“Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme, nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” –Şems-i Tebrizi
Daha başlığını yazarken bile kaç kez yazıp silip, yeniden yazıp yeniden silip anlatmak istediğimi “tam olarak” anlatıp anlatamayacağım konusunda kararsız kaldığım bir yazı daha… Ve bu gösteriyor ki gerçek bir yazı olacak! Aşk konusu açıldığında nedendir bilmiyorum (ki belki yaşanmışlıktan belki kırılmışlıktan veya belki sadece aşk ağır bir kelime olduğundan!) böyle oluyor…
Gelin hep birlikte bakalım aşkın zamanı olur mu? Zaman kavramı işin içine girdiğinde önümüze çıkan en önemli soru yaş oluyor; sonra toplumun algısı oluyor değil mi? Ben koskocaman evli bir insanım, aşık olabilir miyim? Ve hatta bir evliliğim var aşık olabilir miyim? Veya tersten düşünelim evli olan birine aşık olabilir miyim? Evli ise benim aşkımın “zamanı” değil midir?
…Ben anneyim aşık olabilir miyim? Ama anne olmuşum, kocaman yaşım var, hayatta sorumluluklarım var, ayrılamayacağım bir evliliğim var, değiştiremeyeceğim yaşam koşullarım var, “ne derler” diye kara kara düşündüğüm arkadaşlarım, komşularım, tanıdıklarım işte o kocaman diğerleri var, toplum var…
…Ben babayım, aşık olabilir miyim? Beni çok seven kızlarım var, evde beni göremediklerinde çok üzüleceklerini bildiğim çocuklarım var, kalbim ayrı bedenim ayrı ve vicdanım ayrı söylüyor ben bugün aşık olabilir miyim? Aşkın zamanı var mıdır benim için de arkamda bunca sorumluluk, bunca mutsuzluk bunca geride kalan bırakacaksam, ben hala “aşık” olabilir miyim?
Belki bunları veya buna çok benzerleri yaşadınız bugüne kadar da kimselere söyleyemediniz. İşte bu yazı tüm “söyleyemeyenler” ve sesli olarak bu soruyu önce kendine sonra can-ım aşık olduklarına soramayanlar için aşkın zamanı var mıdır? Bugün doğru değilse aşk hala aşk olarak kalır mı? Bizim sınırlarımıza, inançlarımıza ve bugüne kadar hissettiğimiz hiçbir şeye benzemeyen bu duygu ne olacak, nereye koyacağız, nereye sığdıracağız? Eğer yaşayamıyorsak nasıl paylaşacağız ve hatta kendi kendimize bile “itiraf” edemiyorsak nasıl yorumlayacağız?
Aşkın zamanı var mıdır?
Gelin hep birlikte bakalım, aşkın zamanı var mıdır? İşte hayatta benimsediğimiz roller ile karşılıklı olarak bu rollere karşın kabul ettiğimiz sorumluluklarımız vardır. Fakat aşk bunların hepsinden daha öte bir duygudur. Bizler sorumluluklarımız dolayısıyla aşık olacağımız kişiyi seçemeyiz, bu bizim bilincimizin, inancımızın ve kurallarımızın çok dışında tamamen “kadersel” şekilde gerçekleşir.
Her şeye rağmen şunu düşünmenizi istiyorum, evet zamanı olmayan “aşk” olarak nitelendirebilirsiniz, evet inkar edebilirsiniz, evet ben bunu bu sorumluluklar ile yaşayamam da diyebilirsiniz (ki ben de çok yakında böyle bir tercih yaptım ve hala ne kadar zor olsa da buna alışmaya ve katlanmaya çalışıyorum); fakat o “aşk” olduğunuz kişi ile “sadece” karşılaşabilmeniz için bile hayatınızda, onun hayatında ve toplam iki hayatın birleşkesinde ne kadar fazla olasılığın bir araya gelmesi, bunun da ötesinde duygularınız karşılıklı ise çok ama çok zor olan iki kişinin aynı senkronda aynı hisse erişebilmiş olması yatar…
Bu yüzden ve sadece bu yüzden her ne kadar kural dışı, sınır dışı, toplumun uygun görmesi dışı, bizim inançlarımız dışı ve vicdanımız dışı olsa da, “aşk” zamanı değilse de, bu aşkların tümü çok ama çok kutsaldır. Nasıl, niye diye sorgulamanın ötesinde, hayat yolunuzda karşınıza çıkan tüm bu durumlar muhteşem (ve hatta insan aklının tezahür edemeyeceği komplekslikte) süreçlerin sonucuna dayanır.
Eğer içinizde kopan fırtınalar var ise, sizi tutan sorumluluklarınız, sizi olduğunuz yerde yaşamanız için sınırlandıran inançlarınız ve dileğinizce “aşk” yaşamak zamanınızı gerçekleştiremediğiniz bir süreç içindeyseniz (ve bu yönde karar aldıysanız) bile içinizde yanan duygulara şükredin, teşekkür edin, onları benimseyin, onları sevin… Hiçbir durumda aşk “kötü” değildir, sevmek isteği, sevmek inancı ve aşk inancının da işte bu yüzden “zamanı” yoktur…
Bizler hayatlarımızı düz bir çizgi olarak nitelendirebiliriz, A noktasından B noktasına gitmek üzere bilincimize yerleştirdiğimiz evlenmek, çocuk yapmak ve bu evliliği sonsuza kadar sürdürebilmek üzere kurulu olan yolda hiç bilmediğimiz dönemeçlere sapabiliriz, değişebiliriz veya hiçbir şey umduğumuz kadar “mutlu” gerçekleşmeyebilir. İşte bu yüzden hayattaki diğer şeyler gibi “aşk” olmak halinin de zamanı ve çizgisi yoktur…
Elli yaşına gelmiş olsak da, üç çocuklu bir anne olsak da, evli bir adam olsak da “aşk” sadece aşktır, bunlardan bağımsız olarak kim olduğumuz tanımının tamamen dışında gerçekleşir. Bu “aşk” olmak halimiz ile ne yapacağımız ve hayatımızı nasıl etkileyeceği ayrı bir “yazı” konusu. Ki bu konuda kitap yazabiliriz fakat her şey her durumda olduğu gibi bizim muhteşem özgür irademiz ile şekillenecektir ve bu tercihlerimiz sadece ve sadece bize aittir yargılanamaz, hükmedilemez ve karşılaştırılamaz…
“Aşk” sadece zamana işlemez; biz her ne kadar evli bir adam olsak da, bir anne olsak da, belki aldatılmış bir kadın olsak da bize “öğretmek” için gelir; kendimizi, kendimizle ilgili bir şeyleri, belki henüz görmediklerimizi, belki bu yaşımıza kadar kendimizde bulamadıklarımızı, belki hala hissetmediklerimizi, belki içimizde yanan fakat farkında olmadığımız erkekliğimizi, kadınlığımızı, kendiliğimizi…
Aşkın zamanı var mıdır diyenlere, aşka zamanım yok diyenlere, aşkın zamanı mı olur diyenlere ve aşk ile işim çoktan bitti de diyebilenlere; “aşk” halinin zamanı yoktur; sen her neredeysen ve her nasılsan ve her ne yaştaysan o seni “kendi” zamanı geldiğinde kendiliğinden bulur…