X

Bağlanma teorisi nedir 2: Örtük ilişkisel belleğin rolü

Bağlanma serisinin ilk yazısında annenin ulaşılabilirliğinin, çocuğu kapsayıcılığının ve sağlıklı yansıtma yapmasının kendilik bilincininin oluşumuna etkisini anlatan bir giriş yapmıştım. Bu ikinci yazıda ise kendilik kavramının oluşumunu daha net görebilmek adına teorilere göre bu kavramı oluşturan temelden ve koşullardan bahsedeceğim.

Psikiyatr ve psikanalist James Masterson erken çocukluk döneminde anneyi memnun etmek için oluşturulan iki kendilik olduğunu söyler: Sahte kendilik ve gerçek kendilik. Buna göre zaman içinde kişinin gerçek kendiliği ile teması ne kadar koparsa rahatsızlıklar bir o kadar görünür olmaya başlar. İşte bu kopukluk kişilik bozukluklarının temelini oluşturur.

Gerçek kendiliğimizi sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmemiz hayattaki iyi oluş halimizi temsil eder ki bunu kaybettiğimizde, yani kendiliğimizi ortaya koyamadığımızda bozulmaya başlayan ilişkilerimizi, sağlığımızı, hayat kalitemizi onarmak için birçok pratiğe ya da psikoterapiye başvururuz.

Bu yöntemler temelde kişinin gerçek kendiliğiyle ilişkisini yeniden yapılandırmasına dayalıdır. Gerçek kendiliğimizle temasımız ne kadar çok artarsa, kendimizi bir o kadar spontan, bir o kadar yaratıcı, bir o kadar neşeli ve anda hissederiz.

Peki, hayatımızın ilk evresi olan bebeklik ve çocukluk çağlarında bu gerçek kendilik kavramını destekleyen koşullar neler?

Örtük ilişkisel bellek

Örtük belleği otomatik pilot gibi düşünebilirsin. Bilinçli olmayan bir şekilde bir şeyleri nasıl yaptığının, nasıl öğrendiğinin bilgisi örtük bellektedir. Bağcıklarını bağlamayı bir kere öğrenirsin ve sonrasında bağcıklarını bağlamak eylemi örtük belleğin işlevinde gerçekleşir. Bir dahaki sefere bağcıklarını bağlamak için eğildiğinde bu eylemi yapmak için gereken adımları teker teker düşünmezsin. Artık otomatik olarak bağcıklarını bağlanmanı sağlayan bilgi örtük bellektedir. Yüzmek, bisiklete binmek, araba kullanmak gibi bütün motor beceriler için geçerlidir bu. Bunları nasıl yaptığının bilgisi örtük olarak sende kayıtlıdır ve otomatik olarak hayat bulur.

Örtük ilişkisel bellek ise nasıl ilişki kurduğunun, nasıl bağlandığının, şefkati nasıl öğrendiğinin ve nasıl ifade ettiğinin bilgisini içerir. Bir çocuğun örtük ilişkisel belleğinin temelini annenin çocuğa davranışları oluşturur. Annenin kapsayıcılığı, sevgisini, şefkatini gösterme şekli, yaptığı espriler, zor durumlarda çocuğu teselli etmesi gibi kurulan tüm bu aktarım örtük ilişkisel belleğin temelidir. Yani bağlanma dediğimiz bu kavram, ilişki kurma şeklimizin evrimi, bilinçli farkındalıkla öğrenmediğimiz bir evreden geçer. Örtük olarak öğrendiğimiz bu evre güvenliyse gerçek kendilik doğar, gelişir ve güçlenir.

Bağlantı kurma, bir başkasıyla ilişki kurma güdüsü hayatta kalmak için öncelikli bir motivasyondur. İnsanlık bu bağlantıyı kaybetmemek adına sahte kendilikler geliştirebilir. Bu motivasyonu hayata geçirirken gerçek kendiliğimizi ortaya koyabilmemizin koşulu ise güvenli bağlanmadır. İnsan, hayatının ilk yıllarında güvenli bağlanmak için bazı koşullara ihtiyaç duyar.

Uyum sağlama

Bağlanma teorisi, bir annenin bebeğin ihtiyaçlarına, zihinsel ve duygusal durumlarına ve kendiliğine “yeterince iyi” uyum sağladığında güvenli bağlanmanın gerçekleştiğini söyler.

Annenin çocuğa uyum sağladığı bu evre, çocuğun başkası tarafından tanındığını, görüldüğünü hissettiği ilk evredir. Annenin yansıtmasında çocuk kendini görür. Bu, aynada kendine bakmak gibidir. Bu “yeterince iyi” uyum sağlama süreci güveni geliştirir. Anne ile çocuk arasındaki bu uyum gerçek kendiliğin açığa çıkmasını ve güçlenmesini destekler. Bu uyumu, Stern canlılık duygusu diye tanımlarken, Siegel temel duygu olarak açıklar. Bu temel uyumun ya da temel duygunun varlığı çocukta duygusal coşkunluk ve canlılık uyandırır.

