Aşkın tarihinde bir yanılsama: Romantizm

Aşağıda çevirisini okuyacağınız şiir, kaydedilen tarihin ilk aşk şiiridir ve MÖ. 2037 ila 2029 yılları arasında bir tablet üzerine çivi yazısıyla Sümer dilinde yazılmıştır.

Sümer inancına göre toprakları verimli, dölyatağını doğurgan kılmak için hükümdarın yılda bir kez, aşk ve doğurganlık tanrıçası İnanna’nın rahibelerinden biriyle evlenmesi kutsal göreviydi. Büyük bir olasılıkla Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmış ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde okunan şiir şöyledir:

Güvey, canımın içi,
Gönül açar güzelliğin, bal gibi tatlı,
Aslan, canımın içi,
Hoştur güzelliğin, bal gibi tatlı.
Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,
Güvey, yatak odasına götür beni,
Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,
Aslan, yatak odasına götür beni.
Güvey, seni okşayayım,
Sevdalı okşayışların baldan daha tatlıdır,
Balla dolu odada,
Gönül açan güzelliğinin tadını çıkaralım,
Aslan, okşayayım seni,
Sevdalı okşayışların baldan daha tatlıdır.
Güvey, benden zevkini aldın,
Söyle anama, sana tatlılar verecek,
Babam sana armağanlar verecek,
Ruhun, bilirim ruhunun nerede neşelendiğini,
Güvey, şafağa değin uyu evimizde,
Yüreğin, bilirim yüreğinin nerede sevindiğini,
Aslan, şafağa değin uyu evimizde.
Sen, beni sevdiğin için,
Yalvarırım okşayışlarını ver bana,
Yüce tanrım, yüce koruyucum,
Enlil’in yüreğini sevindiren Şu-sin’im,
Yalvarırım okşayışlarını ver bana.
Senin bal gibi tatlı yerin, yalvarırım elini onun üstüne koy,
Elimi gişban-giysisi gibi onun üstüne koy,
Elimi gişban-sikin-giysisi gibi onun üstüne kapa.

(Bu şiir ABD’li Sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından günümüz dillerine çevrilmiştir. Türkçe’ye çevirisi ise Muazzez İlmiye Çığ tarafından yapılmıştır.)

Şiirde ilk görüşte aşk yok, tamamen şartlar gereği evlenilmiş, parasal mevzular konuşulmuş (anne baba birliktelik için hediyeler veriyor), cinsellik aşk evliliği fikrinden bağımsız olarak öne çıkarılmış. Oysa yakın tarihimiz bizi farklı şekillerde kodladı. Buradan anlıyoruz ki aşka dair ilişkilerin tarihi bakış açılarına göre farklı şekillerde gelişmiştir. Bizim aşka yaklaşımımız ise 18. yüzyılın Romantizm kuşatmasından besleniyor. Gelin romantizm çağı çok gerilerde kalmasına rağmen halen bizi aşk konusunda nasıl şekillendiriyor hep beraber bakalım.

Günümüzde aşk artık o kadar kişisel ve kendiliğinden bir süreçmiş gibi dayatılıyor ki toplumun ve kültürün onu yönlendirmedeki hem gizli hem de kritik olan etkisini duymak birey olduğunu düşünen bizler için aşağılayıcı bir fikre bile dönüşebiliyor. Ancak gerçek, bizim şişirilmiş biriciklik algımızdan oldukça farklı. Aşklarımız, aşkta neyin “normal” olduğuna dair güçlü duygular yaratan kültürel bir zeminde gelişir; bu zemin bize duygusal vurgularımızı nereye yerleştirmemiz gerektiği konusunda incelikli bir şekilde rehberlik eder, bize neye değer vereceğimizi, çatışmalara nasıl yaklaşacağımızı, ne hakkında heyecan duyacağımızı, ne zaman hoşgörü göstereceğimizi ve haklı olarak neye öfkelenebileceğimizi öğretir. Aşkın bir tarihi vardır ve biz bazen oldukça çaresiz bir biçimde onun akıntısında yol alırız.

On sekizinci yüzyıldan beri aşk tarihinde Romantizm diyebileceğimiz oldukça farklı bir çağda yaşıyoruz. Romantizm, şairlerin, sanatçıların, filozofların ve bazı din adamlarının zihninde bir ideoloji olarak ortaya çıktı ve halen Samsun’daki bir esnafın oğlunun ilk aşkına nasıl yaklaşacağını bile sessizce belirleyebiliyor.

Hiçbir ilişki varsayılan romantizm şablonunu tam olarak izlemez, ancak şablonun genel hatları hepsinde mevcuttur desek çok da yanılıyor olmayız:

