En son gittiğim inzivada, bir yoga dersinde bir anda karnım ağrımaya başladı. Benim de karın ağrılarım dillere destandır; hafif tehlikeli de denebilir istemeden genelde çevreye verdiğim rahatsızlıktan ötürü… “Allah yandık!” dedim. İçimden fışkıran acı ve huysuzluk gümbür gümbür ama dışım sessiz. Dersin ortasındayız. Kendimi hemen dışarı atıp ilacıma koştum ve sonra da hiç halim olmamasına rağmen geri döndüm. Herkes yoga yaparken ben shavasana pozunda, yani sırtüstü öylece yattım. Ekstra bir açıklama da ne hoca istedi ne ben yaptım; sadece karnımın ağrıdığını söyledim minik bir sesle o kadar.
Ertesi gün sabah yine yoga dersinde hiç halim yoktu pozdan poza girmeye. Bedenim yorgundu çok. Derse girmemezlik de yapmadım. Orada bulundum ama yine hep sırtüstü yattım sadece. Arada bacaklarımı kendime çektim yattığım yerde; şöyle bir sağa sol sallandım o kadar. Hoca ağzını bile açmadı. Ders bitti çıktık ve hiçbir şey konuşulmadı.
Kamp bittiğinde ayrılırken Arzu’ya (yoga hocası) mahcup bir şekilde: “Kusura bakma lütfen, derslerine gelip hiçbir şey yapamadım iki gün boyunca. Özür dilerim” dedim. Baya da çekinerek söylemiştim bunu aslında. Derse girip kaale almıyor gibi bir öğrencinin öylece uzanması, egolu bir öğretmen açısından eminim korkunç bir saygısızlık olurdu. “Tamam peki önemli değil” derken alttan alttan kibir devreye girerdi hiç şüphesiz. Yani böyle insanları çok görmedik mi?
Ama Arzu bana hiç ama hiç beklemediğim bir karşılık verdi: “Tebrik ederim harika yoga yaptın” Baktım bu duyduğumun üzerine yüzüne hafif şaşkınlıkla ve sadece güldüm. Dalga geçiyor benimle ama haklı diye düşündüm hatta. Sonra aynı cümleyi bir kez daha tekrarladı: “Çok ciddiyim tebrik ederim harika yoga yaptın, ben dalga geçmiyorum ki” dedi. “Anlamadım?” dedim. “Gamze sen bedenini dinledin ve bedeninin ihtiyacı ne ise onu verdin. Asıl yoga bu” dedi. Ve ben o an Arzu’dan aldığım en büyük derslerden bir tanesini almış oldum.
Yin yoga eğitmenlik eğitimini aldığım hocam Berivan da aynı şeyi söyler. “Önemli olan o poz, şu şekil değil. Önemli olan kendinle kurduğun bağ. Pozlar amaç değil, kendimize giden yolda araçtır” der. Arzu ile yaşadığım diyalogta ise Berivan’ın tam olarak aylardır ne demek istediği şu an yerleşti kalbime.
Çoğumuz genelde hayatlarımızda amaç ve araçları karıştırıyoruz. Yogada aldığım eğitimden, edindiğim bilgilerden söyleyebilirim ki çoğumuz amacı beden esnetmek, forma girmek vb sanarken ve en mükemmel şekilde yapacağım diye etrafı gözlemleyip kendimizden koparken ve pozu en estetik şekilde yapacağım diye kendimizi deli gibi zorlarken asıl amacı atlayıp aracı amaç haline getiriyoruz. Kendimizi dinlemeye, gözlemlemeye “araç” olan pozlar bir anda içinde harika gözükmeye çalıştığımız “amaç”lara dönüşüveriyor. O noktada da olaydan baya kopmuş oluyoruz.
Kilolarımla, bedenimle de senelerdir uğraşan, konuya takık biri olarak birkaç sene evvel bir seansımda da su yüzüne çıkmıştı bu durum beden konusunda. Zayıflamak, iyi görünmek, güzel gözükmek amacımız sanarken hocam Ezgi bir seansta bana: “Bedenin bu hayatta kendini gerçekleştirmen için aracın, amacımız değil” dediğinde de farklı bir kapı açılmıştı bende. Öyle endekslenmişiz ki vücut estetiğimize, ne için bu bedenin içindeyiz unutmuşuz..
Seni taşıdığı için evet iyi bak bedenine çünkü asıl evin bedenin. Rahat et içinde. Ama sadece burada kalsın. Daha fazlası amaçtan sapmak, daha fazlası olayın aslını anlamamak ve daha fazlası kendimize verdiğimiz çok büyük psikolojik zararlar.
Demem odur ki amaçla aracı iyi ayırt etmek lazım hayatlarımızda. Bir arabanın vasfı bizi bir yerden bir yere sağlıklı ve düzgün şekilde götürmek mi yoksa tekleyip bozulup yolda bırakmasına rağmen dıştan güzel gözükmesi mi? Bence bu konuyu bir düşünelim…
İlginizi çekebilir: Güvenli bölgede iyi miyiz, yoksa aynı döngüden çok mu sıkıldık?