Zaman nasıl da hızlı akıyor değil mi? Sizlerle buluşmayalı dahası kendimi de dinlemeyeli epey bir zaman geçmiş.
Bu geçen süre zarfında ben ve hayatım da yerinde saymadı elbette. Büyük kararlar almaya yakınken bıraktığım yazma eylemime bu kararları gerçekleştirmiş ve bambaşka dönüşümlere girmiş bir Pınar olarak yazıyorum şimdilerde.
Derdimi, hüznümü, sevincimi en iyi klavye vasıtasıyla anlatabilen ben yine en bildiğim şeyi yapıp yazarak hafifleyeceğim sizlere de umut olmak adına.
Geçtiğimiz yıllardaki yazılarıma bakıyorum da çaresiz bir umut ışığı aradığım zamanlarmış o yıllar. O ışığın hep içimde olduğunu bilerek yol aldım aslında hep. Kimseden medet ummadan ama yanımda yol almak isteyen eşlikçilerimi de göz ardı etmeden, tek başınalığımla barıştım en önce. Bunun şu yazım bunun en güzel ispatıdır, bana göre: Hoş geldin yeni yaşım: Yolun yarısı, aslında yolun başı olabilir mi?
Sonra üzerinden epey bir zaman ve hikaye geçti elbette ama ben ne zaman bugünüme şükür etsem en önce o balkonda yazdığım bu yazıyı anımsıyorum boğazımda bir düğümle. Yıllar aktı geçti bu yazının üzerinden… Orada yalnız olduğundan çok emin, hayatını tek başına tamamlayacağını düşünen o güçlü ama tek kıza sarılıyorum en önce. Başını okşuyorum bak gördün mü diyorum.. hepsi geçti… Şöyle demiştim o yazımda;
“…varsın bu yer kürede tek gezeyim. İçimden taşan sevgiyi sadece kendime vereyim. Kendi saçımı okşayıp, kendime şefkat vereyim. Çoğalmayayım. Çoklara karışıp ruhumun katmanlarını çoğaltayım…”
Bu çoğalmayayım kelimesini yazarken içim öyle acımış öyle acımıştı ki… Bir gün gelip içimde bambaşka minik kelebeklerle bu yazıyı yazacağımı düşünmeden, sarıp sarmalamıştım kendimi tüm şefkatimle. Evet bu kadar yol almışken artık sizlerle paylaşma vakti geldi sevgili okuyucu…
Hayatımın en karanlık anında bana uzanan bir şefkat eline izin verdim ben. Tüm hayatımı değiştirme pahasına inandım bana uzana o ele. Bıraktım kendimi bana verdiği huzur rüzgarına.
Şimdilerde ise içimde büyümekte olan ikimizden bir parça ile iki kişi yazıyorum size bu yazıyı. İçimden taşan sevgiyi artık kendime ve bizden bir parça olan miniğime vermek için gün sayarken, bir yandan da kendi çocukluğumu düşünüyorum. Ne kadar çok sancılı geçti dediğim zamanlarım olmuş… Kim bilir annemi ne kadar çok üzmüşümdür diye düşünürken yakalıyorum kendimi şimdilerde.
Bir canlıdan sorumlu olmak, onu iliklerine kadar anlamak, onun için endişe etmek ne zormuş demek. Üstelik ben henüz anne olmaya adayken bunları hissediyorsam, inşallah en kısa zamanda bebeğimle kavuşunca neler hissedeceğimi tahmin bile edemiyorum.
Annemin ve sanırım tüm annelerin hepimize klişe gelen bir lafı vardır ya “anne olunca anlarsın” sırf bu cümle yüzünden bile annemle ne çok tartıştığımı hatırlıyor ve utanıyorum. Evet, annecim ne zormuş anne olmak. Ne zormuş insanın sürekli elinin kalbinde gezmesi daha şimdiden fark ediyorum.
Hayat işte böyle… Karşımıza çıkan her bir yeni durum bize bambaşka yanlarımızı gösteriyor. Yalnızlığımızla sınanırken bir anda sevgi dolu kalabalıkların içinde buluveriyoruz kendimizi… Bu sefer de buna adapte olmaya çalışırken yepyeni bir kimliğimizle tanışıveriyoruz.
Hayat nedir derseniz; iyi geçinmeye gönlü olma hali derim sizlere. Kendimizle, etrafımızdakilerle ve dahası başımıza gelen ve gelecek olan her şey ile iyi geçinmeye niyet etme hali diyebiliriz.
Ben bugüne kadar geldiğim yolda tarafımı hep iyi geçinmekten yana kullandım. En dipsiz karanlıklarımda bile hep bir ışık aradım durdum.
Sen sevgili okuyucu sen de benim gibi bir karanlıktan geçiyorsan eğer, çevir kafanı derin mavilere al güzel bir nefes ve şükret içini sıkan her neyse ona. Bil ki geçiyor, geçecek. Sen sadece inanmasını bil.
Ve sen sevgili annem, ben zamanında sen bana deyince ne demek istediğini anlamamıştım ama şimdilerde derinden anlıyorum. İyi ki de anlıyorum.
Başta benim canım annem olmak üzere tüm annelere ve anne adaylarına demek istediğim o dur ki; anne olunca anlayacağız. Anne olunca bileceğiz canımızdan bir parçanın üzülmesinin bizi nasıl üzdüğünü… Ama o zamana kadar sen sevgili okuyucu bil yaşadığın her anın kıymetini, izin ver şuan her ne üzüyorsa seni… Geçmeyecek sandığın her şey öyle veya böyle geçiyor emin ol.
Zaman akıp geçtiğinde, karşına çıkan dev dalgalarla boğuşurken o dalganın seni nereye sürükleyeceğini bilemezsin. En olmaz dediğimiz anlarda çıkıveriyor o ışık karşımıza. Yeter ki, sabret.
Bırak aksın yollar, olması gerekene varsın. Umut hep var sadece sen hazır olduğunda seni bulacak unutma.
Sevgimle
İlginizi çekebilir: Müziğin iyileştirici gücüyle şifalanmak ister misiniz?