Bu başlık için yazmak oldukça “riskli”, ama aşık isek veya aşık olmak istiyor isek “risk” her anımızda… Bunu neden kabul edemeyiz, neden her an “kaybedebilirim” düşüncesi içimizi sarar da korkar oluruz, başlamaya, adım atmaya, belki paylaşmaya? Sonra başka riskler vardır aşkta değil mi “ya başkasını severse” riski, beni artık beğenmezse riski, ya benim istediğim gibi beni sevmezse riski veya başlı başına bambaşka bir insan ile karışmanın muhteşem riski…
Peki biz bu riskleri nasıl karşılıyoruz? Yani bir aşk kapımızı çaldığında kalbimizi açabiliyor muyuz? Veya öncelikli cevabımız “hayır” mı, yani kalbimiz olasılıklara bile kapalı mıdır? Acı çekmekten korkar değil mi, belki bir aldatılma hikayesi vardır, belki tam çok sevecekken kaybetmiştir belki de hiç istemese de başka birine evet demek zorunda kalıvermiştir… Kalp bu, sınırları çizgileri bizler çizemeyiz…
Ben bu yazımda sizlerle dertleşmek istiyorum. Son dönemde yaşadığım veya yaşamaya cesaret edemediğim belki bir nebze risk aldığım belki de kafamdaki kalıplar nedeniyle yeterince cesur yaklaşamadığım ve aşktan kaçarak uzaklaştığım bir hikayeyi yorumlamak istiyorum. Bana kendimi analiz ederken eşlik etmenizi istiyorum ki biraz daha güçlü durabileyim… Alamadığım o güzelim “risklere” gelin birlikte bakalım…
Öncelikle aşk olasılığı karşımıza çıktığında nasıl tepki veriyoruz? Çünkü risk “aşk” kavramının kendisi ile başlıyor (burada aşk diye belirtilen hoşlanma duygusu veya ilk izlenim de olabilir, muhakkak delice bir aşk yoğunluğunda olması gerekmiyor). Bir ilişki olasılığı ortaya çıktığında bizler endişeye kapılıyoruz. En temel endişemiz ise bu his gerçek mi? Daha en baştan yaşamaya, zaman vermeye, paylaşmaya, tanımaya ve ortaklaşmaya bile izin vermeden “güvenmemek” yönünde sorgulamalarımız başlıyor… Evet itiraf ediyorum, ben yaşadığım tecrübelerden dolayı “aşk” riskini genel olarak alamıyorum, kaçıyorum, en kolay verdiğim cevap ise “hayır” herhangi bir başlangıç denemesine bile hayır, herhangi bir kahve içmek teklifine de hayır… Peki nasıl olacak, ancak güvenip risk alabildiğimde…
Geçtiğimiz günlerde ben bir “hayır” cevabımı “evet” ile değiştirdim, yani burada bahsettiğimiz o riski aldım. En azından ilk aşamada alabildiğimi düşündüm, sonra ne oldu? Hemen sorgulama yargılama ve değerlendirme başladı çünkü güvenmiyordum… Karşımdakine yönlendirdiğim bu güvensizlik aslında kendi içimdeki güvensizlikten ve ilişkilere karşı kendimde değiştirmem gereken bakış açımdan kaynaklanıyordu… İlk risk bölümünü geçmiş olsam da ikinci aşama yani bunu devam ettirmeye geldiğimizde yine farklı bir güvensizlik ortaya çıkıyordu? Ya sonra ne olacak sorunsalı…
Bu günümüzde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Bizler daha yaşamaya bile izin vermeden “evlenmek, aile kurmak” ve anne veya baba olmayı istemek yönünden karşımızdakini değerlendiriveririz. Kriterlerimiz ardır değil mi, örneğin bir adam baba olmak istemiyorsa “yüksek risk” grubu olarak sınıflandırılabilir; ne açıdan tabi ki gelecekte benim yanımda olacak mı, benimle birlikte olmak isteyecek mi, aile kurmayı istemiyorsa bu nasıl bir birliktelik olabilir gibi binlerce “güvensizlik” içeren ve bugünden yarın ne olacağını hiçbirimizin bilemediği “sözlerin” verilmesi gerekliliği durumunu ortaya çıkartan “riskten kaçış” halimiz…
Bizler ilişkilere bu şekilde baktıkça asla bu ikinci aşama riski alamıyoruz. Evet, ben de aynı şekilde davrandım, itiraf ediyorum bu riski alabilirim diye düşünmüştüm ama gördüm ki aradığım farklı bir düzen… Farklı kriterler veya aradığım farklı bir yolculuk… Bu noktada yapmam gereken bunun “riskini” almak oldu yani olası çok güzel bir ilişkiden uzaklaşabilmek riski ve tabiki sabırı… Neden diye sorguladım evet neden çünkü hala bazı sınırlarım vardı, hala bazı “beklentilerim” karşılanmayacağı olasılığı nedeniyle yani “yüksek riskli” gördüğüm bir profilin karşımda olması nedeniyle kaçıyordum…
Daha sonra kendime cesaretle defalarca sordum tam tersi olsaydı ve herşey gerçekten tam anlamıyla benim istediğim benim sınırlarını çizdiğim veya tam anlamıyla ben nasıl düşlüyorsam öyle olsaydı gerçekten mutlu olabilecek miydim? Yani özümdeki bu güvensizliği bu yarım kalmışlığı bu olgunlaşmamış bölümü ben kendimce düzeltmedikçe dış dünyada muhteşem bir bütünlük olması beni mutlu edebilecek miydi? Cevabım hayır… Aşk “riskli” olmasaydı bile ben onu riskli görmeye devam ettikçe, sevmek riskinden kaçtıkça, sevmeyi olduğu gibi kabul etmeyip sadece “güzel” olan “birlikte olunan iyi zamanları” almayı (yani bir adanın güneşli günlerini kabul edip yağmurunu hiçe saymak gibi adayı gerçekten kendisi yapan bu iklimi reddetmek) kabul edemediğimde sevgiyi gerçekten anlamış olabilecek miydim? Tüm bu sorular çok derin cevaplar içeriyor ama hepsi de dönüp dolaşıp aşkın tanımında olan “risk” ifadesine dayanıyor.
Biz aşk için risk almaya cesaret edemediğimizde, aşkı sadece bizim istediğimiz gibi olanlar ile tanımladığımızda, iyileri kadar bize farklı gerçekleri de gösteren taraflarını açıkça karşılayamadıkça aşk, gerçekten aşk olabilir mi? Evet, aşk risk almayı sever, bazen yollar karanlıktır yürümek için risk almak cesaret etmek gerekir, belki hiç ummadığımız ayrılıklar hiç düşlemediğimiz kavgalar veya çatışmalardan geçmemiz gerekir, belki büyümemiz ve olgunlaşmamız için bazen ayrı yollarda yürümemiz gerekir, ama aşk orada oldukça o risk alınabilir, eğer biz buna gönüllü isek buna gerçekten cesaretimiz var ise, aşk risk almayı sever…
Bugün ilişkilerinize farklı bir gözle bakın isterim, neyin riskini alabiliyorsunuz, sevdiğinize korkmadan bunu söyleyebiliyor musunuz, beni her an bırakıp gidebilir diye yeni bir ilişkiye başlamaktan çekiniyor musunuz veya sadece uzaktan karşılık beklemeden bile olsa “sevmek” gerçekliğinden korkuyor musunuz?
Evet aşk risk almayı sever ve risk almak güzeldir…