X

Aşkın ve tutkunun evrensel tarihi: Tarih dönemlerine göre aşk, evlilik ve tutkunun evrimi

Tartışmaktan ve üzerinde fikir üretmekten asla sıkılmayacağımız konuların başında aşk, tutku ve evlilik geliyor. Hepimizin hayatımızın farklı dönemlerinde, farklı durumlarında bu konularla alakalı kendince inanışları ve teorileri var. Arkadaşlar arasında enerjisi düşen ortamı hareketlendirmek için aşktan ve evlilikten konu açın ve geriye yaslanıp asla duraksamayan muhabbeti dinleyin. Ben de sizlerin ilgi ile okumanız için insanlık tarihinin başından günümüze kadar aşkın evrensel gelişimini derledim sevgili Uplifers okuyucuları. Ancak düşünce ve duygularımızda bu kadar yer kaplayan bir olgunun geride çok az somut yazılı kanıt bırakmasına çok şaşırdım.

Aşk konusunda detaylıca araştırmalar yapan ünlü bir filozofun dediği gibi “Önemli tarih kayıtlarında aşk, görmezden gelinir. Savaşlardaki başarılar aşka tercih edilir. Noter belgeleri ve nüfus cetvelleri, aşkı aşk olmaktan çıkarıp değersiz kayıtlara dönüştürür. Geriye sanat ve edebiyat kalır; özel mektuplar, günlükler, şiirler, resimler, tablolar ve heykeller..” Araştırıp öğrenirken içinde yaşadığım dönemde olduğum için şanslı hissettim. Siz de okudukça göreceksiniz “aşk” hep romantik ve kutlanan bir olgu olmamış.

Tarih Öncesi ( PreHistorik ) Dönem

İnsan ırkının başlangıcından MÖ 10.000 yılına kadar süren bu dönemde aşkın ve tutkunun izlerini aramak arkeologlar ve sosyologlar için hiç kolay olmadı. Tarih öncesi dönemde avcı-toplayıcı insanları günlük kullandıkları eşyalarda ve mağara duvarlarında “aşk” ve “tutku” kavramlarına dair pek fazla kanıt bırakmadı.

Bu dönem insanlarının aşk hayatlarına somut olarak dair bildiklerimizi şu şekilde sıralayabilirim. Tarih öncesi dönem insanı “egzogamik” ti; yani akraba evliliklerinin genetik sakıncalarını çözmüş ve o nedenle kendi soyu dışındakilerle üremeyi tercih eder durumdaydı. Aynı zamanda büyük oranda tek eşlilikten yanaydılar; bu durumun nedeni çok eş için avlanma, barınak bulma ve sayıca çok çocukla baş etmenin zorluklarından kaçınmalarıydı. Bu dönem insanında nadir de olsa erkek eş öldüğünde kadını da öldürüp eşleri birlikte gömme ritüeli vardı.

Tarih öncesi dönemi sanat dallarından olan mağara duvarı çizimleri ve heykellerde “aşk” ve tutkuyu göremesek de bu dönem insanının bu konulara bakış açısı hakkında fikir yürütebiliyoruz. Bu dönem heykellerindeki kadınların aşırı abartılı büyük ve yuvarlak hatları kadınların sadece doğurganlıkları ile öne çıktığını gösteriyor. Erkekler de mağara çizimlerinde avcı ve fiziksel olarak güçlü kimlikleri ile ortaya çıkıyor.

Bilimsel açıdan tarih öncesi dönemde “aşk” kanıtlanamamış olsa da ben o insanların birbirinin gözlerinin içine bakıp ilk oluşan basit dillerinde aşkı, tutkuyu, sevgiyi, kıskançlığı konuşup anlaştıklarını hayal etmeyi tercih ediyorum.

İlk Çağ ( Antik Çağ ) Dönemi

İlk çağ dönemi MÖ 500 yılına kadar sürdü. Dünyamızın farklı bölgelerinde başta Sümer, Akad, Babil, Mısır, İlk Yahudi Toplulukları, Pers, Hellen ve en iz bırakanlarından Roma İmparatorluğu olmak üzere bir çok uygarlık hüküm sürdü. Uygarlıkların gelişimi, yazı, devlet ve kanunlar ile “resmi evlilik” kavramı da sahneye çıktı.

İlk çağ döneminde aşk, evlilik ve cinsellik konularına dair günümüze kalan en fazla kaynak Roma İmparatorluğu kalıntılarına dayanıyor. Bu kalıntılardan öğrendiklerimiz ise aslında hayatta hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kanıtlar nitelikte. Şehir meydanlarını, çeşmelerini, binalarını çıplak ve estetik kadın-erkek heykelleri ile dolduran Romalılar iş aşka gelince tam bir “püriten” kesiliyorlardı.

Evlilik bir vatandaşlık göreviydi ve eşlerin birbirleri ile iyi geçinmesi ( iyi geçinmenin latincesi “sin querella” tam çeviride “tartışma olmadan” diye günümüze uyarlanıyor ) kanunen zorunluluktu. Evliliğin tek ve en önemli amacı devlete meşru ve birinci kalitede bireyler yetiştirmekti.

Ancak kadınların evlilik dışı ilişki yaşaması imkansızken, erkeklerin diğer kadın ve erkeklerle ilişki yaşamaları olağan karşılanırdı. Bu resmi olmayan ilişkilerden olan çocuklar “ikinci sınıf” vatandaşlardı ve devlet tarafından sevilmezlerdi. Eski Roma döneminde evli bir erkek, kölesi olan tüm kız ve erkeklerle yasal olarak birlikte olabilirdi. Erkeklerin, Roma döneminde hayat tarzlarını oluşturmada yaşadığı ikilemi sosyologlar şöyle açıklıyor; “Kölelerden kurduğum haremimle mi kalsam? Yoksa aklı başında bir adam gibi evlensem, devlete çakı gibi vatandaşlar kazandırsam?”

İlk çağ Roma döneminde seks ise Fellini filmlerinden ve çılgın İmparator Caligula efsanelerinden bildiğimiz gibi çılgın ve sınırsız değildi. Evlilikteki püriten anlayış bu alanda da hakimdi. Evli Romalılar eşleri ile sadece geceleri ve lambalar kapalıyken cinsel ilişki yaşarlardı. Namuslu insanların gündüz vakti cinsel ilişki yaşamamaları gerekirdi. Roma inanışına göre bu Güneş’i kirletirdi. Ayrıca kayıtlara göre erkekler arası eşcinsellik normaldi; ancak kadınlar arasında eşcinsellik kabul edilemeyecek bir suçtu.

Peki ya aşk? 

Edebiyat kalıntılarına göre Romalılar aşık oluyordu. Aşk konusunda şiirler, yazılar, heykeller, resimler yapıyorlardı. Ancak evlilik gibi soylu bir kurumda duygulara ve aşka yer olduğuna inanmıyorlardı. Aşkı genel kanıda “büyük tehlike” olarak görüp “şairlere özgü” diye etiketlemişlerdi.

Ortaçağ Dönemi

1453 yılında İstanbul’un fethine kadar süren Ortaçağ döneminde dünyanın farklı bölgelerindeki en önemli olaylar şöyleydi; Feodal Avrupa devletleri, savaşlar, Bizans İmparatorluğu, İslam’ın yükselişi, Haçlı seferleri, Çin İmparatorluğu ve Moğollar. Ortaçağ döneminde aşka dair bildiklerimiz tamamen edebiyat ve sanattan alınmadır. Ortaçağ ile bugünkü “aşk” anlayışı arasındaki en büyük fark; o zamanlar aşk kavramının vahşi, tutkulu ve ayıp olarak algılanmasıydı. Aşka “amor” deniyor ve kötü gözle bakılıyordu. Aşk yerine “şefkat” ( caritas ) tercih ediliyordu. Şefkat ise aşkın iyi ve daha sevgi dolu ve sakin bir türüydü.

Sanatta nüfusun %90’ını oluşturan köylü sınıfının aşk hayatı maalesef kendisine yer bulamamış. Soylu sınıfta ise aşk ve tutku gibi duygular evlilikten ayrı düşünülürdü. Evlilik, iki tarafın zenginlikleri ve konumları dikkate alınarak belirli stratejiler çerçevesinde planlanırdı.

İlk defa 12. yüzyıldan itibaren evlilik devletten çıkarılıp kilisenin dinsel töreni ve yetkisi haline gelmeye başladı. Ancak bugün modern anlamda anladığımız kilise evlilik seremonisinin oluşması 14. yüzyıla kadar sürdü. Evliliğin dinsel boyut kazanması ilk defa “iki tarafın da rızası” olması gereksinimini doğurdu. Teoride kadının rızası önemli olmakla birlikte pratikte ailedeki erkekler kadın adına karar veriyorlardı. Ayrıca evliliğin dini boyut kazanması ile birlikte boşanma ihtimali de tamamen ortadan kalktı.

Ortaçağda arzulara ve cinselliğe kötü gözle bakılıyordu. Dinlerin toplumsal hayatta önem kazanması ile birlikte bekaret kavramı da önem kazandı. Meryem, çocuk sahibi olmasına karşın bakire kalması ile bir idoldü. Genelde cinsellik konusunda kadınlardan beklenti “anne” kimlikleri ile yetinmeleriydi. Cinsellik, çocuk sahibi olmak için yapılması gereken utanç verici ve can sıkıcı bir eylemdi.

Kadınlara yönelik bu bakış açısı bana bir yerlerden tanıdık geliyor demeden edemeyeceğim sevgili Uplifers okuyucuları. 🙂

Yeniçağ Dönemi

Fransız İhtilali’ne kadar süren bu dönemin en önemli olayları; keşif yolculukları, Amerika’nın yeniden keşfi, Çin’de Ming Hanedanlığı ve Avrupa’da reform ve bilimin hızlı ilerlemesiydi.
Bu dönemde soylu sınıfta evlilik ve aşk ciddi ve stratejik bir iş olarak görülmeye devam etti. Ancak alt sınıflardan, köylülerden beklenmedik bir atak geldi. Artık alt sınıflar aşka ve çiftler arasında fiziksel çekime önem vermeye başlamışlardı.

Köylüler aşk ve evlilik hayatında devrim yaparak aşk evliliklerini başlattılar. Henüz sınıflar arası evlilikler olmasa da alt sınıflardaki evliliklerde “aşk” ve “tutku” aranır hale geldi. Burjuvanın bu durumu anlaması ve adapte olması bir sonraki çağa denk gelecekti.

Yeniçağ döneminde başta Katolik Kilisesi olmak üzere tüm dini otoriteler cinselliğe ve hazza evlilik dahilinde veya dışında olsun çok kötü bakıyorlardı. Rönesans’ın gerçekleşmesine karşın, dinlerin cinsel hayata bakışı hiç esnememişti. Evlilik öncesi cinsel ilişki, evlilerin çıplak uyuması ve ilişkiden keyif almaları yasaktı. Ancak alt sınıf aşk evliliği fikrinin mucidi olduğu gibi evlilik öncesi masum flörtler ufak yaramazlıkların da önünü açacaktı.

Bu dönemde; öncekilerden farklı olarak eşcinsellik resmi olarak suç sınıfına girdi. Ortaçağda devlet, eşcinselliği kilisenin takdirine bırakmışken ilk defa İngiltere’de suç ilan edildi. Eşcinsellikle ilgili yerleşen bu kötü algıların değişmesi oldukça uzun zaman alacaktı.

Yakınçağ Dönemi

Fransız Devrimi ve Sanayi Devriminden günümüze kadar süren bu dönemin en akılda kalıcı toplumsal olayları imparatorlukların milli devletlere parçalanması, Dünya savaşları, sömürge yarışları ve Amerika’nın bağımsızlığı oldu. Dünyamız böyle hızlı değişimlerden geçerken aşk ve tutku algıları da baş döndürücü bir hızla değişti.

Toplumlar zenginleşip kentleştikçe burjuva sınıfı da onları çok sıkan din temelli ahlak anlayışından rahatsızlığını dile getirmeye başladı. Özellikle 1800’lerin ikinci yarısında evlilik için aşk, aşk için de tutku şart koşulur hale geldi. Zamanın başından beri bastırılan flört ve cinsellik altın yıllarını yaşamaya başladı.

Özellikle ekonomik olarak kadınların özgürleştiği coğrafyalarda kadınlar zamanla “hayır” deme gücünü elde ettiler. Püriten ve Viktoryen ahlaka karşı gelip anlaşmalı evlilikleri ve el alem ne der korkusunu bir kenara attılar. Aşk artık eski çağlardaki gibi korkulan bir tabu değil, insanların yaşamak istediği merak ettiği bir kavram olmuştu.

1900’lerin başında özgürlük rüzgarları “aşk” konusunda eserken 1960’lar itibari ile yönünü cinselliğe çevirdi. Pek çok sosyolog 1960’larda cinsellik ve aşkın resmen birbirinden ayrıldığı konusunda hem fikir. Burada kültür, coğrafya ve din farkını hatırlatmak isterim. Ama genel anlamda 2000’lere geldiğimizde yıllarca baskı altında tutulan cinselliğin otorite haline gelip aşkı ezip geçtiğini görebiliyoruz.

Peki 2010’larda ideal aşk formülü ne dersek? “Haz veren kalıcı bir aşk” diye cevaplıyor sosyologlar.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Zeynep Cansoylu Samancıoğlu: Gündüzleri çok uluslu bir firmada kozmetik kanalı müşteri yöneticisi. Geceleri saç & cilt bakımı, moda, trendler, gezme, yeme ve içme yazan araştırmacı blogger. Doğal ortamları olan alışverişte, sergide, balede, operada, müzikalde, vapurda, boğazda, müzede, gezmede, yemekte sıklıkla gözlemlenebilir. Hep güzel insanların ve şeylerin peşinde.

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit

Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale