Ateşler üstünde 7.500 kişi!
1 aydır yazamıyorum ve gerçekten çok özledim, hem sizinle bilgiler paylaşmayı hem de sizden gelen mailleri okumayı. Umarım bu bir ay içinde, benim gibi siz de harika hissettiğiniz bir sürü an yaşamışsınızdır.
Tony Robbins’in İçindeki Gücü Uyandır – Unleash the Power Within (UPW) etkinliği için 6 Nisan Çarşamba günü Londra’ya vardığımızda saat akşamüzeri 3’ü biraz geçiyordu. Power Coaching ile Türkiye’den ve Belçika’dan etkinliğe katılacak olan toplam 17 girişimci ve yöneticinin 6’sıyla aynı uçakta birlikte gelmiştik.
Otele yerleştikten sonra hemen gidip gönüllüler ekibine kaydımı yaptırdım. Daha önce gönüllü olarak görev aldığım her iki Tony Robbins etkinliğinde de olduğu gibi “Fire Team”; yani Ateş Takımı’nda yer almayı seçtim. Yaşadıklarımı anlatacağım ama UPW’daki ateş takımına her gönüllü katılışımda hissettiğim bir şey var, önce biraz ondan söz etmem gerek.
Önce duyguya bakalım
Bir bütünlük duygusu bu, bir tamamlanmışlık hissi, bir her şeyle uyumluluk, bir farkındalık hali… 3 semavi din de dâhil her kadim öğretide “Bir”lik üzerine bir yaklaşım var. Felsefi açıdan bakıldığında dünya üstündeki tüm öğretiler, ahlaki vurgular ve Yeni Çağ söylemleri aynı konu üzerinde durur. Aşağıdaki cümlelerden bir veya birkaçını defalarca duymuşsunuzdur hayatınızda:
- “Hepimiz bir’iz!”
- “Bizler bütünü oluşturan benzersiz parçalarız.”
- “Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma.”
- “Sen bensin ben de sen.”
- “Hayvanlar, bitkiler, insanlar, eşyalar hepsi birbirine bağlı”
Ta bebekliğimizden beri duyuyor, yaşıyor, biliyoruz aslında bu durumu ve:
- Maddeden ışığa, sesten ısıya, canlıdan cansıza, duygudan düşünceye her şey enerji olduğuna göre,
- Atomlar arasında titreşimsel bir fark olsa da yapısal bir fark olmadığına göre,
- Quantum fizikçileri her gün önümüze her şeyin nasıl da birbirine bağlı olduğuna dair yepyeni bilgiler, araştırma sonuçları ve kanıtlar koyduğuna göre,
- Atom altında bir iletişimin varlığı kesinleştiğine göre,
- Her yürüyüşe çıktığımızda, her deniz kenarına indiğimizde, sevdiklerimize her sarıldığımızda iyi/tam/bütün hissettiğimize göre,
Her şeyin ve herkesin bir olduğu fikri çok şaşırtıcı bir durum değil.
Asıl şaşırtıcı olan bu “bir”lik anlayışından bu kadar uzakta nasıl yaşayabildiğimiz! Düşünsenize; küçük ölçekte kıskançlıklar, çekememezlikler, arkadan konuşmalar, kuyusunu kazmalar ve bunu yapanlara karşı kendimizi savunmalarla ve büyük ölçekte de birbirine hakaret eden devlet adamlarını, TV’de yaşanan kavgaları, sınır içinde terörü, sınır dışında savaşı izlemekle geçiyor günlerimiz.
İşte yine o his!
Ne zaman yurt dışına çıksam bir rahatlama geliyor. Ve İstanbul’dan, Türkiye’den her uzaklaşmamda hissediyorum bu, kendimi, çevremdekileri, dünyayı ne kadar sevdiğimi daha kolayca fark ettiğim inanılmaz rahatlığı. Yaşadığım tuhaf ama huzurlu “akışta, güvendeyim” duygusu; sanki üstümden bir yük kalkıyor. Yurt dışına sık çıkanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.
Ülkenin hem etrafındaki hem de içindeki sürekli savaş hali, ekonomik belirsizlikler, terör olayları, eş diye seçtiği kadına düşman erkeklerin saldırıları, daima işin kötü tarafına ve/veya “nasıl olmaz”ına bakma alışkanlıklarının hepsi canımızı okuyor, ama biz farkında değiliz.
Bu tonlarca negatif enerji, siz olumsuz konulara bakmasanız bile atom altı iletişimle bütün benliğiniz tarafından hissediliyor. Yurt dışına çıkıp enerjiden uzaklaştığınız anda her şey değişiyor; daha sakin, daha huzurlu… Bir dakika, bir dakika! Yazarken buldum kelimeyi: Yurt dışına çıkıp da bu negatif enerjiden uzaklaştığınız anda etrafınızdaki her şeyin ne kadar uyumlu olduğunu hissedip rahatlıyorsunuz.
İçsel anlamda; özünde manasız ve sonucunda verimsiz tartışmalarla sürekli vakit kaybettiğiniz ve stresli hissettiğiniz için, sürekli kaotik olmakta ısrar eden anlamsız ortamdan uzaklaşıp aslında her şeyle uyumlu olan doğanıza, yani doğal halinize dönüyorsunuz.
İlkel beynimizin her an bize “Savaş!” ya da “Kaç!” dediği kaos ortamından uzakta, savaşmanız ya da kaçmanız gereken herhangi bir tehdit kalmıyor. Kelimenin tam manasıyla zihniniz sessizleşiyor. Neredeyse meditasyon!
Fazlası var…
Ama Tony’nin etkinliklerine katıldığımda çok daha farklı bir his daha geliyor: Heyecan! Saf adrenalin de diyebilirsiniz. O adrenalin nereden geliyor diye sorarsanız:
- Daha önceden hiç tanımadığım yüzlerce insanla birlikte,
- Binlerce katılımcının dönüşümü için,
- 4 gün ve günde 20 saat boyunca müthiş bir koordinasyon gerektiren bir çalışmayı,
- Zamana karşı yarışarak gerçekleştirmek!
İşte adrenalin buradan geliyor!
Ve bir de ATEŞ var
Ben 2013 yılında katılımcı olarak yer aldığım ilk UPW sonrasında tek bir şey istiyordum: Gönüllü olarak gidip, binlerce insanın üstünden yürüdüğü o ateşi yakan ekipte çalışmak. Etkinliklerdeki 3. gönüllülüğümde; 7-10 Nisan 2016 tarihleri arasında, Londra’da yapılan UPW’da da her zamanki gibi “Fire Team”deydim!
“Fire Team” kaptanını ve asistanını Amerika’da katıldığım etkinliklerden tanıyordum. Onun haricinde Ateş Takımı’nda yer alan 60 kişiden bir tekini bile tanımıyordum. Portekiz’den, İtalya’dan, Polonya’dan, İspanya’dan, Rusya’dan, Güney Kıbrıs’tan, Belçika’dan, Amerika’dan, Hollanda’dan, Fransa’dan… Anladınız ne demek istediğimi, Dünyanın her yerinden gelen 60 gönüllü olarak; 7 Nisan Perşembe sabahı saat 7’de ateşin yakılacağı alanda toplanacaktık.
Eşek gibi çalışmak!
Baştan söyleyeyim; bu gerçekten ağır işçilik gerektiren bir gönüllülük:
- Odun kes.
- Birkaç dönüme yayılan devasa alanı süpür. (7.500 kişinin çıplak ayakla salondan çıkıp ateş yollarının başına yürüyecekleri yol ve otopark alanı)
- Eğitim al.
- Büyük ateşin yakılacağı bölgeyi çimle kapla.
- 22 ateş yolunu santim hesabı yaparak yine çimlerle, muntazaman inşa et,
- Odunları yerleştir.
- Ateşi yak.
- Ateş yollarının etrafındaki sulama sistemini düzenle.
- Eğitim al.
- Alevler yerini korlara bırakırken, binlerce derece santigrata varan sıcaklığın içinden korları el arabalarına yükle.
- Ateş yollarının başına geçip 7.500 kişi ateşin üstünden yürürken onlara destek ol.
- Her şey bittikten sonra tüm alanı temizle.
Elbette alanı temizlemeden önce ateşte yürümeyi unutma!
Sabah 7’de başlayan tempolu çalışma ertesi gün sabaha karşı 3 gibi bitiyor. En az 20 saat aralıksız fizik gücüyle çalışmaktan bahsediyoruz. O 20 saatin sonunda insanın her bir santimetrekaresi ağrıyor, yetmezmiş gibi kan ter içinde kalıyor, is kokuyor ve sabaha karşı yapılan alanın temizlenmesi sırasında çamura bulanıyorsun. Kelimenin tam anlamıyla eşek gibi çalışan bu ekibe gönüllü katılanlar arasında kimler var biliyor musunuz? Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler, kendi işinin sahibi patronlar, girişimciler, CEO’lar, yöneticiler, öğrenciler. 9 yaşında bir Ateş Takımı gönüllüsü bile tanıdım!
Bu işiyle gücüyle meşgul olması gereken başarılı insanların ya da ‘ver iPad’i eline, oynasın’ yaştaki çocukların, beş kuruş karşılık almadan, kendi ceplerinden otellerini/yolculuklarını karşılayıp inşaat işçisi gibi çalışmaya gelmelerine neden olan şey ne olabilir sizce?
Benzersiz bir tecrübe
Bir durup değerlendirin isterim:
- Hiç tanımadığınız ve bambaşka ırk ve kültürlerden gelmiş onlarca yabancıyla ekip olacaksınız.
- Birlikte, 7500 kişinin üstünde yürüyeceği korları hazırlamak için devasa bir ateş yakacaksınız.
- O binlerce derecelik ısı kusan devasa ateşe yarım metre yakınlıkta çalışacaksınız.
- Ateşten aldığınız korlarla hazırladığınız ateş yollarının üstünden 7500 kişi tek tek yürüyecek.
- Ve birkaç dönümlük bu alanı sanki hiçbir şey olmamış gibi, bulduğunuzdan da temiz bırakacaksınız.
Ah elbette unutmadan: Maksimum 20 saat içinde!
Ama tüm bunlar bile, yaşadığımız tecrübenin benzersizliğini tam anlamıyla kapsayamıyor. Asıl hadise; daha 20 saat önce hiç tanımadığım ve dünyanın kim bilir hangi köşesinden gelmiş o yorgun, çamurlu insanlarla sarmaş dolaş bir kardeşlik bağının oluşması. Benzersizlik tam da burada şekilleniyor. Gerçekten bir kez deneyimlediğinizde hayatınızı dönüştürecek bambaşka bir olay bu!
İlgili yazı: Anthony Robbins’den öğrendiğim en önemli 5 yaşam dersi
Karşınızdaki insanın size göre kim olduğu önemli değil. Siyasi düşüncesi önemli değil, hangi takımı tuttuğu önemli değil, cinsiyeti veya cinsel tercihi önemli değil, zengin mi fakir mi olduğu önemli değil, dini önemli değil, siyah, Çinli, Hindu, Türk veya Rum olması önemli değil, yaşı önemli değil, zayıf mı şişman mı olduğu önemli değil, sulu göz, çapkın, şakacı, patavatsız ya da suratsız olması da önemli değil.
Önemli olan az zamanda başarılacak çok işi bitirmek! Ve bunun için yapman gereken tek bir şey var: Destek vermek! Elinden ne geliyorsa yapan, ama elinden ne geliyorsa onu gönülden ve hiçbir karşılık beklemeden yapan bir sürü güzeller güzeli ruh kardeşiyle bütünleşmek.
“Yorulunca bırakmam, bitirince bırakırım”
“We’re not done when we’re tired, we’re done when we’re finished!” Bu Fire Team’in en çok tekrar edilen iki sloganından biri. Diğeri de “We got this!” (Bu iş tamam, top bizde!) Bu sloganlar çevresinde öyle bir takım ruhu oluşuyor ki size anlatamam. Aslında takım ruhu çok ama çok hafif kalıyor, Ateş Takımı’ndaki bağı tanımlayan doğru kelime : Aile.
Güneşin altında kim bilir kaç saattir çalışırken Sırbistan’dan 19 yaşında bir öğrenci sana bir su şişesini gülümseyerek uzatıp “Susuz kalma” diyebiliyor. Ya da örneğin oldukça ağır bir şeyi taşımakta zorlanıyorsunuz. Hiçbir şey söylemenize ve hiçbir şey yapmanıza gerek kalmıyor, aileden biri yanınızda bitiveriyor ve sizinle yükünüzü omuzluyor.
Elbette hiç tanışmadığımız için de söze “Selam” diye giriyor; “Türk’müşsün. Ben Dimitris, Kıbrıs’tan” bir süre duruyor ve yürekten bir gülümsemeyle eğlenerek “Siz Güney Kıbrıs diyorsunuz” diyor. Böyle güle oynaya başlayan iletişim ertesi gün; biri Güney Kıbrıs’ta diğeri İstanbul’da birbirlerini ağırlamaya can atan iki dostun ilişkisine dönüyor.
Korkuların güce dönüştüğü denizin ortasında
Kendini, etkinlik katılımcılarının hayatını dönüştürmeye adamış 60 kadın ve erkeğin sadece birbirlerine nasıl destek olabileceklerini düşünerek çalıştığı o zorlu sürecin sonunda beklenen haber geldi: 30 dakika içinde salondaki 7.500 kişi yalın ayak dışarı çıkacak ve sıcaklığı 1200 dereceyi bulan korların üstünde yürüyecekti.
Defalarca uygulayarak eğitimini aldığımız süreç başlıyordu işte! Toplam 22 ‘Ateş Yolu’nda çalışacak 11 ekibin her birinde 1 kürekçi, 2 el arabacısı ve 2 de gardiyan bulunuyor. Kürekçi yorulduğunda başka bir pozisyondaki arkadaşıyla yer değiştirebiliyor. Aynı şekilde 1. el arabasındaki korlar bitince, 2. el arabasıyla yer değiştirmelerini, el arabacılarına söyleyecek kişi de kürekçi.
Ben bu çekirdek ateş yolu ekibinin her pozisyonunda çalıştım ve her seferinde karşımızdaki insan selini yıkayan korku ve heyecanı yoğun biçimde hissettim. Kürekçi pozisyonundaysanız, katılımcılar tam sizin önünüzde ateşin başına geliyorlar. Korkuları o kadar yoğun ki elinizi uzatsanız tutabilirsiniz… Eğer 2. el arabasında ya da gardiyan pozisyonundaysanız; o korku dolu yüzlerin ateşin üstünden yürür yürümez nasıl da coşkulu bir güçle parladığını da aynı yoğunlukla görüp hissedebiliyorsunuz.
7 Nisan gecesi, Londra Thames nehrinin kenarındaki ExCeL’in otoparkında, dünyanın birçok yerinden gelmiş 7.500 kişi ateşin üstünde yürüdü. Tüm gün yaptıkları özel çalışmalarla, zihinsel ve duygusal olarak hayatlarında kendilerini engelledikleri ne varsa ateşe gömüp, hepsinin üstünden yürüyüp içlerindeki gücü uyandırdılar.
Haziran’da Dallas’ta ateş yakmak
Döndüğümden beri aklımdan çıkarmadığım bir şey var; bunu sizin karşınızda niyete dökmek istiyorum: 23 Haziran’da Dallas’ta yapılacak olan UPW’da da ateş takımında çalışmaya niyet ediyorum. Çünkü aynı anda; hem o birlik ve bütünlük duygusunu doyasıya yaşadığım, hem muhteşem insanlarla tanıştığım hem de binlerce insanın olağanüstü dönüşümüne şahit olduğum yegâne yer orası!
Daha birinci günün sonunda ateşin üstünde yürüdüğünüz 4 günlük çok acayip bir eğitim almak isterseniz; takılın bana! Dallas’ta hayatınızı sonsuza kadar daha iyiye dönüştürecek bir etkinliğin keyfini birlikte çıkaralım. Bana nasıl ulaşacağınızı biliyorsunuz: [email protected]
Bu sırada da sen kendini birlik hissinde tutabilmek için;
- Hiç televizyon izlememek ya da seçtiğin şeyi izlemek isteyebilirsin. (Avrupa Kupası geliyor sonuçta, değil mi? :))
- Dedikodu yaparken kendini yakalayıp susmayı seçebilirsin.
- Toplu taşımadaki ya da trafikteki insanları yargıladığını fark edip kendini durdurabilirsin.
- Karşındaki insanda seni sinir eden şeyin sendeki yansımasının ne olduğunu keşfedebilirsin.
- Ya da doğaya çıkıp her şeyle bağını kesip 1 saat boyunca öylece durabilirsin.
Ya da senin kendine has yöntemin neyse onla ilgilenebilirsin. Ama ne yaparsan yap, lütfen duygularını daima yukarıda tuttuğuna emin ol. Çünkü senden ne kadar çok varsa biz o kadar iyi hissediyoruz.