X

Bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilir?: Hastalık kalkanı bağışıklık sistemini güçlendirmenin ve canlandırmanın doğal yolları

Koronavirüs salgınıyla adını daha sık duymaya başladığımız bağışıklık sistemi, vücudu hastalıklara karşı koruyan, bakteri ve virüs gibi patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok etmeye programlanmış, bedenin en karmaşık işleyen sistemlerinden biri. Bedene giren ya da bedenle temasta bulunan her yabancı maddeyi tarayarak sağlıklı hücrelerden ayırt edebilmek gibi önemli bir görevi üstlenen bağışıklık sistemini güçlendirmek hastalıklara yakalanma riskini düşürmenin yanı sıra hastalık durumunda da daha kolay iyileşmeye ve vücudun kendisini daha çabuk toparlayabilmesine yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalar, bağışıklık sisteminin güçsüzleşmesi durumunda vücudun özellikle kanser gibi otoimmün hastalıklara karşı savunmasız kalabildiğini gösteriyor.

İlginizi çekebilir: Virüslere karşı bizi koruyan kalkan: Bağışıklık sistemimizi nasıl güçlendirebiliriz?

Bağışıklık sisteminin doğru çalışması anne karnında maruz kaldığımız çevresel etmenlerden doğum sonrası tüketilen anne sütü miktarına kadar pek çok faktöre bağlı olsa da yeterli ve dengeli beslenme, düzenli uyku, egzersiz gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarını günlük rutinimize dahil etmek bağışıklık sistemini güçlendirmenin en doğal yollarından biri. Piyasada bağışıklık sistemini güçlendirdiği söylenen pek çok ilaç bulunuyor olsa da, yan etkileri nedeniyle doktorunuza danışmadan bu tarz ilaçları kullanmamanızı ve doğal yollarla bağışıklığınızı desteklemenize yardımcı olabilecek önerilerimize bir göz atmanızı öneriyoruz. Bağışıklık sistemini güçlendirmenize yardımcı olabilecek sağlıklı yaşam önerilerimizi uyku, egzersiz, stres ve beslenme olmak üzere dört ana başlık altında işleyeceğiz.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemini güçlendirmede dikkat edilmesi gereken noktalar

Uyku kalitesinin bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri

Bağışıklık sisteminin büyük bir kısmını sindirim sistemi organı olan bağırsak oluşturduğu için bağışıklığı destekleyen vitaminler, mineraller, prebiyotikler ve bu besin öğelerini doğal olarak içeren besinlerden oluşan bir beslenme rutini güçlü bir bağışıklık sisteminin olmazsa olmazlarından. Ancak beslenme düzeniniz ne kadar iyi olursa olsun vücudunuza aldığınız besinlerin gerekli yerlerde etkili şekilde kullanılabilmesi ve işlevlerini yerine getirebilmesi için sağlıklı çalışan bir sindirim sistemine, sağlıklı çalışan bir sindirim sistemi için metabolizmanın düzgün çalışmasına, metabolizmanın düzgün çalışması içinse yeterli ve dengeli bir uyku düzenine ihtiyacınız var. Tıpkı kötü bir beslenmenin bizi enfeksiyon riskine açık hale getirebileceği gibi dengesiz ve az uyumak da bu riski artırabilir. Yeterli ve kaliteli bir uyku tüm sistemler için olduğu gibi bağışıklık sistemi için de çok önemlidir. Uyku sırasında bağışıklık sisteminden hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptidlerin bir grubu olan sitokin proteinleri serbest bırakılır. Sitokin grubu proteinleri, vücudun stres tepkisine yeterli ve uygun yanıtı verebilmesi ve vücuda giren enfeksiyonlarla savaşabilmesi için son derece önemlidir. Yetersiz ve dengesiz uyuduğumuzda bağışıklık sisteminin çalışmasında önemli görevi olan sitokinlerin üretimi ve salınımı azalacağı için vücut yabancı mikroorganizmalara karşı savunmasız hale gelebilir. Yapılan araştırmalar yetişkin bir birey için ortalama uyku süresinin 7-8 saat kadar olması gerektiğini ve uyku kalitesinin bağışıklık sistemi sağlığı için son derece önemli olduğunu gösteriyor.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için ne kadar ve nasıl uyumalıyız?

Bağışıklık sistemi ve egzersiz

Güçlü bir bağışıklık sistemi için en az iyi beslenmek ve uyku kalitesi kadar önemli olan bir başka konu da egzersiz. Sadece yürüyüşün bile bağışıklık sisteminizi destekleyerek hasta olma riskini önemli ölçüde düşürdüğünü biliyor muydunuz? Araştırmalar, her gün yürüyen insanların, soğuk algınlığı riskinin hareketsiz insanlara oranla %25 daha az olduğunu gösteriyor. Buna ek olarak yürüyüş yapmak, mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin hormonunun salgılanmasına da yardımcı olarak daha mutlu hissetmenizi ve bağışıklık sistemini zayıflatan oksidatif stresle daha kolay başa çıkmanızı sağlar. Egzersiz ve hareket etmek ayrıca diğer hücrelere göre daha az hareketli olan ve vücudun yabancı organizmalara karşı savunulmasında önemli görev üstlenen akyuvar hücrelerini harekete geçirir. Hareketlilik ve hız kazanmaları sayesinde vücuda giren yabancı mikroorganizmalarla daha çabuk karşılaşabilen akyuvarlar bakteri ve virüsleri hızla yok edebilirler.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sisteminize yardımcı olmak çok kolay: Yürüyün

Stres ve bağışıklık sistemi ilişkisi

Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan stres bağışıklık sisteminin de baş düşmanlarından. Kronik stres vücudumuzu, bağışıklık sistemini baskı altına alan stres hormonlarına maruz bıraktığı için bağışıklık sistemini güçlendirmenin en önemli ön koşullarından biri de stresten uzak durmak. Özellikle kanser üzerine yapılan pek çok araştırma, oksidatif stres, kronik enflamasyon ve kanser arasında önemli bir ilişki olabileceğini işaret ediyor. Oksidatif stres, hücrelerin iltihap ya da tümör hücrelerine dönüşümünü hızlandırıyor ve kontrolsüz büyüyen tümör kansere neden olabiliyor. Strese bağlı bağışıklık sistemi rahatsızlıklarıyla başa çıkabilmek için yukarıda bahsettiğimiz besinlerin bazılarının içeriğinde bulunan polifenoller, oksidatif stresin bedenimiz üzerindeki etkilerini yavaşlatmamıza yardımcı olabiliyor.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemimizi nasıl destekleyebiliriz: 22 öneri ve 2 leziz tarif

 Yaşınız ilerledikçe bağışıklık sisteminiz zayıflıyor 

İleri yaşlarda metabolizma hızının yavaşlaması, vücuttaki yeni hücre üretiminin azalması ve yetersiz ve düzensiz beslenme, kötü uyku alışkanlıkları, uzun sürelerle yoğun tempoda çalışmak, stes ve kaygı gibi çevresel nedenlerden dolayı bağışıklık sistemi güçsüzleşebiliyor. Yapılan araştırmalar, ileriki yaşlarda yeni hücre üretiminin yavaşlamasına bağlı olarak bağışıklık sistemi fonksiyonlarının yavaşlayarak zayıfladığını ve dolayısıyla ileriki yaşlarında olan bireylerin bağışıklık sistemindeki zayıflamaya bağlı kanser gibi otoimmün hastalıklara yakalanma riskinin giderek yükselebildiğini gösteriyor. Ancak gelişen teknoloji ve yaşam standartlarının yükselmesi sebebiyle artık iyi yaşama ve iyi yaşlanma kavramı da hayatımıza girdiği için yaşla bağışıklık sisteminin tamamen fonksiyonunu yitirmesi söz konusu değil.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemini güçlendirmede dikkat edilmesi gereken noktalar

