Arkadaşlarımızın başarısını ‘az da olsa’ kıskanırken, onlar için nasıl ‘gerçekten’ mutlu olabiliriz?
Evet, evet biliyoruz ki aslında bunun adı tam olarak kıskançlık değil… Evet, en yakın arkadaşımızın terfih etmesine ya da yurtdışına taşınacak olmasına ‘çok’ sevindik… Ama içimizde mini minicik de olsa böyle hafif bir burukluk hissi yok mu? Gelin, biraz daha açık olalım. Şüphesiz ki hepimiz sevdiklerimizin mutlu olduğunu görmek, onların mutluluğunu paylaşmak isteriz. Ancak, yaşamda öyle anlar gelir ki bazen duygular iç içe girer. En yakın arkadaşımızın ‘o büyük mutluluğu’na karşı hissettiğimiz ‘küçücük’, ince bir sızı halindeki kıskançlık da aslında bu yüzden; yani iç içe geçmiş duygulardan. Hepimiz insanız ve her duygu insanlar için…
Kendimizi kandırmaya ya da böyle hissettiğimiz için suçlamaya hiç gerek yok, bu bizi daha fazla yıpratmaktan öteye geçmez. Onun yerine durumu kabullenip neler yapabileceğimizi keşfedebiliriz. Peki, bunu nasıl yapacağız? İlk iş şu sözü kulağımıza küpe yapmalıyız: ‘Birinin hayatta kazanıyor olması, senin kaybettiğin anlamına gelmez.’ Tek başına bu söz bile aslında bir şeyleri daha net fark etmemiz ve böylesi mutluluk ve kıskaçlık karışımı duygularla baş etmemiz için yol gösterici olabilir. Ama daha fazlası için şu ipuçları da fayda sağlayabilir:
Durumu ve tüm duygularınızı kabullenin
Kabullenmek, çetrefilli görünen durumların tam ortasında iken gerçekleştirmesi en zor eylemlerden biri olabilir, ancak kabullenmedikçe, yani olanı reddettikçe daha büyük bir çıkmaza girdiğimizi çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. En yakın arkadaşınız sizinle yaşadığı büyük mutluluğu paylaşırken, kendinize sürekli ‘onun için mutlu olmalısın, o senin en yakın dostun, böyle hissetmemelisin, onu kıskanamazsın, bu sana hiç yakışmadı’ gibi suçlamalarla yorduğunuzda, sadece gerçeği ve hissettiğiniz duyguları reddetmiş olursunuz; ki bu da size hiçbir kazanç sağlamaz. Yalnızca bu konuda iyi bir şeyler yapmak için harekete geçmenizi geciktirir. Onun yerine yaşadıklarınızı kabullenin ve duygularınızı reddetmek, kendinizi suçlamak yerine bunun çok ‘insani’ bir durum olduğunu kendinize hatırlatın. Yakın arkadaşınızın mutluluğunu kıskanmanız ya da yaşadığı deneyime özenmeniz, onun için mutlu olmadığınız, onun kötülüğünü istediğiniz anlamına gelmez. Sadece, kendiniz için de benzer şeyler istediğiniz ya da kendinizle ilgili düşünmeniz gereken bir şeyler olduğu anlamına gelir. Merak etmeyin, mutlulukla karışık hissettiğiniz bu buruk his, sizi kötü bir arkadaş ya da kötü bir insan yapmaz. Hissettiklerinizi kabul ettikten sonra daha kolay yol alabilirsiniz.
Kıskançlığın ‘kötü’ değil ‘normal’ olduğunu fark edin
Kıskançlık, kulağa sanki çok kötü, çok negatif bir duyguymuş gibi gelse de aslında hayatın çok içinden, insan olmanın tam da doğasının kalbinden gelen, son derece ‘normal’ bir duygu. Böyle hissettiğinizde kendinizi hırpalamak yerine, bu duygunun insan olmanın bir getirisi olduğunun farkına varın. Çoğu dizi ve filmden aşina olduğumuz kıskançlık türlerinin toksik bir yanı olduğunu gördüğümüz ve bildiğimizden, bu duyguyu deneyimlediğimizde kendimizi kıskançlığın o toksik tarafında değerlendirmeye meyilli olabiliriz. Oysa ki her kıskançlık duygusunun yıkıcı yaptırımları ya da sonuçları yoktur -film sahnelerinin aksine-. Bunu fark ettiğinizde, yaşadığınız o mutlulukla harmanlanmış kıskançlık duygusunu kabul etmek ve kendinizi bunun için suçlamamak çok daha kolay olacak.
Kıyaslama yapmayın ve kendi değerinizi bilin
Bu tarifi zor duygu ile başa çıkmaya çalışırken istemsizce zihninizde kendinizi arkadaşınızla kıyaslarken bulabilirsiniz ve bir şekilde kendinizi ‘ondan daha az başarılı’ görmeye başlayabilirsiniz. Örneğin, arkadaşınızın iş değişikliğini kutlarken ‘Aynı okula gittik, benzer iş deneyimleri elde ettik, aynı yaştayız, aynı şehirde yaşıyoruz, yabancı dil seviyemiz aynı, aynı, aynı, aynı…’ diye kendinizi yiyip bitirmeden önce şunun farkına varın, sizinle mutluluğunu paylaştığı gelişme, onunla, onun hayatıyla, işiyle, tecrübesiyle, beklentileriyle, fırsatlarıyla, kısacası onun imkanları ve yaşamın ona getirdikleri ile ilgili. Yani, konunun ne sizinle ne de benzer eğitim ve iş geçmişinizle ilgisi var. Derin bir nefes alın, kıyaslama listenizi hemen kapatın ve ona değil, kendinize odaklanın. Çünkü, en yakın arkadaşınızın başarısı, sizi daha az başarılı ya da daha az değerli yapmıyor. Siz, kendi değerinizi kendiniz belirlemelisiniz ve bu, işinizden, maaşınızdan, yaşadığınız ev veya şehirden, giydiğiniz kıyafetlerden, alışveriş yaptığınız markalar, yakın arkadaşlarınızın başarılı/başarısız olmasından ya da ünvanınızdan tamamen bağımsız. İşiniz ya da isminizin başındaki müdür, müdür yardımcısı, yönetici gibi herhangi bir ünvan sizin değeriniz belirlemez. Çünkü, öz değer, tüm dış faktörlerden bağımsızdır. Hayat, inişli-çıkışlı bir yolculuk, başarı ve başarısızlıklarla dolu bir yol olsa da öz değer, borsa gibi yükselip alçalmaz. Bunu fark ettiğinizde ve kendi değerinizin diğer her şey ve herkesten bağımsız olduğunu öğrendiğinizde arkadaşınız adına gerçekten mutlu olmanız çok daha kolay olacaktır. Öz şefkat ve öz sevgi pratikleri, bu aşamada size rehberlik edebilir.
İlham almaya çalışın
Arkadaşınızın başarısının sizi olumsuz duygu ve düşüncelere sürüklemesine izin vermektense, kendinizi onunla kıyaslamaktansa ya da hayattaki başarılarınızı karşılaştırmaktansa, onun size müjdelediği başarısından ilham almaya çalışın. Onun başarısı sizin cesaretinizi, umudunuzu ya da hayallerinizi kırmasın; aksine size ilham versin. Böyle yaklaştığınızda onu canı gönülden tebrik etmek ve mutluluğuna ortak olmak, sizin için çok daha kolay ve kendiliğinden olan bir gelişme olabilir. Özellikleriniz, sahip olduklarınız, mizacınız, karakteriniz, ilgi alanlarınız, yaşam tarzınız, kısacası hayatta sizi ‘eşsiz’ yapan her şeyiniz farklı; dolayısıyla bu farklılığı kutlayın. Onun başarı hikayesinden kendi yolunuza uyarlanabilecek neler çıkarabileceğinize bakın. Sizi cesaretlendirmesine, yüreklendirmesine izin verin. Çalışmalarından ilham alın, kıskançlık duygusunun sizi ele geçirmesine izin vermektense o duyguyu ilhamla doldurun, göreceksiniz bu sayede hem bakış açınızı değiştirebilecek hem de kendi yaşamınız için güzel bir şeyler yapabileceksiniz.
Şükredin
Söz konusu olumsuz duygu, düşünce ve inançlar olduğunda minnet duygusunun üstesinden gelemeyeceği şey pek yoktur denilebilir. Kendinizi arkadaşınızla kıyaslamak, onun elde ettiği ya da onun hayatında olan şeylere odaklanmak yerine, elinizde olanlar için şükretmeyi deneyin. Konu her ne olursa olsun, arkadaşınızın sizinle mutluluğunu paylaştığını başarının çapından ya da etkisinden bağımsız, sizin hayatınızda olduğu için şükredebileceğiniz neler olduğuna bakın. Bu, iyi gelirli bir iş, her derdinizi paylaştığınız bir eş, koşulsuz sevgi ile dolu bir anne şefkati ya da en sevdiğiniz kıyafetleri sergilediğiniz giyinme odanız olabilir. Biraz kendinize odaklanmaya zaman ayırırsanız, minnet listenizin ne kadar da uzun olduğunu fark edebilirsiniz. Hayatınızda şükredecek bu kadar çok şey varken, arkadaşınızın başarısını kutlamak ve mutluluğuna ortak olmak, sizin için çok daha kolay ve içten bir hal alacaktır.
Çağrılara kulak verin
Arkadaşınızın mutluluğunu paylaşırken, hissettiğiniz bu kıskançlık duygusunun biraz derinine inmeye çalışın. Acaba, neden böyle hissediyorsunuz? Arkadaşınızın bu haberi, sizi neden böyle etkiledi? İçinizdeki birtakım duygu ve düşünceleri, yarım kalmışlıkları ya da iyileşmemiş yaraları tetiklemiş olabilir mi? O yüzden mi onun adına tam olarak mutlu olamıyorsunuz? Bir düşünün… Arkadaşınızın müjdesi, size, kendinizle, hayatınızla, işinizle, ailenizle ya da ilişkilerinizle ilgili neler düşündürdü? Ne sizi rahatsız etti? Neyin ‘adını bir türlü koyamadınız’? Bu hissettiğiniz mutlulukla karışmış kıskançlık duygusu, evrenin bir çağrısı olabilir mi? Şöyle örnekleyelim; ikinizin de uzun süredir devam eden bir ilişkisi varken arkadaşınız evlenme teklifi aldı ve siz o adını tam olarak koyamadığınız mutluluk-kıskançlık karışımı duyguyu yaşıyorsunuz… Bunun nedeni, sizin kendi ilişkinizi de arka planda değerlendiriyor olmanız ve benzer bir beklentiye girmeniz olabilir mi? Ya da en yakın arkadaşınız iş yerinde terfih almışken, siz de uzun süredir işinizde yükselmeyi beklediğiniz için bu haberi salt mutlulukla karşılamakla zorlanıyor olabilir misiniz? Eğer sizi rahatsız eden bir şeyler hissediyorsanız, belki de kendi hayatınızla ilgili sizin de birtakım şeyleri gözden geçirmeniz gerekiyordur… Böyle olduğunu fark ettiğinizde onun mutluluğuna dahil olmak ve kendi durumunuzu çözmek için çalışmak çok daha kolay olabilir.
Kendi zamanınızı bekleyin
Unutmayın; bu bir yarışma değil, siz ve arkadaşınız aynı kulvarda, aynı şeyi elde etmek için, aynı zamanda ve imkanlarda yarışmıyorsunuz. Herkes, kendi hayatının tek başrol oyuncusu ve herkesin kendi zamanı var. Bir döneme damgasını vuran ve pek çok sosyal medya platformunda paylaşılan şu yukarıdaki videoyu hatırladınız mı? “Everyone has their own time zone…” yani herkesin kendi zaman dilimi var. O yüzden kendinizi herhangi bir zamanın içine sıkıştırmanız ya da bir başkası ile karşılaştırmanız oldukça gereksiz. Belki de henüz sizin zamanınız gelmemiştir? Sakin olun, derin nefes alın, kendi hayatınızı yaşayın, hayat aceleye gelmez.
Ve son olarak hissettiğiniz duygunun şiddetine bağlı olarak, bunu arkadaşınızla paylaşmak isteyip istemediğinize karar verin. Kötü görünmekten korkuyor ya da ‘kıskanç’ olarak nitelendirilmek istemiyor olabilirsiniz, ancak yaşadıklarınızı doğru ve dürüst bir şekilde aktardığınızda karşınızdaki gerçekten yakın bir arkadaşınızsa yaşadıklarınızı anlayabilir ve üstelik size bu konuda destek olmak için de elinden geleni yapabilir.
Yakın bir arkadaşınızdan çok heyecan verici bir haber aldıktan sonra, düşünmek ve -varsa- yaralarınızı sarmak için biraz alana ve zamana ihtiyacınız varsa, bu sizi kötü bir arkadaş yapmayacak, sadece insan olduğunuzu hatırlatacaktır. Ve inanın pek çok insan bu konuyu dile getirmese de hepimiz insanız ve çoğu zaman benzer duygular yaşıyoruz. Yani, yakın arkadaşının mutluluğu karşısında kıskançlık gibi bir duygu hisseden tek siz değilsiniz.
İlginizi çekebilir: Retroaktif kıskançlık nedir, neden olur, nasıl başa çıkılır?
Kaynak: self.com