Çayını, kahveni termosla yanında taşımak, alışverişe bir sürü bez çanta ve torba ile gitmek, her plastik ürün için alternatif yollar aramak, alışılagelmiş düzeni bozmaya çalışıp daha zor olanı yapmaya çalışmak… Pek çok insan için yapılması güç ve etkisi az işler gibi görünüyorlar. “Ben pipet kullanmasam ne değişir dünyada?” diye düşünüp sıfır atık yaşamaya başlamaktan vazgeçen ya da başlamışken yarı yoldan dönen o kadar çok kişi var ki… Hâlbuki dünyadaki herkes sadece tek bir sefer tek bir pipeti reddetse, okyanuslarda 7 milyar daha az pipet olurdu!
Kabul ediyorum, ilk başta tüm bu değişiklikler biraz göz korkutuyor ve çevre kirliliği sorunu, tüm bu değişiklikleri hayatımıza oturtmak için tek başına yeterli bir motivasyon kaynağı olmayabiliyor. Bu düşünceler zaten aklımın bir köşesinde duruyor ve beni ufak dozlarda üzüyordu ama özellikle yeni yıl ile birlikte başlatılan ücretli poşet uygulamasına gelen tepkileri gördükten sonra bu üzüntüm gün yüzüne çıktı.
Normalde bu hafta sizlere atıksız mutfak oluşturmak hakkında bir yazı hazırlayacaktım ancak aklım bu düşüncelerle dolu iken, bu yazıdan başka bir şey yazamazdım. Bu hafta sizlere sıfır atık yaşamın bana kazandırdıklarından bahsedeceğim, tek motivasyonun çevre kirliliği olmadığını göstereceğim. Bu yazıda bilgi ve tavsiye vermekten ziyade yaşadıklarımı ve hissettiklerimi paylaşacağım.
İlk başta, sıfır atık yaşamaya başlama kararımı vermemde tek motivasyonum, çevre kirliliğinin ilerleyişini durdurmak ya da en azından bu tahribatın bir sorumlusu olmaktan vazgeçmekti. Beni iten, harekete geçiren düşünce buydu. Çok zorlandım, çok araştırdım, çok azmettim. Belki sadece birkaç arpa boyu kadar yol gittim ama ilerledim ve bu küçük gibi görünen ilerleme, hayatımda hiç beklemediğim olumlu sonuçlar doğurdu.
Şekeri bıraktım!
Sınav haftalarımda eve doldurduğum çikolatalar, gofretler, bisküviler mutfak dolaplarından taşardı. Sınavsız normal bir günde de en az 2 gofret yerdim. Film/dizi izlerken en çok sevdiğim cipsleri önümden eksiltmezdim. Plastik sorununun da ötesinde, ciddi anlamda sağlıksız bir atıştırma alışkanlığım vardı yani.
Plastik tüketimini bırakma sözü verirken hiç bu abur cuburları hesaba katmamıştım ama ilk çikolata krizimde ciddi bir farkındalık yaşadım. Bütün abur cuburlar plastik ambalajlı satılıyordu! Kendime verdiğim “bugünden itibaren atıksız yaşayacağım” sözünü çiğneyecek değildim.
Tatlı krizlerini hurmayla, balla, yaş ve kuru meyvelerle atlatmaya çalıştım. Mahallede küçük bir tur atıp açık gıda ürünleri satan bir baharatçı buldum. Kendime (yanımda getirdiğim kese kağıtları ve kavanozlar ile) kuruyemiş ve kuru meyveler aldım. Okula giderken de yanıma alabilmek için küçük sevimli başka kavanozlar satın aldım. Ders aralarında hem atıştırma ihtiyacımı gidermekte, hem de tatlı krizlerimi bastırmakta büyük faydası oldu (tatlı krizleri için özellikle kuru incir, kuru kayısı ve Medine hurması favorim).
Bir şeyler yeme ihtiyacı hissettiğimde artık ağzıma iki badem bir ceviz atıp, bir de mandalina soymak bana yetiyor, daha fazlasını aramıyorum. Artık hayatımda daha fazla vitamin, protein, lif ve sağlıklı yağ asitleri var ve artık hayatımda hiç Çin tuzu, glikoz ve fruktoz şurubu yok. Sivilcelerim azaldı ve cildim daha parlak. Mental olarak da içim temizlenmiş gibi hissediyorum.
Kalori alımım azaldı!
Abur cuburları bilirsiniz, yedikçe daha çok yiyesi gelir insanın. Bir paket bisküvi yersin, bir saat sonra sanki hiç yememiş gibi olursun. Fakat meyveler öyle değil; içlerindeki lifler sayesinde daha çabuk doyuruyor, fazla yemenize izin vermiyor. Hem uzun vadede sizi tok tutup, hem vücudunuza faydalı olup, hem de kalori alımını kısıtlıyor.
Sadece abur cuburlar da değil, bir dünya tek kullanımlık plastik ile birlikte servis edildiğinden fast food tüketimimi de sıfıra indirdim. Dolayısıyla plastiği bıraktığımdan beri yemek yeme alışkanlıklarımda da ciddi bir iyileşme oldu ve kalori dengemi ilk defa istikrarlı şekilde sağlayabildim.
