İnsan, doğası gereği isteyen ve arzulayan bir varlık. Bilgelik, bu arzuları ne kadar yönetebildiği, direnebildiği, faydalı ya da faydasız diye ayırabildiğiyle ilgilidir. Erdem tam olarak bu noktada ortaya çıkar. İstemenin tatmin edilemeyen amaçsız yönelimi ve bu amaç için durmadan çabalamak, insan hayatında ıstırabı yaratan şey. Bilinçsiz kör bir güç olan isteme hali, farkındalığı olmayan bir zihin için büyük bir kandırmaca yaratır. Arzuladığı şeye ulaşınca mutlu olacağını sanan birey, ulaştığı anda yükselse de, sonrasında yeniden eski haline dönen zihinle yüzleşmemek için yeni bir şey arzulamaya başlar.
Bu böyle sürüp giden bir kısır döngüdür. Çünkü zihin, doğası gereği yapılacaklar listesi kurgular, mükemmeliyetçidir, daima eksikleri ve kusurları görür. Örneğin; her zaman evime satın almam gereken eksikler, her zaman dolabımda birkaç parça kıyafet ihtiyacı ve her zaman vermem gereken birkaç kilo vardır. Zihin tam olamama sistemi üzerine inşa olduğu zaman, birey hem bir koşturma hem de tamamlama halinde oradan oraya savrulur. Bu savrulmayla aslında kendi haliyle kalamamanın üstünü örter.
Bu yazıyı okurken düşünün. Her neyin bende eksik olduğunu düşünüyorsam ve onu tamamlama çabam varsa bu şey gerçekten eksik mi? Bu şeye gerçekten ihtiyacım var mı? Bunu eksikmiş gibi yansıtan zihnim mi? O şey tamamlanmadan yaşamıma devam edebiliyor muyum? Bu, satın almamız gereken bir eşya, katılmamız gereken bir eğitim, gitmemiz gereken bir yer olabilir. O şeyin eksik olduğuna dair fikrim ne kadar gerçek?
Bir şeyi satın alma güdüsünün gerçekten faydalı bir istek olup olmadığını şu soruyla sorgulayın: Bu şey olmazsa/almazsam/gitmezsem ne eksik kalacak? Neyi yapamayacağım? Aynı ihtiyacı karşılayacak bir şeye zaten sahip miyim? Çoğu zaman göreceksiniz ki gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri istiyoruz. Zihni sürekli bir istek ve arzu halinde dolduruyoruz.
İoanna Kuçuradi, insanın istemeyle ilişkisini şöyle açıklar: “Her şeyin temelinde bulunan istemenin en önemli özelliği onun sonsuz bir çatışma olmasıdır. Tüm isteklerin ortak özelliği doyurulmasının mümkün olmayan bir açlığa sahip olmasıdır. Zihni kontrol edemediğim durumda, arzu ve isteklerle kör bir çabanın içine düşerim.”
Bütün kadim öğretiler arzuların yönetilmesi ilkesiyle başlar. Buda öğretisinde arzu ve isteme halini “Dört Yüce Hakikat” ile açıklar.
- Acı ve doyumsuzluk hayatın her noktasındadır.
- Acının kökeninde şiddetli arzular vardır.
- Acının dindirilmesi arzulamanın dizginlenmesiyle mümkündür.
- Bu acının dindirilme yöntemi ise doğru zihin yapısı, sorumluluk, sükunet ve zihinsel özgürlüğü getiren meditasyonla olabilir.
İnsanın sabit değişmez bir özü olsa bile, güdüleri değişkendir ve bu güdüler farkındalık olmadığında ıstırap yaratır. Tatmin olmayan zihnin panzehri, gerçekten ihtiyacım olanı fark etmek ve aynı zamanda yaşamımda olan şeylere karşı “cömertlik ve şefkat” geliştirmek. Her insanda doğuştan var olan ve yok edilemez olan şefkat, hem kendi varlığımızla hem de dış dünya ile derin ve güçlü bir temas kurmamızı sağlar.
İlginizi çekebilir: Hisler, duyguları bir gölge gibi takip eder: Farkındalık, bu döngünün reset düğmesidir