Hiç şüphesiz ki sanat, insanı hem içsel bir yolculuğa çıkaran hem de toplumsal dönüşümlere öncülük eden en güçlü araçlardan biri. Bu aracı en başarılı şekilde kullananlar ise yine hiç şüphesiz ki arkalarında derin izler bırakan başarılı sanatçılar. Ayşe Betil de eserleriyle sanatın gücünü gözler önüne seren, yaratıcılığı ile ufuk açan bir ilham kaynağı. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajdan Betil’in sanata dair bakış açısını ve tutkusunu keşfedebilir, yaratıcılığa dair yeni perspektifler kazanabilirsiniz.
Keyifli okumalar…
Biz sizi ilham veren sanat eserlerinizden tanıyor olsak da, henüz tanımayan okuyucularımız için kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Sanat yolculuğunuz nasıl başladı?
Öğrenmeyi ve üretmeyi amaç edinmiş, insan olmanın sorumluluğunu anlamaya çalışan biriyim. Resim yapmaya ne zaman ve nasıl başladığımı hiç hatırlamıyorum çünkü kendimi bildim bileli bir şeyler çiziyorum ve boyuyorum. Duygu ve düşüncelerimi en iyi bu yollarla ifade ediyordum sanıyorum çünkü konuşmaktan çok çizip yazdığımı hatırlıyorum. Okulda resimlerimi gören ve kompozisyonlarımı okuyan öğretmenlerimin beğeni ve teşvikleri de buna eklenince, hayatım bu yönde aktı.
“Sanat benim oyun alanım” diyorsunuz. Kendinizi bir eser yaratırken nasıl hissediyorsunuz, nasıl başlıyor ve devam ediyorsunuz? Önce bir taslak üzerinde mi çalışıyorsunuz yoksa doğaçlama mı gelişiyor her şey?
Bahsettiğim gibi çok küçük yaşlardan beri yazıp çizdiğim ve kendimi bu eylemler olmadan pek de düşünemediğim için bir eser yaratıyor gibi hissetmiyorum. Çocukluğumda oyun oynarken yaşadığım duyguların aynısını çizerken de hissettiğimden, resmin oyun alanım olduğunu söylüyorum, keza yazmak için de aynısı geçerli. Dolayısıyla bir eser yaratma duygusundan çok; yaptığım işle ve kendimle iç içe geçen bir süreç içinde oluyorum. Yaratma süreci inişli-çıkışlı. Çok iyi hissettiğim zamanlar da oluyor, umutsuzluğa kapıldığım da. Ama her tür duygu hayatta da olduğu için, olumsuz duygulara fazla kapılmayıp yaptığım işe bakıyorum. Doğaçlama yaptığım da oluyor, taslak çıkardığım da. Kendimi kısıtlamaksızın içimden nasıl geliyorsa öyle çalışıyorum.
Yaratım sürecinde eserlerinizle ‘karşılıklı bir ilişki’ içerisine girdiğinizi söylüyorsunuz. Bir resmin sizinle konuştuğu anlar oluyor mu?
Bir olay, kişi, durum, yüz ya da duygu bende onu kağıda dökme hissi yarattığında zihnimde bir tasarım oluşuyor. Ardından ben onu kağıda döküyorum ve hayalimde tasarladığım yoldan giderek işe başlıyorum. Ancak bazen öyle oluyor ki zihnimde tasarladığım şey ortaya koyduğum işe uymayabiliyor. Bunu da yaptığım resim ve yazdığım öyküyle karşılıklı bir ilişki olarak nitelendiriyorum çünkü ne kadar kusursuz tasarladığımı düşünsem de resim ya da öykü benden başka bir şey isteyebiliyor. Bu bir konuşmadan ziyade sezgisel bir durum. Böyle bir durumda da sezgilerime kulak veriyorum.
Hiç yarattığınız bir eser, sizi ilk başta tahmin ettiğinizden tamamen farklı bir yöne sürükledi mi? Ya da bunu sık sık yaşadığınız oluyor mu?
Böyle bir durumu sıklıkla yaşamıyorum. Genelde yaptığım işin sonucu en başta tasarladığımla aynı ya da ona çok yakın oluyor. Ancak tahmin ettiğimden başka bir yöne sürüklenmek de heyecan verici. Üretim sürecinde fazla kontrolcü olmayı sevmiyorum açıkçası.
Sanatınızda zaman ve mekanın rolü nedir? Çalışmalarınızı etkileyen belirli bir yer ya da dönem var mı?
Bunu hiç düşünmedim. Sanırım yok. Ben çalışırken zamandan ve mekândan bağımsız hissederim hep.
Duyguların sanatı yönlendirdiğine inanıyorsunuz. Duyguların, yaratım sürecinizdeki ve eserlerinizdeki etkisini paylaşabilir misiniz?
Bir şeyi ortaya koyma isteği bende bir duyguyla devreye giriyor. Olumlu ya da olumsuz hiç fark etmez, beni etkileyen bir şey oluyor, o şey bir duyguya dönüşüyor ve o benim zihnimde, dönüştürülecek bir şey halini alıyor. Yaratım sürecinin fitilini ateşleyen duygu oluyor yani. Ardından da süreç kendiliğinden akıp gidiyor zaten.
En büyük ilham kaynaklarınız neler? Kişisel deneyimleriniz, etrafınızdaki kişiler veya olaylar, edebiyat, müzik gibi farklı disiplinler, sanatınızı besliyor mu?
İnsan ve insana dair her şey ilgimi çekiyor ve yaptığım işi etkiliyor. Dolayısıyla saydıklarınızın hepsi elbette benim beslendiğim alanlar.
Yolun daha çok başında olan sanatçılar için ne söylemek istersiniz, genç sanatçılara tavsiyeniz var mı?
Tavsiye vermeyi pek de seven biri değilim. Tavsiye değil ama kendi yapmaya çalıştıklarımdan yola çıkarak fikirlerimi paylaşabilirim. Her şeyden önce kendilerini tanımak ve anlamak için zaman ayırsınlar. Bunun çok uzun ve bitmeyen bir yolculuk olduğunu biliyorum ama sadece sanatla uğraşan insanların değil herkesin, her şeyden önce kendine karşı sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında, sabırla ve istikrarla çalışsınlar, sezgilerine açık olup onlara güvensinler. Kolayca pes etmesinler ancak bırakabilme gücünü de bulsunlar kendilerinde. Biraz da cesaret olursa ne ala!
Kendisine ilham dolu paylaşımları için çok teşekkür ederiz…