X

Anoreksiya nervozayla yüzleşin: Siz bedeninizden çok daha fazlasısınız

Anoreksiyayla mücadele kolay değildir. Zaman alır, inişli çıkışlı bir yoldur. İyileşmeye karar verirsiniz, bir süre için işler yolunda gider. Bu, anoreksiya hastası için yıllarca yiyeceklerden mahrum bıraktığı vücudunu ve boşlukta salınan ruhunu beslemektir. Onları yeniden büyütmektir. Fakat hemen her anoreksiya hastası iyileşme yolunda tökezler. “Yeterince hasta mıyım?” “İyileşmeyi hak ediyor muyum?” gibi sorular beyne yeniden dolmaya başlar. Yiyecekler bir kez daha korkutucu olur. Vücudunuzun ve ruhunuzun ihtiyaçlarına kulak tıkamaya geri dönersiniz.

Anoreksiya nervozayla mücadele eden biri olarak ben de tökezleyip duruyorum. Bir ileri iki geri gidiyorum çoğu zaman. Her tökezlediğimde anoreksiyanın sinsiliğini bir kez daha fark ediyorum. Ona hep şunu soruyorum: “Ne zaman duracaksın ve senin için ne zaman yeterince zayıf olacağım?” Cevabı net: “Seni yok ettiğimde.” Sonra ona müthiş öfkeleniyorum ve hayata tutunma çabasıyla onun sesini susturmaya çalışıyorum. Aşağıdaki yazıyı da böyle günlerimden birinde okudum. Yazarı Alice Doeblin, anoreksiyanın gerçekliğini kendi deneyimlerine dayanarak bir bir ortaya dökmüş. Sadece anoreksiya hastalarına değil, anoreksiyaya özenen ve onu “zayıf olma isteği” ya da “bir tercih” olarak gören etrafımızdaki insanlara da seslenmiş…

Anoreksiya aslında böyle bir şey

Mücadelemi açıkça dile getirmeye başladığımdan beri tahmin edemeyeceğim kadar destek gördüm ve benimle birlikte olan insanlara, aldığım dualara minnettarım. Hayatımı kuşatan böyle bir destek olduğu için ne kadar şanslıyım. Yine de herkes yeme bozukluklarına aynı derecede anlayışlı yaklaşmıyor ve bu kadar kolay kabul etmiyor.

Birçok kez şunları duydum: Kendimi sırf dikkat çekmek için aç bırakıyordum ve sevdiklerimi ne kadar üzdüğümü görsem de anoreksiyayı ben “tercih ediyordum” ve bu yüzden de bencildim. İnsanlara göre iyileşmek için tek yapmam gereken hamburger gibi şeyler yemekti. “Ye gitsin.” Böyle büyük bir acıyı bile isteye çekiyormuşum gibi defalarca duyduğum cümle bu oldu.
Yeme bozukluklarının kıskacında yaşamanın incecik vücutların başarı madalyası gibi görüldüğü bir dünyada ne kadar korkunç olduğunu anlamak pek çok insan için zor.

Arkadaşlarım arasından benim gibi iradeli olmak istediklerini söyleyenler vardı; böylece bir deri bir kemik kalana kadar zayıflayabilir, kilometrelerce koşabilirlerdi. Vücudumu formda tutmanın “sırrını” soran insanlar bu “sırrın” yıllarca süren açlık ve yetersiz beslenme olduğunu fark ettiklerinde, anoreksiyayı çekici bir havaya sokarlar, bu hastalığın gerçekliğini göremezler.
Anoreksiya “mükemmel vücuda” sahip olmaktan çok daha fazlası. Etraftakileri hasta olmadığımıza inandırmayı umarak suratlarımıza yapıştırdığımız sahte gülücüklerin ardında çok daha fazlası gizli. Kapalı kapıların arkasında dışarıdaki gözlere görünmeyen bir sürü şey oluyor. Anoreksiya ve diğer yeme bozuklukları aslında korkunçlar ve hiç kimse bunları yaşamamalı. Anoreksiya verdiği sözlerin hepsini tutmaz. Bir süreliğine mutlu edebilir, sahte bir başarı hissi yaratabilir hatta umut aşılayıp tünelin sonunda ışığı bulacağınıza dair sizi ikna da edebilir ama zamanla bunların hepsi uçup gider. Muhtemelen kendi kendinize şu sözü verirsiniz: İstediğim kiloya bir düşeyim, o zaman yeme bozukluğumla aynı şekilde düşünmeyi, onun buyruklarını dinlemeyi bırakırım. Hedefinize ulaşırsınız ama duramazsınız. Devam etmek zorunda hissederdiniz. Hayatta kalmanız buna bağlıymış gibi gelir. 

Anoreksiya aslında yalnızlıktır

Anoreksiya derslerinizi dinleyememektir; dinleyemezsiniz çünkü sabah yediğiniz bir elma gözünüzde büyür büyür, düşüncelerinizi işgal eder ve bu yüzden fazladan sekiz kilometre koşmanız gerekir. Anoreksiya düşük notlar demektir; sabahlayana kadar ders çalışmışsınızdır ama gıdasızlıktan hiçbir şeyi aklınızda tutamazsınız. Anoreksiya arkadaşlarınızı kaybetmektir; dışarıda takılmaktan korkar olursunuz çünkü ortamdaki yiyecekler havayla vücudunuza girip fazladan kalori almanıza neden olarak sizi şişmanlatabilir. Anoreksiya yanınızda olmak isteyen arkadaşlarınıza kulak tıkar hatta onları uzaklaştırır ve yapayalnız kalıncaya kadar durmak bilmez.

Yeme bozukluğunuz varsa yiyecekleri düşünmeden edemezsiniz. Hayatınız yemek, yediklerinizi harcamak için spor yapmak, yiyecek saklamak, yiyecekleri ufacık parçalara bölmek ve kalori hesabı yapmakla geçer. Öğlen yediğiniz bir dilim ekmekten kurtulmayı umarak kabızlık ilaçlarına yüklenirsiniz. Sabaha karşı yatağınızda korkudan titreyerek uyanırsınız çünkü kalbiniz dakikada kırk kez ancak atıyordur. Dua etmeye başlarsınız ve sözler verirsiniz: Bir daha yediklerimi kısıtlamayacağım, yarın iyileşmek için ilk adımı atıyorum. Ama yarın bir türlü gelmez ve iyileşme fikri unutulur gider.

Sabahları yataktan kalkarken kan basıncınız hayati tehlike yaratacak kadar düşük olduğu için bayılacak gibi olursunuz ama yeni normaliniz budur artık ve aynı hissi yaşamadığınızda başarısız olduğunuzu düşünürsünüz. Başınız her gün açlıktan zonklar ama sizi iyi edecek gıdalar yerine durmadan kahve içer ve zayıflama hapları kullanırsınız; öyle ki titremelerinize engel olamaz ve yerinizde duramazsınız.

Anoreksiya bazı yiyeceklerden korkmanıza neden olur. Önceleri sağlıklı beslenmeye çalışır ve karbonhidratlardan uzak durursunuz. Sonra vegansınızdır, bir de herkese hayvanları sevdiğiniz ve onlara saygı duyduğunuz için böyle olduğunuzu söylersiniz ama gerçeklik farklıdır –bu bahaneyle birçok besin grubunu kesersiniz. Kendinizi popüler diyetler içinde bulur, yalnızca sebze ve meyve tüketmeye başlarsınız. Anoreksiya en sevdiğiniz yiyeceklerin bazılarından korkmanıza neden olur, üstelik dünyanın geri kalanı bu yiyeceklerin sağlıklı olduğunu düşünmesine rağmen. Çilekler artık tam bir zehirdir ve fıstık ezmesine dokunamazsınız bile.

Her şey korkutucu olmaya başlar ve geriye hiçbir şey kalmayana kadar kısarsınız. Neredeyse yok olana kadar kendinizi açlığa mahkum edersiniz. Kemikleriniz ve organlarınızla hâlâ hayattasınızdır ama ruhunuz ve kalbiniz ölüdür. Dünya üzerinde varsınızdır ama aslında yaşamıyorsunuzdur.

Yeme bozuklukları kronik yorgunluğa sebep olur. Geceleri iflahınız kesilene kadar spor salonundan çıkmazsınız, bir de sabah erkenden kalkıp okul öncesi koşarsınız. Kaslarınız eridiği için ağrıdan duramazsınız ama yine de zorlamaya devam edersiniz. Sürekli bedeninizi ölçersiniz. Ellerinizi belinize sardığınızda birbiriyle kavuşur, bunun diğerleri için sağlıksız bir durum olduğunu bilseniz de sizin için normaldir çünkü açlıkla ceza çekmeyi hak ediyorsunuzdur ve mükemmel olmak zorundasınızdır. Arkadaşlarınız arasından ya da aileden birinin öğün atladığı olursa onlara beslenmenin hayatımızdaki önemli yerini anlatmaya başlarsınız ama bu öğütler sizin için değildir çünkü siz dünya üzerinde benzeri olmayan bir varlıksınızdır ve bir kahve, bir de suyla yaşarsınız.

Etrafımdakiler anoreksik olmak istediklerini söylediğinde bu hastalığın diğer yönünü görmeyi başaramıyorlar. Ne kadar acı verdiğini, yalnız bıraktığını ve korkuttuğunu. Anoreksiya, siz bir kurabiyeye daha “Hayır” derken ve sıfır beden kotlar giyerken arkadaşlarla gülüp eğlenmek değildir. Anoreksiya, mükemmel bir hayatı olan, herkesin sevdiği, mutlu neşeli kız değildir.
Korkunçtur. Anoreksiya ölmektir.

Bir dahaki sefere birine bakıp onunki gibi bir vücuda sahip olmayı istediğinizde iyice düşünün. O kişinin zihninden neler geçiyor, yalnız kaldığında neler yaşıyor bilemezsiniz. Ona baktığınızda kendiniz için istediğiniz her şeye sahip birini görüyor olabilirsiniz ama yeme bozuklukları çoğu yönüyle karanlıkta kalmayı başarır.

Bunları anlayış beklediğim ya da dikkat çekmek istediğim için yazmadım. İncecik olmayı çekici kılan, küçüklüğümüzden itibaren değerimizin bedenlerimizle ölçüldüğünü öğreten bir kültürde yaşadığımız için yazdım. Bakın ne diyorum: Siz bedenlerinizden çok daha fazlasısınız. Bir rakam ya da ölçü değilsiniz. Hayatlarınız tartıdaki rakamlar, ders notlarınız, aldığınız kaloriler ya da son fotoğrafınızın Instagram’da aldığı beğeni sayısı olamaz.

Siz en sevdiğiniz kitapsınız; en iyi arkadaşlarınızla sabaha karşı kahve içerken yaşadığınız anlarsınız. Kedilere olan sevginiz ve yoğun bakım ünitelerindeki bebeklere yardım etme arzunuz –bu sizsiniz. Maneviyat için çıktığınız yolculuklar, gençlerle geçirdiğiniz vakitlersiniz. Biyolojiye olan merakınız ve matematiğe olan ilginizsiniz. Etrafınızdakilere yaydığınız ışıksınız. Dünyaya verdiğiniz umut ve neşesiniz. Siz güçlüsünüz. Cesursunuz. Seviliyorsunuz. Siz değerlisiniz. Bedeninizden çok çok daha fazlasısınız.

Siz ruhunuz, kalbiniz ve zihninizle sizsiniz ve çok sevilmeyi, çok gülmeyi, bir sürü macerayı hak ediyorsunuz.

Yukarıdaki cümleler anoreksiyanın gerçekliğini yeniden yüzüme çarptı. Yazıyı okuduktan sonra kendi kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum: İnsan onun ağırlığı altında eziliyor…

Empty’yi uzun zaman önce seyretmiş ve çok etkilenmiştim. Bu kısa filmi izleyebilirsiniz…

Ayrıca film üzerine yazdığım aşağıdaki yazıya da göz atabilirsiniz.

Empty kadar etkileyici bir diğer film ise In My Mind: Anorexia.

İlginizi çekebilir: Değişimin başlangıç noktası: Kendiniz olma alışkanlığını kırmak

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale