Anoreksiyayla mücadele kolay değildir. Zaman alır, inişli çıkışlı bir yoldur. İyileşmeye karar verirsiniz, bir süre için işler yolunda gider. Bu, anoreksiya hastası için yıllarca yiyeceklerden mahrum bıraktığı vücudunu ve boşlukta salınan ruhunu beslemektir. Onları yeniden büyütmektir. Fakat hemen her anoreksiya hastası iyileşme yolunda tökezler. “Yeterince hasta mıyım?” “İyileşmeyi hak ediyor muyum?” gibi sorular beyne yeniden dolmaya başlar. Yiyecekler bir kez daha korkutucu olur. Vücudunuzun ve ruhunuzun ihtiyaçlarına kulak tıkamaya geri dönersiniz.
Anoreksiya nervozayla mücadele eden biri olarak ben de tökezleyip duruyorum. Bir ileri iki geri gidiyorum çoğu zaman. Her tökezlediğimde anoreksiyanın sinsiliğini bir kez daha fark ediyorum. Ona hep şunu soruyorum: “Ne zaman duracaksın ve senin için ne zaman yeterince zayıf olacağım?” Cevabı net: “Seni yok ettiğimde.” Sonra ona müthiş öfkeleniyorum ve hayata tutunma çabasıyla onun sesini susturmaya çalışıyorum. Aşağıdaki yazıyı da böyle günlerimden birinde okudum. Yazarı Alice Doeblin, anoreksiyanın gerçekliğini kendi deneyimlerine dayanarak bir bir ortaya dökmüş. Sadece anoreksiya hastalarına değil, anoreksiyaya özenen ve onu “zayıf olma isteği” ya da “bir tercih” olarak gören etrafımızdaki insanlara da seslenmiş…
Anoreksiya aslında böyle bir şey
Mücadelemi açıkça dile getirmeye başladığımdan beri tahmin edemeyeceğim kadar destek gördüm ve benimle birlikte olan insanlara, aldığım dualara minnettarım. Hayatımı kuşatan böyle bir destek olduğu için ne kadar şanslıyım. Yine de herkes yeme bozukluklarına aynı derecede anlayışlı yaklaşmıyor ve bu kadar kolay kabul etmiyor.
Birçok kez şunları duydum: Kendimi sırf dikkat çekmek için aç bırakıyordum ve sevdiklerimi ne kadar üzdüğümü görsem de anoreksiyayı ben “tercih ediyordum” ve bu yüzden de bencildim. İnsanlara göre iyileşmek için tek yapmam gereken hamburger gibi şeyler yemekti. “Ye gitsin.” Böyle büyük bir acıyı bile isteye çekiyormuşum gibi defalarca duyduğum cümle bu oldu.
Yeme bozukluklarının kıskacında yaşamanın incecik vücutların başarı madalyası gibi görüldüğü bir dünyada ne kadar korkunç olduğunu anlamak pek çok insan için zor.
Arkadaşlarım arasından benim gibi iradeli olmak istediklerini söyleyenler vardı; böylece bir deri bir kemik kalana kadar zayıflayabilir, kilometrelerce koşabilirlerdi. Vücudumu formda tutmanın “sırrını” soran insanlar bu “sırrın” yıllarca süren açlık ve yetersiz beslenme olduğunu fark ettiklerinde, anoreksiyayı çekici bir havaya sokarlar, bu hastalığın gerçekliğini göremezler.
Anoreksiya “mükemmel vücuda” sahip olmaktan çok daha fazlası. Etraftakileri hasta olmadığımıza inandırmayı umarak suratlarımıza yapıştırdığımız sahte gülücüklerin ardında çok daha fazlası gizli. Kapalı kapıların arkasında dışarıdaki gözlere görünmeyen bir sürü şey oluyor. Anoreksiya ve diğer yeme bozuklukları aslında korkunçlar ve hiç kimse bunları yaşamamalı. Anoreksiya verdiği sözlerin hepsini tutmaz. Bir süreliğine mutlu edebilir, sahte bir başarı hissi yaratabilir hatta umut aşılayıp tünelin sonunda ışığı bulacağınıza dair sizi ikna da edebilir ama zamanla bunların hepsi uçup gider. Muhtemelen kendi kendinize şu sözü verirsiniz: İstediğim kiloya bir düşeyim, o zaman yeme bozukluğumla aynı şekilde düşünmeyi, onun buyruklarını dinlemeyi bırakırım. Hedefinize ulaşırsınız ama duramazsınız. Devam etmek zorunda hissederdiniz. Hayatta kalmanız buna bağlıymış gibi gelir.
