X

Atipik anoreksiya nedir ve neden tehlikelidir?

Beden ve ruh sağlığı üzerine içerikler yayınlayan mindbodygreen adlı sitede Dr. Ovidio Bermudez’in şu cümlesi dikkatimi çekti: “Birinin yeme bozukluğu yaşayıp yaşamadığına beden ölçülerine ya da kilosuna ve görünüşüne bakıp karar veremeyiz.” Daha önceki yazılarımda yeme bozukluklarının ırk, etnik köken, cinsiyet, yaş ya da sosyal-ekonomik durum ayırt etmeden toplumun hemen her kesimini etkileyen ciddi fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklalar olduğunu vurgulamıştım. Ama sanırım bu hastalıkların sadece çok zayıf ya da çok şişman insanlarda görülmediği, aksine görünüşün hayli yanıltıcı olabileceği üzerinde pek durmadım. Dolayısıyla bu hafta “atipik anoreksiya” adı verilen yeme bozukluğundan bahsedelim istedim.

ABD’nin ruhsal hastalıkları tanılamak için yayımladığı kitapçığın son basımında da artık bir yeme bozukluğu türü olarak kabul edilen “atipik” anoreksiya ile “standart” anoreksiya arasında pek çok benzerlik bulmak mümkün. Yine, Dr. Bermudez’e göre her iki yeme bozukluğu türünde de kilo verme arzusu, kilo almaktan aşırı korku duyma ve olumsuz bir beden algısına sahip olma gibi durumlar ön plana çıkıyor. Atipik anoreksiyayı diğerinden ayıran ise, bu rahatsızlıkla mücadele eden insanların kilo açısından “normal” bir tablo çizmeleri. Tahmin edeceğiniz üzere, kişinin BMI endeksine göre sağlıklı bir kiloda olup olmadığına karar vermeye meyilli sağlık sistemimizde atipik anoreksiya yaşayan insanlar çoğu zaman gerekli yardım elini bulamıyor, tedavi olmak bir yana hastalıklarını bile tanıyamayabiliyor ve bu süreçte gittikçe daha fazla hasta oluyorlar.

Sick Enough kitabının yazarı Jennifer L. Gaudiani, kendi klinik tecrübelerinde atipik anoreksiyayla mücadele eden insanların aşırı zayıf olmadıkları için yeme bozukluğu yaşadığına inanmadıklarını gözlemlediğini ifade ediyor. Yani hastaların kendisi de basmakalıp fikirlerin tutsağı olmuş durumda.

Gaudian’a göre, yeme bozukluğu yaşandığını gözden kaçıran sağlık profesyonellerinin, hastaları verdikleri her kilo için tebrik etmesi ve sıkı bir diyetle kilo vermeye devam ederek “sağlıklı” kilolarına gelebilecekleri yönündeki teşviki durumu daha tehlikeli sulara çekiyor. Çünkü hastalığı iyileştirmek için izlenen kısıtlayıcı beslenme düzeni tam aksine kişiyi sağlıksız bir hayata mahkûm ediyor. Gauidan, yeme bozuklukları konusunda uzmanlaşmış bir kliniğin yaptığı çalışmadan da bahsediyor. Buna göre, kliniğe başvuran atipik anoreksiya tanılı hastalar fiziksel ve psikolojik olarak en az tipik anoreksiya nervoza hastaları kadar sağlık sorunu yaşıyorlar.

Bedenlerimizi minicik bıraktığımız için bizi öven bir dünya

Atipik anoreksiyadan iyileşmekte olan ve beden olumlama hareketini savunan moda yazarı Shira Rose’un anlattıkları bu rahatsızlıkla mücadele eden insanların güç durumunu ne de güzel özetliyor: “Kilo vermeye başladığımda davranışlarımın aslında sağlıksız olduğunu ve beni gittikçe çıkmaza götürdüğünü uzun zaman inkâr ettim. Önümü göremiyordum. Tüm bu sırada etrafımdaki dünya, kendimi aç bıraktığım, bedenimi küçülttüğüm için beni nasıl da övüyordu. Kısıtlı bir beslenme düzeni sürdürdüğüm aylardan sonra dayanamadığım bir an geldi ve bayıldım. Merdivenlerden düşüp burnumu kırmama rağmen kimse de karşıma çıkıp yeme bozukluklarından bahsetmedi, beni doğru bir tedaviye sevk etmedi. Sanırım bunun nedeni, kilo verdiğim tüm o aylarda, şişman sayılan görüntümün ortalama bir beden görüntüsü kazanması ve anoreksiya nervoza hastalarında görmeye alıştığımız şekilde hiçbir zaman aşırı zayıflamamam olmuştu.

Dr. Bermudez’in mindbodygreen’le yaptığı söyleşide ifade ettiği üzere atipik anoreksiya da diğer yeme bozuklukları gibi fiziksel ve psikolojik komplikasyonlara neden olmakta. Bermudez şöyle devam ediyor: “Kişinin kilosu ne olursa olsun, uzun süre yetersiz beslenen bedende ciddi komplikasyonlar görülüyor. Kısıtlı beslenmenin getirdiği enerji kaybı, tipik anoreksiya nervozada gördüğümüz gibi aşırı zayıflamaya götürmese bile bedende telafisi zor, ciddi zararlar bırakıyor. Atipik anoreksiyayla mücadele eden insanların kiloları ‘normal’ aralıkta seyrettiğinden onların durumunu gerek biz sağlık hizmeti sunanlar gerek toplum gözden kaçırıyoruz ve haliyle etkili bir tedaviye başlamak için çok değerli zamanlar harcanıyor.

