X

Anoreksiya nervozanın altında bir ses daha var: Duyun onu

Kaybolmuşluk hissi. Ya da boynumdan ipler geçirilmişken bedenimin boşlukta salınması gibi mi desem? Kuraklıktan çatlamış toprak misali parça parça mıyım? Bedenim ruhuma, ruhum bedenime sesini duyuramıyor nicedir. “Ben” olmak ne demekti? Benlik. Kendi sesim nerede? Hastalıklı bir sesin altında kaybolan, senelerdir yeniden duymaya çalıştığım, özlediğim, özlenen gerçek sesim.

Anoreksiya nervozanın sesi başta cezbediciydi, kışkırtıcıydı ve haz veriyordu. Her ortamda en azla yetinen kız olmak, irademden ve verdiğim kilolardan dolayı aldığım övgüler ve hayatımın kontrolden çıktığını hissettiğim bir dönemde vücuduma istediğim gibi hükmedebilmek –ah Allah’ım– müthiş keyifliydi. Ama o cezbedici ses gittikçe tehlikeli, kötücül ve hastalıklı olup çıktı. Beni önce iki parçaya böldü sanki. Anoreksik tarafım ve daha makul düşünebilen, iyileşmeye çalışan tarafım. Anoreksiya gücünü her gün biraz daha artırdı; hayalleri olan, seven ve sevilen beni hızla eritmeye başladı.

“İki üç kilo versem daha iyi görünürüm.” Bu düşünce ilk kez 7 yıl önce aklıma düştü. Bundan sonra hızla anoreksiya nervozanın kısır döngüsüne girdim; onun dayattığı kurallar çerçevesinde yaşadım, hayati risk yaratacak boyutta kilo verdim, sağlığım bozuldu, “korkulu yiyecekler” listem uzadı da uzadı, öyle ki bir tam elmayı bile kendime çok görür oldum. Kaygılarım arttı. Beynim sanki en büyük düşmanım olup çıktı.

Anoreksiya için hiçbir zaman yeterince hasta olmayacağımı ve onun ancak beni bu dünyadan sildiğinde duracağını fark ettiğimde –hemen hemen iki yıl önce– “İyileşeceğim artık” dedim. Ama yeme bozukluklarından iyileşmek için girilen yol o kadar engebeliymiş, ayağınıza o kadar çok taş takılıyormuş ki… Ben hâlâ durmadan tökezleyip düşüyorum. Senelerdir aç bıraktığım vücudumu da, ruhumu da beslemeyi başaramıyorum (Bu süreci Umut Servisi’nde 3 Gün 3 Gece ve İki Ay Dahaadlı yazılarımda anlattım.)

Ama henüz.

Anoreksik tarafım her ne kadar beni hayattan koparmaya çalışsa da cılız sesim “Hayata tutun,” diyor. Ve ben onu dinlemek istiyorum.

Hastalığımı kabul ettiğimden bu yana genelde yeme bozuklukları, ama özellikle kısıtlayıcı tipteki anoreksiya nervoza üzerine bıkmadan usanmadan okudum, izledim, araştırdım. Asıl mesleğimin, yani çevirmen olmanın da avantajını kullanarak, çoğu İngilizce olan bu kaynaklardan çeviriler yapmaya, özetler çıkarmaya başladım. Sesimi yeniden duyabilmek için çırpınışlar… Yetmedi, kendi deneyimlerim ve hislerim de cümlelere dökülmeye başladı. Hepsi paylaşabilme ihtiyacındanmış. Yazarak paylaşmak ve paylaştıkça kendime karşı daha dürüst olup aslında “Yalnız değiliz,” diyebilmek için.

Anoreksiyadan iyileşme sürecini sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarından ve YouTube videolarından takip ettiğim ve ilham aldığım Hanne Arts’la yazışmaya da yine aynı zamanda başladım. Bu hastalıkla ve iyileşme süreciyle ilgili birkaç soru hazırlasam cevaplar mıydı acaba? Nasıl başlamıştı hastalığı? Onu iyileşme mücadelesine bu kadar canla başla iten ne olmuştu? Kafasındaki anoreksik sesi nasıl susturmuştu? Cevaplarını Türkçeye çevirip röportaj haline getirsem birçok insanın ulaşabileceği bir platformda yayımlatma şansım olur muydu? Yeme bozukluklarının günümüz toplumlarında gittikçe tehlikeli olmaya başladığı gerçeğini duyurmaya kimler yardım ederdi?

Uplifers.com’a hikâyemden ve hazırladığım röportajdan bahsettiğim bir e-posta yazmaya karar verdim. Yeme bozukluklarıyla mücadele edenlerin sesini duyurmaya aracı olacaklardı. Röportaj Uplifers.com’da yayımlanacaktı. Dahası, istersem yazılarımı buradan duyurmaya devam edebilirdim.

