X

Aşık olmanın formülü: Romantik ilişkiler, partner seçimi ve uzun süreli birlikteliklerde hormonların ve beynin işlevi

Aşka atfedilen değer, nasıl aşık olduğumuz, birlikte olduğumuz kişiyi nasıl seçtiğimiz, tek eşlilik ve sadakat gibi romantik ilişkilere özgü konular antropolojiden psikolojiye, sinirbilimden biyolojiye bilimin pek çok farklı alanının çalışma konusu. Partner seçiminden bağlılık ve güvene kadar yakın ilişkilerimizi şekillendiren davranışlarımız, ‘Neden o?’ sorusuna cevap bulma çabamız, aşık olduğumuzda bedenimizde beliren tanımlayamadığımız duyumsamalarımız, aşık olmakla bedenimizin her yanına yayılan karmaşık duygu seli yıllardan beridir bilim insanlarının anlamlandırmaya çalıştığı durumlar. Aşkın, bağlanmanın, aldatmanın, partner seçiminin ve daha pek çok konunun bunca yıldır araştırmaya devam ediliyor olması ve bu alanda hala cevaplanamayan yüzlerce soru olması, romantik ilişkilerin oluşmasından sürdürülmesine kadar pek çok sürecin bilimsel açıklamasının da oldukça karmaşık olduğunun bir göstergesi gibi.

Aşkın bilimsel temeli de, tıpkı bizde yarattığı duygular, davranışlar ve bedensel tepkiler kadar karmaşık ve tartışmaya açık bir alan. Aşk puzzleının tüm parçaları henüz kesin çıkarımlar yapmaya yetecek kadar tamamlanmış olmasa da; bilim, aşık olmanın bedende yarattığı nörolojik, kimyasal ve biyolojik değişimleri inceleyerek ne zaman, nerede, neden, nasıl ve kime aşık olduğumuzu açıklamak konusunda epey bir yol kat etmiş gibi görünüyor.

Aşkın formülü bulundu mu?

Oldukça çekici bulduğunuz, hoşlandığınız ya da aşık olduğunuz biriyle en son karşı karşıya geldiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz? Belki ne söyleyeceğinizi bilemediniz, belki avuç içleriniz terledi, belki kıpkırmızı oldunuz ve ateşiniz aniden yükseldi. Belki yanından kaçmaya çalışırken iki kelimeyi bir araya getiremediniz ve oldukça saçma birkaç sözcük ağzınızdan bir anda dökülüverdi.

Aşk (ve aşkla bağdaştırılan duygular) denildiğinde akla ilk gelen şeyin göğsünüzden fırlayacakmışçasına coşkuyla atan ‘kalbiniz’ olması tesadüf değil. Ancak aşkla ilgili yapılan bilimsel araştırmalar kalbimizi bu denli yoldan çıkaran şeyin beyin olduğu konusunda hemfikir.

Romantik ilişkilerle ilgili araştırmalar yapan Dr. Helen Fisher ve bir grup araştırmacının yaptıkları kapsamlı araştırmalardan elde ettikleri sonuçlar, romantik ilişkinin her bir aşamasının beyinde ve bedende salgılanan kimyasallarda farklı yansımalarının olduğunu söylüyor. Bu nörofizyolojik sınıflandırmaya göre romantik ilişki şehvet, çekim ve bağlanma olarak üç ayrı kategoride inceleniyor.

İlginizi çekebilir: İnsan neden ilişki kurma ihtiyacı duyar: İlişkilerin ‘neden’i, ‘nasıl’ı ve Bağlanma Teorisi

Neden o: Partner seçiminde evrimin ve biyokimyasal süreçlerin işlevi

İlişkinin ya da aşık olmanın ilk aşamasında ortaya çıkan şehvet duygusu, cinsel tatmin arzumuz tarafından yönlendiriliyor. Darwin’in Evrim Teorisi’ne göre partner seçiminde cinsel tatmin ve şehvet duygusuyla hareket etmemiz, aslında evrimsel olarak tüm canlılarda görülen üreme ve soyumuzun devamlılığını sağlama ihtiyacımızdan kaynaklanıyor. Canlı olan tüm organizmalar üreme yoluyla genlerini aktarabildiği ve böylece türlerinin devamına katkıda bulunduğu için beden de şehvet duygusuyla oldukça ilkel olan bu arzusunu karşılamaya çalışıyor. Diğer taraftan heteroseksüel ilişkiler dışındaki ilişkilerde cinsel tatmin arzusunun üreme amacı dışındaki motivasyonlarla da gerçekleşebildiğini gösteren araştırmalar bulunuyor. Duke Üniversitesi’nden Andrew Barron ve Brian Hare tarafından 2020’nin Ocak ayında yayınlanan bir araştırma, insan cinselliğinin sadece üreme isteğiyle değil gelişmiş sosyal becerilerle de evrimleşmiş olabileceğini, sadece üreme becerisinin değil sosyal bir gruba bağlı olma dürtüsünün de cinsel çekim ve tatmin arzusunu etkileyebildiğini gösteriyor. Peki bu noktada şehvet duyacağımız, cinsel olarak bizi tatmin edeceğini düşündüğümüz partneri nasıl belirliyoruz?

Partner seçimindeki farklılıkları açıklayan bilimsel araştırmalar oldukça sınırlı olsa da, Evrim Teorisi partner seçimi konusundaki kararlarımızı etkileyen şeyin, genetik çeşitlilik arayışımız olduğunu söylüyor. Evrimsel olarak kendimizden sonra gelecek olan nesillerin çevreye adapte olabilmesi ve hayatta kalma şansının artabilmesi için genetik varyasyonumuzu mümkün olabildiğince artırmaya yönelik, ilkel ve bilinçsiz bir eğilim gösteriyoruz. Eşleşmek istediğimiz kişi bizden ne kadar farklıysa, yani genlerimiz ne kadar birbiriyle benzemiyorsa bu birliktelikten meydana gelecek yeni nesil bireylerin çevreyle daha uyumlu ve güçlü olma olasılıkları o kadar artmış oluyor. Bu nedenle de partner seçerken koku ya da dış görünüş gibi pek çok fiziksel durumu bilinçaltımızda değerlendirerek farkında olmadan kendi genetik yapımızdan daha farklı kişilere ilgi duyuyoruz.

Bireyde cinsel tatmin arzusunda ve şehvet duygusunun ortaya çıkmasında ise beynin hipotalamus bölgesinin uyarılması, testis ve yumurtalıklardan cinsellik hormonları olan testosteron ve östrojen üretiminin tetiklenmesi önemli bir rol oynuyor. Bu kimyasallar genellikle “erkek” ve “kadın” olarak sınıflandırılmış olsalar da, her iki hormon da hem dişi hem de erkek bedeninde belirli miktarlarda salgılanıyor. Testosteron hemen hemen herkeste libidoyu artırdığı bilinen bir hormon olmakla birlikte östrojen hormonunun etkileri görece daha az belirgin olabiliyor. Ancak araştırmalar, bazı kadınların östrojen seviyelerinin en yüksek olduğu yumurtlama dönemlerinde cinsel olarak kendilerini daha motive ve cinsel olarak aktif hissedebildiklerini gösteriyor.

Aşkın ikinci evresi : Çekim yasası, ödül mekanizması ve aşık olmanın biyokimyası

2005 yılında Helen Fisher ve bir grup araştırmacının yayınladığı kapsamlı bir çalışma, aşık olmanın verdiği karmaşık ve sancılı duyguları deneyimleyen bireylerin beyinlerinde gerçekleşen elektrokimyasal aktiviteleri MRI (fMRI) cihazları yoluyla analiz etti. Araştırmacılar, 2500 üniversite öğrencisine onlar için özel bir anlamı olan, romantik duygular besledikleri insanların ve sadece uzaktan tanıdıkları kişilerin fotoğraflarını göstererek bu iki fotoğrafa baktıktan sonra beyinlerinde oluşan değişimleri karşılaştırdı. Yapılan bu karşılaştırmalar, katılımcıların aşık oldukları ve romantik duygular besledikleri kişilerin fotoğraflarını gördüklerinde beyinlerinde ödül hormonu olarak da bilinen dopamin salgısını tetikleyen bölgelerinin daha aktif olduğunu gösterdi. MRI taramalarında aktivite görülen beyin bölgelerinden ikisinin, ödül beklentisi ve duyusal deneyimlerin sosyal davranışa entegrasyonu ile ilişkili bir bölge olan kaudat çekirdeği ile zevk alma, odaklanma ve ödül kazanma motivasyonu ile ilişkilendirilen ventral tegmental alanın olduğu görüldü.

Ventral tegmantal alan, beyindeki ödül mekanizmasının büyük bölümünün gerçekleştirildiği bir beyin bölgesi. Bu mekanizmayı oluşturan sinir ağı insanın evrimsel sürecinde şekillenerek oluştuğu için, ödül sistemimiz aslında oldukça ilkel ve çoğu zaman istemsiz şekilde çalışıyor. Amigdala, hipokampüs, prefrontal korteks gibi hem ilkel hem de istemli davranışları yöneten beyin bölgeleriyle bağlantılı olan ödül sistemimiz, cinsel ilişki, yemek yeme, alkol ve madde kullanımı gibi haz veren davranışlara karşı son derece duyarlı ve hassas. Aşık olduğumuzda, beynimizdeki ödül mekanizmasıyla bağlantılı olan kimyasalların salgılanması da artıyor ve bu kimyasalların salınımı kalp atışlarının hızlanması, avuç içlerinin terlemesi, yanakların kızarması, tutku ve gerginlik hissi gibi pek çok fiziksel ve duygusal tepkinin oluşmasına neden oluyor.

Aşık olduğumuz ilk zamanlarda yaşadığımız karmaşık duygular, kontrol edemediğimiz bedensel tepkiler ve belirsizlik hissi nedeniyle beden içinde bulunduğu durumu ‘tehlike’ olarak algılayarak bu tehlikeyle başa çıkmak için gerekli olan stresi artıracak kortizol hormonunu salgılıyor. Kortizol hormonu arttığında, mutluluk hormonu olan serotonin seviyesinde ciddi bir azalma yaşanıyor ve serotonin seviyesindeki bu azalma fazlasıyla paranoya içeren, kontrolcü, zihni devamlı olarak meşgul eden düşüncelerle ve takıntılı davranış örüntüleriyle kendini gösteriyor.

Aşık olduğumuz anda bedenimizde salgılanan bir başka önemli kimyasal da, yukarıdaki araştırmada da karşımıza çıkan dopamin hormonu. Dopamin hormonunun ödül mekanizmamızı harekete geçirdiği andan itibaren aşık olma durumunu tıpkı alkol ya da madde kullanımında olduğu gibi haz verici bir deneyim olarak algılamamız kolaylaşıyor. Kalifoniya Üniversitesi’nde 2012 yılında yayınlanmış olan bir araştırmanın sonuçları, dişileri tarafından reddedilen erkek meyve sineklerinin kabul görerek çiftleşebilen erkek meyve sineklerine oranla 4 kat daha fazla alkollü sıvı tükettiklerini gösterdi. Bunun sebebi tahmin edebileceğiniz üzere aşık olmakla alkol tüketmenin verdiği hazzın aynı ödül sistemini aktive etmesi.

Aşık olmak ayrıca mutluluk, tutku, haz, huzur gibi pek çok duyguyu beraberinde getirirken, korku ya da yargılanma gibi negatif duyguları ve düşünceleri tetikleyen sinirsel aktiviteleri de yavaşlatıyor. Romantik bir ilişkimiz olduğunda beynimizde diğer insanlarla ilgili eleştirel yargılar üreten bölüm kapanıyor. Dolayısıyla aşık olduğumuz kişi de dahil olmak üzere çevremizdeki insanlara daha olumlu, eleştiriden ve yargıdan uzak bir bakış açısıyla yaklaşıyor, onların bizimle ilgili algısını da aynı oranda daha pozitif görme eğiliminde oluyoruz. ‘Aşkın gözü kördür’ sözü de tam olarak aşık olduktan sonra gözlerimize inen bu toz pembe filtrenin etkisi.

Bağlanma ve sadakat: Aşık olmayı sürdürdüğümüzde beynimizde ve bedenimizde neler oluyor?

Birine karşı romantik duygular beslemek ve bunu romantik bir ilişkiye dönüştürerek ilişkiyi sürdürmek bir ya da iki yıl gibi bir süre içinde tüm bu çalkantılı duyguların durulmasına yol açıyor. Hepimizin ‘aramızdaki tutku azaldı’ diye bahsettiği şey aslında tutkunun azalması değil, beynimizin ilk zamanlarda tehlike olarak algıladığı bilinmezlik ve duygu karmaşası durumunu tehlike kategorisinden çıkararak stres seviyesini azaltması.

Romantik bir ilişkinin görece daha ileri safhalarında salgılan diğer iki hormon da oksitosin ve vazopressin hormonları. Bu hormonlar organizmadaki hamilelik, bakım verme, bağlanma gibi durumları yönetiyor. Cinsel ilişki sırasında salgılanan ve tensel temasın artmasıyla vücuttaki seviyesi yükselen oksitosin hormonu, bağlanma hissini yoğunlaştırarak cinsel birliktelik sonrasında da tarafların birbirine daha yakın hissetmesini, yani aradaki duygusal bağlantının güçlenmesini sağlıyor. ‘Aşk hormonu’ olarak da bilinen oksitosin, partnerimizle aramızdaki bağlılığı artıran tatmin olma, huzur ve güvende olma gibi hisleri tetikliyor. Sadakat hormonu olarak bilinen vazopressin hormonuysa insanın uzun süreli ilişki ve tek eşlilik davranışlarını belirleyen vücut kimyasallarından biri. Bu iki hormonun salgılanması sonucu değişen ilişki davranışlarımız, partnerimizle aramızdaki bağ güçlendikçe tutku ve şehvetin neden azaldığını oldukça iyi özetliyor.

İlginizi çekebilir: Vazopressin: Sadakat hormonu

Aşık olma durumu romantik bir ilişkiye döndüğünde ve ilişkide biraz süreç kaydedildiğinde bedenimizde stres yaratan kortizol hormonu ve mutluluk hormonu olarak adlandırdığımız oksitosin seviyeleri de normale dönüyor. Başlangıçta beyin ve beden tarafından stres yaratan bir durummuş gibi algılanan aşk, bu noktada strese karşı bir tampon olarak işlev göstermeye başlıyor. Beynin ödül ve hazla ilişkili bölgeleri ilişki devam ettiği sürece aktive olmaya devam ediyor. Bunun aksine, arzuların ve duygusal açlığın doyurulması isteği ilişkinin ilk zamanlarına göre azalmış oluyor.

Aşık olmayla ilgili üretilmiş olan teorilerin büyük bir çoğunluğu, uzun süre devam eden ilişkilerin genelinde zamanla tutkulu aşktan şefkatli aşka doğru bir geçiş yaşandığına işaret ediyor. Şefkatli aşkta deneyimlenen duygular tutkulu aşkta deneyimlenenlerle benzer derinlikte olsa da, ilişkinin ilk aşamalarında gözlemlenen öfori (mutluluktan havalara uçma, yerinde duramama, kontrolü kaybetme) tepkileri şefkatli aşkta neredeyse hiç gözlemlenmiyor. Ancak bu durum tabii ki uzun yıllardır birlikte olan kişilerin ilişkilerinin kötüleştiği ya da ilişkide romantizmin bittiğini göstermiyor.

Stony Brook Üniversitesi’nde 2011 yılında yapılan bir araştırma, onlarca yıllık evlilikten sonra bile birine delice aşık olmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Araştırmanın sonuçları, ortalama 21 yıldır evli olan çiftlerin beyinlerindeki dopamin hormonunun tetiklendiği bölgelerin, yeni aşık olmuş çiftlerinkiyle aynı yoğunlukta sinirsel aktivite gösterdiğini belirtiyor. Araştırma sonuçları, ilişkinin ilerleyen yıllarında endişe, korku, stres gibi duygular kaybolsa da romantizmin ve heyecanının ilk günkü gibi devam edebileceğini gösteriyor. Vücutta oksitosin seviyesini artıran, beynin ödül mekanizmasını harekete geçiren cinsel ilişki gibi aktiviteler uzun süreli ilişkilerde de çiftlerin birbirini arzulamasına aracı olabiliyor.

Aşık olduğumuzda ve romantik bir ilişkiye başlayarak bu ilişkiyi sürdürdüğümüzde bedenimizde yaşanan değişimler, fiziksel ve duygusal tepkiler, dolayısıyla ilişkideki davranışlarımızda yaşanan farklılıklar beyni ve hormonlarımızı işaret ediyor. Aşk her ne kadar tesadüfleri sever gibi görünse de, fizyolojimiz partner seçiminden ilişkimizi yıllarca sürdürebilmemize kadar neredeyse tüm süreçleri kontrol ediyor. Hormonlarımız ve ilişki davranışlarımız arasındaki çift yönlü etkileşim ilişkimizin hangi aşamasında olduğumuzu, kontrol edemediğimiz o muhteşem ama bir o kadar da karmaşık ve acı verici duyguların oluşum mekanizmalarını belirliyor.

 

Kaynaklar: Harvard Medical School, Lehmiller, Science in the News, Tufts University Emotion, Brain, & Behavior Laboratory

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

LEGO’dan hem çocukları hem yetişkinleri mutlu edecek en mükemmel yılbaşı hediyeleri

Yeni yıl, soğuk günleri sıcacık bir sevgiyle sarmalayan, neşe ve heyecan dolu büyülü bir dönem. Öyle ki yalnızca taptaze başlangıçların değil; sevdiklerimizi mutlu edecek fırsatların da habercisi. Bu özel dönemi daha da unutulmaz kılmanın ve yılbaşı coşkusunu sevdiklerimizle paylaşmanın en keyifli yollarından biri ise hiç şüphesiz gözlerden kalpler çıkaracak mükemmel yeni yıl hediyeleri. Peki ama gerçek anlamda mükemmel bir hediye bulmak mümkün mü?

Çocukken çok kolay olan hediye seçimi konusu, ne yazık ki yetişkinlikte zor bir hal alabiliyor. O zamanlar en sevdiğimiz karakterin yeni çıkan bir kitabı ya da havalı yeni bir oyuncak, bizi mutlu etmeye yeterdi. Ama büyüdükçe işler biraz karıştı… İhtiyaçlar, istekler, beklentiler, arzular, hepsi değişti, karmaşıklaştı. Haliyle, bir yetişkini ‘gerçekten’ mutlu edebilecek o ‘mükemmel’ hediyeyi bulmak da zorlu bir sanata dönüştü. Ama çözüm, sandığımızdan çok daha yakında olabilir. Belki de oyuna ve yaratıcılığa yeniden kucak açmak, tüm bu karmaşıklığı alıp götürmeye yetebilir. Siz de bu yıl sevdiklerinizi gerçekten heyecanlandıracak bir hediyenin peşine düştüyseniz aradıklarınızı LEGO’da bulabilirsiniz. Çocuklar için olduğu kadar yetişkinler için de oyunun, yaratıcılığın ve rahatlamanın kapılarını aralayan LEGO’da herkese uygun yüzlerce çeşit var:

Estetik ve dekoratif dokunuşları sevenlere özel

Çevrenizde gördüğü her boş duvarı doldurmak için hemen zihninde tasarım yapmaya başlayan ya da boş rafları estetik detaylarla dekore etmeye bayılan sevdikleriniz varsa, onlar için en iyi yılbaşı hediyesi bir LEGO’dan bir sanat eseri, doğadan bir parça veya mimari bir detay olabilir:

  • LEGO® Art Mona Lisa: Dekorasyonun yanı sıra sanat ve tarih meraklısı sevdikleriniz için Mona Lisa’nın 3D versiyonu şahane bir yeni yıl armağanı olabilir. Sevdiklerinizin duvarlarını süsleyerek yaşam alanlarına enerji katacak bu özel hediye, onların yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.
  • LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu: Doğanın dokunuşlarını yaşam alanlarına taşıyacak LEGO® Icons Yalıçapkını Kuşu, canlı renkleriyle sevdiklerinize yılbaşı coşkusunu yansıtırken mutluluktan gözlerinden kalpler çıkartabilir.

Enerjisini doğadan alanlara özel

Doğaya, yeşile, bitkilere düşkün, enerjisini, ilhamını büyüleyici çiçeklerden ve renklerden alan sevdikleriniz için de en mükemmel hediyeler, yine LEGO’da:

  • LEGO® Icons Orkide: Orkidelerin bitkiler aleminde çok özel bir yeri olduğu tartışılmaz. Siz de sevdiklerinize onların sizin için ne kadar özel olduğunu hissettirmek istiyorsanız bu seti kaçırmayın. 5 taban yaprağı ve 2 hava kökü ile gerçekçi bir görünüme sahip bu ikonik orkide setini görenler canlısından ayırmakta zorlanabilirler 🙂
  • LEGO® Icons Erik Çiçeği: Bu set, sevdiklerinize güzel bir kırmızı çiçeği tomurcuktan açmaya ve tam çiçeklenmeye kadar inşa etme fırsatı sunuyor. Üstelik sevdikleriniz bu seti sergilemekten de büyük haz duyacak. Hem şık bir dekor hem de yaratıcı bir yapım süreci, ikisi de bu mükemmel hediyede.

Hız, heyecan ve adrenalin tutkunlarına özel

Hız, şüphesiz ki büyük bir tutku. Özgürlüğüne düşkün, heyecanı seven, teknolojiye ve otomobil dünyasına meraklı herkes için LEGO’da şahane hediyeler bulabilirsiniz:

  • LEGO® Technic Mercedes-Benz G 500 Professional Line: Mercedes-Benz tutkusu olan herkesi heyecanlandıracak, otantik özelliklerle dolu ikonik G Serisi’nden bir model, mükemmel bir yılbaşı hediyesinden çok daha fazlası olabilir. Baştan sona adeta bir mühendislik deneyimi sunan bu modelin sevdiklerinizi çok mutlu edeceği kesin.
  • LEGO® Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat: Maceranın sudaki halini seven ve yelken sporuna da merak duyan sevdiklerinizi mutlu etmek için fazla düşünmenize gerek yok. Aradığınız hediye LEGO Technic Emirates Team New Zealand AC75 Yat. Biraz çılgın, biraz heyecanlı, en çok da kusursuz… Emin olun sevdikleriniz bu seti hem yaparken hem de sergilerken çok keyif alacak.

Sinemaseverlere özel

Beyaz perdenin büyüsüne kapılan sevdiklerinize, onların bu tutkusunu daha da derinleştirecek hediyelerle unutulmaz deneyimler sunabilirsiniz:

  • LEGO® Star Wars™ Millennium Falcon™: Çoğu sinemaseverin gönlünde taht kurmuş en özel serilerden biri hiç şüphesiz ki Star Wars. Star Wars™ Millennium Falcon’un kokpiti, uydu çanağı, topları ve diğer ikonik detaylarıyla sevdikleriniz inşa sürecini tamamlarken kendilerini galaksinin derinliklerinde bir macerada da hissedebilirler.
  • LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba: Sevdiklerinizin sinema tutkusunu nostaljik rüzgarlarla buluşturmak isterseniz, aradığınız mükemmel hediye yine LEGO’da. Onları LEGO® Disney™ Genç Aslan Kral Simba ile çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıkarabilirsiniz.

Oyunculara ve uzay meraklılarına özel

Uzayın sınırsız gizemini merak eden ya da en zorlu oyunları bile tek hamlede geçmeyi başarabilen sevdikleriniz varsa, onlar için de en mükemmel yeni yıl hediyeleri LEGO’da:

  • LEGO® Super Mario™ Super Mario World™: Mario ve Yoshi: Mario, şüphesiz ki hem çocukların hem yetişkinlerin gönlünde büyük yer tutan en ikonik oyunlardan biri. Eğlenceli bir nostaljik tur, keyifli bir oyun deneyimi ya da rahatlatıcı bir aktiviteden çok daha fazlasını sunacak bu set, sevdiklerinize yepyeni bir dünya yaratmak için ilham verebilir.
  • LEGO® Technic NASA Apollo Ay Taşıtı – LRV: Kozmik maceracılar için en şahane hediye: NASA Apollo Ay Taşıtı (LRV) modeli. Sevdiklerinizi yıldızlara götürüp geri getirecek bu özel hediye, bambaşka dünyaların kapısını onlar için aralarken yaratıcı duygularını da harekete geçirebilir.

Bonus: Mırmır Pati ile eğlenceyi geri getirin

LEGO’nun sonsuz olasılıklarla dolu dünyasında en mükemmel hediyeler de eğlence de oyun da bitmez… Mırmır Pati, oyunu her yaştan insan için geri getiriyor ve herkesi yılın bu büyülü zamanını çok daha keyifli geçirmeye davet ediyor.

Mutlu bir yer inşa etmek isteyen herkes için mükemmel hediyeler ve çok daha fazlası LEGO’da. Hemen tıklayın ve sevdiklerinizi mutlu etmeye erkenden başlayın.

*Bu yazı LEGO katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale