi geliyor, o kelime şiir oluyor. Konsept çıktıktan sonra çizime geçiyorum, kağıt ya da tuval üzerinde. Kumaş seçimi ise en son. Bende süreç hep böyle. Çünkü o anlatı, hikayenin ana amacı aslında.
Defile yapmayı bu yüzden sevmiyorum. Çünkü işin o kısmı tamamen ürün ve satış üzerine kurulu. Çok büyük moda evlerinde iş daha performatif bir havaya dönüşüyor ancak o da koleksiyonu tamamen anlatmaya yetmiyor.
Bir örnek vereceğim; 2010 Ağustos’unda “Dinle” koleksiyonunu hazırladık. Hayatı ve kendini dinlemekle ilgili güzel bir anlatısı vardı; hayatı dinle, doğayı dinle, oyunu anla gibi. Çocukken radyoculuk yaptığım İstanbul Radyosu’nun Harbiye binasının salonunda bir performans yapmak istedim. Aylar evvel rap şarkıcısı Fuat’la buluşup hazırlık yaptık. Sözlerin bir kısmını kaydedip bir kısmını canlı okudu. Şiirde 18 karakter vardı ve sahnedeki karakterler ışıklar yandıkça görünüyordu. İlginçti.
Yabancı basın bu performansı çok sevdi. Aynı ay bir Türk dergisinde “En büyük hayal kırıklığı Bahar Korçan” diye haber çıktı. Orada koptu bende bir şeyler. Dedim ki, olmuyor demek ki burada bazı şeyler.
3 senedir hiç defile yapmadım. İstanbul Fashion Week’e de dahil olmuyorum. IFW daha genç tasarımcıların platformu haline döndü. 6 senedir yaptığım dernek başkanlığı görevini Mehtap Elaidi’ye devrettim.
5. Moda tasarımı dışarıdan bakınca kolay görünüyor ancak çok zahmetli bir iş. İhtiyacınız olan enerji ve motivasyonu nasıl buluyorsunuz?
Eşittir şöyle yapıyorum diyemeyeceğim. O da bir yaşam şekli.
Neticede bir şeyler üretmek çok keyifli. Mesleki deformasyonlar var tabii ama artı olarak bu hayata bakış şekli ve kendi kendine yenilenen sistem de güzel ve yeni bir yaşam kaynağı aslında.
Sürekli yeni projelere çalışıyoruz ve onlara konsantreyiz. Danışmanlıklarım var ve farklı disiplinlere ürünler tasarlıyorum. Mesela yakın zamanda yeni bir seramik koleksiyonu çıktı banyo ve mutfak için. Endüstri tasarımı alanında işler yapıyorum ve onlardan da çok keyif alıyorum.
6. Organik tasarımlar yaptığınızı biliyoruz. Türkiye’de organik ürünlerin yaygınlığı ve ulaşılabilirliği ne durumda? Kendi organik tasarımlarınızdan bahsedebilir misiniz?
Aslında organik tasarım dünyada da çok oturmuş değil. Sadece Kuzey Avrupa ülkeleri bilinç olarak organik ürünlerin kullanıma daha hazırlar. Çocuklarına organik olmayan bir şey asla giydirmiyorlar. Çin’de üretilmiş şeyleri almıyorlar. Bilinçli bir tüketici var. Bizde olması içinse daha vakit var.
Ben kendi koleksiyonum için, el dokuması, ipek, yün gibi yıkadıkça kullananla ve bedenle beraber yaşayan ve yaşlanan, kimlik değiştiren malzemeler kullanıyorum.
Bir de Doğa Derneği’yle beraber birçok projede gönüllü çalışıyorum. Bir çocuk giyim firması için organik malzemeden t-shirt tasarlıyorum ve geliri Doğa Derneği’ne kalıyor. Başka bir alışveriş merkeziyle birlikte organik kumaştan bez çantalar tasarladık ve onlar müşterilerine dağıttı. Alışveriş merkezi çılgınlığı bir işe yaradı 🙂
Biz kendimize “neden alıyorum” ve “neye ihtiyacım var” sorularını hiç sormuyoruz. Canımız istedi diye ya da paramız var diye alıyoruz. Hatta yoksa bile alıyoruz. Biraz daha bilinçli olabilirsek birçok şeyi değiştirebiliriz.
7. Sizin işlerini en çok beğendiğiniz tasarımcılar kimler? Neden bu isimler?
Türkiye’de işlerini beğendiğim Ümit Ünal var. Çok sevdiğim bir dostum ve çok iyi bir yol arkadaşı, onunla çok güzel şeyler planlıyoruz. Niye olduğunu söyleyeyim; çok kendine has, çok olduğu gibi, başka birine benzerliği olmayan bir adam, gerçek bir tasarımcı.
Hakan Yıldırım’ın işleri aynı şekilde, çok kendine has bir duruşu var. Onun dışında pek sayamayacağım çünkü hepsi birilerine ya da birbirine benziyor.
Genç jenerasyondan Elif Cığızoğlu ve Zeynep Tosun’un işleri çok hoş. Onlar da -mış gibi ya da biri gibi değiller. Çok özgünler ve tasarımda benim için önemli olan o özgünlük.
Bahar Korçan ve Ümit Ünal
8. Sizce tasarımda yaratıcılık mı önemli, farklılık ve özgünlük mü yoksa kullanılabilirlik mi?
Hepsi aslında. Moda tasarım yapmanın inceliği de burada. Çok özgün olursun, çok pahalıdır, satılmaz, giyilmez. Satmadığın zaman bitersin. Dengeyi yakalamak da tecrübe işi.
Genç tasarımcıların en çok zorlandığı konu bu aslında. Para kazanmak istiyorlar. Onun için de çok birbirinin aynı işler ortaya çıkarıyorlar. Özgünlüklerini koruyamadıkları için de sönüyorlar.
Bu dengeyi tasarımcı kendi kendine alamıyor. O noktada seni dengeye profesyoneller oturtuyor. Moda pazarlama, p&r şirketleri ve satacak adamların seni yönlendirmesi bu yüzden çok önemli. Zincirin halkaları çok ve bir araya gelip denge oluşturmaları lazım. Koleksiyon öyle bir şey çünkü.
Örneğin tasarımcının koleksiyonda kendini ifade edeceği “satmasın ama podyumda gözüksün” dediği parça sayısı toplamın maksimum %10’u. Çünkü onun da bir matematiği var.
9. Tasarım yapmak isteyen ya da yaratıcı bir meslekte ilerlemek isteyen Uplifers okuyucularına önerileriniz nelerdir?
Tamamen istemeyle ilgili aslında. Ben tüm seminerlerimde de aynı şeyi söylüyorum. Kendinize soruyu direk sorun; “bu işi gerçekten istiyor musun, buna sabrın var mı?” Moda çok trajik bir iş çünkü, bir marka yaratıyorsun ama insan ömrü yetmiyor bu işi oturtmaya, devamlı yatırım yapmak zorundasın. Örneğin Chanel öldükten sonra daha çok Chanel oldu. Cevap aslında kendilerinde, bende ya da başka birinde değil. Hemen sonuç almak istiyorlarsa bu işi yapmasınlar.
Öncelikle yeterlilik denen bir şey var. İyi bir eğitim almaları lazım çünkü o olanaklar var. Kimse alınmasın ama kimden ders aldığın da çok önemli. Zaman artık benim yetiştiğim zaman değil. Tekniği iyi öğrenmek altyapıyı sağlam tutmak lazım. Kendin için, kimse için değil.
www.baharkorcan.org