X

Aşk benzersiz olmayı sever: Aşkta karşılaştırma yapmadan olduğu gibi sevebilmek

Bir insan birisini seviyorsa olduğu gibi sever, olmasını istediği gibi değil.” Tolstoy

Oldukça sık soru aldığım bir konuyu daha sizlerle birlikte değerlendirmek istiyorum bu yazımda. Karşılaştırmak, güzel pişmiş, az pişmiş, tadı hoş olmuş veya tadı “bir önceki” içtiğimiz kahveye göre “daha” kötü olmuş… Ben daha hızlı koşarım, sen daha az, daha yavaş koşarsın, ben daha çok okurum, sen daha az okursun… Ben dünyayı gezerim, çok ama çok seyahat ederim, sen daha az gezersin… Sen “daha” zenginsin evet ve ben senden “daha az” zenginim. Sen iyi yemek yaparsın, ben kötüyüm… Ben daha iyi konuşurum sen benim kadar iyi iletişim kuramazsın… Bunlar sadece birkaç örnektir, gün boyunca hiç farkında olmadan burada verdiğimiz örneklere benzer birçok karşılaştırma yaparız.

“Bir insan birisini seviyorsa olduğu gibi sever, olmasını istediği gibi değil.” Tolstoy

Ben bu yazımda sizlerle birlikte aşk, sevgi ve ilişkiler hakkında yaptığımız karşılaştırmalara bakalım istiyorum. Şimdi hepimize ayrı ayrı sorulduğunda daha çok inkar etmeye yöneliriz, “ben kimseyi kimseyle karşılaştırmam” diye işin içinden çıkıveririz… Fakat evet, bizler farkında olmasak da aşklarımızı, ilişkilerimizi, sevdiklerimizi sevmek şeklimizi, sevginin gösterilme şeklini, gördüğümüz ilgiyi, yaşadığımız arkadaşlığı, evliliklerimizi, hislerimizi “seninkine göre”, “benimkine göre”, “benim karım”, “senin kocan”, “onun erkek arkadaşı”, “diğerinin kız arkadaşı”, diye başlayan cümlelerle “bir güzel” karşılaştırırız…

Neden bu kadar önemlidir bu karşılaştırmak hali? İşte bu noktada kendi içimizde samimi cevaplara varalım istiyorum, çünkü bizler karşılaştırmalarla “olmayana” odaklanırız; “ben de olmayan”, “bana gösterilmeyen”, “bana verilmeyen” diye başlar cümlelerimiz. Sonra şöyle devam eder “fakat X’nin kocası ona…”, “Y’nin erkek arkadaşı şuna…”, “C’nin sevgilisi A’ya bunu almış…” gibi karşılaştırma cümleleriyle devam eder… Bu cümlelerde ne var diye düşünebiliriz. Ben hemen cevap vermek istiyorum ki karşımızdaki kişinin yani o çok sevdiklerimizin “yapamadıkları” “olamadıkları” “o karşılaştırma kişisine göre geride kaldıkları” “o karşılaştırma kişisine göre daha az yapabildikleri” ve hatta o karşılaştırma kişinin yanına bile yaklaşamadıkları…

Biz bunları defalarca tekrar ederiz sonunda öyle bir an gelir ki “neden bu kadar kızdı, incindi, neden bu kadar alındı hiç anlamadım?” diye sorgularız… İşte ben bugün bu yazımda sizlerle inceleyelim istiyorum, bu karşılaştırmalar ne hissettirir, nereden başlar ve nerede biter, sonuçları nereye varabilir?

A’nın erkek arkadaşı ona her gün gül alıyor…

Öncelikle bir kişinin bizleri “nasıl” sevmesi gerektiğine dair karşılaştırma yapmak; çok fazla sayıda örneği bulunur, A’nın erkek arkadaşı ona her gün gül alıyor. Bu cümle masum bir cümledir fakat bakın ilk aklımıza gelen düşünceleri açıkça paylaşalım; “Ben erkek arkadaş yerindeki kişi, bu kadını sadece bir gül almadığım için mutlu edemiyorum, oysaki onu ne kadar sevdiğimin bir önemi olmadığını görüyorum. Bugüne kadar bu ilişkiye verdiğim emeklerimin bir yana atılması ve sırf A gibi ona bir gün gül almayı ihmal etmiş olduğum için aşağıda görülebilmem… Bunu hak ettiğimi düşünmüyorum, bu ilişkide yerinde gitmeyen bazı şeyler var.” Ve şimdi de bu cümleyi söyleyen sevgili kişi; “A’nın erkek arkadaşı A’yı onun beni sevdiğinden daha çok seviyor. Ben yeterince sevilmiyorum, eğer yeterince sevilseydim aynı A gibi her gün bir gül alabiliyor olurdum. Yeterince sevilmemeyi hak etmiyorum, bundan daha fazlasına layık olduğumu biliyorum.

Her iki kişinin de sevginin, aşkın “gerçekliğinden” ne derece uzaklaştığına bu paragrafta şahit olduk. İşte bizler sevginin gösterilme şeklini, o diğer kişinin bizi nasıl sevdiğine dair olan davranışlarını farklı kişiler ile karşılaştırdığımızda aslında ilişkilerimizde “büyük” bir kara delik yaratmaktayızdır. Evet, bir kara delik her türlü “yanlış anlamayı” her türlü alınganlığı her türlü birbirine empati yaparak değerlendirmek gerçekliğini yutup alıveren bir delik… Orada sürükleniriz, gizli gizli birbirimize kızgınlıklar biriktiririz, aramızda “söyleyemediklerimiz” yüzüne karşı “anlatamadıklarımız” olur; alındıklarımız olur… Ve bunlar ne yazık ki zamanla bir yumak gibi büyür de büyür… Öyle bir noktaya geliriz ki sırf “diğer” kişiler gibi olmadığı için “diğerlerine” benzemediği için her iki taraf suçlu olur; o kişiyi olduğu gibi sevmek gerçeğini bir ilişkideki en büyük gücün o kişiyi “olduğu” gibi kabul edebilmek olduğunu çoktan unutur gideriz…

Sadece bu kadar ile kalmaz karşılaştırdıklarımız, sevdiğini söylemek şeklinden, birlikte zaman geçirdiğimiz yerlere, belki yapmaktan zevk aldığımız aktivitelere, bir çift olarak yaşadığımız birlikte yaratılmış olan hayat tecrübelerine, hatta yapılan işlere, hayat önceliklerine kadar uzanır. Ve bunlar işte burada paylaştığım örneğin sadece birer versiyonlarını oluşturur ama hepsi kendine has kara delikler açmaya devam eder ilişkilerimizin içerisinde…

Neden bu kadar önemlidir bu karşılaştırmak hali?

Diyebilirsiniz ki “karşılaştırma yapmayacak mıyız, içimizde olanları nasıl ifade edeceğiz?” Evet, yine de ifade etme hakkımız vardır ki bu ilişkilerimizin doğasından gelir. Fakat “bir kişiye daha iyi” veya “daha kötü” olan karşılaştırmasını yine kendisi ile yapmak hele ki aşk kadar “kişisel” bir süreçte gerekir… Bu “beni daha fazla seviyordun” demek de olabilir “geçen gün aldığın çiçeği daha çok beğendim” veya “sana son hediye ettiğim ayakkabıyı daha mı çok sevdin” sorusuna da yanıttır. Tüm bu sorularda “iğneleme” “küçük düşürme” “karşımızdakini daha az” daha yetersiz daha düşük hissettirmek gibi bir sonuç yoktur… Ve kara deliklerimizin oluşmasına neden olan o “diğer” kavramı da yoktur…

Bugün bu yazımı okuyorsanız, ilişkileriniz, aşklarınız, sevginiz sevdiğiniz insanlar sevdiklerini göstermek şekilleri konusunda yapmakta olduğunuz (istemli, istemsiz her türlü) karşılaştırmalara bakmanızı dilerim… Oluşturduğunuz kara delikler alınganlıkları, incinmeleri, sonu gelmeyen kavgaları, huzursuzlukları mı kapsıyor veya sadece olduğu gibi bir kişiyi sevmek üzerine yol alabilmekte misiniz?

Sevmek “benzersiz” olmaktan gelir ve “benzemez kimse sana” dediklerimiz o aşk olanlardır… Eğer yanınızda size “aşk ile” bakabilen biri var ise onu kimseyle “kimse gibi” “kimseye göre” yapmaya, değerlendirmeye, sınıflandırmaya, iyi veya kötü olarak algılamaya çalışmayın, onu “benzersiz” olmasıyla, “olduğu gibi olmasıyla” çok sevin, yeter…

 

İlginizi çekebilir: Aşk değişimi sever: O zaman yeni bir “ben” lazım

 
Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale