Daha önce yazmış olduğum şu yazımda travmaların doğal kaynaklı veya bizzat insan eliyle yapılanlar olmak üzere ikiye ayrıldığından bahsetmiştim. Deprem travması her ne kadar doğal kaynaklı bir travma gibi görünse de, işin iç yüzü hiç de öyle değil. Bir deprem kuşağında olduğumuz gerçeğine rağmen denetimsizce ve sorumsuzca yapılan binalar, bu binaların yapılmasına göz yuman yöneticiler, fırsatçı yağmacılar, durumdan faydalanarak kendi reklamını yapmaya çalışanlar, afetzede görüntülerini suistimal edenler, nereye gittiği belli olmayan vergiler, depremden sağ çıkan canların durumunu “mucize” gibi doğa üstü güçlere bağlamalar derken, son günlerde insanlarda gördüğüm tek şey öfke. Ve bu öfke, kontrolümüz dışında olan bir doğa olayına karşı verdiğimiz varoluşsal bir öfke de değil. Aksine nesnesi gayet belli olan, haklı ve yerinde bir öfke.
Deprem ülkemizde doğal bir travma değildir, bizzat insan eliyle yapılan bir travmadır.
Normalde doğal afetlerin yol açtığı travmaların doğa güçlerine veya kadere bağlanması sebebi ile daha kolay atlatılması beklenir. Çünkü ortada kontrol edebileceğimizden daha büyük bir gücün, bir niyet gözetmeksizin doğal aktivitesi sonucu oluşmuş bir yıkım vardır. Böyle karşılanan travmalarda insanların topluma ve devlete güveni tamamen yok olmaz. Ancak insan kaynaklı travmalarda olayın rengi değişir. Burada yıkılan şey sadece binalar olmaz, güven duygusu temelden sarsılır.
Denetlenmemiş, çimentosu ve demirinden çalınmış binaların sorumlusu ve suçlusu hem inşaatı yapanlar hem de bunu denetlemeyen yöneticilerdir. Yardımlarda olan gecikmeler, dağıtımdaki taraf tutmalar, çifte standartlar, yapılan suistimaller travma kurbanlarının yaşadığı travma stresinin şiddetini ve süresini artırır. Bu kişilerin kurumlara ve devlete olan güveni tamamen yok olur. Tüm bunların yanında, deprem gibi bir afet sonrası çıkan kargaşada soygun, yağma, saldırı, tecavüz gibi insan kaynaklı suçlar da artar. 1999 Gölcük depremi sonrası başka şehirlerden kamyonlarla enkaz ve ölü talancısının geldiğini, sırf enkazların değil, korkudan terk edilmiş evlerin de talan edildiğini, depremzedelere karaborsa mal satıldığını gördük. Bu gibi kötü niyetli, sorumsuz, ihmalkar, fırsatçı, düzen bozucu olaylar depremi doğal bir travma olmaktan çıkarır. Dolayısıyla yüzde yüz doğal kaynaklı bir travma yoktur. Bu yüzden devletin başlıca görevi güvenlik duygusunu sağlamaktır.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus daha var. Bu süreçte devlet büyüklerinin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekir. Öncelikle şu bilinmelidir ki travmatik bir olaya maruz kalan toplumların zihni adeta kutuplaşır. Travmanın bir sonucu olarak insanlar kutuplu düşünmeye başlar, dışarıda ya dost vardır ya da düşman, arası yoktur. Bu nedenle özellikle ülke yöneticilerinin toplumu kutuplaştıran söylemlerden kaçınmaları gerekir. Daha önce 1999 depreminde de yapıldığı gibi, depremin sebebini meydana geldiği bölgedeki insanların ahlakına bağlamak, tamamen insan ihmaline dayanan yıkımlardan sağ çıkanların durumunu “mucize” gibi ifadelerle romantikleştirmek ve daha da acısı bu söylemlerin bizzat devlet büyüklerinin ağzından çıkması sarsılmış olan güven duygusunun daha da zedelenmesine, kutuplaşmanın, öfkenin ve kederin derinleşmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramaz.
Travma anksiyete-kaygı grubu bozuklukları içinde yer alsa da, temelde öfke ve keder bozukluğudur.
Özellikle travmada fiziksel zarar gören, sonrasında haksızlığa uğrayan, inançları ve değerleri yerle bir edilen kurbanlarda yoğun öfke gözlenir. Bu travma onların başına geldiği ve sorumlulara hiç bir şey olmadığı için, fiziksel ve duygusal olarak yara aldıkları, travma öncesindeki masumiyet, yaşamda iyilik olduğuna dair inanç ve güvenlik duygularını kaybettikleri için öfkelidirler. Depremden hemen sonra aşırı korku ve kafa karışıklığı yaşamak, yakınlarınızı yitirdiyseniz ani ve şiddetli tepki göstermek veya donakalmak, inkar, öfke ve isyan içinde başkalarını suçlamak gibi belirtiler oldukça normaldir.
Depremin üstünden bir-iki hafta geçmesine rağmen hissizlik, aşırı korku, çaresizlik hissetme, olayı tekrar tekrar yaşama veya olayın tamamını ya da bazı kısımlarını hatırlayamama, insanlardan uzaklaşma ve konu hakkında konuşmak istememe, uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, çarpıntı, titreme ve nefes almakta zorluk gibi tepkiler gözlenebilir. Tüm bunlarla birlikte, geleceğinizin kalmadığı duygusuna kapılmak, yakınlarınızın ölümüyle ilgili olarak kendinizi suçlamak, yaşadıklarınız karşısında kendinizi çaresiz ve hiçbir şey yapamayacak durumda hissetmek de doğal tepkilerdir. Deprem gibi travmatik bir olay yaşadıktan sonra bu belirtilerin görülmesi anormal bir duruma gösterilen normal tepkilerdir. Ancak bu yakınmalar bir kaç hafta içinde azalmıyorsa bir ruh sağlığı uzmanından destek almanız gerekir.
Peki travmayla baş edebilmek için neler yapılabilir?
- Deprem gibi ölüm tehdidi içeren bir olaydan sonra kaygı ve buna bağlı sık soluma, çarpıntı, nefes almakta güçlük gibi belirtiler yaşanabilir. Bunlar tehlike altında meydana gelen olağan belirtilerdir. Kaygının insanı “çıldıracakmış, ölecekmiş” gibi hissettirme özelliği vardır ama ne çıldırtır ne de öldürür. Yaşanılan olaydan dolayı kendinizi tehlike altında hissettiğinizde bedeninizde çarpıntı, nefes darlığı, bulantı, titreme, göğsünüzde baskı hissi gibi belirtilerin ortaya çıkması doğaldır. Kaygınız azaldığında bu belirtiler kendiliğinden ortadan kaybolur.
- Olaya ilişkin duygu ve düşünceleri paylaşmak gerekir. Yaşadığınız olayı sizi dinleyebilecek bir yakınınızla konuşmak, arkadaşlarınız, aileniz ve komşularınızla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi sürdürmek bu süreçte faydalı olacaktır. Sosyal destek ruhsal travma sonrası etkileri iyileştirir. Duygularınızı ve üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın. Sizi dinleyen kişilerle olayla ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşın.
- Depremden sonra kapalı ortamlara girmek ya da kalabalık yerlerde bulunmak kaygı verici olsa bile bunları yapmaktan kaçınmamak gerekir. Ancak kaygı düzeyiniz azalana dek bunları tanıdığınız ve güvendiğiniz kişilerle gerçekleştirmeyi deneyebilirsiniz.
- Özellikle çocukların depreme ait görsellere ve videolara maruz kalmaması gerekir. Ayrıca afetzede görüntülerinin suistimalinin önüne geçilmelidir. Yetişkinler olarak bizler bazen görüntüleri izlemek ihtiyacında olabiliriz. Ancak gün boyunca tekrar tekrar yıkım görüntülerini izlemek ruhsal olarak olumsuz etkileyecektir. Bu tür haberleri izlemeyi sınırlayın.
- İlk günlerde uykusuzluk, iştahsızlık, bir şey yapmak istememe, halsizlik, çaresizlik, umutsuzluk hisleri olağandır. Bu nedenle sakinleştirici/yatıştırıcı ilaç ya da alkol kullanmayın, uykunuz günler içinde düzelecektir.
- Özellikle böyle büyük travmalardan sonra beden bakımına daha çok özen gösterilmelidir. Alkol ve sigara gibi sağlığınızı olumsuz etkileyecek baş etme yöntemlerini kullanmayın, sizi rahatlatan şeyler her neyse (yürümek, arkadaşlarınızla dertleşmek, ibadet, doğada bulunmak vs.) onları yapmaya çalışın. Çok yoğun endişe hissediyorsanız nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri iyi gelebilir.
- Afet ve travmalardan sonra insanlar bir suçlu arama eğiliminde olabilirler. Söylentiler ve tek bir kişi ya da grup sebebiyle bu kişileri günah keçisi haline getirecek haberler ve dedikodulara karşı dikkatli olun. Bu tür basit dedikodulardan doğaüstü açıklamalara kadar geniş bir yelpazede olan bu söylentiler toplumsal bölünmelere neden olabilmektedir. Travma sebebiyle topluma zaten bölünmüş, kutuplaşmış bir zihin yapısı hakim olacağı için, bireysel olarak sosyal medya paylaşımlarımıza daha da dikkat etmeli, kaynağı belli olmayan haberlerin ve travmayı tetikleyici görüntülerin yayılmasına katkıda bulunmamalıyız.
Özetle bu süreçte sosyal medyada yapılan kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı haberlerin ve ifadelerin yayılmasına katkıda bulunmamalı, sakin kalmaya, öz bakımımızı (uyku, beslenme gibi) ihmal etmemeye özen göstermeli, günlük rutinlerimizi mutlaka devam ettirmeliyiz ki travmadan doğrudan etkilenen insanlara yardımcı olabilelim. Son olarak herkesin travmalardan etkilendiğini, ancak tepkilerinin farklı olabileceğini hatırlatmak isterim. Bu nedenle gereksiz ve hiçbir yere varmayacak suçlama, münakaşa ve tartışmalardan kaçınmak, sevdiklerimize, sorumluluklarımıza ve ihtiyaç halindeki kişilere nasıl yardımcı olabileceğimize odaklanmak en mantıklı seçim olacaktır.
Bu süreçte bir psikolojik danışmandan destek almak isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com vasıtasıyla ulaşabilirsiniz. Sağlıklı ve güvenli günler dilerim.
Kaynaklar:
Afet ve kurban psikolojisi, Travma sonrası stres bozuklukları el kitabı, Dr. Psikolog Mert Akcanbaş, AKUT Yayınları, İstanbul, 2009.
Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi, psikiyatri.org.tr
İlginizi çekebilir: Travmaların izlerini iyileştirmek: Geri Çağırma Terapisi (Call-Back Therapy) nedir?