Anoreksiya aslında yalnızlıktır
Anoreksiya derslerinizi dinleyememektir; dinleyemezsiniz çünkü sabah yediğiniz bir elma gözünüzde büyür büyür, düşüncelerinizi işgal eder ve bu yüzden fazladan sekiz kilometre koşmanız gerekir. Anoreksiya düşük notlar demektir; sabahlayana kadar ders çalışmışsınızdır ama gıdasızlıktan hiçbir şeyi aklınızda tutamazsınız. Anoreksiya arkadaşlarınızı kaybetmektir; dışarıda takılmaktan korkar olursunuz çünkü ortamdaki yiyecekler havayla vücudunuza girip fazladan kalori almanıza neden olarak sizi şişmanlatabilir. Anoreksiya yanınızda olmak isteyen arkadaşlarınıza kulak tıkar hatta onları uzaklaştırır ve yapayalnız kalıncaya kadar durmak bilmez.
Yeme bozukluğunuz varsa yiyecekleri düşünmeden edemezsiniz. Hayatınız yemek, yediklerinizi harcamak için spor yapmak, yiyecek saklamak, yiyecekleri ufacık parçalara bölmek ve kalori hesabı yapmakla geçer. Öğlen yediğiniz bir dilim ekmekten kurtulmayı umarak kabızlık ilaçlarına yüklenirsiniz. Sabaha karşı yatağınızda korkudan titreyerek uyanırsınız çünkü kalbiniz dakikada kırk kez ancak atıyordur. Dua etmeye başlarsınız ve sözler verirsiniz: Bir daha yediklerimi kısıtlamayacağım, yarın iyileşmek için ilk adımı atıyorum. Ama yarın bir türlü gelmez ve iyileşme fikri unutulur gider.
Sabahları yataktan kalkarken kan basıncınız hayati tehlike yaratacak kadar düşük olduğu için bayılacak gibi olursunuz ama yeni normaliniz budur artık ve aynı hissi yaşamadığınızda başarısız olduğunuzu düşünürsünüz. Başınız her gün açlıktan zonklar ama sizi iyi edecek gıdalar yerine durmadan kahve içer ve zayıflama hapları kullanırsınız; öyle ki titremelerinize engel olamaz ve yerinizde duramazsınız.
Anoreksiya bazı yiyeceklerden korkmanıza neden olur. Önceleri sağlıklı beslenmeye çalışır ve karbonhidratlardan uzak durursunuz. Sonra vegansınızdır, bir de herkese hayvanları sevdiğiniz ve onlara saygı duyduğunuz için böyle olduğunuzu söylersiniz ama gerçeklik farklıdır –bu bahaneyle birçok besin grubunu kesersiniz. Kendinizi popüler diyetler içinde bulur, yalnızca sebze ve meyve tüketmeye başlarsınız. Anoreksiya en sevdiğiniz yiyeceklerin bazılarından korkmanıza neden olur, üstelik dünyanın geri kalanı bu yiyeceklerin sağlıklı olduğunu düşünmesine rağmen. Çilekler artık tam bir zehirdir ve fıstık ezmesine dokunamazsınız bile.
Her şey korkutucu olmaya başlar ve geriye hiçbir şey kalmayana kadar kısarsınız. Neredeyse yok olana kadar kendinizi açlığa mahkum edersiniz. Kemikleriniz ve organlarınızla hâlâ hayattasınızdır ama ruhunuz ve kalbiniz ölüdür. Dünya üzerinde varsınızdır ama aslında yaşamıyorsunuzdur.
Yeme bozuklukları kronik yorgunluğa sebep olur. Geceleri iflahınız kesilene kadar spor salonundan çıkmazsınız, bir de sabah erkenden kalkıp okul öncesi koşarsınız. Kaslarınız eridiği için ağrıdan duramazsınız ama yine de zorlamaya devam edersiniz. Sürekli bedeninizi ölçersiniz. Ellerinizi belinize sardığınızda birbiriyle kavuşur, bunun diğerleri için sağlıksız bir durum olduğunu bilseniz de sizin için normaldir çünkü açlıkla ceza çekmeyi hak ediyorsunuzdur ve mükemmel olmak zorundasınızdır. Arkadaşlarınız arasından ya da aileden birinin öğün atladığı olursa onlara beslenmenin hayatımızdaki önemli yerini anlatmaya başlarsınız ama bu öğütler sizin için değildir çünkü siz dünya üzerinde benzeri olmayan bir varlıksınızdır ve bir kahve, bir de suyla yaşarsınız.
Etrafımdakiler anoreksik olmak istediklerini söylediğinde bu hastalığın diğer yönünü görmeyi başaramıyorlar. Ne kadar acı verdiğini, yalnız bıraktığını ve korkuttuğunu. Anoreksiya, siz bir kurabiyeye daha “Hayır” derken ve sıfır beden kotlar giyerken arkadaşlarla gülüp eğlenmek değildir. Anoreksiya, mükemmel bir hayatı olan, herkesin sevdiği, mutlu neşeli kız değildir.
Korkunçtur. Anoreksiya ölmektir.
Bir dahaki sefere birine bakıp onunki gibi bir vücuda sahip olmayı istediğinizde iyice düşünün. O kişinin zihninden neler geçiyor, yalnız kaldığında neler yaşıyor bilemezsiniz. Ona baktığınızda kendiniz için istediğiniz her şeye sahip birini görüyor olabilirsiniz ama yeme bozuklukları çoğu yönüyle karanlıkta kalmayı başarır.
Bunları anlayış beklediğim ya da dikkat çekmek istediğim için yazmadım. İncecik olmayı çekici kılan, küçüklüğümüzden itibaren değerimizin bedenlerimizle ölçüldüğünü öğreten bir kültürde yaşadığımız için yazdım. Bakın ne diyorum: Siz bedenlerinizden çok daha fazlasısınız. Bir rakam ya da ölçü değilsiniz. Hayatlarınız tartıdaki rakamlar, ders notlarınız, aldığınız kaloriler ya da son fotoğrafınızın Instagram’da aldığı beğeni sayısı olamaz.
Siz en sevdiğiniz kitapsınız; en iyi arkadaşlarınızla sabaha karşı kahve içerken yaşadığınız anlarsınız. Kedilere olan sevginiz ve yoğun bakım ünitelerindeki bebeklere yardım etme arzunuz –bu sizsiniz. Maneviyat için çıktığınız yolculuklar, gençlerle geçirdiğiniz vakitlersiniz. Biyolojiye olan merakınız ve matematiğe olan ilginizsiniz. Etrafınızdakilere yaydığınız ışıksınız. Dünyaya verdiğiniz umut ve neşesiniz. Siz güçlüsünüz. Cesursunuz. Seviliyorsunuz. Siz değerlisiniz. Bedeninizden çok çok daha fazlasısınız.
Siz ruhunuz, kalbiniz ve zihninizle sizsiniz ve çok sevilmeyi, çok gülmeyi, bir sürü macerayı hak ediyorsunuz.
Yukarıdaki cümleler anoreksiyanın gerçekliğini yeniden yüzüme çarptı. Yazıyı okuduktan sonra kendi kendime şöyle dediğimi hatırlıyorum: İnsan onun ağırlığı altında eziliyor…
Empty’yi uzun zaman önce seyretmiş ve çok etkilenmiştim. Bu kısa filmi izleyebilirsiniz…
Ayrıca film üzerine yazdığım aşağıdaki yazıya da göz atabilirsiniz.
Empty kadar etkileyici bir diğer film ise In My Mind: Anorexia.
İlginizi çekebilir: Değişimin başlangıç noktası: Kendiniz olma alışkanlığını kırmak