X

Aret Vartanyan ile gerçekten yaşıyor olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine

Aret Vartanyan

Yazar, kişisel dönüşüm uzmanı, televizyon programcısı… Benim için sıcak kanlı, insan canlısı, sarılmayı seven, duygukişisel dönüşüm uzmanı, televizyon programcısı…larını ve düşüncelerini açıkça ifade eden, anda yaşayan ve sizi de kendisiyle beraber ana sürükleyen, samimi ve içten bir adam.

14-15-16 Mart’ta gerçekleştirilen ZihinRuhBeden Festivali‘nde tanıştık Aret Vartanyan‘la. Bu buluşmanın öncesinde adına ve kim olduğuna dair bildiğim tek şey, metro istasyonlarında gördüğüm kitap tanıtımlarıydı açık olmak gerekirse.

3 gün boyunca ‘Gerçekten yaşıyor musun?’, ‘Aşk ve ilişkiler’ gibi konularda verdiği seminerlerin hepsine katıldım. Hepsinde de salon ağzına kadar doluydu. ”Bu adamda bu kadar insanı çeken ne var acaba?” diye düşünürken Yaşam Atölyesi‘nde karşısında otururken buldum kendimi.

Kısaca bahsetmek gerekirse Aret Vartanyan çok farklı kültürlerden bireylerin bulunduğu bir ailede ve çevrede yetişmiş, kendisini yazarak ifade eden, hayat yolculuğunu başka insanlarla da paylaşmak isteyip Yaşam Atölyesi projesiyle binlerce insana ulaşan, yazar kimliğiyle bütünleşmiş bir insan.

Şu ana kadar Bir Nefes İstanbul, Sen ve Ben, Bin Yüz Bir İnsan, Gerçekten Yaşıyor musun ve en son Çırılçıplak Aşk isimli kitaplarıyla tanıdığımız Aret Vartanyan, yazar kimliğinin ötesinde birbirinden çok farklı şeylerle uğraşan, pozitif düşünen ve insanı insan olduğu için seven biri aslında.

Tanımlamalardan çok hoşlanmadığı için tanıtımımı burada bitirip sözü kendisine veriyorum. İşte Aret Vartanyan’ın hayat yolculuğu, geçmişi, geleceği ve hayata dair her şey;

   1. Okurlarımızın çoğunun adınıza bir şekilde aşina olduğunu düşünüyorum ama sizi bir de kendinizden dinlemek isteriz. Aret Vartanyan kimdir? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bir kim olduğum var bir de ne olduğum var.
Kim oldum diye baktığım zaman yazar, kişisel dönüşüm uzmanı diye geçiyor. Ünvan koymak zorundayız ya illa ki bir şeylere…

Aret Vartanyan’ın ne olduğuna baktığım zaman da yaşamı keşfetmeye çalışan, kendi hayatını inşa etmeye çalışan, her insan gibi korkuları, arayışları olan ve bir amaç uğruna yürüyen, ki kitaplarım, yaşam atölyesi bir niyet için var hep, o niyetine yürüyen bir adamım. Ama önce insanım.

2.     Televizyon programcılığı, yazarlık, kişisel dönüşüm uzmanlığı gibi birbirinden farklı bir çok şeyle uğraşıyorsunuz. Kendinizi en yakın hissettiğiniz uğraşınız nedir?

Yazmak. Kendimi ifade etme şeklim yazmak benim. Aslında yaptığım her şeyin de bundan beslendiğini söyleyebilirim. Ben cümlelerimle varım.

3.     Dinlediğim her konuşmanızda Yaşam Atölyesi’nden ‘’Hayat amacım, çocukluk hayalim’’ diye bahsetmiştiniz. Hayalinizi nasıl uygulamaya geçirdiniz? Çevrenizden pozitif anlamda aldığınız destekler ya da negatif yorumlar nelerdi ve süreci nasıl etkiledi?

Ben yazmaya çocuk yaşta başladım. Hep anlatırım, yazdıklarımı satarak kitap alabilmek için yazdım.

Yaşam atölyesinin hikayesi biraz ilginç. 2008’de, bir akşam durup dururken Facebook’tan ‘’hadi gelin buluşalım’’ diye bir bildirim yazdım duvarıma. 5 kişi geldi. Paylaşımlarımızda bu 5 kişiyle başladık. İlk ay bu 5 kişi 120 kişi oldu.

(O beş kişi nasıl geldi, niye geldi, kimdi onlar diye araya giriyorum.)

Facebook’tan mesajımı görüp geldiler. Hiç bir şey bilmeden geldiler, hiç tanımadığım kişilerdi zaten. Kitabım çıkmıştı o zaman, Sen ve Ben, kitabımı okumuşlar. Sonrasında herkes arkadaşlarını çağırmaya başladı, gittikçe çoğaldık. Gerisi kartopu gibi büyüyerek geldi zaten. Bugün katılımcı sayımız 2700 kişiyi geçmiş durumda. Takipçilerimiz ve arkadaşımız dostumuzla 1 milyon civarında kişiye ulaştık.

Bence Yaşam Atölyesi’nin bu kadar hızlı büyümesindeki en önemli etken insanların gerçek ve sahte arasındaki ayrımı çok net yapabilmesi.

Derdim şu: Her bireyin önce kendini ortaya koyması ve kendi şablonlarını, kalıplarını yıkması. Dolayısıyla benim için hiç bir şablon, hiç bir kalıp, mutlak doğru, mutlak yanlış diye bir şey yok. İnsan var. Mesela seni hiç tanımıyorum şu anda ama seni sevmemem için bana hiç bir sebep gösteremezsin.

Kalabalıklaştıkça tabi kurumsallaştık kaçınılmaz olarak.  Şu an üç lokasyonda hizmet veriyoruz. İzmir, Adana ve Ankara var sırada. Yurtdışında Amsterdam’ın yanında bir kaç lokasyon daha açılacak. Bundan sonraki hedef tabii ki daha fazla kişiye ulaşabilmek ve ilerlemek. O nedenle kendi eğitimenlerimizi yetiştiriyoruz.

Yapmaya çalıştığım şey, kendi hayatımda kendi cevaplarımı ararken bunu başkalarıyla paylaşmak.  Ne mutlu ki insanlar  buna karşılık veriyorlar ve onlar da benimle paylaşımda bulunuyorlar. Yankı veriyorlar bana.
İmza günleri, seminerler dolayısıyla Anadolu’yu geziyorum. Gittiğim yerlerde bir sürü insanla sarılıyoruz, kucaklaşıyoruz. Bu çok değerli bir şey. Bunun tarifi ya da tanımı yok.

4.     İnsan gelişiminin en zor aşaması ya da süreci nedir sizce? Bu aşamada ya da süreçte kişisel farkındalığın rolü nedir?

Benim için en önemli dönem 0-3 yaş. Yani aile içerisinde neyi aldığı çocuğun.

Bir çocuğun en çok ihtiyacı olan şey güveni ve sevgiyi hissetmek. Ama biz çocukları robotlaştırdığımız ve sadece kendi doğrularımızı empoze etmeye çalıştığımız için kendini arayan, sorgulayan, özgürce kendini ifade edip yaşayan bireyler değil; moda mod tekrar eden bireyler yetiştiriyoruz. Dolayısıyla sonraki süreçler çok zor gelişiyor.

Gençlik yıllarına geliyorum, meslek seçeceğim veya çalışma hayatına giriyorum ama ben kendim olarak o kadar eksiğim ki, o kadar kendimi tanımıyorum ki, her şeye çuvallayarak başlıyorum.

O ilk dönemde birey kendini tanımadan büyüdüğü, kendi yeteneklerine ve hamuruna göre şekillenmediği için sonraki bütün süreçler çok zorlayıcı oluyor.

İnsanlar evleniyorlar niye evlendiklerini bilmiyorlar, ilişkiye başlıyorlar niye başladıklarını bilmiyorlar. Bir sürü tabular, kalıplar, şablonlar var. O yüzden de bütün süreçler bence zor geçiyor. Her süreçte bir kırılma yaşanıyor.  Çünkü temel sağlam değil.

5.     Kitaplarınızda, konuşmalarınızda ulaşılması güç bir dünyadan, her insanın ulaşamayacağı bir bilinç düzeyiyle bahsediyorsunuz. Kendi yaşamınızda bu bilinç düzeyinde hareket edebiliyor musunuz? İnsanlarda farkındalık uyandırabilmek adına söylediğiniz şeyleri kendi yaşamınızda ne kadar uygulayabiliyorsunuz?

Hep söylediğim bir şey var: Ben ne ermişim, ne guruyum; ne de hayatı bitirip kapatmışım defteri…Öyle bir şey yok. Ben de sürekli olarak kendimi arıyorum aslında ve her gün, her saat bir şeyler değişiyor hayatımızda. Son nefese kadar da bu süreç bitmeyecek. Yani hiç bir zaman ‘oldum’ diyemeyeceğim.

5 sene önceki hayatıma baktığım zaman bugünküyle arasında çok fark var. Yüzde yüz anda mı yaşıyorum? Hayır. Sürekli pozitif gezen biri miyim? Hayır. Böyle bir şey olamaz zaten. Ama şu var: Gece yatağa giren ve sabah kalkan Aret arasındaki fark her geçen gün daralıyor. Bundan 10 sene önce uçurum vardı. 5 sene önce biraz daha yakınlaştı. Şimdi çok daha yakın. Kapanmadı daha. Kapansa zaten ermiş olurum 🙂 Bu nedenle hiç bir zaman kapanmayacak.

Ben de kapıları zorluyorum, daha yüksek duvarlardan geçmeye çalışıyorum, bir anlamda kendimle  yarışıyorum, kendimi bulmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de insanlarla paylaşıyorum.

Zaten kalkıp da insanlara ‘sen şöyle yaşıyorsun, ben böyle yaşıyorum’ gibi şeyler söylemenin bir anlamı yok. Karşılıklı bir şeyleri çözüyoruz bence ve benim yaptığım şeyin sırrı burada. Ben insanlardan çok şey öğreniyorum.
Her karşıma oturan insandan bir şeyler öğreniyorum. Belki senden bile bugün bir sürü şey öğreneceğim.

6.     Kişisel gelişim adı altında insanlara hizmet veren bir sürü birey ve kuruluş var. Sizin bu kişilerden farkınız ne peki? Bu kadar insanın üstünde nasıl etki bıraktığınızı düşünüyorsunuz?

Onu bana değil insanlara sormak lazım tabi ama kendi çıkarımım; Bir, bunun için özel bir çabam yok. İki, neysem oyum. Üç, insanlar gerçek ve sahteyi çok iyi ayırt ediyor. Ben her insana şunu öneriyorum: Sen yüreğini temiz tuttukça, kendini net ifade ettikçe, nereye yürüdüğünü bildikçe hepimiz zaten rahatlıkla yürürüz. Yani önce kendi önümüzden çekilmemiz lazım.

İyimle, kötümle, doğrumla, yanlışımla, eksiklerimle ben buyum. Buyum derken gelişimi ya da değişimi kesmeyi kastetmiyorum. Öncelikle kendimizle baarışmamız lazım.

Mükemmel diye bir şeyin var olduğuna inanmıyorum. Ne demek mükemmel? Hepimiz birey olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Yaşıyorum. Hayattan daha fazla tat almaya çalışıyorum. Hayatımdaki hiç bir şeyi zorunda olduğum için yapmamaya, açık ve net olmaya çalışıyorum.

İnsanlar başka birini oynamak ya da kurallarla yaşamak için kendilerini o kadar zorluyorlar ki. Birinden hoşlanıyorsan dolandırmadan gidip ‘Ben senden hoşlanıyorum, benim ilgimi çektin’ de. Adım atmaktan ve kendimiz olmaktan çok korkuyoruz.  Ben kendimi çırılçıplak bırakmaya çalışıyorum.

Fazla insana ulaşmamda yazmamın da etkisi var tabi. Yazar Aret olarak odama girdikten sonra, gece kaç olursa olsun mutlaka masama oturup ışığımı yaktığımda odamda kayboluyorum. Kaybolduğum zaman da hiç okuru düşünmeden, içimden çıkanı yazıyorum.

7.     Konuşmanızda çeşitliliğin olduğu bir aile ortamında büyüdüğünüzden, mahalle kültürü içinde yetiştiğinizden bahsetmiştiniz. Farklılıkların hayatınızdaki yeri nedir? Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda farklılıklardan ne kadar beslendiğinizi söyleyebilirsiniz?

Daha önce de belirttiğim gibi; bir çocuk için en önemli olan şey paradan, özel okuldan önce sevgiyi ve güven ortamını bulmak. Ben kendimi bildim bileli annemin ve babamın ‘benim oğlum bilir, benim oğlum en doğrusunu yapar’ diyerek beni desteklemesiyle büyüdüm.

Farklı kültürlerle bir arada büyümek de insanı insan olarak görmenin önünü açıyor. Benim diğer bir şansım da, ailenin farklı kültürlerden gelen bireylerden oluşmasının yanı sıra Beyoğlu’nda büyümüş olmak. Bu çok önemli. Ben mahalle kültürüyle iç içe büyüdüm. İnsanlara temas ederek, bir fanusun içine kapatılmadan büyüdüm. Küçük yaşımdan itibaren hayatı yaşayarak, deneyimleyerek büyüdüm.

Bugünün genel toplum yapısına baktığımız zaman tek tip insan yetiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bayraklar var, sınırlar var, bunun için savaşan insanlar var… İnsanlar birbirlerini yiyorlar. Önemli olan ‘sen farklı düşünüyorsun ben farklı düşünüyorum, sen ona inanıyorsun  ben buna inanıyorum’ diyerek kendi hayatımızı yaşayabilmek ve inanın yan yana da oluyor bu iş. Ama niyeyse, ki niyeysesini biliyoruz ama buraya sığmaz, hep insanların bir şeylerin peşinden koşmasını istiyoruz, bir şeylere körü körüne bağlanmasını istiyoruz. Hayatını bir şablonun içinde yaşamasını istiyoruz. Ama bu düşünce yapısının artık bittiğini düşünüyorum. Bundan sonraki nesil, kristal çocuklar, 90’lı yıllarda doğan jenerasyon dünyayı değiştirecek. Artık kalıplara, şablonlara sığmayan nesiller yetişiyor. Çok iyimserim bu konuda.
 
8.     Herkesin yaşamında ilham aldığı, güçlü bulduğu ve hayatında etki bırakan bir ya da bir kaç önemli kişi vardır. Sizin hayatınızda sizi etkileyen ya da örnek aldığınızı düşündüğünüz kimse var mı?

Nietzsche. Onun kendini çok net bir şekilde ortaya koyması, bir anlamda dünyadaki kalıpları ve şablonları elinin tersiyle itmesi ve aykırı olmasına rağmen cesurca kendini ifade etmesi beni çok etkilemiştir. Özellikle yazmak, hayatı paylaşmak, hayatın içinde var olmak…

Hep söylediğim bir şey var; bugün burada oturuyoruz, röportaj yapıyoruz karşılıklı; belki biraz sonra sokakta yere oturup bira içeriz, belki buradan çıkıp yollarda çıplak ayakla koşarız. Hayatın içinde hepsi var. Bu nedenle etkilendiğim yazarlar daha çok topluma aykırı olarak nitelenen ama aslında kendilerini yaşayan insanlar.

9.     Seminerlerde gözlemlediğim kadarıyla okur kitleniz genelde orta yaşlı kadınlardan oluşuyor. Bunun altında yatan sebep nedir sizce?

Niye kadın? Anlatıcıya göre değişir bu aslında. Eğitmen olan kişi kadın  olduğunda profil değişecektir. Erkek olmam biraz etkilidir diye düşünüyorum. Ama bunun altında yatan asıl sebep, söylemlerimde zaman zaman erkekleri rahatsız edebilecek şeylerin olması. Çünkü ben kadının ekonomik bağımsızlığının elinden alınması, bir şekilde bağımlı hale getirilmesinin sürekli mücadelesini veren bir insanım.

Ben kadının üstünlüğüne inanıyorum. Toplumsal yapıda kadınlara yönelik söylemlerim ve duruşlarına yönelik beklentilerim erkeklerin hoşuna gitmiyor olabilir. Çünkü ben kadının özgürlüğünü, kendini ifade etmesini ve eşit bir şekilde yetiştirilmesini istiyorum.

Yani erkek için bugün hala çapkınlık ‘elinin kiri’ olarak görülüyorken bunun kadına farklı empoze edilmesi, ya da kadının namusun erkeğe bağlanması beni rahatsız ediyor.

Yaş ortalamasına gelince; benim okur kitlemde 7’den 70’e her yaştan insan var ama ağırlıklı olarak 17-30 yaş arası. Atölyede ağırlıklı grup 25-45 yaş arasında. Bunun durumun sebebi de çok basit: Atölyenin bir bedeli var.  Bu bedeli karşılayabilmek için belli bir işte çalışmak, bir gelir elde etmek gerekiyor.

Bu nedenle üniversite öğrencileriyle atölyenin butik eğitimlerinde değil seminerlerde buluşuyoruz.

10.  Gelecekten geçmişten konuşmayı pek sevmiyorsunuz ama Gelecek projelerden bahsedelim biraz da.  Ne gibi planlarınız var bundan sonrası için?

Bir gün ben de yorulacağım ve ‘tamam artık devretme zamanı geldi’ diyeceğim. Bayrak taşınıyor. Yaşam Atölyesi’nde kendi eğitmenlerimizi yetiştiriyoruz şimdi.  Yaşam Atölyesi artık kendi ayakları üzerinde durmaya başlıyor. Amacımız da daha önce de belirttiğim gibi, yaşam Atölyesi’nin mümkün olabildiğince daha fazla kişiye ulaşması. Ama asıl yazmak benim için öncelikli. Yazarken buna sinemayı da eklemeyi düşünüyorum. ‘Bir Nefes İstanbul’ filmi yapım aşamasında şu an. Atölyenin yayılması, büyümesi ve insanlara dokunmaya devam etmek amacım. Ama öncelikli planım yazmak, yazmak, yazmak…

Bir de köpek çiftliğim olmasını istiyorum sokak hayvanları için. Bunun da somut adımlarını atmaya başladım.
Kendi hayatımda aslında tek hedefim şu: Yaptığım hiç bir şeyi zorunda olduğum için yapmak istemiyorum ve yüreğimi dinlemediğim anlar olmasından çok korkuyorum. Bugün insanlar çıkarları için kendilerinden vazgeçiyorlar. Ben bunu yapmak istemiyorum. Herhalde olmaz diye düşünüyorum.

Belki bir battaniyeyle sokakta ölürüm, ama gülümseyerek ölürüm ve ‘içimden geldiği gibi yaşadım’  derim.

11.  Uplifers okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Az düşünün, çok yaşayın. Kendiniz olarak yaşadığınız hayatın bedeli ve sorumlulukları, başka hayatlar yaşadığınız ve zorunluluklara bağımlı olduğunuz bir hayatın bedelinden daha ağır olmayacaktır. Kendiniz olun, çünkü olduğunuz gibi değerlisiniz.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız. 

Merve Dökmeci: Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Boğaziçi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığım 4 yıl boyunca uzmanlık deneyimimi üniversitenin rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde (BÜREM), bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları ile edindim. Bu süreç zarfında sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda, ve çeşitli bilimsel araştırma projelerinde yer aldım. Mindfulness Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne olan ilgim ve araştırmalarım sonucunda, öz şefkatin kişilerarası kabul-red ve duygusal tepkisellik arasındaki ilişkiye olan etkilerini incelediğim tezimle birlikte, yüksek lisans eğitimimi yüksek onur derecesiyle tamamladım. ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Doktora Programı’nda doktor adayı olarak bilimsel çalışmalarımı ve uzmanlık eğitimimi sürdürüyorum. Doktora eğitimimle birlikte Bilgi Üniversitesi’nde başlayan akademisyenlik yolculuğuma ise, MEF Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak devam ediyorum. Akademideki çalışmalarımın yanı sıra, kurucusu olduğum Uniqus Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinde, beden farkındalığı ile travma çözümlemesi ve stres yönetimi üzerine psiko-biyolojik bir yaklaşım olan Somatik Deneyimleme’yi mindfulness pratiğime entegre ederek; bireylere psikolojik danışmanlık, kurumlara ise seminer ve eğitim destekleri veriyorum. Büyük bir heyecanla çalıştığım ruh sağlığı alanındaki bilgi birikimimi paylaşma merakımın ve yazmaya olan tutkumun beni 2013 yılında buluşturduğu Uplifers’ta, editör olarak ilgi duyduğum konularda araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya devam ediyorum.

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.

Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.



21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.

Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?



İlgili Makale