Bir türlü istediğiniz aşkı bulamıyor musunuz? Ya da ilişkiniz ciddiye gitmeye başladığında kendinizi geri mi çekiyorsunuz? Belki de siz bağlanma korkusuna sahip insanlardan birisiniz. Bazılarımız romantik ilişki kurduğumuz insanlardan “Sana bağlanmaya korkuyorum” şeklinde bir cümle duymuşuzdur. Hatta belki de bu cümleyi kuran taraf biz olmuşuzdur. Bağlanma korkusu, kişinin uzun süreli ilişkiye girmekten ve bağlanmaktan duyduğu korkudur.
Bağlanma korkumuzun nedenlerini anlayabilmek için ilk önce Bağlanma Kuramından bahsetmemiz gerekiyor. İngiliz psikanalist John Bowlby tarafından geliştirilmiş olan Bağlanma Kuramı, insanların, kendileri için önemli olan başkalarıyla güçlü duygusal bağlar kurma eğiliminin nedenlerini açıklayan ve çocuk ile ebeveynleri arasındaki bağın, çocuğun güvenlik hissi ve psikolojik gelişimi üzerindeki önemini tanımlayan bir yaklaşımdır (Bowlby, 1973). Bebek ve birincil bakıcısı arasındaki ilişki bağlanma ilişkisidir. Bu ilişkinin niteliği bebeklerin temel güven duygularını geliştirmektedir.
Ainsworth ve Bowlby (1991) bağlanmayı, bir bireyin hayatındaki önemli kişilerle, özellikle strese yol açan durumlar söz konusu iken, yakınlık araması ve sürdürmesi ile açıklanan duygusal bağ olarak ifade etmiştir. Çocuklar stres yaşadıklarında bu durumla başa çıkabilmek için ailelerinden destek beklerler. Eğer çocuğun ailesi çocuğa karşı ilgisiz, kayıtsız bir tutum takınırsa çocuk bundan negatif etkilenir. Ya da çocuğun ailesi çocuğa karşı aşırı müdahaleci bir şekilde davranırsa, çocuk bundan da negatif etkilenir. Bazen de aileler çocuğa ilgiyi dengesiz bir şekilde verirler. Örneğin çocuğun sorunlarıyla bazen çok ilgilenip, bazen de hiç ilgilenmemek gibi. Her üç durumda da çocuk ailesiyle sağlıksız bir bağlanma ilişkisi kuracak ve bu ilişki tarzı çocuğun yetişkinlikteki ilişkilerine etki edecektir.
Öte yandan eğer bir çocuk tutarlı ve duyarlı ebeveynlik tarzına sahip bir ailede yetişirse o çocuğun sevgiye layık olduğunu düşünen ve bağlanmaktan kaçınmayan bir yetişkine dönüşme olasılığı yüksek olacaktır. Ebeveynler çocukların isteklerine gereken ilgiyi gösterdiklerinde çocukta “güvenli bağlanma” olur. Anne ve çocuk arasındaki güven ilişkisi çocuğun beyin gelişimi için çok önemlidir. Bu olaya biyolojik perspektiften bakarsak çocuğun nöronal sistemi, yani çocuğun gelişen beyninin yapısı ve fonksiyonları annesinin daha olgun beyni tarafından şekillendirilir. Bu, anne ve çocuk arasındaki duygusal iletişim sayesinde olur (Siegel, 1999)
Bowlby (1973) ve Ainsworth (1989) hem ayrı, hem de beraber yaptıkları çalışmalarda üç çeşit bağlanma stili ortaya koymuşlardır. Bunlar güvenli, kaygılı/kararsız ve kaçınan bağlanma modelleridir. Son yıllardaysa Bartholomew ve Horowitz (1991) ve Bartholomew ve Shaver (1998), dörtlü bağlanma modelini ortaya atmıştır. Dörtlü bağlanma modeli güvenli, kayıtsız, korkulu ve saplantılı olmak üzere dört bağlanma yapısını içermektedir.
Güvenli bağlanma biçimi
Olumlu benlik ve başkaları modellerinden meydana gelir. Bu doğrultuda güvenli bağlanma stiline sahip kişiler kendisini sevilebilir hissederler. Olumlu benlik duygularını başkalarının güvenilir, destekleyici ve iyi niyetli olduklarına dair olumlu beklentileri ile birleştirirler (Akt. Bahadır, 2006).
Saplantılı bağlanma biçimi
Olumsuz benlik modeli ile olumlu başkaları modelinin bir araya gelmesi sonucu oluşmaktadır. Saplantılı bağlanmaya sahip bireyler, kendini değersiz hissetme veya sevilmeye layık görmeme eğilimindedirler. Ayrıca başkalarına ilişkin olumlu değerlendirmelere sahiptirler. Bu nedenle saplantılı bağlanan kişiler yakın ilişkilerde kendini doğrulama ya da kanıtlama eğilimi gösterirler (Akt. Bahadır, 2006).
Kayıtsız bağlanma biçimi
Benlik modeli olumlu ancak başkaları modeli olumsuzdur. Başkalarına karşı olumsuz tavır ve tutumlar içindeyken, kendilerini önemseyerek değerli görürler. Bu kişiler bağımsızlığa önem verirler. Başkalarına duyulan ihtiyacı ve yakın ilişkilerin kıymetini reddederler (Bahadır, 2006).
Korkulu bağlanma biçimi
Bu bağlanma stiline sahip bireylerin hem kendilik hem de başkaları modeli olumsuzdur. Değersizlik duyguları içinde birey kendini başkalarının sevgisine ve desteğine layık görmez; başkalarını da reddedici ve güvenilmez olarak değerlendirir (Bahadır, 2006).
Bağlanma çocuğun ilk iki yılında başlayan ve hayat boyu devam edecek bir süreçtir. Shaver ve arkadaşları, bağlanma türleriyle romantik aşkı ilişkilendirerek, kişilerin bebeklikteki bağlanma stillerinin, aşık oldukları kişilerle ilişkilerini belirlediğini savunmuşlardır (Shaver P, Hazan C, Bradshow D, 1988). Beklediği ilgiyi kendisine vermeyen, isteklerine kayıtsız, soğuk bir anne, baba modeliyle yetişen çocuk kendi isteklerini bastırmayı öğrenir. Bu çocuk artık bir yetişkin olduğunda romantik ilişki kuracağı insanların da kendine kayıtsız, ilgisiz davranacağı düşüncesiyle yakınlaşmaktan korkan bir insan haline dönüşebilir. Ya da anne, babasının duygusal ve/veya fiziksel istismarına maruz kalmış bir çocuk, yetişkin olduğunda romantik bir ilişkiden kaçınan biri haline gelebilir.
Bağlanma korkusunun en temel duygusu acı çekme korkusudur. Kişi romantik partneri yüzünden acı çekmekten korkuyordur. Ne de olsa romantik ilişkiler içlerinde birçok risk barındırmaktadırlar. Romantik partnerimiz bize yalan söyleyebilir, bizi aldatabilir ya da bizi terk edebilir. İşte bağlanma korkusu yaşayan insanlar tüm bu olasılıklardan derin bir şekilde korkmaktadırlar ve bu yüzden de kendilerini korumak için çeşitli stratejiler geliştirirler.
Örneğin romantik bir ilişkide partnerlerinin kendilerine çok yakınlaşmalarına izin vermezler. Bu durum ilişkiden ilişkiye koşmalarına yol açabilir. Kendilerine uygun olmayan partnerlerle birlikte olabilir, ilişkilerini sabote edebilir ya da terk edilme korkularıyla başa çıkmak için partnerlerini sudan sebeplerle kendileri terk edebilirler. Bağlanma korkusuna sahip bazı kişiler de romantik ilişkilerden tamamen uzak durarak kendilerini “koruma” altına alabilirler. Eğer biz çocukken ailemizden yeterince sevgi görmemişsek büyüdüğümüzde sevgiye alışık olmayan, dahası sevgiden korkan insanlara dönüşmemiz çok doğal bir süreçtir. Aslında bağlanma korkusu en temelde sevgiden korkmaktır.
Eğer siz de bağlanmaktan korkan bir insansanız, ilk önce bu durumla yüzleşmeniz gerekiyor. Bazen negatif çocukluk deneyimlerinin yükü kendi başımıza taşıyamayacağımız kadar ağır gelir. Bu tip durumlarda en iyi yöntem bir psikoterapistten yardım almaktır. Evet çocukken sevgisizlik ya da ilgisizlik yüzünden kırılmış, yaralanmış kalbimizi bir yetişkin olarak bir başkasına açmak bir risktir. Ama unutmamak gerekir ki en büyük risk kalbimizi bir kafese kapatıp, kendimize sevgisiz bir hayat yaşatmaktır. Size sevgiden korkmadığınız günler diliyorum.
Bana rsolaker@gmail.com
Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.
Kaynaklar:
Ainsworth, M.D.S. (1989). Attachment beyond infancy. American Psychologist, 44. 709–716.
AİNSWORTH, M. S., & Bowlby, J. (1991). An ethological approach to personality development. American psychologist, 46(4), 333.
Bahadır, Ş. (2006). Romantik ilişkilerde bağlanma stilleri, çatışma çözme stratejileri ve olumsuz duygudurumunu düzenleme arasındaki ilişki. Ankara: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi.
Bartholomew, K. & Shaver, P. R. (1998). Methods of assessing adult attachment do they converge? In J. A. Simpson. & W. S. Rholes (Eds.). Attachment theory and close relationships (pp. 25-46). New York: The Guilford Press.
BOWLBY, J. (1973). Attachment and Loss: Seperation Anxiety and Anger.
Shaver P, Hazan C, Bradshow D. Love as attachment: the integration of three behavioral systems. In Psychology of Love (Eds RJ Sternberg, ML Barnes):1-36. New Haven, Yale University Press, 1988.
Siegel, D. J. (1999). The developing mind: Toward a neurobiology of interpersonal experience. New York: Guilford Press.
İlginizi çekebilir: Benlik saygınızı yükseltin: Çocukluktan kalma fikirleri geride bırakmak