X

Anormal duruma normal tepki göstermek: Öfke ve kederin dili travma

Daha önce yazmış olduğum şu yazımda travmaların doğal kaynaklı veya bizzat insan eliyle yapılanlar olmak üzere ikiye ayrıldığından bahsetmiştim. Deprem travması her ne kadar doğal kaynaklı bir travma gibi görünse de, işin iç yüzü hiç de öyle değil. Bir deprem kuşağında olduğumuz gerçeğine rağmen denetimsizce ve sorumsuzca yapılan binalar, bu binaların yapılmasına göz yuman yöneticiler, fırsatçı yağmacılar, durumdan faydalanarak kendi reklamını yapmaya çalışanlar, afetzede görüntülerini suistimal edenler, nereye gittiği belli olmayan vergiler, depremden sağ çıkan canların durumunu “mucize” gibi doğa üstü güçlere bağlamalar derken, son günlerde insanlarda gördüğüm tek şey öfke. Ve bu öfke, kontrolümüz dışında olan bir doğa olayına karşı verdiğimiz varoluşsal bir öfke de değil. Aksine nesnesi gayet belli olan, haklı ve yerinde bir öfke.

Deprem ülkemizde doğal bir travma değildir, bizzat insan eliyle yapılan bir travmadır.

Normalde doğal afetlerin yol açtığı travmaların doğa güçlerine veya kadere bağlanması sebebi ile daha kolay atlatılması beklenir. Çünkü ortada kontrol edebileceğimizden daha büyük bir gücün, bir niyet gözetmeksizin doğal aktivitesi sonucu oluşmuş bir yıkım vardır. Böyle karşılanan travmalarda insanların topluma ve devlete güveni tamamen yok olmaz. Ancak insan kaynaklı travmalarda olayın rengi değişir. Burada yıkılan şey sadece binalar olmaz, güven duygusu temelden sarsılır.

Denetlenmemiş, çimentosu ve demirinden çalınmış binaların sorumlusu ve suçlusu hem inşaatı yapanlar hem de bunu denetlemeyen yöneticilerdir. Yardımlarda olan gecikmeler, dağıtımdaki taraf tutmalar, çifte standartlar, yapılan suistimaller travma kurbanlarının yaşadığı travma stresinin şiddetini ve süresini artırır. Bu kişilerin kurumlara ve devlete olan güveni tamamen yok olur. Tüm bunların yanında, deprem gibi bir afet sonrası çıkan kargaşada soygun, yağma, saldırı, tecavüz gibi insan kaynaklı suçlar da artar. 1999 Gölcük depremi sonrası başka şehirlerden kamyonlarla enkaz ve ölü talancısının geldiğini, sırf enkazların değil, korkudan terk edilmiş evlerin de talan edildiğini, depremzedelere karaborsa mal satıldığını gördük. Bu gibi kötü niyetli, sorumsuz, ihmalkar, fırsatçı, düzen bozucu olaylar depremi doğal bir travma olmaktan çıkarır. Dolayısıyla yüzde yüz doğal kaynaklı bir travma yoktur. Bu yüzden devletin başlıca görevi güvenlik duygusunu sağlamaktır.

Bu noktada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus daha var. Bu süreçte devlet büyüklerinin söylemlerine çok dikkat etmesi gerekir. Öncelikle şu bilinmelidir ki travmatik bir olaya maruz kalan toplumların zihni adeta kutuplaşır. Travmanın bir sonucu olarak insanlar kutuplu düşünmeye başlar, dışarıda ya dost vardır ya da düşman, arası yoktur. Bu nedenle özellikle ülke yöneticilerinin toplumu kutuplaştıran söylemlerden kaçınmaları gerekir. Daha önce 1999 depreminde de yapıldığı gibi, depremin sebebini meydana geldiği bölgedeki insanların ahlakına bağlamak, tamamen insan ihmaline dayanan yıkımlardan sağ çıkanların durumunu “mucize” gibi ifadelerle romantikleştirmek ve daha da acısı bu söylemlerin bizzat devlet büyüklerinin ağzından çıkması sarsılmış olan güven duygusunun daha da zedelenmesine, kutuplaşmanın, öfkenin ve kederin derinleşmesine sebep olmaktan başka bir işe yaramaz.

Travma anksiyete-kaygı grubu bozuklukları içinde yer alsa da, temelde öfke ve keder bozukluğudur.

Özellikle travmada fiziksel zarar gören, sonrasında haksızlığa uğrayan, inançları ve değerleri yerle bir edilen kurbanlarda yoğun öfke gözlenir. Bu travma onların başına geldiği ve sorumlulara hiç bir şey olmadığı için, fiziksel ve duygusal olarak yara aldıkları, travma öncesindeki masumiyet, yaşamda iyilik olduğuna dair inanç ve güvenlik duygularını kaybettikleri için öfkelidirler. Depremden hemen sonra aşırı korku ve kafa karışıklığı yaşamak, yakınlarınızı yitirdiyseniz ani ve şiddetli tepki göstermek veya donakalmak, inkar, öfke ve isyan içinde başkalarını suçlamak gibi belirtiler oldukça normaldir.

Depremin üstünden bir-iki hafta geçmesine rağmen hissizlik, aşırı korku, çaresizlik hissetme, olayı tekrar tekrar yaşama veya olayın tamamını ya da bazı kısımlarını hatırlayamama, insanlardan uzaklaşma ve konu hakkında konuşmak istememe, uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, çarpıntı, titreme ve nefes almakta zorluk gibi tepkiler gözlenebilir. Tüm bunlarla birlikte, geleceğinizin kalmadığı duygusuna kapılmak, yakınlarınızın ölümüyle ilgili olarak kendinizi suçlamak, yaşadıklarınız karşısında kendinizi çaresiz ve hiçbir şey yapamayacak durumda hissetmek de doğal tepkilerdir. Deprem gibi travmatik bir olay yaşadıktan sonra bu belirtilerin görülmesi anormal bir duruma gösterilen normal tepkilerdir. Ancak bu yakınmalar bir kaç hafta içinde azalmıyorsa bir ruh sağlığı uzmanından destek almanız gerekir.