Hanne’yle röportajımız bundan iki hafta önce yayımlandı. Şu an okuduğunuz yazımda ise Uplifers.com ile yollarımızın kesişmesinden önce neler yaşadığımdan bahsetmek, hislerimi biraz daha duyulur kılmak istedim. Bundan sonra da konuşmaya devam edecek ve paylaşarak kendimizi iyileştirmeye çalışacağız.

Okuma önerileri:

Türkiye Psikiyatri Derneği: Yeme Bozuklukları

Yeme Bozuklukları üzerine İstatistikler

İlginizi çekebilir: Röportaj: Hanne Arts anoreksiya nervozaya karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor

Burcu Uluçay: Sözcüklerle, cümlelerle dahası dille uğraşmayı hep sevdim. Bunun üniversitede mütercim tercümanlık okumamda önemli bir payı oldu. 2012’de Marmara Üniversitesi’nden mezun olduğumda bir sene kadar çeşitli alanlarda çevirmenlik yaptım. “Şirket-bazlı” çevirmenliğin pek bana göre olmadığını anlayınca daha “naif” bir yönü olan yayıncılık dünyasına yöneldim. Fakat The University of Westminster’da Cultural and Critical Studies (Kültürel Çalışmalar) yüksek lisans programını burslu okuma şansı kapımı çalınca –pırrr– Londra’ya uçtum. 2014’te elimde afili diplomamla yurda döndüm. Ama yalnız değildim: Ben ve anoreksiya nervoza birlikte gelmiştik! Londra’ya gitmeden de ufak ufak “yoldayım” dese de pek aldırış etmediğim bu yeme bozukluğu artık sağlığım başta olmak üzere tüm hayatımı etkiliyordu ve kendisini yenmek için halen mücadele veriyorum. Bir taraftan asıl mesleğimi yani çevirmenlik ve editörlük çalışmalarımı sürdürsem de altı aydan uzun bir zamandır tam zamanlı işim buymuş gibi anoreksiya nervozadan iyileşmeye çalışıyorum. Yeme bozukluklarının nedenlerini, tedavi yollarını, iyileşen hastaların öykülerini ve güncel araştırmaları didik didik edip okumaya başladığımda tüm isteğim kendimi bu azaptan kurtarmaktı. Fakat zamanla yeme bozuklukları hakkında Türkçe yazılmış kaynakların İngilizcedekilere göre yetersiz kaldığını gördüm. Üzücü değil mi sizce de? Hele de yeme bozuklukları dünyanın hemen her yerinde bütün yaş grupları için gittikçe tehlikeli bir hal alırken. Tabii bir de yeme bozukluğu yaşayan kişilerin ailelerini, yakınlarını, arkadaşlarını düşünmek lazım. Sevdiklerine yardımcı olmak için daha güvenilir ve güncel içeriklere ulaşsalar ne güzel olur! Böylece önce kendi ailem ve yakınlarım için okuduklarıma dayanarak çeviriler ve derlemeler yapmaya başladım. TEDTalks’ta yeme bozuklukları, kaygı bozukluğu, yoga ve meditasyon gibi konularda ilham verici konuşmalar olduğunu biliyordum çünkü hemen hepsini izlemiş/dinlemiştim. Aralarında Türkçe altyazı çevirisi olmayanlar vardı. TEDTalks’un gönüllü çevirmenler projesine dâhil olup çeviriler yaptım. Sonra blog açma fikri geldi. Blogumda hem yabancı kaynaklardan edindiğim bilgileri hem de kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım içerikleri paylaşmaya başladım. Yazdıkça yazdıkça anladım ki paylaşmak ihtiyacım varmış. İtiraf etmek. Yeme bozukluklarının ciddi bir zihinsel rahatsızlık olduğunu, dahası bunu bizim “seçmediğimizi” bilin demek. Böyle böyle Uplifers’la yollarımız keşişti. Yeme bozuklukları hakkında yerleşmiş yanlış düşünceleri değiştirmek için buradaki birlikteliğimizden aldığımız güç önemli bir adım olsun. Yeme bozukluklarının zihnimize işkence eden kötücül sesine birlikte “dur” diyebileceğimize inanıyorum! Bana buradan ulaşabilirsiniz: burcu.ulucay@yahoo.com Bloguma göz atmak isterseniz: https://sahteseslereelveda.wordpress.com/

Geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenmek isteyenlere: Fine Life Fermente Kajulu İçecek

Son yıllarda sağlıklı beslenme ve bilinçli tüketim alışkanlıklarının, daha önce hiç olmadığı kadar ilgi gördüğü kesin. Veganlık, vejetaryenlik, fleksitaryen gibi bitki bazlı beslenme türleri, sadece etik ve çevresel nedenlerle değil, aynı zamanda bütüncül sağlık açısından sunduğu çeşitli faydalar nedeniyle de dünya genelinde hızla yayılmaya devam ediyor. Bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına yönelik talepler hızla artarken çok sayıda bitki bazlı ürün de raflardaki yerini alıyor. Özellikle süt ürünlerine alternatif arayanlar için çok sayıda ürün piyasaya sürülüyor. Bu konuda öncü isimlerden biri olan Metro Türkiye de “Sofrada herkese yer var!” mottosuyla tüketicilerin ihtiyaçlarına, yenilikçi ürünlerle cevap veriyor.



Raflarında 400’den fazla bitki bazlı ürün sunan Metro Türkiye, geleneksel lezzetlerden vazgeçmeden bitki bazlı beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın en leziz yollarını sunuyor. Ve güzel haber; Türk mutfağının favori içeceklerinden ayrana bitki bazlı alternatif sağlıyor: Fine Life Fermente Kajulu İçecek.

Lezzetli, vegan, fermente: Ayrana bitki bazlı alternatif

Herkes için sağlıklı beslenme ve sürdürülebilirlik anlayışıyla hareket eden Metro Türkiye, beslenme trendlerine ve değişen tüketici taleplerine verdiği önemle Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i raflara getiriyor. Geleneksel lezzetimiz ayrana bitki bazlı bir alternatif olarak öne çıkan Fine Life Fermente Kajulu İçecek, bitki bazlı beslenme alışkanlıklarını benimseyen ya da benimsemek isteyen herkesin beğenisine sunuluyor.

Metro Türkiye raflarında yerini almaya başlayan bu yenilikçi ürün, %27 oranında kaju fıstığı, tuz ve çeşitli probiyotikler içeriyor. Bunun yanı sıra katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermemesiyle de dikkat çeken Fine Life Fermente Kajulu İçecek, hem bitki bazlı ürünleri tercih edenlerin hem de laktoz tüketmemeye önem verenlerin favorisi olmaya aday. Ayran alternatifi olarak soğuk tüketilebilen bu ürün, 250 ml’lik cam ambalajlarda satışa sunuluyor. Vlabel etiketiyle otel ve restoran gibi yeme içme işletmelerinde rahatça kullanılabilecek Fine Life Fermente Kajulu İçecek, menülere yeni vegan bir alternatif getirirken, müşteri memnuniyetini de artırma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıllarda süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler sunmuş olan Metro Türkiye, Metro Chef Veggie Bademli ve Fındıklı içecekler ile yoğurda alternatif Metro Chef Veggie Fermente Süzme Kaju’yu ve Metro Chef Veggie Meze Serisi’ni tüketicilerle buluşturmuştu. Bu yıl ise Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden ayrana bitki bazlı bir alternatif getirerek hem sağlıklı hem de yenilikçi bir seçeneği yani Fine Life Fermente Kajulu İçecek’i tüketicilerle buluşturuyor.

Elbette Metro Türkiye’nin raflara taşıdığı yenilikçi ürünler sadece süt ve yoğurt gibi hayvansal gıdalara bitki bazlı alternatifler ile sınırlı değil. Çok daha fazlası, raflarda çoktan yerini aldı.

Bitki bazlı geniş ürün yelpazesi: 400’den fazla çeşit



Metro Türkiye’nin raflarındaki vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; falafel çeşitlerinden pizzaya, ranch sostan çamaşır yumuşatıcısına kadar 50’ye yakın çeşitte gıda ve gıda dışı bitki bazlı ürün sunuyor. Eğer tüm bu ürünleri ve çok daha fazlasını incelemek isterseniz hemen tıklayıpvegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine;vegan ürün yelpazesi içerisinde bitkisel bazlı hamburger ekmekten köfteye, mayonezden çikolataya çok sayıda çeşit bulunuyor. Üstelik gıda dışı vegan ürünlerin de sayısı oldukça fazla. Vegan yumuşatıcı, şampuan, sabun, hatta yağ çözücü bile bu geniş yelpazede yer alıyor. Dahası, Metro markalı ürün portföyünü de yenilikçi çeşitlerle sürekli genişleten Metro Türkiye, kendi markaları altında içli köfteden lahmacuna paçanga böreğinden haydari, havuç tarator gibi meze seçeneklerine; Metro Türkiye’nin Bitki Bazlı & Vegan Katalogu’nu keşfedebilirsiniz.

Temel gıdadan temizlik ürünlerine, kişisel bakımdan atıştırmalıklara aradığınız her şeyi bulabileceğiniz Metro Türkiye ile sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam tarzına ulaşmak artık çok daha kolay.

*Bu yazı Metro Türkiye katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlginizi çekebilir: Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’nin zengin vegan ürün yelpazesini keşfedinVegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’Vegan beslenenlere müjde: Metro Türkiye’

 

İlgili Makale