X

Aşkın gelişi için beklemek: Nasıl, nerede, ne zaman?

Aşk dediğimizde akan sular duruyor. Peki ya aşkı beklemek, burası “zorlu” bir yol. Pek çoğumuz için sabır sınırlarımızın sınandığı bir yol da diyebiliriz. Bugün sizlerle birlikte kendimize soralım istiyorum bizler aşkı nasıl bekleriz? Beklemeyi bilir miyiz? Aşkı beklemek doğru mudur yanlış mıdır? Hayatımızın sonuna kadar mı bekleyeceğiz? Aşkı beklemenin yaşı var mıdır örneğin veya aşk nerede beklenebilir? Ne zaman beklenir aşk ne zaman beklenmez?

İşte tüm bu sorulara kendimizce biraz olsun cevap arayalım istiyorum bugün. Aslında belki buraya kadar okuduğunuzda içinizden şöyle geçirdiniz ben aşkı beklemem zaten yaşarım. Evet, bazılarımız için gerçekten çok doğru. Çok fazla düşünmeden belki aşk bile olmadan yaşayıp da görmeyi tercih edebiliriz değil mi? Bir ilişki aşk olmadan da başlayabilir. Diğer bir grup ise her ne olursa olsun bu aşk değil diyerek beklemeyi tercih eder. Arada kalan “ilişki gibi” olacak diğerleri, bizi ilişkide görecekler sırf bir ilişkim olsun diye olacak gibi ara kavramları ısrarla yaşımız, zamanımız ve akışımız her ne olursa olsun reddederler. İyisiyle kötüsüyle doğrusuyla yanlışıyla aşık olmak aşkı nasıl yaşayacağımız yani kısacası aşka bakış açımız tamamıyla bize ait olan bir kavramdır. Fakat hangi grupta olursak olalım bu son dönemde bana ulaşan mesajlarda ortak bir şikayet söz konusu.

Sıklıkla rastladığım şikayeti bu yazımda irdelemek istiyorum sizlerle. Aşka dair ne zaman sorusu… Şikayetlerimiz; bekledim olmadı, istedim gelmedi, denedik yürütemedik, ben denemekten çok yoruldum, her zaman aynı şekilde son buluyor, ne zaman gerçek aşkı bulacağım veya bu gerçek aşk ne zaman bana gelecek, o zamana kadar nasıl bekleyeceğim… Bu kadarı ile de kalmıyor, tabii ki sorularımızın içine muhteşem karşılaştırmalar mutlaka dahil oluyor. Başkalarının sevgilileri, eşleri veya ilişkileri var ben neden bir türlü istediğim aşkı bulamıyorum, nasıl bulacağım ne zaman bulacağım, bu bana haksızlık değil mi?

Peki sormak istiyorum, sorularımızın tek bir cevabı olsaydı, ilahi bir ses bize cevap verebilseydi 3 gün sonra hayatımızın aşkı ile karışılaşacağız, bu 3 günümüz yani o ana kadar olan 3 günümüz dünyanın en değersiz 3 günü mü olacaktı? Bizler, bunun karşılığında aynı anda şunu sormayı akıl edecek miydik; o 3 gün benim son 3 günüm mü yani gerçekten 3 gün sonrasına kadar yaşamam, öncelikle “ben” olmam öncelikle benim hayatım olması ve bu güzel hayatımın bu kıymetli hayatımın daha 3 gün daha devam edecek olması mümkün olacak mı? Evet, 3 gün sonra hayatımızın aşkı ile karşılaşacağız bunu biliyoruz ama bu “ben” kavramını unutarak hayatımızı, varlığımızı, mutluluğumuzu, kim olduğumuzu ve “tüm planlarımızı” buna göre değiştireceğimiz kadar önemli bir unsur mudur? Yani önce ben olmadan benim hayatım, benim güzelliklerim, benim zamanım olmadan “diğer” kişi hayatımın aşkı olacak olsa bu kendimden daha önceye koyacağım bir gerçek mi olur?

Fakat işte bizler bu soruda hayatımızın aşkı diğeri gelecek olan “şu anda burada olmayan” fakat sadece mutluluğumuzu onun gelmesine bağladığımız o kişiye yüklediğimiz o muhteşem aşk geldiğinde “gerçekten” samimi olarak mutlu olabilecek miyiz? Kendimizde bulamadığımız kendi başımıza hayatımızda tezahür ettiremediğimiz aşk kavramını kendi kendimizi bile görmeyi beceremiyorken gerçekten bir başkasında görebilecek miyiz?

Sırf yanımızda 3 gün sonramızda hayatımızın aşkı bizimle olduğu için değişecek miyiz? Kendimiz için istediklerimizi unutacak mıyız? Sevdiğimiz şeyleri bir kenara bırakıp sırf başka “çiftlere” benzemek üzere olduğu gibi fotoğraflarımızda mutlu çıkalım düşüncesiyle gerçek olmayan bir “gerçekliği” yaşamaya razı olacak mıyız? İşte biz bu şekilde beklemekteyiz o muhteşem hayatımızın aşkını. Bu sorular ile… “O”, diğer kişi, başka biri, hayatımız o muhteşem aşkı gelecek ve hayatımız değişecek; bizim kendi kendimize veremediğimiz mutluluğu kendi kendimizde göremediğimiz renkleri hatta kendi kendimize kalmaya bile dayanamadığımız tüm zamanları bize verecektir değil mi o diğer kişi?

Çünkü o kişi, hayatımızın aşkıdır mutluluk onun gelmesine endekslidir, o olmadığında hayat durur, hayat ancak o var diye yaşanmaya değer olur değil mi? Bir kadın veya bir adam tek başına tutkunu oldukları bir hayatı yaşayamazlar, tek başlarına çok sevdikleri şeylerle hayatlarını donatamazlar, kendileri olamazlar. Mutlaka bir diğeri lazımdır onları tanımlamak için değil mi? Sadece A’nın kız arkadaşı olmak B’nin erkek arkadaşı olan C’nin eşi olmak “en muhteşem” noktadır. Bu hayatta erişebileceğimiz, tek başınalığımızı ve o dayanılmaz kendi kendimize kalmaları bitiren. Oysa ki aşkı beklemek kendimizden vazgeçmektir değil mi? Tek başımıza yapılacak, başarılacak veya görülecek olanın nasıl olsa değeri yoktur.

Bakın sevgili Mark Nepo güzel eseri Uyanış ile aşkı beklemek halimizi nasıl yorumluyor:

“Çiçek arının hayatını kurmaz. Çiçek açar ve ardından arı gelir.

…İlk kez aşık olduğum zamanı hatırlıyorum. O noktada öylesine huzur bulmuştum ki, tıpkı Narcissus gibi, duyduğum acı dışındaki her şeye yansıyan onun güzelliği içinde kaybolmuştum. Bu arada, kendi değerimden feragat ederek, mutluluk algımın anahtarı olarak onu yetkilendirmiştim.

O yılların bana öğrettiği bir şey varsa o da, mutluluğu başkalarıyla keşfedip yaşasak da, mutlu olmanın özü içimizdedir. Ben artık en önemli misyonumuzun hayata yeterince kök salmak, böylece kalplerimizi hayatın ışığına açıp serpilmek olduğuna inanıyorum. Çünkü serpilip çiçek açarken başkalarını cezbederiz, kim olduğumuzu en ince ayrıntısına kadar ortaya koyarken, balözümüzü tatmaları için diğer insanları davet edecek o güzel manevi kokumuzu salarız. Ve dostlarımız, sevgililerimiz tarafından seviliriz.

Görünen o ki, yaradılışın doğasında bizi böyle bir sevgiye hazırlamak var. Manevi gelişimimizin devamlılığını sağlayarak, esrarengiz bir biçimde, tam anlamıyla neysek o oluyoruz. Taçyaprağını, arıyı andırarak açan bir lale gibi, arzuladığımızı çalışarak elde etmenin başkalarını cezbetmesi de, fantezilerimizden daha gerçekçidir. Bu yolla evren, çiçek açmış ruhlarla birlikte sürprizlerle dolu akışını devam ettirir.

Yapabiliyorsanız, farklı görünmekten vazgeçip gerçekten kimseniz o olun. Aşk tam da kendinizi sevmeye başladığınız andan itibaren size gelecektir.”

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız aşka bakış açınızı, bekleyişinizi, anlayışınızı, ne zaman ve nerede olduğuna dair sorularınızı yeniden değerlendirmenizi dilerim… Sevgili Mark Nepo’nun belirttiği gibi siz gerçekten siz olduğunuzda, öncelikle kendi kendinizin muhteşemliğini görebildiğinizde, gerçekten kim olduğunuzun farkına vardığınızda ve sadece kendi eşsiz varlığınızla “samimiyetle” olmaya devam ettiğinizde elbet bu güzelliğe tutkun olacak “aşk” size gelecektir. Siz gerçekten “kimseniz” o olun, yeter.

 İlginizi çekebilir: Son hız ile yaşarken unuttuğumuz gerçek: Anlam olmadan yaşam olur mu?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale