Herkes anlaşılmak ister. Bu, insanların en temel ihtiyaçlarından birisidir. Anlaşılmak da en az yeme, içme, barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlar kadar önemli ve en temel psikolojik ihtiyaçlardandır. Anlaşılmak… İçinde bulunulan durumun, yaşanan hislerin, altında ezilen duyguların, çekilen acının ya da yaşanan mutluluğun diğer insanlar tarafından anlaşılması… Herkes bunu ister. İnsan, özellikle de en yakınları tarafından anlaşılmak ister.
Bazen bir kitap ya da bir film karakterinin bizdeki yeri bambaşka olur. Onunla bir bağ kurarız. Çünkü her nasılsa o bizi anlamıştır. “İşte ben de tam da bunu diyorum!” dedirtmiştir bize. Bize ayna tutmuştur. Bize neyi neden yaptığımızı, ne hissettiğimizi ve en önemlisi de yalnız olmadığımızı, normal olduğumuzu anlatmış, göstermiştir. Anlaşılmak bu kadar kolaydır aslında ama aynı zamanda bir o kadar da zordur.
İnsanın anlaşılma ihtiyacı her zaman karşılanmaz. İşte bu noktada bazı problemler ortaya çıkar. Özellikle de uzun süre kimse tarafından anlaşılmama hissi yoğun bir şekilde hissedildiğinde ciddi sonuçlar doğar. Anlaşılmamak bazen çok basit ya da önemsiz bir şeymiş gibi algılanabilir. Ama aslında pek çok psikolojik sorunun temelinde bu yatar: Anlaşılmamış olmak.
Anlamak hak vermek değildir.
Öncelikle anlaşılmakla ilgili şu hataya düşmemek gerekiyor: Anlamak, hak vermek değildir. Anlaşılmama duygusu bazen anlamakla hak vermenin birbirine karıştırılmasından kaynaklanır. Eğer karşımızdaki kişi bize hak vermiyorsa bizi anlamadığı sonucunu çıkarabiliriz. Ama bu oldukça yanlış bir çıkarım olur. Çünkü birine hak vermesek de, yaptığını doğru bulmasak da, neyi neden yaptığını, ne hissettiğini anlayabiliriz. Çünkü anlamak için o kişiyle aynı fikirde olmak zorunda değiliz.
Biri bir suç işlemişse, örneğin hırsızlık yapmışsa, ona hak vermeyebiliriz. Bu oldukça normaldir. Bize göre hırsızlık yerine, belki farklı bir yol da bulunabilirdi. Ancak yine de o kişiyi anlayabiliriz. Onu bu noktaya getiren şartları, yaşadığı duyguları, içinde bulunduğu durumu anlayabiliriz. Çünkü davranışına hak vermememiz onu anlamamıza engel değil. Bu ayrım fark edildiğinde birçok olaya ve kişiye bakış açımız da aynı şekilde değişecektir. Bizi anlamadığını düşündüğümüz birçok kişinin aslında davranışımıza, söylediğimiz söze hak vermese de, bizi bir noktada anladığını fark ederiz. Yani biz de onu anlarız.
Anlaşılmak neden bu kadar önemli?
Birini kabul etmek demek, onun duygu ve düşüncelerini görmek, onları kabul etmek anlamına gelir, ve insanlar duygu ve düşünceleriyle var olurlar. Bu nedenle bunların kabul edilmemesi bir bakıma o kişinin görülmediği, kabul edilemediği anlamına gelir.
Anlaşılmak önemlidir. Çünkü insana güven verir. Diğer insanlardan farklı olmadığının, o grubun bir parçası olduğunun bir kanıtıdır. Bu da diğer temel ihtiyaçlardan olan kabul edilme ve bir gruba ait olma ihtiyaçlarını karşılar. Kişiye yalnız olmadığı hissini verir, onu güçlendirir. Ancak bu ihtiyaç karşılanmamaya başlandığında kabul edilme ve ait olma ihtiyaçları da karşılanmaz ve kişiye güç veren kaynaklar ortadan kalkmaya başlar.
Anlaşılmamak bazen olduğundan çok daha zordur. Çünkü bazı durumlarda anlaşılmamak reddedilmek anlamına gelir. Reddedilmek de yalnızlığı getirir. Bundan sonra kişi, bu yalnızlığı ortadan kaldırmak için ya daha çok çabalar ya da inancını kaybedip kendi kabuğuna çekilir. Hangisi olursa olsun sonuç yalnızlık hissidir. Bu da üstesinden gelmesi zor bir duygudur. En önemlisi de her şeyden önce kişi kendisinden şüphe etmeye başlar. Kendine olan inancı kırılır.
Bu sorunların önüne geçebilmek için başkalarının bizi anlamasını beklemektense bizim kendimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, ihtiyaçlarımızı anlatmamız gerekir. Bazen onlara yardım etmemiz gerekir. Bazen de bütün bu zor durumun, yaşanan sorunların kaynağı, kendimizi yanlış kişiye anlatmaya çalışmamızdır. Biz kendimizi ne kadar açık, ne kadar net, ne kadar doğru anlatsak da, doğru kişiye anlatmıyorsak sonuç bizden bağımsız olarak hüsran olur. İşte bu noktada kendimizi sorgulamayı bırakmalıyız.
İlginizi çekebilir: İlişkilerde sınır koymanın önemi: Çift olmak, kendinden vazgeçmek değildir