Dolayısıyla, yeme bozuklukları teşhisinde kişinin kilosuna takılıp kalmamak, durumu daha geniş bir bakış açısından değerlendirmek çok ama çok önemli.

Teşhis gözden kaçırılıyor

Sağlık sektöründen tıbbi destek sunan kuruluşlara, kısıtlı beslenmeyi teşvik eden diyet kültüründen iyi niyetli aile ve arkadaş çevresine kadar koca bir dünyadan şu mesajı alıyoruz: Küçük her zaman daha iyidir. Zayıflık her zaman güzellik ve sağlıktır.” Bu sözler yeme bozuklukları ve beden algısı üzerine klinik çalışmalar yapan beslenme uzmanı Marci Evans’a ait. Sağlıksız bir zayıflığı ve ince bedenleri el üstünde tutan toplumlarımızda yeme bozukluklarının teşhisi de tedavisi de hayli zor. Hatta çoğu zaman hastaların kendisi bile tedavi için doktora başvurmaktan, yakınlarından destek istemekten uzak duruyor. Çünkü “ortaya çıkmaya” utanıyorlar.

Daha önce de pek çok kez altını çizdiğimiz gibi yeme bozukluklarına yol açan çeşitli faktörler var. Genetik yatkınlıktan başlayarak travmaların, okul değiştirme, boşanma veya ölümler gibi zor durumların ve elbette diyetlere kadar pek çok faktörün varlığından bahsedebiliriz. Ama unutmamamız gereken daha önemli bir şey var: Yeme bozuklukları bir tercih değildir. Bizler bile isteye kendimizi aç bırakmıyor ya da tıkanırcasına yeme nöbetleri yaşayıp ardından büyük pişmanlıklarımızla kusma ya da aşırı egzersiz gibi zararlı yöntemlere başvurmuyoruz. Evet, yeme bozuklukları bir tercih değil ama tedavi olmayı istemek ve uzanan yardım ellerini sıkıca tutmak bizim tercihimiz, bizim kararımız.

Tedavisi mümkün

Atipik anoreksiya hastalarının kurtuluş yolu da öncelikle “yeterince hasta” olduklarını kabul etmekle başlıyor. BMI endeksine göre “normal kiloda” veya “kilolu” olup olmadıkları önemli değil; atipik anoreksiya da diğer yeme bozuklukları kadar tehlikeli; dolayısıyla, kişinin bedeninde oluşan enerji açığını gidererek fiziksel ve psikolojik destekle iyileşmesi gerekir.

ABD merkezli Ulusal Yeme Bozuklukları Birliği’ne göre (NEDA), atipik anoreksiyanın tedavisinde kişinin durumunun ciddiyeti oranında bir süre hastanede yatması gerekebileceği gibi hastane-ev arasında belirlenen bir rutin de yeterli olabilir. Fiziksel komplikasyonların giderilmesine yönelik tedaviyle birlikte bilişsel davranışçı terapi, diyalektik davranış terapisi, maruz bırakma terapisi gibi psikolojik tedavinin de dahil edildiği bir iyileşme planı yürütmek çok önemli.

Araştırmalar, yeme bozukluklarına birden fazla faktörün neden olduğunu, dolayısıyla tedavinin de disiplinler arası bir yaklaşımla tıbbi komplikasyonlar üzerinde çalışan bir hekim, psikiyatrist, klinik terapist ve beslenme uzmanından oluşan bir ekiple sürdürülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca, kişinin kaygı ve korkularını dindirmeye yardım edecek meditasyon, yoga ve günlük tutma gibi teknikler de faydalı olabiliyor ama elbette bunların hiçbiri profesyonel tıbbi tedavinin yerini alabilecek iyileşme yolları değil.

Yeme bozukluklarıyla mücadele zor, çetin ve yıldırıcı. Ama iyileşmek mümkün. İyileşebiliriz.

Çok uzun süre yeme bozukluklarıyla yaşayanlarımız bile bu durumdan tam anlamıyla kurtulabilir ve bir yerde kendi yarattığımız bu hapishanenin parmaklıklarını bir daha geri dönmemecesine arkada bırakabilir. Kolay değil. Tek başına olmaz. Ama güvendiğimiz ve aynı şekilde bize inanan insanların desteğiyle ve düştükçe yeniden ayağa kalkmaktan vazgeçmediğimiz sürece yeme bozukluklarının çaldığı hayatları ondan geri alabiliriz.
Umut ve sağlık dolu haftalar!

Kaynaklar:
https://www.mindbodygreen.com/articles/atypical-anorexia-eating-disorders
https://www.wellandgood.com/good-advice/what-is-atypical-anorexia/
https://www.seattletimes.com/life/wellness/anorexia-knows-no-body-type-and-thinking-otherwise-can-be-a-barrier-to-treatment/
Jennifer L. Gaudiani, Sick Enough: A Guide to the Medical Complications of Eating Disorders,2018
https://www.amazon.com/Sick-Enough-Jennifer-L-Gaudiani/dp/0815382456

İlginizi çekebilir:
Ortaya çıkın ve paylaşın: Yeme bozukluğu yaşadığınızı saklamak zorunda değilsiniz
Madalyonun diğer yüzü: Erkekler de yeme bozukluklarıyla mücadele ediyor
Yeme bozuklukları ve yoga: Ahimsa ilkesi, yeme bozukluklarıyla mücadelede yardımcı olabilir
Anoreksiya nervozanın temelinde genler mi yatıyor?
Yeme bozuklukları farkındalık haftası

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale