X

Aşkın en cesur hali: Aşık olmak haline bağımlı, aşık olunana “bağsız” aşk

İtiraf edeyim başlığını bile yazmaya çalışırken yaklaşık bir saatimi harcadım, öyle Pınar bir başlık yazarsın geçersin, önemli olan içerik demeyin… Başlık bir yazıda ok atmak gibidir, bir kez yazıyı okumaya yöneltmelidir, yani o oku atışınız, nasıl çıktığı, yaya nasıl dayandığı önemlidir. O ok yaydan çıktığında sizler merak etmelisinizdir bu hangi rotaya, hangi diyara uzanıyor, beni o okun yolculuğu nereye götürecek…

O yüzden başlığı ile bile şu an kalbimden geçenleri tam olarak nasıl ifade edebilirim diye ve bizi attığımız ok hangi muhteşem rotaya götürebilir diye içimden geçen en samimi titreşimleri burada kelimelere dökmeye çalışacağım. Evet, şu an bir maceraya atılıyoruz hep birlikte, pek kolay olmayabilir… Okuyacaklarınız belki kendimize itiraf edemediklerimizi, belki kaybedişlerimizi ve belki de hiç farkında olmadan ilişkilerimizde yaptığımız hataları içeriyor fakat biz yine de gelin aşka bakmaya, bu ayı mümkün olduğunca çok “aşk” kelimesiyle taçlandırmaya bu muhteşem duyguyu ve hatta dünya üzerindeki en güzel “olmak” hallerinden birini, tatlısı olduğu kadar acısıyla da cesurca inceleyelim…

Öncelikle aşık olmak haline bağımlı olmak ne demektir bir buna bakalım; hayatımızda aşk olmasına bağımlı olmaktır bu durum, aşık olmak halini sevmek demektir. Bu tabi ki en başta sevgiliye duyulan aşk olarak konumlandırılabilir, ama hayatımızda birçok aşkımız vardır örneğin işimiz, çok severek yaptığımız spor aktivitemiz, örneğin hikaye yazmak gibi bir hobimiz, veya sadece evimizde büyüttüğümüz çiçeklerimiz… İşte bu tüm güzellikler bizim “aşk olmak” hallerimizin yansımalarıdır aslında. Ve aşk enerjisi muhteşem ışığı ile hayatımızın her anını ve farklı yönünü aydınlattıkça o alanlar parlamaya başlar; sadece kişiye duyulan aşk dünyamızı değiştirmez, her gün her an yaptığımız şeylere duyduğumuz aşk onları farklılaştırabilir. Örneğin zor bir projeyi tamamlamaya çalışıyoruz, her an yaydığımız “katlanmak, bıkmak veya yorulmak” enerjisi yerine bu projeyi hayata kattığımız bir ışık, insanlığın yararına oluşturduğumuz bir yaratım veya sadece kendimizi ifade edebilmek üzere karşımıza çıkmış bir fırsat olarak görebilir ve bu projeye aşkla yaklaşabiliriz… Böylece perspektifimizi “zor” olandan “aşk” olana yani pozitife, daha fazla yaratmaya ve severek kendimizi yansıtmaya odaklamış oluruz.

Şimdi sorunun asıl önemli kısmına geldik, aşık olunana ‘’bağsız’’ aşk ne anlatmaktadır bizlere? İtiraflarımızın en yoğun kısmı, sizleri duyar gibiyim buradan gelecek; bir düşünelim ilişkilerimizde kaç kez şu durumlarla karşılaştık ve bizzat biz, bu sorguların kaynağını oluşturduk, “neden benim yerime arkadaşlarınla vakit geçirmeyi seçiyorsun”, “neden gittiğimiz her yere birlikte gidemiyoruz”, “hayatta benden daha önemli ne olabilir neden önceliklerin arasında yer almıyorum”, “eğer benimle buraya gelmiyorsan beni yeterince sevmiyorsun demektir” ve bunlar gibi karşımızdaki kişiyi sırf yaptığı seçimler yüzünden yargılayarak kendimizce sonuçlara vardığımız ve hatta sırf bu kişi ile ilişkideyiz diye her anımızın ona “bağlı” olduğu ve aynısını da bu kişiden “beklediğimiz” şimdi yazarken bile kendimce fark ettiğim aslında bu cümleleri kullandığımız kişinin “hayatına hiç hakkımız yokken muhteşem şekilde müdahale ettiğimiz” ve işte “aşık olunana bağlı” aşk modeli…

İşte aşık olunana bağlı olmak halinde öyle bir nokta vardır ki, ancak bu “bağlı” olma halini idrak etmekle geçebiliriz. Aşık olunana bağlı olmak, tek kutuplu bir mıknatıs olmak gibidir, bir kişi ilişkide herşeyin merkezini oluştururken, diğer kişi yalnızca “onun olduğu” halleri benimser ve kendini unutur. Öyle ki kendi hobileri, kişisel zamanı veya kendi olmak hali için gerekli olan tüm aktivite, arkadaşlar ve yaşam alanlarından vazgeçebilir. Bu “bağlılık” hali ise o merkezde kalan kişiye zamanla öyle yükler yükler ki, her anın sorumluluğu omuzlarındadır, nereye gidilse, ne yapılsa ve hatta ne karar verilecek olursa olsun merkezde o vardır; sanki tek kişilik bir ilişki yaşamaktadır. Çünkü bir diğerinin tüm mutluluğu onunla olunması durumuna endekslenmiştir.

Sonuç olarak tahmin ediyorsunuzdur, bu kişi siz olsanız, bir diğerinden öğrenmedikçe, onun hayata akışına ortak olmadıkça ve sadece kendi kendinize bir ilişki yaşıyormuş gibi hissettikçe nasıl bir “sorumluluk” hissi altına girerdiniz? Öyle ki burada bu merkezde kalan kişi giderek daha da uzak bir kutba doğru çekilir, çünkü karşısındaki kadar “mutlak iyi, mutlak verici ve mutlak bağlı” değildir…  

Peki nedir “bağsızlık” neden güzeldir ve sağlıklı bir ilişkide neden aşık olunandan bağsız olmak ilişkiyi muhteşem kılabilir? Sorumuzun cevabı çok basit, çünkü aşk “bir” olmaktır fakat “bir” olabilmek için mutlak “iki” gerekir, yani siz kendinizi deyim yerindeyse sıfıra indirgeyip sadece karşınızdakinin fese almasına aşık olma halinizi bağlarsanız, o derece çok talep eder olursunuz ve karşınızdaki kişi bu talebe karşılık vermedikçe siz “aşkın” o güzel “olmak” halinden gözünüzü karartan “talep ettiğini alamamak, tatmin olamamak, yalnız kalmak” duygusu ile “aşık” olmak halini unutup gidersiniz… Egonuz gelir o muhteşem kalbinizin güzel “aşık” olma halinizin üzerine oturur, size içten içe fısıldamaya başlar “seni önemsemiyor”, “senin için kendinden vazgeçmiyor”, “sen onun için neleri feda ettin”, “neden kitap okumayı senden daha çok seviyor” veya “neden arkadaşlarıyla zaman geçirmesi bu derece önemli” gibi… Oysa tüm bu soruların oldukça basit cevapları vardır, o aşık olduğunuzun “aşık olunan” kalabilmesi için “kendi gibi olmasına” izin vermeniz gerekir ve hatta aşk öyle bir şey olmalıdır ki o kişi sizinle kendini daha çok bulmak cesaretine erişebilmelidir… Fakat işte “aşık olunana bağlı aşk” halinde bizler o kişinin uçmasına izin vereceğimize kanatlarını daha çok kırarız, onu olduğu gibi değil “sadece yanımızda olduğu durumda” yani öyle bir şarta bağlı olarak sevmek halindeyizdir ki, bu sadece bencillik demektir…

Öyle kolay değil Pınar diyeceksiniz, sen ne yaptın peki becerebildin mi burada yazdıklarını… İtiraf ediyorum o “bağlı” olma halinin en derinlerine kadar yuvarlandım, kendimi, arkadaşlarımı, hayat enerjimi ve hayatta sevdiğim her şeyi kaybettim, sadece karşımdaki adama dönüştüm… O ne derse, ne yaparsa, nasıl olmak isterse, neyi severse ben de sevdim o kadar sorgulamadım ve sonuçta ne oldu o derece değersiz bir noktaya geldim ki, kendim bile kendi kendimin neden sevilebilir olduğumu unuttum, ve bugün geldiğim beş yıllık maceramda işte bunları adeta bir gökdelen inşa eder gibi tek tek yeniden yapmam gerekti… Ve ben evet çok sevdiğim her zaman sevgiyle andığım bir adamı kaybettim, hem de ihanetine uğrayarak, çok üzülerek ve tabi ki değersizlik hissimin muhteşem bir yansıması olarak…

Bugün ise, bir aşk halindeyim,bir kişi ile hiç paylaşmadığım bir aşk, daha önce hiç deneyimlemediğim şekilde sadece kendim olmak halimle onu bulduğum, kendimde başladığım ve yine kendimde bittiğim bir aşk… Beni dönüştürmesine, geliştirmesine ve ilham vermesine kendimi bıraktığım, hayat amacımı arayışımda yollarımı doğrultan ve sadece varlığı için ‘’şükür’’ halinde olduğum hani bir deyiş vardır “yaradılanı sevdim, yaradandan ötürü” diye nitelendirebileceğimiz bir aşk… Tüm “bağ” hallerinden bağımsız, tüm dünyaya onun varlığı ile her gün sevgi gönderdiğim ve bu muhteşem varlığı ile “ilahiliği” böyle bir olgunlukla dünyama tezahür ettiren bir aşk…

Sevgili Sanaya Roman güzel eseri Ruhsal Büyüme; Yüksek Benliğiniz Olmak ‘ ta, “Bağsızlık” adını verdiği bölümde bağsız olmak halini bakın nasıl anlatıyor;

“…Bırakmak gelişmenin önemli bir veçhesidir. Gelişmek için, örneğin öfke ya da üzüntü gibi bir tutumu bırakmanız gerekebilir. Bazen, bir kurban ya da kurtarıcı rolünü oynamayı bırakmanız gerekebilir. Bazen de bir ilişkiyi, bir işi ya da bir yaşam biçimini bırakmanız gerekebilir.

…Bırakılması en zor bağlılıklardan biri, sizin görüşlerinize, inançlarınıza ve yargılarınıza olan bağlılığınız olabilir.

Bazıları bağlılığı sevgiyle karıştırırlar. Bağsızlık düşüncesi onları endişelendirir, çünkü eğer insanlara bağlılık duymazlarsa, onları sevmediklerini düşünürler. Bağsızlık insanları umursamadığınız anlamına gelmez, o insanları daha yüksek bir düzeyde umursamaktır.

…Eğer siz diğer insanların sizi daima sevmeleri gerektiğini hissediyor ve insanları sizi sevmeyecekler diye, istediğiniz şeyi yapmaktan çekiniyorsanız, yapmanız gereken şey, onların sevgisine ihtiyaç duymaktan, bu bağlılıktan kurtulmaktır.

…Başkalarına gerçekten hizmet etmek için, onlara tam özgürlük vermeniz gerekir, çünkü böyle yapmakla kendinize de olabileceğiniz her şey olma özgürlüğünü verirsiniz.

…Bağlılıklarınızı bıraktığınızda, çok daha fazla sevinç ve iç huzuru bulacaksınız. O zaman dünyanız genişleyecek ve yeni fırsatlar kendini sunacaktır. Bağsızlık niteliğini geliştirmeniz sizi özgürleştirecektir.

Aşkın tüm halleri güzeldir, fakat en cesur hali kendinizi de en özgür bıraktığınız hal olan “aşk olmak” bağımlı olup “aşık olunandan bağsız” olduğunuz haldir; çünkü gerçek aşk sizi sınırlandırmaz aksine sizi iyileştirir, dönüştürür ve muhteşemleştirir… Eğer bu yazımı okuyorsanız, şimdi o değiştirmeye cesaret edemediğiniz bağlarınızdan ve bağlılıklarınızdan” bağsızlaşın; çünkü evrenin tüm aşkı “sizi bulmak” ateşiyle yanar ve kalbinize her zaman bir nefes kadar yakındır…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale