Anlamlı ve iyi bir yaşamın sırrı: Kişisel iyi oluş
Kişisel iyi oluşumuz yaşamımızı iyi sürdürmek ve yaşamımızı anlamlı kılmak adına farkına varmamız gereken bir kavramdır. Kişisel iyi oluş, yaşamı nasıl değerlendirdiğimiz ile ilgilidir. Yaşamımıza dair iyi ve kötü olan her şeyle birlikte bir değerlendirmeyi içerir. Ebeveynlerimizin tutumlarını nasıl algıladığımız, inançlarımız, aldığımız sorumluluklar ve dışa dönük olmamız, iyimser ve umutlu olmamız ile özsaygımız, duygusal dengemiz, sosyoekonomik durumumuzu nasıl algıladığımız gibi hususlar kişisel iyi oluşumuza etki etmektedir.
Yapılan bazı çalışmalar genetik geçişlerin mutluluğumuzun üzerinde nerdeyse %50 oranında etki yarattığını savunmaktadır. Tabii eğer biz günlük yaşam kalitemiz ve olumlu düşüncelerimiz ile bunu sağlayabiliyorsak… Kişisel iyi oluşumuzun hangi noktada olduğunu anlamaya çalışırken aslında kendimizi hem mental ve duygusal iyi oluş hem de bilişsel değerlendirmeler açısından sorgulayarak genel yaşam doyumumuzu irdelemeliyiz.
Eysenk’e göre kişisel iyi oluş kişilik yapımız ile ilişkilidir. Kişiler, yüksek nörotisizm (stres yaratan olay ya da durumlara olumsuz, anksiyete özellikli tepki verme eğilimi) seviyesine sahip ise daha fazla olumsuz duyguya ve düşük kişisel iyi oluşa sahiptir, nörotisizm seviyesi düşük görülüyor ise daha sakin ve mutlu bir yaşamdan bahsedebiliriz. Yaş faktörünün nasıl bir etki yarattığını biraz araştırdığımızda ise kişisel iyi oluştaki yükselişleri 50’li yaşlarla birlikte görmekteyiz.
Hatta kişisel iyi oluşun zirve yaptığı yaş 65 olarak ifade edilmektedir. Bunun sebebi de yaş almayla birlikte kişinin kendini güçlü ve zayıf yanlarıyla kabul ettiği ve daha anlaşılır beklentiler içinde olduğu, oysa ki daha genç yaştaki kişilerin beklentilerinin yüksek olması sebebiyle kişisel iyi oluş seviyelerinin daha düşük olduğu şeklinde açıklanmaktadır.
Ancak bu zirve noktası 65 yaş itibarıyla eğer iyi yaşam koşulları sağlanamamışsa düşüş eğilimine geçmektedir. Kadın ve erkeklerin sosyal rollerinin daha farklı olması sebebiyle de kişisel iyi oluş seviyelerinin kadınlarda daha düşük olduğu bilinmektedir. Aslında bu biraz da kadınların depresyon seviyelerinin de erkeklerden daha yüksek çıkması ile ilintilidir. Bununla birlikte durumu bir de şu açıdan değerlendirmekte fayda var.
Kadınların sorumluluklarının daha yüksek olması, kişilerarası ilişkileri daha iyi yönetmeleri vs. gibi durumlar çoğu kadını daha güçlü kılmakta olup “yaşam için, bir diğeri için nasıl daha iyi ayakta kalabilirim” düşüncesine getirmekte ve psikolojik sağlamlığını sağlamaktadır. Burada belki de kişisel başarı ve yaşam doyumu kısmının eksik kaldığını söyleyebiliriz. Şunu da söylemek gerekir ki; kişisel iyi oluş mu diğer faktörlere, yoksa diğer faktörler mi kişisel iyi oluşa etki etmektedir, bu çok netleşmiş bir durum değildir.
Öte yandan adaptasyon ve alışma süreçlerini olması gerektiği yaşayan kişilerin olan olaylardan etkilenmeleri kısa sürmekte olup bu durum, kişinin kişisel iyi oluşuna pozitif etki etmektedir. Tabii bu olay ya da durumun şiddetine göre değişmekle birlikte genelde günlük yaşananların etkisi ertesi gün azalmaktadır ve en şiddetli olanlarının etkisi de 3 aydan kısa sürede geçmektedir.
Fakat burada kilit nokta kişinin değişen koşullara ne kadar zaman içinde uyum sağladığı ve toparlandığıdır. Güzel ve mutlu, tatmin olunan bir yaşamı kim istemez ki? Bunun için yaşamımızı her yönüyle değerlendirebilmemiz; kişisel iyi oluşumuzun hangi noktada olduğunun farkına varmamız önemlidir. Bunu yapabilmek beklentilerimizi netleştirmemizi, eksik ya da zayıf yönlerimizi görmemizle birlikte aslında başardıklarımız ve mutlu olduklarımızın farkına varmamızı, tatmin olduğumuz ya da olmadığımız noktaları belirlememizi sağlayacaktır.
İlginizi çekebilir: Yaşamımızı belirleyen temalar: Yaşam gücünüz hangi temanın etkisi altında?