Aşırıya kaçmadan çocukları nasıl korumalı?
Kaygı kelimesi bugünlerde günlük dilimizde daha sık yer almaya başladı. Kaygı çağında yaşıyoruz. Kaygı aslında yaşamımızın normal bir parçası. Hepimiz günlük yaşam içinde değişik konularla ilgili kaygı yaşıyoruz. Yetişilmesi gereken bir iş, sınav, sağlık, para, çocuklar ve aileyle ilgili sorunlar birçok insanı kaygılandırabilir. Aslında kaygı, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Normalde bu tür kaygı hafiftir ve baş edilebilir düzeydedir. Kaygı yaşamın bir parçasıdır aslında.
Ancak zaman zaman ebeveynlik ve kaygı el ele hareket edebiliyor. Çocuğunuzun geleceği hakkında endişelenmek ve çocuğunuzun incinmesinden endişe etmek normaldir. Ama bazı ebeveynler, bu kaygıyla başa çıkmak için büyük bir mücadelenin içine giriyor. Dolayısıyla rahatsızlık ile baş etmekten ziyade, aşırı koruyucu hale geliyorlar. Maalesef bu durum çocuğun gelişimini etkileyebilir ve sorumlu bir yetişkin olmak için ihtiyaç duyduğu becerileri kazanmasına engel olabilir.
Çocukları fiziksel ve duygusal olarak her tür olası kötülükten korumak en temel ebeveynlik güdüsüdür. Bu, onları sevmek ve beslemek kadar önemlidir. Öte yandan çocukların bu karmaşık dünyada yollarını bulabilmeleri ve tehlikeli olabilecek durumları ayırt edebilmeleri için birtakım becerilere de sahip olması gerekiyor.
Onları bir yandan korumaya devam ederek bu becerileri edinmelerini nasıl umabiliriz? Bunun için bazı önerilere bakabiliriz.
Güvenli Bir Alan Yaratın
Yapılacak ilk şey en kolay ve doğal olanı. 2 yaşın altındaki çocuklar için güvenli bir alan yaratılmalı. Bu alanda çocuklar dokunabilir, kavrayabilir, keşfedebilir ve kemirebilir. Bu aynı zamanda sizi sürekli olarak “Ona dokunma!”, “Oraya gitme!”, “Onu ağzına sokma!” demekten de kurtaracaktır. Bu sanal güvenlik baloncuğu eğer yaşa uygun olarak düzenlendiyse çok işe yarar, anne-babaların çocuklarına durmadan “Hayır” demesini önler. Çocukları güvenli bir ortamda tutarken onların öğrenme heveslerini desteklemeye devam edebilirsiniz. Çocuğunuz güvenli alandan çıktığında ona eşlik ve rehberlik edin. Tehlike anında güvenli bir alternatif sunun.
Hareketlerinin sonucunda olacakları açıklayın. Çocuklar anlayacak yaşa geldiğinde, bir şey yaptıklarında ne olacağını onlara anlatın. Örneğin “Bu sıcak. Dokunursan canın yanar.” gibi… Çocuğun mesajınızı tamamen anladığından emin olun.
Onlara Güvenli ve Tehlikeli Ortamın Ne Olduğunu Anlatın
Çocuklar büyüdükçe onlara daha da ileriye gitmeleri ve daha fazla şey yapmaları için özgürlük tanıyın. Her ortamın kendi güvenlik düzeyi vardır. Çocukların oturma odası, park, alışveriş merkezi ve yol arasındaki farkları anlamasını sağlayın. Çocukların yanlarında siz olmadan salıncağa binmeye hazır olduğuna inanıyorsanız ona güvendiğinizi belli edin. Onlara temel güvenlik bilgilerini verip bırakın; “Bence bunu kendi başına yapabilecek kadar büyüdün. Yalnız salıncaklara dikkat et, çok yaklaşırsan sana çarpabilirler dikkatli ol.” gibi… Çocuğa kendi güvenliğinden kendisinin de sorumlu olduğunu gösterin.
Korkutmadan Bilgilendirin
Çocukların tehlikeleri tanımlaması gerekir ama sürekli korku içinde de yaşamamalılar. Korkularınızı hissederlerse, iyice ürkekleşebilirler. Bu nedenle korkutmadan bilgilendirmek önemlidir.
Çocukların Kendi İşlerini Yapmasına İzin Verin
Endişeli ebeveynler genellikle çocuklarının bir şeyleri kıracağını düşündükleri için ya da çocuğun yorulmasından endişe ettikleri için kendi çantasını toplamasına ya da kendi yatağını kendi toplamasına izin vermek yerine bunu onun için yapabilirler. Her şeyi kendiniz yapmak daha kolay olsa da, çocuklar işleri bağımsız olarak yaparak yaşam becerilerini öğrenirler. Bazen dağınık olsalar da, hatalardan öğreniyorlar.
Aşırı korumacılık iyi ebeveynlik midir?
Aşırı korumacılık, toplumumuzda iyi ebeveynlikle eşdeğer tutulmakta. ”Aman koşma düşersin! Üstüne hırkanı giy üşürsün!” türünden ikazlar, çocuğun kendi algılarına güvenini sarsar. Düşmekten korkmayı öğrenir; düşünce nasıl kalkacağını bilemez; üşümenin daha ne demek olduğunu kestiremeden fazlaca giydirilir ve ilk rüzgarda hastalanır. Hata yapmasına izin verilmediği için, konuşmaktan veya fikrini açıklamaktan vazgeçebilir. Her şey önüne kolayca konduğu için, hayatın bu şekilde devam edeceği yanılgısına kapılır ve ilk hüsranda çöküntü yaşayabilir.
- Genelde aşırı koruyuculuk, günlük bakım, besleme ve hizmet alanları kadar, duygusal alanlarda da kendini gösterir. Özellikle çocuğun üzüntü, kaygı, korku gibi acı veren hiçbir duyguyu yaşamamasını öngören aşırı koruyuculuk, çocukları gerçek hayattan yalıtan bir yapay dünyaya sokmaktadır. ”Hayat zaten zor, bunu daha ileride zaten yaşayacak.” söylemiyle, çocuğa sadece pembe dünyalar vadetmek, her istediğini almak, çabalamasına izin vermeden her şeyini kolaylaştırmak, çocuğu hayata hazırlıksız bırakmaktır.
- Oysa, temelde acı veren veya rahatsız eden duyguların belirli işlevleri vardır. Duygular enerji kaynağıdır. Sevinç, sevgi, heyecan gibi haz veren duygular kadar, üzüntü, kaygı, korku, kızgınlık gibi rahatsızlık veren duygular da enerji yüklüdür. Bu tür duyguların yaşanmasına koruyuculuk adına engel olmak, çocuğun kendini koruma, güdüleme, gelişme enerjisini azaltır. Ayrıca çocuğa yanlış alt mesajlar verir: “Üzülmek, korkmak, kızmak doğru değildir. Sen bu duygularını sakın yaşama! Sadece olumlu duygular yaşamakla yükümlüsün!” gibi. Oysa acı veren duygular yaşamın, insan olmanın, insanca hissetmenin bir parçasıdır. Bu duyguları yaşamamak demek, yaşam yolunda bu gibi duygularla kaçınılmaz olarak karşılaşıldığında, baş etmeyi bilememek, duygularından kaçmak, bastırmak veya bedensel rahatsızlıklara dönüştürmeyi öğrenmek demektir.