Bağışıklık sistemi hastalıkları

Bağışıklık sisteminin zayıf olması demek vücuda giren yabancı mikroorganizmaların yararlı ya da zararlı olanlarının uygun şekilde ayırt edilememesi ve buna bağlı olarak uygun bağışıklık tepkisinin verilememesi anlamına gelir. Hücre yapısına zarar veren virüslerin ve zararlı bakterilerin bağışıklık sistemini atlatarak vücudun farklı yerlerine ulaşmasıyla birlikte solunum yolu hastalıkları olan soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklar başta olmak üzere bedenin tüm sistemlerinin işleyişinde bozulmalar meydana gelebilir.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sisteminizle ilgili bir sorun olduğunu gösteren 10 belirti

Otoimmün hastalıklar

Bağışıklık sistemi hastalıklarının en yaygın görülenlerinden bir diğeri de otoimmün hastalıklar.  Otoimmün hastalıklar kısaca, bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi hücrelerini yabancı olarak algılaması ve kendi kendisine savaş açması olarak tanımlanabilir. Yapılan araştırmalar otoimmün hastalıkların, tüm yaş gruplarında kadınlarda görülen ilk 10 ölüm nedeninin ortaya çıkmasının sebebi olarak görüldüğünü gösteriyor. Bağışıklık sistemi fonksiyonlarının bozulmasına bağlı yaklaşık 80 farklı çeşitte otoimmün hastalık bulunuyor ancak hepsi aynı sistemin bozulması sonucu ortaya çıktığı için çoğunun semptomları ortak özellikler taşıyor. Baş ağrısı, bilinç bulanıklığı ve odaklanmada zorluk gibi otoimmün hastalık semptomları hayat kalitesini ciddi anlamda etkileyebilen semptomlar. Bu semptomlar genellikle stres ya da düzensiz ve kalitesiz uykuyla ilişkilendiriliyor olsa da çoğunlukla bağışıklık sistemiyle ilgili sorunların habercisi olabiliyor. Neredeyse bütün otoimmun hastalıkların diğer ortak belirtileri arasında yorgunluk ya da tam tersi aşırı aktif olma hali olan hiperaktivite bulunuyor. Enerji gerektirmeyen işlerde bile çok fazla yorulduğunuzu hissediyorsanız, sabahları bitkin halde uyanıyorsanız ya da kendinizi sürekli gereksiz bir hareket halinde buluyorsanız bağışıklık sisteminizle ilgili bir şeyler yolunda gitmiyor olabilir. Bazı otoimmün rahatsızlıklar tiroid bezinin çalışmasını da etkileyebilir. Bedendeki çoğu metabolik sürecin düzgün yürütülmesinden sorumlu olan tiroid ile ilgili bozukluklar sebepsiz kilo alma ya da kilo verme belirtileriyle ortaya çıkabilir.

Bağışıklık sistemi ve sağlıklı beslenme ilişkisi

Bağışıklık sistemini destekleyen vitaminler, mineraller ve prebiyotikler

 Bağışıklık sistemi, yapı taşı görevi gören bağışıklık hücrelerini üretebilmek için yeterli enerjiye ve etkili çalışmak için vitamin ve minerallere ihtiyaç duyar. Bu besin maddelerinin en önemlileri antioksidan özellikleriyle de bilinen A, E, C, B ve D vitaminleri; karotenler; demir, çinko, selenyum gibi mineraller ve bağışıklık sisteminin en önemli destekleyicilerinden bağırsaklardaki faydalı bakterileri güçlendiren probiyotikler. Bu bileşenleri beslenme yoluyla vücudunuza alabilmek ve günlük ihtiyacınızı doğal yollarla karşılayabilmek için beslenme rutininize eklemeniz gereken gıdaları “Bağışıklık sistemi için en faydalı 10 besinyazımızdan öğrenebilirsiniz.

Vitaminler:

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmek için hangi vitaminlere ihtiyacımız var?

A vitamini ve Betakaroten: A vitamini, güçlü bir bağışıklık için asla ihmal edilmemesi gereken kuvvetli bir antioksidandır. Akciğeri koruyucu fonksiyonları ile bilinen, betakaroten yönünden de zengin  turuncu besinler; havuç, tatlı patates, bal kabağı, kayısı ve karnabahar, brokoli, lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı, turuncu, koyu sarı renkli sebzeler önemli A vitamini ve betakaroten kaynaklarıdır. Yapılan araştırmalar ayrıca betakarotenin de içinde bulunduğu karotenoidlerin antimutojenik, immün sistemi güçlendirici ve koruyucu etkinliğe sahip olduğunu gösteriyor.

İlginizi çekebilir: Mutlaka bilmeniz gereken 4 vitamin

E vitamini: E vitamini, özellikle bağışıklık sistemi yanıtlarını destekleyen ve düzenleyen karmaşık hücre etkileşimlerinin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Badem, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, fındık, ceviz, kaju gibi kuruyemişlere ek olarak zeytinyağı, ıspanak, marul, tere, maydanoz, lahana, brokoli, balkabağı ve kerevizde bolca bulunur.

İlginizi çekebilir: E vitaminin faydaları ve en çok E vitamini içeren besinler nelerdir?

C vitamini: C vitamini fizyolojik bir antioksidandır ve bağışıklık hücrelerinin fonksiyonlarını destekler. Enfeksiyonlarla savaşmanın anahtarı beyaz kan hücrelerinin üretimini arttırdığı bilinen C vitamini, antiviral ve antibakteriyal etkisinin yanı sıra bağışıklığı da artırır ve güçlendirir. Hasta olduğumuzda ilk koştuğumuz şeyin C vitamini olması da aslında bundan kaynaklanıyor. Vücudumuz C vitaminini kendisi üretemediği ve depolayamadığı için C vitamininin günlük olarak alınması oldukça önemli. C vitamini yönünden zengin bazı yiyecekler: Yeşil biber, kırmızı biber, turunçgiller, brokoli, Brüksel lahanası, kivi, maydanoz, kiraz, kavun, papaya, karnabahar, kara lahana.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık dostu C vitaminini doğru tüketiyor musunuz?

D Vitamini: Grip, soğuk algınlığı gibi solunum yolu enfeksiyonu kaynaklı hastalıkların özellikle kış aylarında daha sık görülüyor olmasının başlıca nedenlerinden biri D vitamini eksikliği. D vitamini solunum sistemi enfeksiyonları, bağışıklık sistemi bozuklukları, virüs kaynaklı enfeksiyonlar gibi vücuda yabancı maddelerin girmesinden kaynaklanan problemlerle bağışıklık sistemini işlevsel hale getirerek başa çıkar.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemimizi kuvvetlendirmek için hangi vitaminlere ihtiyacımız var?

Mineraller:

Selenyum: Genellikle E vitaminiyle birlikte alınan selenyum hasar gören hücrelerin, dokuların ve organların onarılmasında etkilidir. C vitamini ve E vitaminiyle birlikte kullanıldığında güçlü bir antioksidan etkisi gösteren selenyum minerali protein ve DNA sentezine yardımcı olduğu için bağışıklık sisteminde görev alan hücrelerin yapımına yardımcı olur.

Çinko: Çinko, bağışıklık sisteminde görev alan T hücrelerinin görevlerini tam anlamıyla yapması için en gerekli olan minerallerden biridir. Ortalama bir yetişkinin günlük ortalama tüketmesi gereken çinko miktarı 15-25 mg kadardır ve fazla alınması bağışıklık sistemi fonksiyonuna yarardan çok zarar verebilir.

İlginizi çekebilir: Güçlü bağışıklık sistemi için faydalanmanız gereken yardımcı kuvvetler: Vitamin ve mineraller

Prebiyotikler:

Bağışıklık sisteminizin %70’ini bağırsakların oluşturduğunu biliyor muydunuz? Güçlü ve düzgün işleyen bir bağışıklık sisteminin en önemli koşullarından olan bağırsak sağlığı için bağırsak florasını koruyabilmek ve bağırsaktaki iyi bakterileri koruyabilmek oldukça önemli.

İlginizi çekebilir: Sağlıklı beyne giden yol bağırsaklar ve bağırsak bakterilerinden geçer

Bağırsaklarımız vücudumuzda sayısız görevleri olan çok fazla sayıda bakteriye ev sahipliği yapıyor. Bunların bazıları bağırsak dostu probiyotikler, diğerleri de kötü huylu bakteriler olan patojenler. Bağırsaklarımızın üzerinde yaşayarak bağırsağın doğal dengesini sağlayan, vücudu zararlı mikrorganizmalara karşı koruyan, enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olan, bağışıklığı güçlendiren prebiyotikler bağışıklık sisteminin olmazsa olmazlarından. Hastalık yapan mikroorganizmaların çoğalmasını engelleyen ve bağırsağın düzenli çalışmasına yardımcı olan prebiyotikler özellikle yoğurt, kefir ve turşuda bol miktarda bulunur. Bağırsaklarınızın iyi çalışabilmesi için her gün probiyotik tüketmeniz, probiyotik destekleri almanız, mikrobiyomları ve sindirim yolundaki bakterilerle mantarlar arasındaki dengeyi probiyotikler yardımıyla korumanız gerekiyor.

İlginizi çekebilir: Probiyotikler hakkında bilmeniz gereken her şey: Probiyotik nedir, faydaları nelerdir?

Peki, bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olan bu besin öğeleri hangi besinlerde doğal olarak bulunuyor?

Bağışıklık sistemini güçlendiren besinler

İlginizi çekebilir: Daha güçlü bağışıklık için tüketilmesi gereken 5 besin

Doğal antibiyotik: Sarımsak

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının baş tacı sarımsak, eski yıllardan beri doğal antibiyotik denince akla ilk gelen süper besinlerden biri. Antiviral ve antibakteriyel özellikleriyle bilinen sarımsağın soğuk algınlığı ve grip gibi solunum yolu hastalıklarından korunmada bu kadar etkili olmasının nedeni içeriğindeki allicin (allisin) maddesi. Sarımsakta ve Allium ailesinin diğer üyeleri olan soğan, pırasa gibi besinlerde bol miktarda bulunan allisin enfeksiyona neden olan yabancı mikroorganizmalarla savaşır. Ayrıca antioksidatif özelliğiyle bilinen sülfür yönünden de zengin olan sarımsak stresle başa çıkmanıza yardımcı olarak dolaylı olarak da bağışıklık sisteminizin güçlenmesine yardımcı olur. Sarımsağın vücutta doğru emilebilmesi ve antibiyotik etkisinin en iyi şekilde görülebilmesi için suyunu çıkaracak kadar ezebilir, ezemiyorsanız da doğrayarak yemeklerinizde kullanabilirsiniz. Zeytinyağlılara, salatalara ya da yoğurda ekleyerek çiğ olarak da tüketebileceğiniz sarımsağı yemeklerinize ekleyerek pişirerek de tüketebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Aç karnına sarımsak yemenin sağlığınıza faydaları

Vitamin ve mineral kaynağı: Maydonoz

A, C, E ve K vitaminleri ve demir, fosfor, potasyum, kalsiyum, kükürt ve magnezyum mineralleri açısından zengin bir besindir. Maydonoz, antienflamatuar ve antioksidan özellikte olmasının yanı sıra bir vitamin deposu olarak bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olur. Çiğ oalrak salatalarda tüketebileceğiniz maydonozun saplarını da atmayıp kaynar suda bekletip çay olarak içebilir, toksinlerin vücudunuzdan atılmasını sağlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve iyi çalışan bir bağışıklık sisteminin vazgeçilmez destekçileri olan bitki çayları, soğuk algınlığı ya da grip belirtileri gösterdiğimiz an mutfakta elimizin ilk gittiği şeylerden biri. Yüzyıllardan beri hem geleneksel korunma yöntemlerinde hem de tıbbi tedavilerde sıkça kullanılan doğal bitkileri tüketmenin en kolay ve keyifli yollarından biri olan bitki çaylarının bağışıklık sistemine olan olumlu etkileri pek çok bilimsel araştırmayla da destekleniyor. Bağışıklık sistemini güçlendiren bitki çaylarının başında yeşilçay ve ekinezya geliyor. Ayrıca genelde yemeklerde baharat olarak kullanılan, bağışıklık sisteminin en önemli destekçilerinden olan zencefil ve zerdeçalı da kaynatarak bitki çayı olarak tüketebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Mucize bitki maydanozun bilinmeyen faydaları

Antioksidan deposu: Yeşilçay

Vücuttaki toksinleri ve yabancı maddeleri uzaklaştırması nedeniyle antioksidan özelliğiyle ön plana çıkan yeşil çayın bağışıklığı desteklemesinin sebebi de içeriğinde polifenol, vitamin ve mineral formlarında yer alan antioksidanlar barındırması. Yeşilçayda bol miktarda bulunan bu antioksidanlar, vücudun serbest radikallerle savaşmasına yardımcı olarak kanser, artrit, damar sertleşmesi gibi rahatsızlıklara neden olabilen ve bağışıklık sistemini zayıflatan oksidatif stresle başa çıkmak konusunda oldukça etkili. Ayrıca yeşil çayda bol miktarda bulunan bir başka güçlü antioksidan olan EGCG (epigallocatechin gallat) de bağışıklık sistemini destekleyen önemli bir bileşen. Kilo verme, yağ yakımı, metabolizma hızlandırma gibi özellikleriyle bilinen yeşil çay uzun vadeli ve sürdürülebilir, aynı zamanda doğal bir bağışıklık sistemi destekçisi olduğunu söyleyebiliriz. Antioksidan özelliğiyle bağışıklık sistemine doğrudan etki eden yeşilçay, bağışıklık sisteminin doğru çalışmasına yardımcı olan önemli vitamin ve mineralleri de içeriyor. Yeşil çay C vitamini, B2, D ve K vitaminleri, kalsiyum, magnezyum, çinko, bakır ve demir gibi mineraller bakımından oldukça zengin bir bitki. Yeşilçayın yanı sıra siyah çayda da bulunan teanin bileşeni ise bağışıklığımızı güçlendiren, enfeksiyonlara karşı dayanıklılık sağlayan, virüs, mantar ve bakteriyel enfeksiyonlarla savaşan, daha da önemlisi vücudun korunma mekanizması olan T lenfositleri güçlendiren bir aminoasit olduğu için bağışıklık sisteminin güçlenmesine destek oluyor.

İlginizi çekebilir: Uzak Doğu’dan gelen şifa: Yeşil çayın bağışıklık üzerindeki olumlu etkileri

Enfeksiyonların düşmanı: Ekinezya

Ekinezya soğuk algınlığı, öksürük, bronşit ve solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanan pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan şifalı bitkilerden biri olarak biliniyor. Yapılan araştırmalar, bazı ekinezya özlerinin soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu hastalıklarının semptomlarının başlamasından hemen sonra kullanılması durumunda semptomların süresini ve şiddetini azaltmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Ekinezya ayrıca bağışıklık sistemini uyarıcı etkileriyle de bilinen bir bitki. Anti-enflamatuar, antiviral ve antibakteriyel özellikleri nedeniyle bağışıklık sistemini destekleyen ekinezyayla ilgili yapılmış olan bir çalışmanın sonuçları, ekinezyanın bazı türlerinde bulunan etken maddelerin viral solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde destekleyici olabileceğini gösteriyor. Connecticut Üniversitesi tarafından yapılan 14 araştırmanın yer aldığı bir meta-analiz çalışmasında ekinezyanın soğuk algınlığına yakalama riskini % 58’e kadar düşürdüğü ve hastalık süresini 1-2 gün kadar azaltabildiği görülüyor. Çalışmada yer alan araştırmalar ekinezyanın bağışıklık arttırıcı özelliğinin yeşilçayda da bulunan “fenolik bileşikler” olarak adlandırılan etken maddelerden kaynaklandığını gösteriyor. Bu maddelerin, asıl işlevi istilacı mikroorganizmalarla savaşmak olan bağışıklık sistemi hücrelerini harekete geçirdiği düşünülüyor. Ekinezya vücuda alındıktan sonra bağışıklık sisteminin en önemli bileşenlerinden beyaz kan hücresi (akyuvar) sayısının arttığı da araştırmaların sonuçları arasında. 2015 yılında yapılmış olan bir başka meta-analiz araştırması, ekinezyanın bağışıklık sistemi zayıf olan kişilere en fazla faydayı sağladığını ve soğuk algınlığı riskini yüzde 35’e kadar azaltabileceğini gösteriyor.

İlginizi çekebilir: Bağışıklık sistemini güçlendirebilecek bitkiler

Virüslere kökten çözüm: Zencefil

Grip ve soğuk algınlığı gibi solunum yolu rahatsızlıklarından muzdarip bünyelerin doğal kurtarıcısı zencefil üst solunum yolu hassasiyetini giderici antihistaminik ve dekonjestan etkisiyle bitki çayı olarak tüketebileceğiniz mucizevi bir kök. Zencefil, etken maddesi olan sesquiterpenes sayesinde soğuk algınlığına sebep olan virüslerin vücuda yerleşmesine engel olur. Yalnızca virüslerle değil bakteri ve mantarlarla savaşma özelliğiyle de bilinen zencefilde bulunan gingerol maddesi de kuvvetli bir enflamasyon giderici ve antioksidan. Ayuverdik tıp uygulamalarında kardeşi zerdeçalla birlikte bağışıklık sistemi güçlendirme listelerinin en başında yer alan zencefil, akciğerlerde ve biriken yabancı maddeleri temizleyen ve lenf sistemine destek olarak bağışıklık sistemini güçlendiren bir besin. Kısacası özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için bol bol zencefil tüketebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Zencefilin faydaları nelerdir? Zencefil nasıl kullanılır?

Ayurveda’nın altın baharatı: Zerdeçal

Söz konusu bağışıklık sistemini güçlendirmek olduğunda zerdeçaldan bahsetmemek gibi bir seçeneğimiz olmadığını söyleyebiliriz. Altın sarısı rengiyle yemeklerinize renk katan bu acı baharat, bağışıklık sisteminin en önemli destekçilerinden biri. Zerdeçalın antioksidan ve doğal iltihap önleyici özellikleri içeriğindeki kurkumin içeriğinden geliyor. Yapılan araştırmalar zerdeçalın içindeki kurkumin bileşeninin savunma hücreleri olan akyuvarlar ve bağışıklık sistemi arasındaki iletişimi güçlendirmeye yardımcı olduğunu ve bu yolla bağışıklık sisteminin güçlenmesine destek verdiğini gösteriyor. Zerdeçalı taze şekilde bitki çayı olarak demleyebilir, taze ya da toz halini yemeklerinize ekleyerek kullanabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Zerdeçal nedir? Zerdeçalın mucize faydaları

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale