“Mutluluğu sende bulan senindir, ötesi misafir.” Mevlana Celaleddin Rumi
Hep beklediğimiz o doğru zaman… Bugün olmayan, belki üç gün sonra, belki bir hafta önce… Çoğunlukla her şeyin “mükemmel” olmasını beklediğimiz ama işte bir türlü o “doğru” zamanımıza doğru kişiyi uyduramadığımız aşk oluşu… Dönüp arkamıza baktığımızda “biz neden ayrıldık, neden bu ilişkiyi götüremedik?” diye sorgulamak elimizde kalan… Evet, cevap vermek oldukça zordur, hayatta olduğu gibi aşkta da doğru bir zaman ve doğru bir mekan ve doğru bir kişi var mıdır?
Bu soruya cevap vermek aslında oldukça zordur. Sadece kendimce bazı hayat tecrübelerinden çıkarımlarımı paylaşacağım. Ve o bizim hayatta her an “doğruyu” beklemek üzerine kurulu olan inançlarımıza sizlerle birlikte biraz daha yakından bakmaya çalışacağım bu yazımda.
Peki, önce doğru insan üzerine biraz analiz yapalım, doğru insan ne demektir? Çoğunlukla düştüğümüz bir yanılgı olarak özetleyebiliriz. Başkasının “nasıl” bir insan olduğu görüşü ancak kendimizde “gözlem” yeteneğimiz sonucu, yine “kendi” yorumlarımızla oluşturduğumuz bir akıştır. Yani aslında bizler tamamen tarafsızca bakmadıkça sadece kişinin bizim düşüncelerimizde bizim gözlemlerimizce ve bizim “algımızca” yansımasına şahit olmaktayızdır.
Çoğu zaman aşkta (ve hayatta da) hayal kırıklıklarımız işte bu algıların veya bu “illüzyonun” bozulmasıyla gerçekleşir. Örneğin, sevgilimizi başka bir kadın veya erkekle gördüğünü iddia eden bir arkadaşımız olduğunda “inanmıyorum” diye başlarız cümleye, “o böyle bir şey yapmaz, yapamaz”. Fakat bu cümleyi kurarken aslında “kendi” yargılarımız ve sadece o kişi hakkında “ben” olarak kurmuş olduğumuz “yapabilir” ve “yapamaz” üzerinden yorumlamaktayızdır. Ne yazık ki bu kişi bizim algı ve yorumlarımızın ötesinde hepimiz gibi “bir insandır” ve evet aldatması veya evet başka bir kişiye aşık olmasıysa o kadar “doğal” ve kolay bir olgudur…
İşte “doğru” kişi de bu yüzden kendimizce yarattığımız bir ütopyadır. Belki dünya üzerinde bir yerlerde yaşıyordur ve belki gerçekten “istediğimiz” düşlediğimiz ısrarla beklediğimiz tüm “mükemmel” yaradılışına karşılık sadece bir insandır. Yani onun da mutlaka bizim tezahürümüzün ötesinde “kötü” huyları, korkuları, belki gerçekten sevemeyeceğimiz yönleri ve en önemlisi bir “kişiliği” vardır. O derece “doğru” bir kişi olsa bile bir insandır ve bunu yaşamaya kendi yolunda yürümeye devam edecektir. Bizler ise kolaylıkla unutmayı tercih ederiz, “evet bu doğru kişi benim kocam”, “evet bu doğru kişi benim karım”…
Bu o doğru kişiye belki de yapılmış olan en büyük sınırlamalardan biridir, o bizim çok “heyecan” duyduğumuz doğru kişi öncelikle “kendi” olmalıdır… Ve hayatımız boyunca da kendi gibi kalmalıdır. Bizler ise öncelikle o doğru kişiyi bulduğumuzu sanırız, buluruz “sahibi oluruz” ve bu da yetmeyecektir, sonra hayatının da merkezi oluruz, hayatının anlamı oluruz… Bir gün ne yazık ki bunun tam tersiyle karşılaştığımızda ise “o bizim muhteşem doğru kişimiz” dünyanın en kötü insanına dönüşüverir…
Şimdi biraz da doğru zamana bakalım… Bir ilişki için gerçekten doğru zaman var mıdır? Zaman eğer bizlerin kendimizce belirttiği bir şey ise yirmi yaşında yaşayabileceğimiz bir ilişki veya aşk otuz yaşındaki ilişkimizden farklı mıdır? Bu soruya “kesinlikle evet” olarak cevap vermek gerekiyor. Sadece kendi tecrübelerimi düşündüğümde bir kişi için doğru zaman değil fakat bizler için bir aşkı “anlayabilmek” adına yani bu aşkın varlığını, yüceliğini, kıymetini ve güzelliğini “gerçek manasıyla” kavrayabilmek adına bir zaman olduğu inancındayım.
Birçoğumuz “geçen” zaman içerisinde değişmediğimizi ve her ilişkimizde aynı kaldığımızı düşünmeyi tercih ederiz. Fakat işte öğrendiklerimizle, tercihlerimizle, olgunlaştığımızla ve kaybedip yitirdiklerimizle aşkı da hayatı da her an, her geçen zamanda yeniden yorumlamayı öğrenmekteyizdir. Bu öğrenim bize doğru zamanı öylesine “kolaylıkla” getiremeyecek olsa bile duygularımızı, ne hissettiğimizi, ne yaşamak istediğimizi anlamamız gerçekten şartları ve en önemlisi “ben” kavramımızın doğru zamanı vurmasıyla gerçekleşir…
Dünyanın bizi en fazla aşkla sevecek adamı veya kadınıyla karşılaşabiliriz, fakat bunu görebilecek veya buna kabul verecek durumda değilsek, (örneğin yeni bir ilişkide yorucu bir ayrılık yaşamışsak, huzursuzlukla yoğrulmuş bir ilişkinin son demlerini kapatmaktaysak, yeteri kadar sevgi vermeye ve almaya açık değilsek, tek başımıza olmak istiyorsak gibi) bunu ne anlayabilir, ne de gerçekten yaşayabileceğimizin en üst sınırlarında yaşayabiliriz…
Doğru mekan ise doğru insan ve doğru zamanın bir çeşit birleşimi olarak düşünülebilir. Tesadüfleri, hayatımızda yeri olan muhteşem buluşmaları ve kaderin bize getirdiği güzellikleri simgelemektedir aslında… “Doğru mekanda yanlış insan ve yanlış zaman olur mu?” diye soracak olursak bu başka bir yazı konusu olabilecek kadar derin bir soru olur ve yanıtımız tabii ki evet olacaktır; doğru mekanda yanlış insan ve yanlış zaman ile karşılaşmak mümkündür…
Bugün bu yazımı okuyorsanız, ertelediğiniz tüm “doğru” olanlara yeniden bakmanızı dilerim; sizin doğru zamanınız, sizin doğru kişiniz, sizin doğru mekanınız… Hayat size bu doğruların hepsini tekrar tekrar vermeye hazırdır, sadece bizlerin bu doğruları görmemiz, o “muhteşem” olarak nitelendirdiğimiz doğrularımızın aslında zaten yanı başımızda olduğunu anlayabilmemiz, belki de “doğru” olanlara bu “kavrayış” ile kavuşabilmemiz sadece basit bir “an” demektir…
En güzel aşkların, doğru zamanda, doğru mekanda, doğru kişi ile sizleri bulması dileklerimle…
İlginizi çekebilir: Benzer benzeri çeker: Aşkın tuttuğu aynada kendi özüne bakmaya hazır mısın?