İngiliz psikanalist Winnicott ise güvenli bağlanma sürecini, annenin sadece çocuğun duygu ve zihinsel durumlarına uyum sağlaması olarak ele almaz. Annenin, çocuğun yalnız ve sessiz kalma ihtiyacına da uyum sağlaması gerektiğini söyler. Annenin çocuğun bu yalnız ve sessiz kalma ihtiyacına uyumlanması, çocuğun kendini teselli etme ve zor durumlarla baş etme becerisine katkısının ve özerkliğinin başlangıcıdır. Böylelikle çocuk kendini hem birleşmede hem de ayrılmada tanır ve kendi deneyimini keşfeder.

İnsan, ilişkinin nasıl kurulduğunu, nasıl uyum sağlandığını, yalnızlık ile nasıl baş edildiğini ve kendini teselli etmeyi ilk olarak bu çağlarda örtük olarak öğrenir. Bu, bizim ilk içsel bağlanma ve kendilik şemamızı oluşturduğumuz evredir.

İşler iyi gitmediğinde onarma

Tek başına uyum sağlama, kendilik gelişimi ve güvenli bağlanma için yeterli değildir. Anne ile çocuğun uyumunun aksadığı durumlarda bozulmanın onarılması ve zamanında onarılması güvenli bir bağlanma için esastır. Bowlby’e göre güvenli bağlamanın bir bileşimi de işler iyi gitmediğinde ya da uyum aksadığında çocuğun anneyi bir sığınak ve teselli kaynağı olarak bulabilmesidir ya da gittiğinde geri geleceğini bilmesidir. Bu teselli, “Kötü olduğunda seni bırakmayacağım, her şey yoluna girecek, gidersem geleceğim” fikrinin çocuğa aktarılmasıdır.

Çocuk annenin yokluğunda kendi kendine oynayarak anksiyetesini azaltmaya çalışır. Fakat ihtiyacı olduğunda da teselli için annesine döner. Bir yetişkinin ilişkilerinde yakınlığı bulabilmesi, özerklik kapasitesi ve anksiyete ile nasıl baş ettiğinin temelinde işte bu örtük ilişki ve güven yatar.

Fakat işler her zaman iyi gitmeyebilir, örtük olarak öğrendiğimiz şemalar güvenli bir bağlanma temelinde oluşmamış olabilir.
“Kazanılmış güvenli bağlanmalar” kavramı bize bu şemaların değişip gelişebileceğini söyler. Yeterli uyum olmasa da, zamanında onarılmasa da değişim her zaman mümkündür. Karışımıza çıkan ilişkiler, deneyimler bize bu bağlanma şeklimizi nasıl dönüştürebileceğimizi ve gerçek kendiliğimizi nasıl ortaya koyacağımızı öğretir.

Bu şemalar ne kadar dönüştürülebilir olsa da temel ilişkisel şemalarımızın nereden/nasıl geldiğini öğrenmemiz, doğru bir yol haritası çizmek ve elimizdeki araç çantamızı ona göre çeşitlendirmek açısından önemlidir. O yüzden bir sonraki yazımda “Çocukluk çağında işler iyi gitmediğinde kendilik kavramı bundan nasıl etkilenir?” ve “Güvensiz bağlanma nasıl ortaya çıkar?” sorularını ele alacağım.

Görüşmek üzere…

Referanslar

Bowlby, J (1988) Secure base; Parent- Child Attachment and Healthy Human Development.
Masterson, J. F (1988) The Search for the Real Self.
Siegel, D (1999) The Developing Mind; Toward a Neurobiology of Interpersonal Experience.
Stern, D (1985) The Interpersonal World of the Infant.

İlginizi çekebilir: Bağlanma teorisi nedir: Bağ kurma şeklimiz bize ne anlatıyor?

Gülbalca Çakıroğlu: İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji bölümünü bitirdikten sonra beyin ve çalışma prensipleri alanında Dokuz Eylül Üniversitesi Klinik Sinirbilimleri (Neuroscience) Master programına kabul edildi. Yüksek lisansını yaparken Multidisipliner Beyin Dinamiği laboratuvarında TÜBİTAK 112S459 NO’lu 1001 proje bursiyeri olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde 2 sene Alzheimer ve Hafif Kognitif Bozukluğu olan hastalarla çalışmalarını sürdürdü. Tezini tamamladıktan sonra uzman olarak sektörde çalışmaya başladı. 6 sene özel okullarda aileler ve çocuklarla çalıştı. Pandemi döneminde ikinci yüksek lisansı olan Klinik Psikoloji uzmanlığını Rumeli Üniversitesi Klinik Psikoloji programından aldı. Aynı üniversitede, Nöropsikoloji alanında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Alp Karaosmanoğlu’ndan Şema Terapi, Emre Konuk’tan EMDR (göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme modeli) 1. Düzey eğitimlerini tamamladı. İstanbul Psikodrama Enstitüsünde Psikodrama Temel Eğitimini aldı. Halen Yetişkinlerle bilişsel ve yaşantısal teknikler ile çalışmaktadır. Mezun olduğu üniversitede, 3 kuşak usta-çırak projesinde gönüllü olarak psikoloji öğrencilerine destek vermektedir. Çeşitli platformlarda Bağlanma ve Psikolojik Sağlamlılık ile ilgili eğitimler düzenlemektedir. Alanıyla ilgili çeşitli yazıları Psikeart Dergisi ve uplifers.com sitesinde yayınlanmaktadır.
İlgili Makale