Zehirlerden arındım
Mikroplastik içeren ve plastik ambalajla satılan ürünleri evinize sokmama kararı, temizlik alışkanlıklarınızı da değiştirmeyi gerektiriyor. Beyazlatıcı diş macunları, mikro parçacıklı deterjanlar, bulaşık makinesi tabletleri ve bulaşık deterjanları, içleri mikroplastik kaynayan ürünler. Bulaşıkların bu deterjanlardan tamamen arındığına asla emin olamazsınız, dolayısıyla yıkanmış tabak ve bardakları her kullanışınızda deterjan ve mikroplastik yutarsınız. Kıyafetlerde kalan deterjan kalıntılarının ciltte alerjiye ve kaşıntıya neden olması da yine aynı toksik maddelerin zararlarından. Bırakana kadar bana ne kadar sıkıntı verdiklerini fark etmemiştim, sıfır atık yaşamın bana kattığı en büyük fayda sanırım bu şekilde zehirsiz bir eve kavuşmuş olmamdır.
Artık temizlik malzemeleri rafımda sadece şu ürünler bulunuyor: Zeytinyağlı sabun, sirke, karbonat, Arap sabunu. Ben zeytinyağlı sabunu ailem orada yaşadığı için Muğla’nın köylerinden alıyorum, kendi zeytin ağaçlarından topladıkları zeytinlerin yağından, kendileri üretiyorlar. Muğla’ya her gidişimde 10-15 tane alıp bez keseye dolduruyorum. Büyük şehirlerde aktarlar ve baharatçılarda da satılıyor, sadece ambalajsız olanı bulmaya çalışmalısınız. Bulaşık için katı sabun yeterli, bütün yağı söküyor ve çok kolay durulanıyor. Hem elde hem bulaşık makinesinde kullanabiliyorum. Bulaşık makinesine ayrıca parlatıcı olarak beyaz sirke koyuyorum, hem parlaklık hem dezenfeksiyon sağlıyor. Sirke kalıntısı kalsa bile (ki kalmıyor), yutmaktan korkmuyorsunuz çünkü zaten yiyeceklere katılarak tüketilen bir ürün.
Temizlik sirkesini de genelde kendim, meyve kabuklarından yapıyorum. Pek zahmetli bir şey değil, meyve kabuklarını da değerlendirerek çöpe gitmelerine engel olmuş oluyorum. Atığımı sıfırlamaya daha fazla yaklaşıyorum.
Şunu mutlulukla söyleyebilirim ki artık kıyafetler beni kaşındırmıyor, cildim kızarmıyor, elimde bulaşık yıkarken eldiven takmak zorunda kalmıyorum çünkü ellerime zarar verecek, kimyasallarla dolup taşan deterjanlar kullanmıyorum. Evimi temizledikten sonra evim çamaşır suyu değil, mis gibi mandalina kokuyor (sirkede mandalina kabuğu kullandığımdan), akciğerlerimi yakmayacağını bilerek rahatça temizlik kokusunu içime çekebiliyorum.
Giderlerim azaldı
Yoğurdunu kendi yapan, sirkesini kendi yapan, çamaşıra ayrı bulaşığa ayrı deterjan kullanmayan, içme suyunu arıtmadan elden eden, gıda giderlerinden abur cuburları çıkarmış bir ben ile tüm bunlara ayrı ödenek ayıran eski ben arasında büyük bir maliyet farklı oluştu. Sıfır atık yaşamak sadece çevreye ve bedenime değil, giderlerimin azalması ile birlikte ekonomime de büyük katkı sağladı. İlk başlarda arta kalan para ile yeni bez çantalar, kavanozlar, termoslar aldım ama artık tüm sıfır atık malzemelerimi tamamladığım için, artan parayı birikim yapıyorum. Ekonominin cepleri zorladığı şu günlerde birikim yapabilmek gerçekten büyük lüks. Sıfır atık ile tanıştığım için her gün şükrediyorum.
İç huzurum arttı
Haftalardır evinizden çöp çıkarmamış olmak, vücudunuza aldığınız besinlerin sağlıklı olduğunu bilmek, zoru başararak kendinize verdiğiniz sözü tutabildiğinizi görmek kadar büyük bir mutluluk olamaz. Hem bedenimin, hem evimin, hem de ruhumun temizlendiğini hissederek, çevreye verilen zararın sayemde azaldığını ve artık bu kirliliğin bir parçası olmadığımı bilerek, gönül rahatlığı ile uykuya dalabiliyorum. Daha sağlıklı, daha bilinçli, daha… atıksız! Doğru olanı yaptığımı bilmek bana huzur veriyor.
Gördüğünüz gibi sıfır atık sadece çevreyi kirletmemekle, çöp çıkarmamakla ilgili değil. İnsana pek çok beklenmedik faydalar sağlıyor, yaşam kaliteniz hiç ummadığınız biçimde artıyor. Sıfır atık yaşamaya başlamak sadece çevreci bir yaşam değil, aynı zamanda daha zehirsiz, daha sağlıklı, daha ekonomik bir yaşam imkanı sunuyor. Tek kullanımlık plastikleri hayatınızdan çıkarmakla başlamak ve küçük adımlarla ilerlemek, tek seferde kökten değişiklik yapmaya çalışmaktan daha kolaydır ve daha hızlı ilerleme kaydedersiniz. Kararlı olun, sonuçları sizi çok mutlu edecek.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Atıksız kalın!
İlginizi çekebilir: Sıfır atık rehberi 2: İlk iş, tek kullanımlık plastiklerden kurtulmak