X

Aşk “sınırsızlığı” sever

Benim için normal hayatta yaşadığımız “sınırlılık” düşüncesinden esinlenmek, bir de bunu aşk halimize koymak oldukça zor, fakat gerçekten hepimizin bu konuda biraz daha derinlemesine değerlendirme yapmamız gerektiğini hissediyorum.

“Nereden bu hisse kapıldın” sorusunu duyar gibiyim, bunun için cevabım yaptığım gözlemler diyebilirim, kendi ilişkilerim diyebilirim veya sadece bugün ilişki (ben genelde ilişki sözünü kullanmayı sevmiyorum aşk daha hoş bir ifade oluyor) “günümüzde yaşanan aşk (!)” olmaları gelin hep birlikte sınırları ile inceleyelim. Bakalım bizler o muhteşem aşkımızı nasıl ve neler ile sınırlamaktayız? Bir aşk, sınırları ile birlikte mi gelmektedir hayatımıza, aşkın yarattığı sınırları aşmak mümkün müdür, aşkta sınır var mıdır, var ise bu sınırları kimler yapar kimler yıkar?

Aşk sınırsızlığı sever mi?

Öncelikle “sınır” kelimesinin anlamına bakmamız gerekir, sınırın olması veya olmaması durumunu tartışabilmemiz için. Sınır, kelime anlamı ile; komşu olanları “ayıran” çizgi, iki farklı kavramı “belirleyen” olarak tanımlanmıştır. Bir ayrım, bir çizgi, bir “sınır” çizmek demektir. Şimdi aşktan bağımsız olarak örneklerle başlayabiliriz, hayatımızda öncelikle kendi kendimize çizdiğimiz o “sınırlılık” hallerimiz nelerdir; hangi noktadan daha ileri gidemeyeceğimizi düşünürüz?

Örneğin bir dağdan paraşütsüz atlamak mı sınırdır bizler için, veya ne bizi çok utandırır açık açık duygularımızı ifade etmemiz mi, veya tek başıma Çin’e gidemem demekte miyiz, o macera benim için çok fazla kaybolurum, korkarım, benim sınırım budur diye mi geçiriyoruz içimizden? İşte bunun gibi belki farkında olmadığımız o kadar çok “sınırlılık” halimiz vardır ki; tüm bu sınırlar (evet dış etkenlerin de etkisi mutlaka yadsınamaz) yine “ben” kavramından kaynalanmaktadır.

İlişkilerimizi nasıl sınırlıyoruz?

Şimdi bunca “kendi kendine” sınırlılık hali üzerine muhteşem kompleksliği ile hayatımıza giriveren aşkı ekliyoruz. Hep birlikte bakacağız, hayatımıza aşk geldiğinde kendi sınırlılıklarımız ve diğer kişinin o can-ım aşkımızın sınırlıklıklarına neler yapıyoruz ve birlikte nasıl bir sınırlılık kavramı yaratıyoruz?

İlk olarak sınırlılığı tetikleyen en büyük etken yine kendimizce koyduğumuz “sahip olmak” yani sınır kavramının tanımından gelen “sınırlarını belirlemek” olduğunu görmekteyiz. Etrafımızda şöyle çiftler ile oldukça sık karşılaşırız; “o bensiz bir yere gidemez”, açıkça “neden” diye sorabilir misiniz (benim içimden geçer fakat nezaket kuralları içerisinde çok yakın arkadaşlarım değil ise tercih etmem)? Gelin birlikte soralım neden bir insanın “aşk” içerisinde olması, o aşk olmadan bir yere gidemiyor olması “sınırlılığını” getirmektedir?

Bu insanın bir yere gitme tercihi “aşk” halinde olması ile sınırlandırılabilir mi? Veya şöyle örnekler de görebilmekteyiz; “o gelemediği için ben de yıllardır düşlediğim X seyahatini yapmayacağım veya Y aktivitesinden vazgeçeceğim”. Bu ifadeleri söyleyen bir kişinin içindeki “aşk” kavramı, hayatına ne vermektedir? Ben sizler için hemen cevap vereyim, “aşk” der adamın kalbi; hayatıma koyulan “sınırlılık” bilincidir, artık yapamayacağım aktiviteler, vazgeçmek zorunda olduğum zevkler ve tabi ki “sahip olunma” hali, evet işte döner dolaşır konumuz yine aşk ile “sahipli” haline varıverir…

Örneklerimiz konumuz aşk olunca tabi ki bu kadar ile bitmemektedir. Aşk hali öyle kolay bir hal değildir, bir kere kendi sınırlarımız ile savaşmaktayızdır. Aşk olduğunda kendi sınırlarımızı geçeriz çünkü artık savaşılacak o diğerinin sınırlılığı vardır, onu çizmek, onun sınırlarını belirlemek vardır, onu “sınırlar” ardına hapsetmek de vardır. Aşk olmuştur bir kere, “bize” aittir, söz hakkı yoktur, bazı şeylerden feragat etmesi gerekir, örneğin kendi zevklerinden, onu hayata bağlayan şeylerden veya onu yaşıyor hissettiren anda olmasını sağlayabilen tüm akışlardan değil mi?

Bir de tam tersinden düşünelim, ya bizler “aşk” olduğumuzda kendi kendimize sınırlarımızı arttırıyorsak?

Samimiyetle kendimden örnek vermem gerekirse, deliler gibi aşık olduğum adamın hayatımdaki varlığı hem çok güzeldi hem de yıllar içerisinde çok sevdiğim aktivitelerden vazgeçmemi, belki çok sevdiğim arkadaşlarım için daha az vakit ayırabilmemi, belki arkadaşlarım ve aşk arasında tercihler yapmamı da gerektirmişti… İşte son geldiğim noktada ise ben kendim için o kadar çok sınır koymuştum ki, o sınırları neden koyduğumu, bu sınırlarla neden ve nasıl yaşayabiliyor olduğumu, bu sınırların “neden” hayatımda olduğunu “sorgulayabilmeyi” bile unutmuştum… Ve işte ben her ne kadar “yaşayabiliyorum” gibi hissetsem de en sonunda benim o delilik olan aşkım bu sınırlar içerisinde yaşayamamıştı…

Tüm bu sınırlılıklara aşk halimizde iki kişinin bir olmasının yarattığı sınırlılık halimiz de ekleniverir. Bu çift olmak sanatından kaynaklanan sınırlılıktır.

Şunu duyarız sık sık; “ben artık tek başıma X yapmıyorum, Y yemiyorum”. Bu, hayatını iki kişi olarak yani bir aşk içerisinde idame ettirmenin getirdiği “anlaşılmadan” günlük hayatımız da dahil olmak üzere hayata bakış açımızı da etkileyen çok önemli bir değişkendir. Sonunda ne olur hepimiz çok iyi biliyoruz. O muhteşem aşkımızın tüm çekiciliği kaybolur, bizler “o kişi hakkında her şeyi bildiğimize” inanmaya başlarız, çünkü o kişi bizden bağımsız bir tecrübe yaşamamaktadır, aşk ile çizilmiş sınırları kendi kendini beslemesini, kendi kendine tiyatroya gitmesini, bir arkadaşı ile buluşmasını, kendi kendine tatile çıkmasını, ve tek başına yürüyüş bile yapmasını engellemektedir değil mi, çünkü bu aktivitelerin tümü aşk ile yapılınca güzel olmaktadır. Fakat aynı akış altı ay sonra, bir yıl sonra, üç yıl sonra o kaçınılmaz sonu da yanında getirir; iki kişinin bitmeyen sınırları ile çizilmiş aynılık hali, bir olmak, birbirinden farklı olamamak, en önemlisi de kendini unutup gidivermek…

Bu yüzden aşkta sınırsızlık önemlidir; o aşk ki sizinle buluşması muhteşem bir çarpışmaya benzemelidir. Atomların birbiriyle çarpıştığında ortaya çıkan muazzam büyüklükteki enerjisi gibidir adeta, bu enerjide bir sınır yoktur, daha çok “sınırların” belirsizleşmesi vardır. Aşk işte nasıl bu enerji o ortamdaki en küçük parçacığı bile dönüştürmeye yetiyorsa sizi de dönüştürmelidir, sınırsızlaştırmalıdır.

Hayata “ben X’i yapamam, Y’den vazgeçiyorum” cümleleri ile bakmak yerine, “muhteşem bir cesaret” enerjisi adeta damarlarınızdan zerk edilmiş gibi hissettirmelidir. Ben “daha önce başarabileceğimi bile düşünemediğin X’i yaparım, bu aşk ile hayatımda hep korktuğum Y’yi yapmak cesaretini buldum” cümlelerine döndürmelidir. Aşk dalga dalga muhteşem güzellikte bir enerji olarak işte böyle en kuytuda kalmış hücrenize kadar “ben buradayım” ve “senin için buradayım” diye hissettirmelidir.

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sizler hayatınızdaki “aşk” algınıza ya da hayatınızdaki “aşk” varlığınıza bir kez daha sınırsızlıklar gözünden bakın. Bu aşk sizi ve sınırlarınızı yerle bir etmek üzere mi hayatınızda tezahür etmektedir. Aşk dediğinizde o muhteşem kimya enerji cesaret hissi damarlarınızdan adeta fışkırmakta mıdır, yoksa aklınıza gelen ilk şey; “ben o olmadan X yapamam, Y olamam” algısı mıdır?

İşte bu yüzden aşk “sınırsızlığı” sever. Sınırlarınızı geçer gidersiniz, sizi dönüştürür, her gördüğünüz anda o atomların çarpışmasını yaşatır, damarlarınızdan sonsuz bir enerjinin içinize doğru yayıldığını bilirsiniz ve böylece “aşk” gerçekten aşk ise dünya üzerinde hiçbir sınırınızın kalmadığını sonuna kadar hissedersiniz…

En güzel aşkların sizleri bulması dileklerimle…

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale