Amma uğraştık…
Daha zen, daha kaslı, daha bronz, daha mertebeli, daha güçlü olabilmek için amma uğraştık…
Kısacası hep bir şeyler olmaya çalıştık, aslında “bir şey”ken hepimiz.
Yahu birisi de gelip “evet ben biraz kıskancımdır, bazen tembellik yaparım, abur cubur da yemeyi severim hatta kendimi şuan da inanılmaz çaresiz hissediyorum” diyemedi, diyemedik.
Oysa hepimiz nasıl da mükemmel bir şekilde kusurluyuz.
Konu burada daha da önemli bir yere geliyor aslında. FARKINDA değiliz.
Neden fark edemiyoruz?
Vaktimiz mi dar?
Bence bol bol vakit var.
Uğraşmaya mı değmez?
Halbuki insanların “ne yaptığıyla” uğraşıyoruz.
Peki neden fark edemiyoruz? Fark etmek istemiyoruz?
Çünkü egomuz var.
100 sene sonra hiç birimizin hayatta olmayacağı şu dünyada kendimizden büyük egolarımız var.
Nasıl mı besleniyor bu ego mereti?
Sevgili Aykut Oğut’un konuyla ilgili latifeli açıklaması aklıma gelir hep. Ego sizin düşmanınız, kurtulmaya çalıştığınız benliğiniz, toplumun size aşıladığı karakteriniz falan değil. Ego SİZSİNİZ. Evet, ego Latince de BEN demek. Yani sizin çocukluktan beri topladığınız kodlar, birikimler, haller…
Ancak biz ne yapıyoruz? Zaman içinde aldığımız “şu böyle olmaz, bu böyle olmamalı” gibi kodların acısını hep başkalarından çıkarıyoruz. O bana bunu yaparsa ben böyle olurum, şu şöyle derse ben şuna dönerim, o yüzden iyisi mi ben olmadığım biri gibi olmaya devam edeyim gibi… İşin en kötü tarafı da biz aslında ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz.
E durum böyle olunca, biz aslında sidik değil, ego yarıştırıyoruz bir nevi.
Peki egonun ve şimdiki anda olan zihnin bizi tenis maçı gibi yönettiği zamanlarda biz neden kaybediyoruz?
Çünkü korkuyoruz. Evet, ego korkudan besleniyor. Nasıl mı göstereyim…
- “Bu çocuk her an seni bırakabilir, sen iyisi mi ona neden rahatsız olduğunu söyleme”
- “Bu işi bırakırsan başka iş bulamayabilirsin, o yüzden katlanmaya devam et”
- “Bu devirde tiyatrocu olarak iş bulmak çok zor olabilir, babanın seçtiği mesleğe yönel”
- “Boşanırsan hayatın boyunca yalnız kalabilirsin, laflarını ye sus otur aşağı”
Görüyor musunuz? Kafamızın içindeki o ses, yani ego bizi nasıl da geleceğe yönelterek, olmayan şeylerle KORKUTUYOR. Oysa hemen ertesi gün sizi dinleyen başka bir sevgili bulabilir, maaşı daha iyi olan güzel bir iş bulabilir, tiyatroda sahnelerin yıldızı olabilir ya da bir kez daha evlenerek ikinci baharı yaşayabilirsiniz. Bir kitapta her şeyi açıklığa kavuşturan bir söz okumuştum: “Eğer geçmişte yaşıyorsanız depresyon, gelecekte yaşıyorsanız kaygı yaşıyorsunuz demektir” diye. Hakikaten de öyle. Boş verin artık! Geçmişine de, geleceğine de deyiverin. Geldiği gibi yaşayın hayatı, geldiği gibi vurun şu topa. 3 adım önceden yaşamayın, Tanrı planları sevmez unuttunuz mu?
İşte hep bu nedenlerden cesaret edemiyoruz kendimiz için daha iyisini aramaya. Hep bir plan hep bir hesap kitap… Hazır olduğunuzda ilerisini berisini ötesini düşünmeden o anda kalın. Korkmayın bir şeyleri kaybetmekten. Nitekim hepiniz bilirsiniz, bir yerin doldurulması için yeniye yer açmak gerekir. Öyle ki siz isteseniz de istemeseniz de hep böyle olmadı mı?