Doğduğumuzda beynimizin boş bir levha olduğu felsefesini benimsesek bile, bazı içgüdüler ve korkular atalarımızdan, evrim esnasında bize geçmiştir. Hayatta kalma dürtüsü, tüm canlıların ortak içgüdüsüdür. Bunun için tüm canlılar “kaç ya da savaş” yanıtını verecekleri tehlike içeren durumlarda farkında bile olmadan irkilir ve kendilerini savunmaya geçerler.
Yılanlardan korkmak, bu korkulardan biridir. İnsanlar toprak üstündeki en ufak hareketi sezebilir ve ortamda bir yılan olduğunu anlayabilirler. Biz gördüğümüzü bile fark etmeden beyin refleks sinyali göndermiştir bile. Hastalık bulaştıran mikroplardan, sivri cisimlerden ve dikenlerden, leopar deseninden, yabancı canlıların gözlerinden korkmak da eski çağlardan bu yana atalarımızda var olan korkulardan birkaçıdır.
Bir de, aile ve çevreden edindiğimiz korkularımız vardır. Bunlar genelde temelsiz ya da çok abartılmış olurlar, konfor alanımızdan çıkarsak kontrolü kaybedeceğimize ve fiziksel ya da ruhsal bir zarar görebileceğimize inandırırlar bizi.
Sonradan edinilmiş korkularımızdan birkaçını siz Uplifers okurları için derledik:
Mükemmel olamama korkusu
İnsan kaynaklarının iş görüşmelerinde ter döktüren kişilik sorularıyla ilgili, sıkça dalga geçilen bir yanıt vardır: “En kötü özelliğim mükemmeliyetçiliğimdir” diye. Bu sorudan bile kendine olumlu gibi görünen bir özellik çıkarmayı amaçlayan bir kurnazdır bu yanıtı veren kişi. Peki acaba mükemmeliyetçilik gizli bir iyi mi, yoksa basbayağı kötü müdür?
Mükemmeliyetçilik, aslında hata yapmaktan korkmaktır. Kişi öyle korkar ki, sadece her şeyi en iyi şekliyle yaptığında, her şeyi düşünüp her hamleyi hesapladığında eleştirilemez olacağını düşünür. Bu size uç bir nokta gibi göründüyse, şu düşünce daha tanıdık gelebilir: “Ben hiçbir işi yanlış ya da geç yapmayayım ki, kimse beni eleştiremesin.” Bu aklınızdan geçiyorsa, siz de mükemmel olamama korkusunu az ya da çok yaşıyorsunuz demektir.
Oysa kırılganlığın ve hata yapmanın bir insanlık göstergesi olduğunu unutmamak gerekir. Yeter ki bu hatalardan ders alınabilsin.
Başarısızlık korkusu
Mükemmel olamama korkusuna kısmen benzerdir. Konfor alanımızdan çıkmaktan bizi alıkoyan da genelde, sonucun kötü olacağı korkusudur. Başka türlü yaşamayı düşünemediğimiz, yeni atılacağımız işleri elimize yüzümüze bulaştıracağımız düşüncesine rağmen mutsuz olduğumuz işi bırakamıyorsak, işte bu profesyonel anlamda başarısızlıktan korkmaktır.
Oysa başarılı insanların en önemli özelliklerinden biri hiç vazgeçmemektir. Samuel Beckett’ın ünlü “yine dene, yine yenil, daha iyi yenil” sözünden öğrenecek çok şeyimiz var.
Başarıdan korkmak
“Başarıdan da korkulur mu” demeyin. Hayallerinin gerçekleştiğini görmek, pek çok insanda bu ani iyileşmeyi ve gelişmeyi kaldıramamakla sonuçlanır. Şansının yaver gittiğini, alnında öyle yazıldığını vb. düşünmek, çoğu kişinin yanılgısıdır. Oysa ortada bir başarı varsa, o sadece bize aittir ve bunu kabullenmek, işler ilerledikçe altından kalkabilmeyi de kolaylaştırır.
Reddedilmekten korkmak
“O çocuk bana bakmaz” düşüncesiyle hoşlandığınız kişiye karşı hareketsiz kaldığınız oldu mu hiç? O halde siz de reddedilmekten korkuyorsunuz. Reddedilerek kaybetmenin, baştan kaybetmekten daha kötü olduğunu düşünüyor olabilirsiniz, ama unutmamak gerekir ki piyango bileti almazsak ikramiye kazanma şansımız sıfırdır.
“Etraf ne der” korkusu
İşte çevremizden edindiğimiz en kalıcı korkulardan biri, bir diğer deyişle “mahalle baskısı”… Tüm korkular içinde en yaygın olanının topluluk karşısında konuşma korkusu olduğunu biliyor muydunuz? Yani insanlar, ölmekten çok başka insanların haklarında kötü ya da olumsuz fikirler besleyeceğinden korkar.
İş yerinde denetim geçirenler bilir; bize yöneltilen bir soruya “bilmiyorum” karşılığı vermek, bilirkişi görünmek uğruna saçmalamaktan daha iyidir. Böylece bize daha çok saygı duyulmasını, kendimizle barışık bir görüntü vermeyi sağlarız. İnsanların ne düşüneceğinden korkmamanın ilk adımı, herkesin birtakım zayıflıklarının olduğunu aklımızdan çıkarmamaktır. Bir sunum esnasında, orada bulunan kimsenin o sunum için bizim kadar hazırlıklı olmadığını kendimize hatırlatmak gibi.
İlginizi çekebilir: Yaratıcı fikirlere karşı beslenen gizli korkular
Kaynaklar:
Tiny Buddha
Discover Magazine