Bir kere başlığın güzelliği yazıyı yazan olarak beni çok derinlere götürdü. Evet, yazımın sonunda sevgili Birsen Tezer’in o muhteşem sesi ile seslendirdiği aynı isimli parçaya ulaşacaksınız. Benim için derinden hissederek ve yeni bir şeyler keşfeder gibi, yeni bir kıtaya ayak basar gibi, sanki dünyada bugüne kara bulunmamış bir yeri ilk kez siz görüyormuşçasına dinleyin isterim. Kaç yaşında olursanız olun, ne yaşanmışlıkta olursanız olun bu şarkı bugün benim size sevgiyle ilettiğim bir hediyedir.
Peki bu zor başlık hakkında neler yazacağız, bu sefer nasıl bir maceraya atılacağız? Benim için de yine hiç ama hiç kolay olmayan bir patikaya girmekteyiz adeta ama ben yine de sizlerle birlikte kendim de keşfedeyim istiyorum. Gelin bugün duygularımızı döküverelim, aşk için aşk hakkında neleri “söyleyemediysek” en azından bu yazı ile dünyaya bırakalım onları…
Hani filmlerde görmüşsünüzdür ya; şişenin içine bir kağıt koyarlar ve onu kocaman okyanusa bırakırlar. Kim görecek, kim alacak, kim bulacak ve sonucunda ne yapacak? ‘Kavuşacak mıyız, buluşamayacak mıyız veya o da beni sevecek mi’ diye sorgulamazlar, sadece dünyaya bir mesajdır bu… İşte bizler de bugün aynısını yapacağız. Şimdi beni okuyun istiyorum fakat en çok da rica ediyorum, bu yazıyı okuduktan sonra ne varsa aşka dair söylememiş olduğunuz, onu kalbinizi aça aça yazın, dünya ile paylaşın, kimsenin görmesine gerek yok… Siz bu muhteşem hava ile paylaşın, nefesiniz ile paylaşın…
Ben aşk üzerine ne kadar kırılmış olduğumu söyleyemedim.
Çok aşık olduğum gençlik yıllarımı geçirdiğim eski eşimle boşanmamız ertesinde bir kez buluşmuştuk. Ben o görüşmeye gidebilme cesaretini gösterdim evet, ve orada (bunu bugüne kadar kimseye söylememiş ve itiraf etmemiştim benim için gerçekten oldukça zor bir itiraf) o kadar “güçlü” durmam gerekti ki, ayrıldıktan sonra uzun uzun ağladım. Neden diyeceksiniz, çünkü dışım başka, içim tamamen başkaydı. Evet o kadar zaman geçmişti ama bu adam benim aşkımdı işte, orada çok kırıldım, sen bana ne yaptın diyemedim.
Aklımdan neler neler geçmekteydi aslında, dışarıdan adeta bir heykel gibi heybetli gözüken ben, içimde kopan fırtınaları tabii ki saklamaktaydım. Haykırmak mı daha kolay olacaktı yoksa ‘nasıl yaptın’ diye kalbimde kalan onca sevgiyle ne yapacağımı bilemediğim yaklaşık iki buçuk yıllık sürenin hesabını mı soracaktım…
Sonunda hiçbiri galip gelmedi, aşka dair söylenecek o kadar çok söz, sorulacak o kadar çok soru ve kaybedilmiş o kadar çok “yaşanacak’’ hayali vardı ki… Ama aşk da hayattı sonuçta, hayat değişmekteydi, ben ve biz değişmekteydik… Ben de işte “dışarıdan” gözüktüğü üzere çoktan değişmiştim bile… Sadece ben seni çok sevdim diyebildim, halbuki içimden geçenler kocaman bir aşkın hala kalbimin ortasında oturduğu gerçeğiydi, ben o çok aşk olduğum adama ‘ben seni seviyorum’ diyemedim… Şimdi biliyorum ki çok mutlu, her gün, her hatırladığımda ona içimden sesleniyorum ve bu “söylenmemişi” kendimce söylüyorum; “çok mutlu ol, evrenin tüm sevgisi tüm aşkı seninle olsun…”
Ben aşk üzerine ne kadar savunmaya geçtiğimi ve kendime söylediğim yalanları dürüstçe itiraf edemediğimi söyleyemedim… Boşanmamın ertesinde bir evlilik teklifi almıştım ama bu düşünceye yaklaşmak bile o derece korkutucuydu ki, yani ben bu resmin içerisinde kendimi görememekteydim. Fakat o an bunu söyleyemedim, kendime rağmen sevdiğim adam üzülmesin diye söyleyemedim. Kendime dürüst olamadığım gibi ona da dürüst olmadım. Sonunda evet anlaşarak ayrıldık, fakat onu kırdığım için halen kendimi tam olarak affedebilmiş değilim… Bu “söylenmemiş” aklıma geldikçe ona tekrar tekrar sesleniyorum; “ben seni gerçekten sevdim, yolun açık olsun, evrenin tüm sevgisi seninle olsun, bu kadar güzel bir kalp aynı güzellikte bir yansımayı hak ediyor…”
Ben aşık olduğumu söyleyemedim… Bir itiraf daha gelsin o zaman, evet kendime bile anlatmakta zorlandığım bir süreçten geçmekteyim… Bu konularda böylesine katı çizgileri olan ben, bugün içimde açılmış gülleri, kocaman papatya tarlalarını, beni kilometrelerce koşacak güçte bir yangın topu haline getiren bu hissimi bugüne kadar kimseye (bu bir gerçek) söylemedim.
Bu kişiye ben sana aşığım diyemedim, ilahi bir akış vardır diye kalbimi bıraktım, parlaşın bu aşk ile daha da olsun istedim… Bir kere buna layık olduğum konusundaki “inanmayışımı” bile yendi bu his, yani öyle bir güzel “çarptı” diyebiliriz (hala düşündükçe gülümsüyorum). Öyle aşk oldum, renkten renge döndüm… Hani “daha neler göreceğiz” diye sorduğumuz anlar vardır, ben o anlardayım, kalbimin karşısına çıkan bu tertemiz kalbi görebilmeyi gönülden diliyorum… Şimdi diyeceksiniz ‘Pınar ne haldesin’, her an bu his için sonsuz kez şükrediyorum… Ve her hatırladığımda bu “söylenmemişi” ona sevgiyle paylaşıyorum; “ben sana aşığım, evrenin tüm güzellikleri ömrün boyunca seninle osun, bu dünyada, bu zamanda, bu yaşımda, bu anda beni bulduğun ve seni bulmama izin vermiş olduğun için çok teşekkür ederim…”
Bugüne kadar hepimiz çok farklı tecrübeler yaşadık, belki aramıza mesafeler girdi ayrıldık, egomuz ön plana çıktı gitme diyemedik, yaşımız küçüktü olgunlukla karşılayamadık, belki içimizde fırtınalar koptu fakat yine de yolumuzdan dönemedik ‘gururumu ayaklar altına alamam’ dedik söyleyemedik… Ama işte aşka dair söylenmemiş öyle çok şey var ki, ben bugün bu yazımda benim söylenmemişliklerimi evrenle paylaştım, umuyorum bu yazı sizin için bir başlangıç olur…
İnanıyorum ki biz aşk hakkında içimizde kalanları acı tatlı tüm gerçekleri dürüstçe içtenlikle ve kalbimizi açarak paylaştığımızda mutlaka evrenin muhteşem yansımaları bize ulaşacaktır… Bu yüzden hayatımızda daha çok “aşk” cümlesi kuralım, hayat boyu aşka dair söyleyeceklerinizin hiç “bitmemesi” dileklerimle…
https://www.youtube.com/watch?v=ya0yj-5uGnA