Peki travmayla baş edebilmek için neler yapılabilir?

  • Deprem gibi ölüm tehdidi içeren bir olaydan sonra kaygı ve buna bağlı sık soluma, çarpıntı, nefes almakta güçlük gibi belirtiler yaşanabilir. Bunlar tehlike altında meydana gelen olağan belirtilerdir. Kaygının insanı “çıldıracakmış, ölecekmiş” gibi hissettirme özelliği vardır ama ne çıldırtır ne de öldürür. Yaşanılan olaydan dolayı kendinizi tehlike altında hissettiğinizde bedeninizde çarpıntı, nefes darlığı, bulantı, titreme, göğsünüzde baskı hissi gibi belirtilerin ortaya çıkması doğaldır. Kaygınız azaldığında bu belirtiler kendiliğinden ortadan kaybolur.
  • Olaya ilişkin duygu ve düşünceleri paylaşmak gerekir. Yaşadığınız olayı sizi dinleyebilecek bir yakınınızla konuşmak, arkadaşlarınız, aileniz ve komşularınızla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi sürdürmek bu süreçte faydalı olacaktır. Sosyal destek ruhsal travma sonrası etkileri iyileştirir. Duygularınızı ve üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın. Sizi dinleyen kişilerle olayla ilgili duygu ve düşüncelerinizi paylaşın.
  • Depremden sonra kapalı ortamlara girmek ya da kalabalık yerlerde bulunmak kaygı verici olsa bile bunları yapmaktan kaçınmamak gerekir. Ancak kaygı düzeyiniz azalana dek bunları tanıdığınız ve güvendiğiniz kişilerle gerçekleştirmeyi deneyebilirsiniz.
  • Özellikle çocukların depreme ait görsellere ve videolara maruz kalmaması gerekir. Ayrıca afetzede görüntülerinin suistimalinin önüne geçilmelidir. Yetişkinler olarak bizler bazen görüntüleri izlemek ihtiyacında olabiliriz. Ancak gün boyunca tekrar tekrar yıkım görüntülerini izlemek ruhsal olarak olumsuz etkileyecektir. Bu tür haberleri izlemeyi sınırlayın.
  • İlk günlerde uykusuzluk, iştahsızlık, bir şey yapmak istememe, halsizlik, çaresizlik, umutsuzluk hisleri olağandır. Bu nedenle sakinleştirici/yatıştırıcı ilaç ya da alkol kullanmayın, uykunuz günler içinde düzelecektir.
  • Özellikle böyle büyük travmalardan sonra beden bakımına daha çok özen gösterilmelidir. Alkol ve sigara gibi sağlığınızı olumsuz etkileyecek baş etme yöntemlerini kullanmayın, sizi rahatlatan şeyler her neyse (yürümek, arkadaşlarınızla dertleşmek, ibadet, doğada bulunmak vs.) onları yapmaya çalışın. Çok yoğun endişe hissediyorsanız nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri iyi gelebilir.
  • Afet ve travmalardan sonra insanlar bir suçlu arama eğiliminde olabilirler. Söylentiler ve tek bir kişi ya da grup sebebiyle bu kişileri günah keçisi haline getirecek haberler ve dedikodulara karşı dikkatli olun. Bu tür basit dedikodulardan doğaüstü açıklamalara kadar geniş bir yelpazede olan bu söylentiler toplumsal bölünmelere neden olabilmektedir. Travma sebebiyle topluma zaten bölünmüş, kutuplaşmış bir zihin yapısı hakim olacağı için, bireysel olarak sosyal medya paylaşımlarımıza daha da dikkat etmeli, kaynağı belli olmayan haberlerin ve travmayı tetikleyici görüntülerin yayılmasına katkıda bulunmamalıyız.

Özetle bu süreçte sosyal medyada yapılan kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı haberlerin ve ifadelerin yayılmasına katkıda bulunmamalı, sakin kalmaya, öz bakımımızı (uyku, beslenme gibi) ihmal etmemeye özen göstermeli, günlük rutinlerimizi mutlaka devam ettirmeliyiz ki travmadan doğrudan etkilenen insanlara yardımcı olabilelim. Son olarak herkesin travmalardan etkilendiğini, ancak tepkilerinin farklı olabileceğini hatırlatmak isterim. Bu nedenle gereksiz ve hiçbir yere varmayacak suçlama, münakaşa ve tartışmalardan kaçınmak, sevdiklerimize, sorumluluklarımıza ve ihtiyaç halindeki kişilere nasıl yardımcı olabileceğimize odaklanmak en mantıklı seçim olacaktır.

Bu süreçte bir psikolojik danışmandan destek almak isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com vasıtasıyla ulaşabilirsiniz. Sağlıklı ve güvenli günler dilerim.

Kaynaklar:
Afet ve kurban psikolojisi, Travma sonrası stres bozuklukları el kitabı, Dr. Psikolog Mert Akcanbaş, AKUT Yayınları, İstanbul, 2009.
Türkiye Psikiyatri Derneği Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi, psikiyatri.org.tr

İlginizi çekebilir: Travmaların izlerini iyileştirmek: Geri Çağırma Terapisi (Call-Back Therapy) nedir?

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale