Anti aging etkili ve yaşlanma karşıtı modern tıp uygulamaları: Telomer uzatma, ozon terapisi, botoks
Lokman Hekim’in bulmak için ömrünü adadığı, simyagerlerin yüzyıllar boyu arayıp bulamadığı ölümsüzlüğün formülünü günümüzde kimyagerler ve biyologlar çözmeye oldukça yaklaşmış olabilir. Daha genç görünmenin ve yaşlılığın belirtilerini azaltmanın yanı sıra ilerleyen yaşların beraberinde getirdiği hastalık ve engellilik risklerini de minimuma indirmek için modern tıpta onlarca farklı anti aging uygulaması bulunuyor.
Biyolojik yaşlanmanın en önemli sebebi, en basit haliyle, hücre yapısının hasar görmesi, zamanla işlevini yitirmesi ve ölmesi olarak tanımlanıyor. Hal böyleyken, modern tıbbın yaşlanmaya karşı sunduğu çözümler de daha çok vücudun ölü hücrelerden arındırılması, yeni hücre oluşumunun desteklenmesi ve hasar görmüş hücrelerin onarılması süreçlerini odağına alıyor.
Modern tıbbın yaşlanma karşıtı olarak geliştirdiği telomer uzatma, ozon terapisi, kök hücre tedavisi gibi uygulamalar yaşlanmayı kalıcı olarak geciktirmeyi ve bütünsel bir anti aging etkisiyle tüm vücudu yaşlanmanın etkilerinden korumayı amaçlarken; görece daha kısa vadeli olan botoks, yüz dolgusu, kimyasal peeling, lazer/ışın terapisi gibi uygulamalarsa kırışıklık, cilt lekeleri gibi yaşlılığın dış görünüm üzerindeki etkilerine yönelik çözümler sunuyor.
Telomer uzatma
Pek çok anti-aging (yaşlanma karşıtı) uygulamaya kıyasla daha uzun süreli, kalıcı ve bütünsel bir çözüm sunmayı amaçlayan telomer uzatma yöntemi, benzer şekilde uygulaması da bir o kadar efor isteyen ve özellikle ilaç tedavisiyle ilerlendiğinde çeşitli riskleri barındırabilen bir uygulama.
Telomerler, hücre çekirdeğinde bulunan kromozomların uç kısmında bulunan ve yapısında DNA proteinleri barındıran koruyucu uçlar olarak adlandırılıyor. Vücutta ölen her bir hücrenin yerine yenisinin üretilmesi ve yaşamın sürdürülebilmesi için telomerlerin kullanılması gerekiyor. Sadece telomeraz enzimi yardımıyla sentezlenebilen telomerler, yeni hücre üretimi için kullanıldıkça, yani zaman geçtikçe ve kişinin yaşı ilerledikçe tükeniyor ve kısalıyor. Telomerlerin kısalarak tükenmesiyle birlikte yeni hücre üretimi de duracağı için, beden hücresel boyutta yavaş yavaş ölmeye başlıyor. Kronik hastalıkların oluşması, kırılan kemiklerin daha geç onarılması, bağışıklık sisteminin zayıflaması, cildin kırışması gibi pek çok yaşlılık belirtisi de vücuttaki telomer miktarının yeni hücre üretimi için yeterli miktarda olmamasından kaynaklanıyor.
Telomer uzatma tedavisi, telomeraz enzimini salgılatan genlerin kişiye transfer edilmesiyle yapılıyor. Ancak telomeraz enziminin fazla salgılanması, vücuttaki tüm hücrelerde yeni hücre oluşumunu hızlandırdığı için, kanser hücrelerinin oluşumunu da hızlandırabileceğine ve kanser riskini %80’e kadar artırabileceğine dair araştırma bulguları mevcut.
Telomer uzatma tedavisinin yan etkileri hala tartışılıyor olsa da, telomerlerin kısalmasını geciktirmek için hücre yapısının korunmasını odağına alan bazı yaşam tarzı uygulamaları da mevcut. Hücrelere zarar veren serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırılması için antioksidan yönünden zengin besinlerle beslenme ya da hücrelerin yenilendiği saatlerde uykuda olma gibi pek çok yaşam tarzı uygulaması, telomerlerin daha yavaş tükenmesine, dolayısıyla daha yavaş yaşlanmamıza katkıda bulunuyor. Yaşlanmayı geciktiren bu yaşam tarzı önerilerini sizlerle önümüzdeki günlerde detaylı olarak paylaşacağız.
Ozon terapisi
Ozon (O3), aslında hepimiz için hayati olan oksijenin(O2) 2 oksijen atomu yerine 3 oksijen atomundan oluşmuş hali. Atmosferde ozon tabakasını oluşturan ve az miktarda da olsa soluduğumuz havada da bulunan ozon, güneşin zararlı ışınlarının dünyaya gelmesini engelleyen bir molekül. Ozonun tıbbi anlamda hastalıkların önlenmesi ve hücre yapısının zarar görmesini engellemesi için kullanılmasıysa bakteri, virüs ve mantarları yok etmesinden kaynaklanıyor.
Ozon, vücudun savunma sistemini zayıflatan, hücre hasarına yol açan ve bazı hücrelerin ölümüne sebebiyet veren zararlı mikroorganizmaların ve toksinlerin uzaklaştırılmasında son derece etkili bir bileşen. Ozon terapisi kas ya da eklem içine enjeksiyon, açık yaraya doğrudan uygulama ve kan yoluyla ozon verilmesi gibi yöntemlerle uygulanıyor. Ozon metabolizmayı hızlandırarak, vücudun oksijen kapasitesini artırarak, bağışıklık sistemini güçlendirerek ve hücre fonksiyonlarını iyileştirerek yaşlılığın etkilerinin geciktirilmesine yardımcı oluyor.
Kök hücre tedavisi
Vücutta bulunan zarar görmüş hücrelerin kendilerini yenileme kapasitelerinin telomeraz enzimi salınımı ve telomer uzunluğuyla bağlantılı olduğundan yukarıda bahsetmiştik. Telomerlerin ömrünü uzatmayı ve yeni hücre üretimini daha uzun süre desteklemeyi odağına alan kök hücre tedavisi de, sağlıklı hücreleri üreten kök hücrelerin vücuda transfer edilmesini içeriyor. Kök hücreler kan hücresi, sinir hücresi, kas hücresi ve deri hücresi üretebilen hücreler oldukları için vücuda transfer edildiklerinde yaşlılığa bağlı Parkinson ve Alzheimer gibi sinir sistemi hastalıklarının, retina bozukluklarının, kalp ve damar rahatsızlıklarının önlenmesine ve tedavisine yardımcı olabiliyor.
Botoks
Botulinum nörotoksini olarak bilinen ve adını da bu iki kelimenin harflerinin birleşiminden alan botoks uygulaması, yaşlanma karşıtı tedavi denildiğinde akla ilk gelen uygulamalardan biri. Belirli bölgelerdeki kırışıklığa yol açan kasların hareketini geçici olarak deaktive etmek için cilde toksik bir madde enjekte edilerek uygulanan botoks, kırışıklık oluşumunu engellediği için erken yaşlarda da pek çok kişinin tercih ettiği bir uygulama.
Botoksun kaslara enjekte edilmesi, bu dokuların sinir uyarılarının tıkanmasına neden oluyor. Kaş, dudak kenarı, alın gibi bölgelere enjekte edilen botoks maddesi kas aktivitesini azalttığı için cildin gülümseme, mimik gibi hareketlere bağlı nedenlerle kırışmasının önüne geçiyor.
Tıpta kronik kasılmalar, çene sıkma gibi kas problemlerinin neden olduğu rahatsızlıkların tedavisinde uzun yıllardır kullanılan botoksun, estetik ve yaşlanma karşıtı tedavi amaçlı kullanımı da diğer yaşlanma karşıtı uygulamalara kıyasla oldukça eski.
Kırışıklıkların ortaya çıkmasını geciktiren ve bu yönüyle de müdahaleden çok koruyucu bir uygulama olan botoksun mutlaka tıbbi olarak onaylanmış malzemelerle, dermatolog tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Botoks doğru şekilde enjekte edilmezse uygulanan bölgede ağrı, şişme veya morarma; baş ağrısı ya da grip benzeri semptomlar, göz kapaklarının düşmesi, gözlerde kuruluk, gülümsemenin ve mimiklerin bozulması gibi semptomlar ortaya çıkabiliyor. Botoks aslında toksik bir madde olduğu için, uzmanlar hamile ya da emziren kadınların kesinlikle botoks yaptırmaması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca laktoz intoleransı ya da alerjisi olan kişilerin de botoks uygulamasından kaçınması öneriliyor. Uygulamanın etkisi, etkisiz hale getirilen sinir uçlarının yenilenme süresi olan 6-9 ay kadar devam ediyor, sonrasındaysa işlemin tekrarlanması gerekiyor.
Yüz dolgusu
Yaşın ilerlemesiyle birlikte cilde canlılık ve dolgunluk veren, daha genç ve ışıltılı görünmesini sağlayan kolajen ve cilde nemin hapsedilmesini sağlayan hyalüronik asit salgısı azalmaya başlıyor. Cildin eski dolgunluğunu ve esnekliğini kaybetmesi ise kırışıklık oluşumuna sebep oluyor. Yüz dolguları da, etkileri özellikle yanaklarda, çene hatlarında, burunda, göz çevresinde ve ağız çevresinde görülen bu kolajen ve nem kaybının giderilmesi için dolgu maddelerinin enjekte edilmesini ve bu yolla cildin daha dolgun ve genç görünmesini hedefliyor. Bu dolgular, ihtiyaç duyulan alanlar uyuşturularak, ihtiyaç duyulan miktarda küçük bir iğne yardımıyla cilde enjekte ediliyor.
Yüz dolgusu kırışıklık oluşmuş cildin şeklini, yapısını ve hacmini altı ay boyunca daha genç görünecek şekilde destekleyebiliyor. Yüz dolgularında cildin kendi nemini korumasına yardımcı olan hyalüronik asit içeren dolguların, kolajen içerenlere göre daha az alerjik reaksiyona neden olduğu biliniyor. Yüz dolguları uzman kontrolünde, doğru dozlarda ve cilt yapısına uygunluğu dermatolojik olarak test edilmiş malzemeler kullanılarak uygulandığında bir sorun teşkil etmiyor. Ancak doğru yapılmayan uygulamalar şişme ve morarmalara, enfeksiyonlara, alerjilere sebep olabiliyor.
Yaşlanma karşıtı lazer/ ışın terapileri
Işın terapisi olarak da adlandırılan lazer tedavisi, cilt hücrelerinin onarımı ve yenilenmesinde ışık enerjisini kullanan yaşlanma karşıtı tedavi yöntemlerinden biri. Keskin ve konsantre titreşimli ışık dalgalarını cildin onarılmaya ihtiyaç duyan bölümlerine yönlendirerek hasar gören dokuları katman katman soyan lazer tedavisi, lazerle buharlaştırma ve lazer peeling isimleriyle de bilinen ve acısız olduğu için oldukça yaygın şekilde uygulanan bir yöntem.
Yaşlanma karşıtı lazer tedavisi, uygulandığı bölgelerdeki hücrelerin onarılmasını ve yenilenerek tekrar işlev göstermesini sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, yeni hücre üretimi için son derece önemli olan kolajen salgısını artırıyor, vücuttaki ödemi azaltan lenfatik drenajı iyileştiriyor ve kan dolaşımını hızlandırıyor.
Her tedavide olduğu gibi, yaşlanma karşıtı lazer tedavilerinin de küçük de olsa cilt yüzeyinde şişkinlik, ciltte pigment değişiklikleri, acı, yara, enfeksiyon gibi yan etkileri bulunabiliyor; bu nedenle de mutlaka iyi bir dermatolog tarafından, uygun ekipmanlar ve prosedürler yardımıyla uygulanması gerekiyor.
Kimyasal peeling
Genelde yüze uygulanan farklı asitlerin ciltin üst yüzeyini soymasıyla gerçekleştirilen ve bu yolla kırışıklık, kaz ayağı, cilt lekeleri gibi yaşlanma belirtilerini yok eden ya da oluşmasını engelleyen işlemler kimyasal peeling olarak adlandırılıyor. Ciltteki ölü deri tabakasının atılmasını ve yeni doku oluşumunu amaçlayan kimyasal peelingler yüze ve bazen de boyun, el ya da göğüs bölgesi gibi vücudun hızlı yaşlanan diğer bölgelerine de uygulanabiliyor. Kimyasal peeling amaçlı kullanılan asitlerin cilde uygulanmasından sonra, ciltte kabarcıklar ve küçük yaralar oluşabiliyor. Cilt yüzeyinde oluşan bu küçük ve ince kabukların soyulmasıyla birlikte cilt yüzeyinde biriken ölü deriler, sivilceler ve lekeler de temizlenmiş oluyor.
Günümüzde kimyasal peelingin farklı amaçlara ve kullanımlara yönelik yüzlerce farklı çeşidi bulunuyor. Çok daha düşük oranlarda asit eklenmiş retinol gibi serumların yanı sıra, dermatolog kontrolünde daha yüksek oranlarda uygulanan asitler de mevcut. Kimyasal peeling uygulamalarında en dikkat edilmesi gereken konuların başında güneş koruması geliyor. Cildin alt tabakasında kalan yeni derinin renginde güneş nedeniyle farklılıklar (lekeler) oluşmaması için cildin soyulma sürecinde güneş koruması kullanımına özellikle dikkat edilmesi, güneş olmayan havalarda bile dışarı çıkarken mutlaka güneş korumasının kullanılması öneriliyor. Farklı cilt tipleri için uygulanan kimyasal peeling etkili asitlerin başında trikloroasetik asit (TCA), laktik asit, alfa-hidroksit asit (AHA), resorsinol eksfoliant, hidrokinon, salisilik asit geliyor.
Cilde yapılan kimyasal uygulamalar cildin üst tabakasını kurutup yok etme amaçlı olduğu için, uygun miktarın uzman kişi kontrolünde uygulanması son derece önem taşıyor. Kişinin cilt yapısına uygun olmayan, yanlış uygulamalar deride uyuşmaya ve yanıklara, ciltte aşırı soyulmaya ve tahrişe, cildin güneşe karşı aşırı hassas hale gelmesine neden olabiliyor.
Yaşlanma karşıtı uygulamaları daha iyi anlayabilmek için yaşlanmaya neden olan biyolojik süreçleri ve çevresel faktörleri detaylı olarak anlattığımız Yaşam süresini uzatmak ve yaşlanmadan yaş almak mümkün mü? yazımızı da mutlaka okumanızı öneriyoruz. Neden yaşlanıyoruz?’ sorusuna verilen yanıtları okudukça, yaşlanmanın etkilerini azaltmak ve yaşlanmadan yaş almak için sunulan çözüm önerilerini de çok daha iyi anlayabilirsiniz.