Aşkın sırrı nedir sizce? Yani neden insan aşık olur? Aşık olmanın, insanın evrimsel gelişimiyle mutlaka bir ilgisi olmalı. Ancak insan neden irrasyonel şeyler yapacak kadar yoğun bir duyguyla baş başa kalır ki? Neyse ki bu soruları soranlar sadece sanatçılar, edebiyatçılar veya felsefeciler değil. Yüzyıllardır bilim insanları da aşık olmanın ardındaki sebepleri bulabilmek için araştırmalar yapıyor.
Kafatası kalınlığı ve aşk
Aşık olmanın altında yatan sebeplere ilişkin bilim dünyasının ortaya attığı ilginç teoriler var. Bunlardan ilki, aşkın bağlantı noktasının kafatası kemiğinde olduğunu söylüyor. Bugün bio-antropoloji üzerine çalışan birçok araştırmacıya göre kafatası kemiğinin kalın oluşu, insan türünü değiştirdi ve evrimsel bir ihtiyaca neden oldu. İnsanlar iki ayakları üzerinde yürümeye başladıklarında, pelvis bölgesinin şekli de değişmeye başladı. Bu değişimle birlikte artık insanların daha küçük bebekler doğurması gerekiyordu. Aksi takdirde bebeklerin kafası, doğum kanalından geçemeyecek kadar büyüyebilirdi. Kısacası, insanın pelvis bölgesinin küçülmesi, bebeklerin daha küçükken, tam olgunlaşmadan doğmasını zorunlu kıldı. Düşünün, birçok hayvanın yavrusu doğduktan sonra kendi başının çaresine bakabiliyor. Ancak insan yavrusu doğduktan sonra bir süre çaresizce çok fazla yardıma ihtiyaç duyuyor. Bu durum tabii ki cinsel anlamda olgunlaşmayı da etkiliyor.
İnsan, olgunlaşma ve büyümesinin çoğunu anne karnının dışında tamamlıyor. Bu da aslında iki önemli gelişmeyi beraberinde getirdi. Birincisi, insan büyümesinin büyük bölümünü anne karnının dışında tamamladığı için bu durum insan kafasının diğer memelilerden daha fazla büyümesine neden oldu. İkinci olarak ise bir bebeğin bakımı ve büyütülmesi, anne-baba açısından çok büyük fedakarlıklar zorluklar anlamına geliyor. Perspective on Psychological Science dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre aşk burada anne-baba ile çocuk arasında bir bağlanma aracı görevi görüyor. Anne-babalar, bu bağlanma aracı sayesinde çocuklarına ihtiyaç duydukları yardımı ve fedakarlığı sergiliyor.
“Ölüm bizi ayırana kadar” bir yalan mı?
Ancak yine de bu bağlanma konusu aşkla ilgili her şeyi açıklamaya yetmiyor. İnsanın neden aşık olduğu sorusunun yanıtını bulmak için, benzer türlere bakmak da bir seçenek. Söz konusu aşk olduğunda, insanın davranışları maymunlar veya şempanzelerden çok kır farelerine benziyor. Bu fareler, doğadaki tek eşli birkaç hayvan türünden biri ve bebeklerini anne-baba tarafından büyütüyor. Bu da kır farelerinden, aşk konusunda öğrenecek çok fazla şeyimiz olduğunu gösteriyor. Santa Clara Üniversitesi’nden Nörobilim Profesörü Don Vaughan, “Kır farelerinin gerçek aşkı nasıl kolay bir şekilde taklit ettiğini gördüğünüzde şaşırmamak imkansız” diyor. İnsanın kendisinden başka birine karşı derin ve romantik duygular hissetmesinin başlıca sorumlusunun oksitosin ve vasopressin salgılanması olduğu düşünülüyor. Kır farelerinde bu hormonlar bloke edildiğinde, kır fareleri tek eşliliği unutup karşılarına çıkan herkesle birlikte olmaya başlıyor. Kısacası kır farelerinde bu iki mucizevi hormon ortadan kalktığında, “ölüm bizi ayırana kadar” sözü adeta bir yalan oluyor. Ancak insanlarda bu hormonu devre dışı bırakıp tekrar açmak pek kolay olmadığı için bunun nasıl bir etkisi olacağı kesin olarak bilinemiyor. Fakat oksitosin ve vasopressin hormonlarının bizlerin de romantik duygularında büyük rol oynadıkları kesin.
Kır farelerine bakılırsa aşk iki canlının bir arada kalmasını ve böylelikle doğan yavrunun ölmemesini sağlamak için kullanılıyor. Üstelik bu durum hormonların manipüle edilmesiyle değişkenlik gösterebiliyor. Ancak siz yine de böyle bir açıklamayı sevgilinize aşkınızı anlatırken kullanmasanız iyi olur.
Öldürmemek için evrimleşmek
Aşk konusunda yapılan bir başka bilimsel açıklama da aşk ve tek eşliliğin birincil nedeninin erkeklerin kendi bebeklerini öldürmelerine engel olmak. Oldukça enteresan bulunan bu teori Proceedings of the National Academy of Sciences‘da yayımlanmıştır. Dişi bir maymun bebek sahibi olduğunda, tüm gün bebeğiyle ilgilenmek zorunda kaldığı için büyük ihtimalle erkek maymunla ilgilenemiyor. Bu yüzden erkek maymunlar da bebekleri öldürüp, eski cinsel hayatlarına geri dönmeye çalışıyor. Ancak bir canlının kendi türünü öldürmesi, uzun süreli üreme başarısı açısından pek de mantıklı değil. Bu yüzden maymunlar sevgi kapasitesini artıracak şekilde evrimleşerek bebeklerini öldürmekten kurtuldular. Böylelikle erkek maymun bebeğini ve eşini severse, anneyi ve bebeği terk etmek, her ikisini veya birini öldürmek istemeyecek. Aşk nelere kadir değil mi?
Tüm bu teorilerden açıkça görülüyor ki aşk aslında genellikle iki insanı çocuk yetiştirmek için bir arada tutmanın bir yolu. Ancak buna rağmen aşkın beyni nasıl etkilediğine dair hala pek fazla yanıt sahibi değiliz. Independent’ta yayımlanan bir makaleye göre, insan içindeki öldürme arzusu yüzünden evrimleşmiştir. Buna göre insanlar, diğer memelilerden 6 kat daha fazla birbirlerini öldürme isteği duyuyor. Bu oldukça fazla bir oran. Öte yandan insan gelişmiş dil yeteceğine ve memeliler aleminde en büyük beyne sahip olan canlı türü. Anlaşılan tüm bu fazladan beyin alanı, insanı duygularını daha derin hissetmeye ve bazen hayatı uçlarda yaşamaya itiyor.
İlginizi çekebilir:
14 Şubat Sevgililer Günü: Aşkın bilimsel halleri…
Aşık olduğunuzda vücudunuzda neler oluyor?
Kaynaklar:
Greatist
Psychology Today
Independent