X

Aşk “tek başına olma” gücünü sever

Bu yazı serime bir süredir ara vermiştim fakat Ekim ayında kendi burcumun da özelliğinden ve tabi ki sizlerden de aldığım soru ve yorumun da önemli etkisiyle “ilişkiler” üzerine odaklıyor olacağım. Evet, “aşk neyi sever” konusuyla ilgili kendimce oldukça eleştirel yazılarımı daha önce okumuştunuz… Bu maceramız da onlardan biri olacak. Umuyorum ki sizlerle birlikte bu kelimeler yazılırken ben de aşkı bir kez daha kendi penceremden keşfediyor olacağım (hikayenin bizi nereye götüreceğini hala bilemiyorum)…

Aşk ve tek başınalık. Bu kavramlara baktığımızda hemen “nasıl?” sorusu beliriverir aklımızda. Yani aşk demek iki kişi demekken nasıl diğer taraftan tek başınalık diyoruz? Bu kavramlar birbirine zıt değil midir? Yani biz bir aşkı tek başına mı yaşamalıyız? Aşk nasıl olur da tek başınalığı sever?

Bu sorumuzun ve bu yazımızın kaynağı Osho’nun en sevdiğim eserinin bir cümlesinden geliyor. Genel olarak bu seri yazılarımın içinde bir kitap veya sözden yola çıkmayı sevmiyordum sizlerle sadece yaşadıklarıma ve gözlemlerime göre paylaşımda bulunuyorum. Ama bu sözü ve bu başlığı örneklemeden ve aşkın nasıl da tek başınalığa aşık olmak olduğunu anlatmadan geçemeyeceğim…

Kaynağımız Osho’nun Aşk Özgürlük Tek Başınalık isimli muhteşem eserinden;

“Sen kendi başına tamamen mutluysan, bir başkasına ihtiyaç duymuyorsan, diğeri bir ihtiyaç değilse, o zaman aşk için müsait olursun. Eğer diğeri senin için bir ihtiyaçsa onu kullanabilir, sömürebilir, baskı altına alamaya çalışabilirsin, ama sevemezsin…”

Aşk veya ilişki dediğimizde çoğumuz “mutlu olmak” kavramını diğer kişinin varlığında ararız. Bir ilişkimiz yok ise o kişi hayatımıza girdiğinde her şeyin “daha mutlu, daha keyifli, daha güzel, daha enerjik ve daha iyi” olacağına inanırız değil mi? Peki bu gerçekten doğru mudur, yani bugün kendimizce kendimize veremediğimiz “enerjiyi” başkasından beklediğimizde (ve hatta şu an hayatımızda olmayan birinden beklentimizi bugünden oluşturduğumuzda) ne yapmış oluruz? Bugün kendimizce “kendimiz olmak” ile bulamadığımız mutluluğu bir diğer kişi, tamamen bir yabancı sadece aşk olması ile gelip içimize sokabilir mi, kalbimizi o beklediğimiz mutluluk ile doldurmaya gücü yetebilir mi veya mutluluk dışarıdan “alınabilecek” bir kavram mıdır?

Diğer kişiye başka ne anlamlar yükleriz? Her an yanımızda olsun isteriz o kişi. İşte bağımlılığın doğuşu böyle başlar, biz aşk diye nitelendirmekteyizdir fakat kendi kendimize alışverişe gidemez, kendi arkadaşlarımız ile buluşamaz olmuşuzdur bir kere. Ayrı geçirdiğimiz dakikaları bile sayar oluruz. Evet “aşığım” diyeceksiniz evet “ben ayrı kalamam” diyeceksiniz. Peki aşk mıdır, bağımlılık mıdır “tek başına” olamadığınız o anlar? Sırf o kişi bir saat yanınızda yok diye değersiz, eğlencesiz ve mutlu olmaya değmeyecek kadar önemsiz misiniz?

Peki ya unuttuğumuz tek başınalığımız? “Çok aşığım, kaç yıldır birlikteyiz” diyeceksiniz “artık ben onsuz olduğum dönemleri bile düşünemiyorum”… Kendimden örnek vereyim (biraz da derin itiraflarda bulunalım) ben de bu şekildeydim, bunu aşk zannediyordum… Delice seviyordum çünkü. Ama zamanla tek başına olduğum dönemlerde bir yumurtayı nasıl yediğimi bile bilemez olmuştum, çünkü “kendim” olmayı unutmuştum. Sadece bu kadar da değil, “ben tek başımayken ne yapardım” bilemez olmuştum çünkü varsa yoksa “onunla yaşamak” önemliydi… Sonra ne oldu diye soracaksınız, evet “aşk” sandım ama kendimi silmekten başka bir şey değildi yaptığım, bağımlılıktı, özgürleşmek değildi hapsolmaktı, aşkın muhteşemliğinde “kendimi” daha da bulmak, kendimi keşfetmek, kendim gibi olabilmek değildi bu. “Dönüşmekti”, ben olmayan bir ben haline “onu mutlu edecek” bir hale, yani “tek başıma” ne olduğumu silecek bir hale dönüşmekti…

İşte aşk tek başınalığı ve tek başına olmak gücümüze bu yüzden tapar. Aşk kavramını “bağımlılık” ve birliktelik olarak algılarız. Oysa aşk, bu dünyada “düşebileceğimiz” en muhteşem haldir. Bize bizi anlatmalıdır, bizi kendimizin en güzel en yüksek en muhteşem versiyonu olmak şansını tanıyandır, aşk “yaşamak”tan öte hissedebilmektir. Ruhumuzu, bedenimizi, varlığımızı, hayatta tek başına olmamızın kendi kendimiz olmak güzelliğimizin derinliğini…

Aşk, kişisel olmaktır, kişiselliğimizi, elimizi, yüzümüzü, kalbimizi kısacası “ben” olmak kavramının en geniş boyutlarını, en gizli kalmış yanlarını anlayabilme halimizdir. Ve aşk evet, tek başınalığı sever çünkü biri diğerinin varlığı ile daha da “belirgin” hale gelir. Eğer biri diğerinin aşkı ile kaybolacaksa (bu eski halinden yepyeni bir hale dönüşmek değildir, kendin olmayı unutmak, kendi varlığından geçmek ve o diğer kişi için yaşar hale gelmektir böylece bağımlı olmak halidir, onsuz değersiz hissetmek ve kendi oluşunu inkar etmektir) bu bağımlılığa girer; bittiğinde ise yıkım başlar…

Oysaki aşk yıkım değildir, aşk yontmaktır, o kişi hayatımızda olsa da olmasa da “aşk”, son derece kişisel bir kavramdır… O ilişkiyi aşk olan kişi ile yaşamak şansımız olsa da olmasa da aşkın ne olduğunu bilebilecek tek kişi yine kendimiz oluruz. Olmadığı durumda “yıkım” yoktur, yine aşk ile kendini bulmak vardır ve bu yüzden gerçek aşk “diğer kişinin” bizimle bağımlı olması ve mutlak bir ilişki halinde olmasını istememiz değildir gerçek aşk halinde isek onun en güzel iyiliğini isteriz ve “tek başınalığımız” bizi büyüler; tek başına da yaşıyor olsak aşk bizi dönüştürmeye yetendir…

Evet, aşk tek başına olma gücüne tapar, hayatımızda aşk olmuşlar bu dünyada bulabileceğimiz en güzel ve değerli hazinelerdir…

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale