Herkesin en az bir defa hissettiği aşk olgusunun bedenimizde ve ruhumuzda genleşip bizi değiştirdiğini, hatta olduğumuzdan daha kaygılı kişiler yaptığını söyleseler ne hissederdiniz? Büyük ihtimalle hak verirdiniz. Yapılan araştırmalara göre aşk, halk arasında mutluluk hormonu olarak bilinen seratonin hormonunu düşürüyor, yerine heyecan ve adrenalin hormonu olarak bilinen dopamini vücudumuzda daha çok salgılatmaya başlıyor. Bu da kişiyi daha kaygılı ve heyecanlı bir ruh halinin içine sokuyor. Kişilerin bu hormonun verdiği enerji ile hızlı ve mantık dışı düşünme yeteneği artarken, iç huzurunu kaybetmesi aşkı yorucu ve şiddetli bir hale sokabiliyor. Peki tüm bunlar bir ömür mü sürüyor yoksa belli bir süresi var mı? Güzel haber; evet var! Aşkın ömrü yapılan araştırmalar sonucunda ortalama 2.5 yıl olarak belirlenmiştir. Bu süreci olabildiğince hasarsız atlatan kişilerin seratonin düzeyleri yükselmekte, dopamin düzeyleri olağan haline dönmektedir. Geçen süreçte güvenli bağlanmayı başarabilmiş çiftler daha huzurlu hissedecek, aşk yavaş yavaş yerini alışkanlığa, çiftlerin daha güvende hissettikleri belli bir rutine bırakacaktır.
Peki nedir bu güvenli bağlanma. Aslında bağlanma serüveni doğumumuzla başlayan ve birincil bakım veren kişiyle kurduğumuz (bu çoğunlukla anne oluyor) ilişkiyle başlıyor. Kişinin ‘‘güven’’ duygusunu sağlıklı bir şekilde tanıyıp geliştireceği yer ilk olarak bu birincil bakımı veren kişi oluyor. Elbette her zaman bu bağlanma sağlıklı olmayabiliyor. Eğer kişi yaşamının erken dönemlerinde, terk edilme korkusuyla büyürse veya bakım veren kişiyle sağlıklı bir ilişki kuramazsa, kaygılı bağlanma dediğimiz yapı ortaya çıkıyor ve bu yapı yetişkinlikte de ikili ilişkilerine yansıyor. Bu yapı kişinin huzursuz, sorgulayıcı, kontrolcü bir yapıya sahip olmasıyla sonuçlanıyor. Az önce bahsettiğimiz üzere dopaminin artması bu davranışları normalden daha şiddetli bir hale getirebiliyor. İyi haber ise bu tarz davranışlara sahip kişi, en az maruz kalan kadar rahatsızlık duyuyor ve değiştirmesi gerektiğini biliyor. Kişi bu durumu bir uzman yardımıyla çözebileceği gibi bizim self-help olarak adlandırdığımız kişinin kendi kendini eğitmesi ve kişisel gelişimini arttırması da güzel bir başlangıç olabiliyor.
Self-help konusunu başka bir yazıya bırakarak, şimdi kısaca güvenli bağlanmadan bahsetmek istiyorum: Güvenli bağlanma kişinin kendisine duyduğu saygı ve güven doğrultusunda gerçekleşir ve ilişkilerinde de karşısındaki kişiye aynı saygı ve güven ile yaklaşır. Bu bağlanma şemasında gereksiz kaygı, ilişkinin geleceğine dair umutsuzluk, negatif düşünceler gibi unsurlar barınmaz. Kişiler birbirlerinin özel alanlarına yani sınırlarına saygı duyar, beraber geçirdikleri zamanı kaliteli ve huzurlu yaşarlar. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler affetme konusunda sıkıntı yaşamazlar, zihinsel esnekliğe sahiptirler, cinselliği ve duygusal yakınlığı beraber yürütebilirler, kendilerine ve partnerlerine dair olumlu düşünceleri vardır, şüphe duymazlar. Bu özellikleri kendinizde göremediğinizi düşünüyorsanız muhtemelen bağlanma stiliniz güvenli değil. O halde güvenli bağlanmaya zihninizi ve ilişkilerinizi hazırlamak için yapmanız gereken birkaç değişimden bahsedelim:
- Kalbinizi açın ve kahinlik yapmayın (Kesin yine aldatılacağım,bana katlanmayacak, bu da diğerleri gibi vs).
- Çatışma anında yıkıcı değil yapıcı olmaya özen gösterin.
- İletişiminizi kaliteli ve etkin hale getirin.
- Endişelerinizi paylaşın.
- Yardım almaktan veya istemekten çekinmeyin.
Unutmayın, değişim içten dışa doğru gerçekleşir. Sevgiyle kalın.
Kaynaklar:
- Amir Levine, R. H. (2018). R. H. Amir Levine içinde, Attached.
- Federation of European Biochemical Societies. (2007). The Neurobiology Of Love. Science Direct: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0014579307004875 adresinden alınmıştır.
- Yücesoy, P. D. (2016). Aşkın Ömrü Ne Kadar. (B. Üniversitesi, Röportajı Yapan)