  • Romantizm, evlilik konusunda derin bir umut taşır. Bize uzun süreli bir evliliğin bir aşk ilişkisinin tüm heyecanını yaşayabileceğini anlatır. Bir ilişkinin başında hissettiğimiz aşk duygularının bir ömür boyu sürmesi beklenir. Romantizm, evliliği aldı ve benzersiz bir önerme yaratmak için onu tutkulu bir aşk hikayesiyle birleştirdi: ömür boyu süren tutkulu aşk evliliği.
  • Romantizm, aşk ve cinselliği birleştirdi ve cinsel birlikteliği aşkın yüce ifadesine yükseltti. Aşk yoksa yaşanan birliktelikler sadece birer felaket olmalıydılar.
  • Romantizm, gerçek aşkın tüm yalnızlığın sonu anlamına gelmesi gerektiğini öne sürdü. Doğru ortağın, muhtemelen bizimle konuşmaya ihtiyaç duymadan, bizi tamamen anlayacağına dair söz verdi.
  • Romantizm, bir eş seçiminde kişinin pratik kaygılarından ziyade duyguları tarafından yönlendirilmesine izin vermesi gerektiğine inandı. İnsanlar kendi mantıklarına ve pragmatik nedenlerine göre ilişkilere girmemeli ve evlenmemeliydi.
  • Romantizm için aklın evliliği hiç de makul değildi, bu yüzden onun yerine koyduğu şey duyguların evliliğiydi. Önemli olan, iki kişinin bunun olmasını delice istemesi, karşı konulamaz bir içgüdüyle birbirlerine doğru çekilmeleri ve bunun doğru olduğunu yürekten bilmeleriydi. Gerçekten de, bir evlilik ne kadar tedbirsiz görünürse aslında bir o kadar da romantiktir denildi. İçgüdünün prestiji, insanlığın tepkisel mirasıdır diyebiliriz.
  • Romantizm pratikliği ve parayı küçümsedi. Romantizmin etkisinde kaldığımızdan özellikle ilk zamanlarda bu unsurların ilişkilerde ön planda olmasını pek sevmiyoruz. İki insan mükemmel bir mali uyum sağladığı için veya dakiklik konusundaki tutumları eşdeğer olduğu için beraber olduklarını söylese bunu çoğu kişi aşk kapsamı dışında algılıyor.
  • Romantizm, gerçek aşkın bir sevgiliden her yönüyle zevk almayı içermesi gerektiğine inandı. Gerçek aşk, birisi hakkında her şeyi kabul etmekle eş anlamlıydı. Kişinin partnerinin veya kendisinin değişmesi gerekebileceği fikri, ilişkinin sallantıda olduğunun bir işareti olarak algılandı; ‘Değişmen gerekecek’ son bir tehdit olarak söylenmesi gereken cümle oldu.

Bu aşk şablonu tarihsel bir yaratımdır. Son derece güzel ve genellikle de eğlencelidir. Romantikler, duygusal yaşamın bazı yönleri konusunda parlak bir anlayışa sahiptiler; umutlarını ve özlemlerini ifade etme konusunda son derece yetenekliydiler. Duygular daha önce de vardı, ama Romantiklerin yaptığı şey onları yüceltmek, gelip geçici hayallerden çıkarıp ömür boyu bir ilişkinin nasıl yönetileceğini belirleyen ciddi kavramlara dönüştürmekti.

Romantizm bu noktalardan bakınca aslında ilişkilerimiz için bir felaket oldu. Sıradan insanların başarılı duygusal yaşamlar sürme becerilerini sekteye uğrattı. İnsanlığı yanlış beklentilere soktu. İlişkilerin nasıl işleyebileceğine dair iyi niyetli olsa da ölümcül derecede çarpık bir zihniyet kültürüyle çevrelendik.

Romantizm çağında normal kabul edilebilmek için aşağıdakilerden birçoğunun olması gerekir:

  • Hem iç hem de güzelliğe sahip bir insanla tanışıp hemen ona özel bir çekim hissetmeliyiz, onlar da bize.
  • Sadece başlangıçta değil, sonsuza kadar tatmin edici bir birliktelik yaşamalıyız.
  • Tek odak noktamız partnerimiz olmalı.
  • Birbirimizi sezgisel olarak anlamalıyız.
  • Aşk eğitimine ihtiyacımız yok. Pilot ya da beyin cerrahı olmak için eğitim almamız gerekebilir ama aşık olmak için değil. Duygularımızı ve içgüdülerimizi takip ederek bunu yol boyunca öğrenmeliyiz.
  • Hiçbir sırrımız olmamalı ve sürekli birlikte zaman geçirmeliyiz.
  • Cinsel veya duygusal yoğunluktan hiçbir şey kaybetmeden aile kurmalıyız.
  • Partnerimiz; ruh eşimiz, iyi arkadaşımız, ebeveynimiz, şoförümüz, muhasebecimiz ve manevi rehberimiz olabilmeli.

Kültür, kendimizi ve yaşamlarımızı nasıl görmemiz gerektiğini öneren bir dizi fikirdir. Bunu çoğu zaman fark etmeyiz ama arka planda oradadır ve bizi onun yargıları doğrultusunda karar vermeye yönlendirir.

Romantizmin tarihini bilmek teselli edicidir çünkü bu, ilişkilerle ilgili yaşadığımız sorunların çoğunun bizden kaynaklanmadığını gösterir. Aşkı kurtarmak için romantik aşk görüşünün varsayımlarını sistematik olarak sorgulamak gerekiyor.

Romantik şablonu, psikolojik olarak olgun bir aşk vizyonuyla değiştirmemiz belki de yegane çare olabilir:

  • Aşk ve cinsellik her zaman birbirine ait değildir.
  • Parasal mevzuları erken aşamalarda tartışmak aşka ihanet değildir.
  • Oldukça kusurlu olduğumuzu ve partnerimizin de kusurlu olduğunu fark etmek aşkı yok etmez.
  • Birbirimizi anlamak için çoğu zaman oldukça yapay görünen çabalar göstermemiz gerekmez. Bu içgüdüsel tavır bizi gitmemiz gereken yere götüremez.

Alain de Botton belki de şu cümlesinde haklıdır: “Aşk Basit Bir Heves Değil, Bir Beceridir”

Aşk için daha umutlu bir geleceğe ait her şeye göz kırpmamız dileğiyle…

Kaynaklar:

Erman Ertuğrul/Dünyanın İlk Aşk Şiiri
Peter Keeble/The Philosophy of Love
Helen Fischer/ Romantic Love is Basically an Addiction
Alain de Botton/ The Course of Love
The School of Life/ How Romanticism Ruined Love

İlginizi çekebilir: Sorgulamanın dayanılmaz hafifliği: Soru sormak neden önemlidir?

Şerife Günaydın Karaköse Avukat & Yazar
Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve ... Devam