Aşkı hep o ilk karşılaşma sandık; oysa aşk o ilk karşılaşma değil, birbirinin içinde yok olma haliymiş
Yetişkin olmayan bireylerin romantik ilişkileri “yakın ilişki” kavramına girmez. Taraflardan birinin veya ikisinin de yetişkin olmayışı, ilişkiyi otomatik olarak “ebeveyn-çocuk” ilişkisine dönüştürür.
Yetişkin ilişkisi, eşlerin birbirlerine ihtiyaç duymaktan ziyade birlikte olmaya istek duymaları ile oluşur. Burada “sensiz ölürüm” yoktur, “seninle başkayım” vardır. Kendisinin, karşısındaki aynada oluşan görüntüsünü ve hallerini sever. “Senin yanında dönüştüğüm şeyi deneyimlemeyi seviyorum.”
Yetişkin olamamış bireylerde ise ilişkiler, ihtiyaçlar üzerine kuruludur. Onaylanma ihtiyacı, tamamlanma ihtiyacı, görünme ihtiyacı, cezalandırma ihtiyacı vb…
Bu ihtiyaçların karşılanması ikiyi iki olarak bırakırken, “bağımlı” ilişkilere sebep olur. Bundan sebep “sensiz olamam” vardır.
Yetişkin ilişkilerinde bireylerin tamamlanma, görünme vb. ihtiyaçları kendi habitatlarında oluşmuştur. Dışarıdan sürekli olarak beslenmeye ihtiyaçları yoktur ve kendi sistemlerini kendileri çevirebilirler. Bu yüzden ilişkilerindeki iki tam büyük bir olur ve kapsar. Bağımlı değil “bağlı” bir ilişki olur.
Seninle ya da sensiz var olabilirim, seninle olmayı seçiyorum/seçmiyorum der.
Aşk, ilişkiler ve yakınlık…
Birbirinin yanından geçerken, öz çekimlerine kapılmış iki kürenin hikayesidir aşk, nereye sürüklendiğini bilmeden gözleri gözlerine değmiş olanların birbiri etrafında döndüğü…
Belirli bir mesafeden, uzay mekanda gezinerek dönen iki topçuğun.
Gittikçe birbirine yaklaşan ama dokunamayan, döndükçe daha da mekanın zamanın yok olduğu ve daha hızlı dönen…
Birbirlerine en çok yaklaştıkları noktada daha güçlü bir enerjiyle uzaklaşan, o yakınlığın özlemi ile tekrar yakınlaşmak için daha da hızlanan…
Belki bir zamanda büyük bir güçle yaklaşıp çekirdeklerini birleştirecek olan…
Bundan sonra başlar yakın ilişki: İki çekirdeğin çarpışarak kendilerini, “ben” dediklerini, tuz buz edip, “biz” oldukları, çok daha geniş bir alanı ayrışmadan deneyimlemesi ile.
Her duygunun ortak, ayrışmaların ortak, kesişmelerin ortak olduğu, ait olmanın ve teslimiyetin esas olduğu yerde…
Ergen aşk ilişkileri ile yetişkin ilişkilerinin arasındaki fark, yetişkinlerin bu yaklaşma ve uzaklaşma seferleri sırasında edindikleri bilgi ve enerjileri ilişkilerini “kişiselleştirme” ve “büyümesine niyetle” yaptıkları yatırımdan gelir.
Ergen ilişkilerinde ise bu durum, itme çekme süreçlerinde ortaya çıkan enerjiyi ilişkiye değil kendi egolarına yatırma, ya da bilinçsizce saçarak, itilmeyi “kopma” sanma, çarpışmadan korkma ve çizdiği “ben”den ayrışamama olarak gerçekleşir.
Kısaca, aralarındaki çekimden gelen enerjiyi har vurup harman savurur, elindekini tükettiğinde ise “aşk bitti” diye nitelendirir.
Yetişkin ise bu enerjiyi “aşkı, bilinçli bir şekilde inşa etmeye”, sürekliliğini sağlamaya harcar.
Sanılanın aksine, ilişkiler kendiliğinden değil bilinç ile oluşturulur. Kendiliğinden olan şey karşılaşma ve yörüngeye çekilmedir.
Bireylerin kendilerini bu ortaklığa adamaları, niyetleri ve kararları ile örülür ilişki…
Bunun yeni bir iş kurmaktan farkı olmadığını söyleyebiliriz. İlmek ilmek işlenen, büyütülen ve kendi kendine işleyecek ve içinde ürettiği enerji ile eşleri birbirine bağlı tutabilecek bir sistemdir.
Ortak inşa edilen bir sistem.
Göz hizasında ve çift rızaya dayalı bir sistem.
Bu sisteme ilişki diyoruz.
İlişkimize dair dürüstlüğümüz, zarafetimiz, işçiliğimiz ne kadar iyi ise, ilişkinin bize sundukları da o kadar iyi olur.
Bizi besler, büyütür, genişletir ve sanılanın aksine özgürleştirir.
En çok da kendimizden özgürleştirir.
Sandığımızdan olduğumuza bir yol açar önümüzde, ego ile değil, varoluşumuzla yürüyebildiğimiz bir yol…
Kendin olmanın ve kendini sınırsızlığının içinde, kalıplara koymadan, belirli bir şekle sahip olmadan deneyimlemenin özgürlüğü.
Aşkı hep o ilk karşılaşma sandık,
Oysa aşk o ilk karşılaşma değil birbirinin içinde yok olma haliymiş.
İlginizi çekebilir: Yolculuklar, ayrılıklar ve iyileşme: Biz hancıyız, yolcular da hep var