X

Detaylı rehber: Kaygı bozukluğu, belirtileri, nedenleri, tedavisi

Anksiyete bozukluğu ya da diğer adıyla kaygı bozukluğu günümüzün en sık görülen, en merak edilen ve bireylerin terapiye başvurma sebeplerinin başında gelen psikolojik rahatsızlıklardan biri. Sizler için anksiyete bozukluğu nedir, anksiyete bozukluğuna sebep olan faktörler, anksiyete bozukluğunun belirtileri, anksiyete bozukluğu çeşitleri, depresyon ve anksiyete ilişkisi, anksiyete bozukluğunu tedavi etmek için kullanılan terapi yaklaşımları ve anksiyete belirtilerini önlemek için yaşam tarzınızda yapabileceğiniz değişiklikleri derlediğimiz kapsamlı yazımızda anksiyeteye dair tüm sorularınıza cevap bulabileceğinizi umuyoruz.

Anksiyete (kaygı bozukluğu) nedir?

Genel anksiyete bozukluğuna sahip insanlar, gün içerisinde defalarca kez kaygı duygusuyla karşı karşıya kalabilirler.

Anksiyete bozukluğu ya da diğer adıyla kaygı bozukluğu, bireyin normalde hissettiği kaygı duygusundan çok daha fazlasını yaşama durumudur. Kaygı duygusu aslında gündelik hayatın olağan bir parçası ve her insanın kaygı duyduğu durumlar olması oldukça normal. Ancak bazı kaygılar kişiyi yoğun strese altında bırakır ve gündelik yaşamını olumsuz etkilemeye başlar. O zaman kişide Yaygın Kaygı Bozukluğu olduğundan söz edilebilir. Anksiyete (kaygı) bozukluğu, günlük hayatta kendinizi nedensiz ve engelleyemediğiniz bir şekilde sürekli sinirli, gergin, huzursuz ve sıkıntılı hissetmenize neden olur. Genel anksiyete bozukluğuna sahip insanlar, bir tehdit unsuru olması gerekmeksizin, herhangi bir konudan dolayı gün içerisinde defalarca kez kaygı duygusuyla karşı karşıya kalabilirler. Yani bu yoğun ve uzun süreli kaygı hali, ortada somut bir sebep olmasa bile kendini gösterebilir. Aşırıya kaçan ve gerçeklikten uzak kaygılı olma hali ve yoğun hissedilen kaygı duygusu kişilerin günlük aktivitelerine ve diğer insanlarla olan ilişkilerine zarar verdiğinde anksiyete bozukluğu olarak adlandırılabilir.

Anksiyete bozukluğunun sebepleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğu (kaygı bozukluğu) tıpkı kalp hastalıkları, diyabet, depresyon ya da kronik streste olduğu gibi genetik, gelişimsel ya da çevresel faktörlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkabiliyor. Anksiyetenin ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerle ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, beynin gelen bilgileri yorumlayan ve iletişim merkezi olarak görülen amigdala bölgesinin kaygı bozukluğunun ortaya çıkmasında etkili olabileceğini gösteriyor. Amigdala bölgesi, kişinin herhangi bir tehlike ya da tehdit durumuyla karşı karşıya kalması durumunda endişe duygusuna kapılarak duruma uygun tepkiler verebilmesini sağlıyor. Amigdala aynı zamanda duyguların hafıza merkezi olarak da adlandırılıyor. Bu nedenle kişinin geçmiş deneyimlerinde endişe duygusu baskınsa, anksiyete bozukluğu geliştirmesi de daha kolay olabiliyor. Anksiyeteye sebep olan risk faktörleri arasında bulunan bazı durumlar;

  • Endişe duymasına sebep olabilecek bir anıyı ya da travmatik bir durumu hatırlamak
  • Kişinin günlük yaşamında stres faktörlerinin çokluğu
  • Kafein, nikotin gibi bağımlılık veren maddelerin aşırı tüketimi
  • Kişinin geçmişinde taciz ya da tecavüz gibi travmaların olması
  • Toplum baskısı ve performans kaygısı
  • Mükemmeliyetçilik
  • Onaylanma isteği

Bu noktada sıradan endişelerle anksiyeteyi birbirinden ayırmak için aralarındaki farklar hakkında bilgi sahibi olmanız faydalı olabilir: Endişe ve anksiyete arasındaki kritik farklar

Anksiyete bozukluğunun belirtileri nelerdir?

Anksiyete bozukluğunun belirtileri fiziksel ve zihinsel olarak ikiye ayrılabilir.

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından psikolojik rahatsızlıkların tanılamasında rehber olarak geliştirilmiş DSM’e (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) göre en az 6 ay süreyle, hemen hemen her gün, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı kaygılanma, kişinin kapıldığı endişe duygusundan kurtulamaması ve kaygı duygusuna aşağıdaki belirtilerden en az üçünün eşlik ediyor olması kişinin anksiyete bozukluğu yaşadığını gösteriyor olabilir. Anksiyete bozukluğunun en sık görülen belirtileri:

  • Huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da endişe
  • Kolay yorulma
  • Düşüncelerini odaklayamama ya da zihnin durmuş gibi olması,
  • Fazla hassasiyet
  • Kas gerginliği
  • Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük çekme, huzursuz ya da dinlendirmeyen uyku)

Anksiyete bozukluğunun belirtileri fiziksel ve zihinsel olarak ikiye ayrılabilir. Zihinsel semptomlara; en kötüsünün olacağına inanmak, para, sağlık, iş ve aile konularında aşırı derecede endişe hissetmek, rahatlayamamak, uykusuzluk gibi belirtiler örnek gösterilebilir. Fiziksel olarak ise sebepsiz yere yorgun hissetmek, baş ağrısı, yüksek tansiyon, terleme, nefes darlığı, sık sık tuvalete gitme ihtiyacı gibi durumlar kişide anksiyete bozukluğu olabileceğinin göstergeleri olabilir. Ayrıca kişinin kendi değerinden şüphe duyması, özgüven eksikliği, durdurulamayan ağlama isteği, başkaları tarafından yapılan yorumları kişisel algılama sonucu oluşan olumsuz duygulara takılıp kalma ve sosyal ortamlardan kaçınma isteği de kaygı bozukluğunun belirtileri arasındadır.

En sık görülen anksiyete bozukluğu belirtileri

Uyku problemleri, anksiyete bozukluklarının sık görülen belirtilerinden biridir.

Genel anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, panik atak, panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve sosyal fobi başta olmak üzere bazı fobi çeşitleri en sık görülen anksiyete türleri arasındadır. Bu anksiyete bozukluklarının tamamında en sık görülen ortak belirtiler şu şekilde listelenebilir:

  • Aşırı endişe duymak
  • Sürekli tedirgin olmak
  • Huzursuzluk
  • Tükenmişlik
  • Odaklanmada zorluk
  • Sinirli olmak
  • Kaslarda gerginlik
  • Uykuya dalamamak
  • Panik ataklar
  • Sosyal ortamlardan uzak durmak
  • Mantıksız korkular

Depresyon ve anksiyete bozukluğu ilişkisi

Depresyon ve anksiyete birbirinden farklı psikolojik rahatsızlıklar olsa da anksiyete bozukluklarına genelde depresyonun da eşlik ettiği görülür. Bu nedenle bazı kişilerde anksiyete ve depresyon aynı anda ortaya çıkabilir. Benzer şekilde ya da depresyonda olan biri zamanla anksiyete geliştirebileceği gibi anksiyete bozukluğu olan kişilerde bir süre sonra depresyon belirtileri de görülmeye başlayabilir. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin DSM’de belirttiği verilere göre herhangi bir psikolojik rahatsızlığa sahip kişilerin neredeyse yarısının iki ya da daha fazla psikolojik rahatsızlığın belirtilerini taşıyabildiği görülüyor. Yapılan araştırmalar özellikle anksiyete ve depresyona sahip bireylerde bu oranın çok daha yüksek olabileceğini gösteriyor.

Depresyon ve anksiyete bozukluğu arasındaki farklar ve benzerlikler

Depresyon ve anksiyete arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları anlayabilmenin en kolay yolu belirtilerini karşılaştırmak olacaktır. İnternette bulabileceğiniz depresyon ve anksiyete testleri hangi rahatsızlığın belirtilerini taşıdığınıza yardımcı olabileceği gibi bilimsel araştırmalarla standardizasyonu yapılmamış bazı anksiyete testleri ya da depresyon testleri yanlış bilgiler içerebilir ve sizi yanlış yönlendirebilir. Örneğin modunuzun düşük olması, zaman zaman üzgün olmanız ya da yaptığınız şeylerden keyif alamamanız depresyonda olduğunuz anlamı taşımayabilir. Önemli olan bu ruh halinin ne kadar süredir devam ettiği, yoğunluğu ve aşağıdaki belirtilerden kaç tanesini gösterdiğinizdir. Depresif semptomlarınız uzun bir süre devam ediyorsa, haftalardır aynı ruh halinden çıkamamaktan şikayetçiyseniz ve aşağıdaki belirtilerden en az üçünün sizde olduğunu düşünüyorsanız depresyonda olabilirsiniz:

  • Kronik yorgunluk hali
  • Sebepsiz yere ortaya çıkan ve geçmeyen ağrılar ve kramplar
  • İçinden çıkılamayan negatif duygu ve düşünce döngüleri
  • Geleceğe karşı umutsuz, çaresiz ve karamsar hissetmek
  • Sürekli devam eden sinirlilik ve huzursuzluk hali
  • Kişinin kendini değersiz ve önemsiz hissetmesi
  • Bağırsaklar başta olmak üzere mide bulantısı, karın ağrısı, kusma gibi sindirim sistemi problemleri
  • İştahın azalması ya da sürekli yeme isteği, ve buna bağlı kilo alıp verme
  • Enerjinizin sürekli düşük olması
  • Halsiz, bitkin ve tükenmiş hissetmek
  • Odaklanma, hafıza, karar verme gibi zihinsel fonksiyonların yerine getirilmesinde zorlanmak
  • Uyuyamama, fazla uyuma, yorgun uyanma gibi uyku problemleri
  • Kişinin önceden ilgi duyduğu konulara artık ilgi duymaması ve zevk alamaması
  • Ölüm ve intihar düşünceleri ve girişimleri

Anksiyete belirtilerinin bir kısmı da depresyon belirtileriyle benzerlik taşımaktadır. Ancak yine depresyonda da olduğu gibi önemli bir sınav ya da toplantı öncesinde kaygı duygusunun yoğun olması, önemli bir karar almadan önce kişinin kaygı duyması ya da tehlikeyle karşı karşıya kaldığı anlarda endişe duygusunun yoğun hissedilmesi her zaman anksiyete bozukluğununun göstergesi olmayabilir. Depresyona eşlik eden anksiyete bozukluğunun belirtileri;

  • Herhangi bir işi yaparken eskisinden daha kolay yorulmak
  • Odaklanma ve hafıza gibi zihinsel işlevlerde yaşanan zorluklar
  • Kasların gerilmesi ve buna bağlı ağrı ve kramplar
  • Yüksek tansiyon ve kalp ritminde bozulmalar
  • Uyurken dişleri sıkmak
  • Uyku kalitesinin düşük olması (uyuyamama, sürekli uyuma isteği, düzensiz uyku gibi)

Anksiyete bozukluğu çeşitleri nelerdir?

Anksiyete bozukluğu çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir.

Anksiyete bozukluğu çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Anksiyete bozukluğunun en sık görülen türü adından da anlaşılabileceği gibi Yaygın Anksiyete Bozukluğudur. Kapalı yerlerde kalma korkusu olan agorafobi de dahil olmak üzere fobi türlerinin neredeyse tamamı, sosyal anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, takıntılı olma belirtileriyle ortaya çıkan Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve bireyin travmatik bir olay sonrasında geliştirdiği travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) kaygı bozukluğunun en sık görülen türleri arasında bulunuyor. Anksiyete bozukluğunun türleri arasında küçük farklar olmakla birlikte genelde belirtileri ortak özellikler taşıyabiliyor ve anksiyete bozukluğu türlerinin birkaçı ya da tamamı bir arada da görülebiliyor.

1. Yaygın Kaygı Bozukluğu (YKB) nedir, belirtileri nelerdir?

Yaygın Kaygı Bozukluğu kişinin sosyal ilişkiler, meslek ya da akademik yaşam, gelecek ve hayat ile ilgili aşırı sıkıntı, kaygı ve endişe hissetmesi durumu olarak adlandırılabilir. Bireyin kaygılı olma haline kaslarda gerginlik, baş ağrısı, yorgunluk hissi, konsantre olmakta güçlük çekme, hızlı nefes alıp verme, terleme, titreme ya da sık tuvalete çıkma isteği gibi pek çok fiziksel semptom da eşlik edebilir.  Yaygın Kaygı Bozukluğuna sahip kişilerin en belirgin özelliği dünyayı ve çevrelerindeki diğer insanları tehdit unsuru olarak algılamalarıdır. Bulundukları her ortamda tedirgin olan ve çevreden sürekli bir tehlike geleceğini düşünen yaygı anksiyete bozukluğuna sahip bireyler kendilerini bu tehlikelerle baş edemeyecek kadar zayıf gördükleri için sürekli yetersizlik hissiyle de boğuşmak durumunda kalırlar. Her an kötü bir şey olacağını, çevrelerinde olup biten hiçbir şey üzerinde kontrolleri olmadığını düşünerek huzursuz olurlar. Yaygın Kaygı Bozukluğu taşıyan kişiler, kendilerinin ve sevdikleri kişilerin sağlıkları, iş yerinde meydana gelebilecek sorunlar, maddi problemler, gelecekte olacaklar ve ilişkileri ile ilgili konularda sürekli diken üstündedirler. Anksiyete bozukluğu taşıyan kişilerde hakim olan yoğun endişe duygusunun sebebi de kafalarında sürekli dolanıp duran ve bir türlü kurtulamadıkları olumsuz düşünce döngüleridir. Yaygın Kaygı Bozukluğu olan kişilerin kaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri oldukça yoğundur. Kişinin kaygı verici düşünceleri başka bir konuya odaklanmasını engelleyici düzeyde olabilir. Bu da kişinin hem mesleki hem de sosyal ilişkilerindeki verimliliği etkileyerek kişinin günlük yaşantısını önemli ölçüde etkileyebilir.

Yaygın Kaygı Bozukluğu olan kişi kaygı uyandıran durumlardan kaçınır ya da oldukça kontrollü olmaya çalışır. Çevresindeki her şeyi denetlemeye ihtiyaç duyar ve her an güvende olmaya ve korunaklı alanda kalmaya çalışır. Böylece kendini koruduğunu düşünür. Kısa vadede bu his kişiyi rahatlatsa da, uzun vadede kişiye oldukça dar ve kısıtlı bir yaşam alanı kalmasına neden olur.

2. Sosyal Anksiyete Bozukluğu nedir, belirtileri nelerdir?

Topluluk karşısında konuşma, yeni insanlarla tanışma, halka açık alanları kullanma, hatta başkalarının karşısında yemek yemekten endişe duyma ve gergin hissetme durumu sosyal anksiyete bozukluğu olarak adlandırılır. Başkalarının önünde bir şeyler yemek ya da içmek, dikkat odağı olmanızı gerektiren topluluk önü konuşmaları, başka birinin yanında çalışmak ya da yazı yazmak, insanlarla iletişim kurulmasını gerektiren toplantı, parti, düğün gibi organizasyonlarda huzursuz hissetmek, başkalarının yanında telefonla konuşmak gibi sosyal yaşamın gerektirdiği davranışlara ve kurallara uymakta zorluk çekmek sosyal anksiyete bozukluğunun göstergesi olabilir.

Sosyal anksiyete bozukluğu panik bozukluk, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk gibi diğer anksiyete bozukluklarıyla aynı anda ortaya çıkabiliyor. Sosyal anksiyete bozukluğu taşıyan bireylerin birçoğu sosyal ilişkilerinin iyi olmadığının ya da toplum içinde uygun olmayan davranışlar sergilediğinin farkında olmakla birlikte bu farkındalık nedeniyle toplum tarafından dışlanma, kabul görmeme, eleştirilme gibi düşünceler nedeniyle yoğun kaygı yaşayabilir. Sosyal ortamlardan kaçınma, sosyal ortamlara girdiğinde ya da başkalarıyla iletişim kurmasını gerektiren durumlarda ortaya çıkan yoğun kaygı duygusu, karar vemede zorluk, kalp çarpıntısı, terleme ve titreme, yüzün kızarması, kaslarda gerginlik, sindirim sisteminin çalışmasının bozulması gibi belirtiler sosyal anksiyete bozukluğunun en yaygın görülen belirtileri arasındadır.

3. Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) nedir, belirtileri nelerdir?

OKB bazı düşüncelerin, duyguların ve davranışların defalarca tekrar etmesi şeklinde kendini gösterir.

Nörolojik kaynaklı bir kaygı bozukluğu türü olan obsesif kompulsif bozukluk (OKB ya da obsessive compulsive disorder/ OCD), takıntılı düşüncelerin günlük hayatı etkileyecek ve kısıtlayacak hale gelmesi olarak tanımlanabilir. OKB bazı düşüncelerin, duyguların ve davranışların defalarca tekrar etmesi şeklinde kendini gösteren bir psikolojik rahatsızlıktır. OKB’li kişiler genelde bir lambayı açıp kapatmak, kapı çalmak ya da ocağın sönmüş olup olmadığını kontrol etmek gibi sıradan işleri dahi birkaç kez gerçekleştirir ve bunlar tamamlanmadan yapacakları bir sonraki işe başlayamazlar. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) taşıyan insanlarda en sık görülen belirtiler şunlardır:

  • Mikroplara, vücut sıvılarına, çevresel kirlere karşı normalin dışında bir hassasiyet duyma
  • Paronoya seviyesinde gelişen hasta olacağı düşüncesi
  • Kontrolü kaybetme korkusu ve buna bağlı aşırı kontrolcü davranışlar
  • Alışılmadık ve yoğun cinsel dürtüler ve düşünceler taşıma
  • Dini konularda takıntılı düşüncelere sahip olma
  • Yangın ya da hırsızlık gibi insan kaynaklı olabilecek felaketlerle çevresine zarar vereceğinden endişe duyarak fırının söndüğünü ya da kapının kilitlendiğini defalarca kontrol etmek
  • Her şeyin tam ve doğru olduğundan emin olma isteğinin getirdiği mükemmeliyetçilik duygusu

4. Panik Bozukluk ve Panik Atak nedir, belirtileri nelerdir?

Panik atak ve panik bozukluk en sık karşılaşılan anksiyete bozukluklarındandır. Panik atak ve panik bozukluk kişinin herhangi bir tehlikeyle karşılaşması ya da gerçekçi olmayan düşüncelerle kendisini tehlike altında gibi algılaması nedeniyle adrenalin artışı ve nefes alış verişinin düzensizleşmesiyle kendini gösterir. Nefes ya çok hızlı alınıp verilir ya da çok fazla tutulur. Sık nefes alıp verildiğinde, ihtiyaç olmadığı halde alınan aşırı oksijen vücut dengesini geçici olarak bozar. Bu da kalp çarpıntısı, karıncalanma, baş dönmesi gibi fiziksel belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Nefesi tutmak da göğüste ağrı hissi yaratır. Panik esnasındaki bu belirtileri “Kalp krizi geçiriyorum”, “öleceğim”, “bayılacağım”, “kontrolümü kaybedeceğim” gibi düşüncelerle deneyimleyen kişi daha da korkar ve daha düzensiz nefes almaya başlar. Bu kısır döngü panik atağın gerçekleşmesine sebep olur. Panik atak ve Panik bozukluk, hayat kalitesini ciddi derecede bozan ve tedavi edilmediği sürece devam eden psikolojik bir rahatsızlıktır. Panik atak belli bir tetikleyici ile ya da ortada bir tehdit yokken gerçekleşebilir. Bu durumdaki kişi, ne yaşadığını anlamlandıramaz ve tüm dikkatini bedenine yöneltir. Hızlı, kesik ve sık nefes almanın kaçınılmaz sonucu olan bu durum kişi tarafından anlamlandırılamadığından alarm sistemi devreye girer ve panik atak gerçekleşir. Kişi bu durumda kaçmaya ya da yardım aramaya çalışır. Bu korkunç deneyimi tekrar yaşamaktan korkar. Bunu yaşayabileceği durumlardan ve yardım alamayacağı yerlerden kaçınmaya başlayabilir. Panik ataklarıyla başa çıkabilmek için davranış değişiklikleri yaşar. Panik bozukluk belirtileri;

  • Atakların tekrar etmesine yönelik sürekli endişe,
  • Atağın sonucunda başına geleceklerden korkma (ölüm, kalp krizi geçirme, delirme gibi),
  • Ataklardan korunmak için davranışlarını, gittiği yerleri vs. değiştirme,
  • Atak yaşanabilecek ve bu durumda kaçmanın ya da yardım almanın zor olabileceği durum ya da yerlerden uzak durmak

5. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) nedir, belirtileri nelerdir?

Kişinin yaşadığı bir travma sonrasında sürekli travma yaşadığı anları ve deneyimlerini hatırlayarak travma anına geri dönmesi, yaşadığı travmalarla ilgili kabuslar görmesi ve buna bağlı olarak uyku problemleri yaşaması, yaşadığı travma sonrasında zihninde geliştirdiği olumsuz düşüncelerin neden olduğu psikolojik rahatsızlık Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak adlandırılıyor. Sevilen birinin ölümü, aile içi şiddet, yaralanma ya da hastalık, taciz, tecavüz, savaş, araba kazası ya da doğal afet sırasında beden yoğun olarak stres hormonu salgılar. Tehlike anında stres hormonunun bu kadar yoğun salgılanması normal olsa da tehlike durumu atlatıldıktan ve hayat normale döndükten sonra kişinin bedenindeki stres hormonu seviyesinin de bir süre sonra azalması beklenir. Ancak TSSB’de stres hormonu salınımı geçici olarak ortadan kalksa da travmanın hatırlanması durumunda tekrar travmanın yaşandığı andaki kadar yoğun bir stres hormonu salınımı olabilir. Travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri: Rüyalar ya da geriye dönüşler; korku, öfke ve suçluluk gibi negatif hisler; travmanın anılarını önleme refleksi; ve asabiyet ya da uyumada zorluk gibi tepkisel sendromlar.

6. Fobiler ve fobi çeşitleri

Hayvan fobisi, en sık görülen fobi türlerinden biridir.

Fobiler, bir düşüncenin, objenin ya da durumun varlığından kaynaklanan uzun süreli ve mantıksız korkulardır. Korkulan duruma ya da objeye maruz kalmak, ani tepkilere, yoğun strese ya da objeden kaçılmasına neden olabilir. Fobinin yarattığı baskı ve fobiden kaçınmak için sarfedilen çaba, fobisi olan kişinin kişinin becerilerini ve davranışlarını kısıtlayabilir. Bazı fobilere sahip kişiler, fobinin neden olduğu korkunun mantıksız ya da aşırı olduğunun farkında olsalar da, üstesinden gelemeyebilirler. Psikoloji literatüründe tanımlanmış yüzlerce fobi bulunuyor olsa da en sık görülen fobi türleri hayvan fobileri, durumsal fobiler, doğal fobiler, sağlıkla ilgili fobiler olarak sınıflandırılabilir.

Hayvan fobileri: Köpek korkusu, yılan korkusu, fare ya da böcek korkusu vb

Durumsal fobiler: Uçmak, otomobil kullanmak, toplu taşımayla yolculuk yapmak, tünel ya da köprülerden geçmek, kapalı alanda kalma korkusu, asansöre binmek vb.

Doğal fobiler: Fırtına korkusu, yükseklik korkusu, sudan korkmak vb.

Sağlık fobileri: Kan görmek, yara almak, medikal prosedürler, iğne korkusu vb.

Diğer fobiler: Düşme korkusu, yüksek ses korkusu, palyaço korkusu vb.

Anksiyete krizi nasıl geçer, belirtileri nelerdir?

Anksiyete krizi, rahatsız edici bedensel duyumsamalarla ortaya çıkar ve kişinin bu duyumsamaları yanlış yorumlaması sonucunda, bunun tekrar yaşanmasına yönelik sürekli korku hali yaşaması ve tetikte olması anksiyete krizinin kaygı bozukluğunu besleyen sonuçlarından en önemlileridir. Anksiyete krizi geçirmiş olan kişiler bedenlerine gereğinden fazla odaklanmaya başlarlar. Benzer belirtileri hissetmeye başladığındaysa kişi kendisini rahatlatmak için çeşitli yollar geliştirmeye çalışır, doktora gidebilir ya da ilaç kullanabilir. Anksiyete krizi, anksiyete bozukluğu ve panik ataklar çoğu zaman sadece psikolojik danışma ve psikoterapi ile tamamen düzeltilebilen bir rahatsızlıklardır. Sürecin kısır döngüye girmesine sebep olan ve anlaşılması gereken olumsuz otomatik düşünceler ancak bir uzmandan destek alarak kalıcı olarak çözülebilir.

Anksiyete bozukluğu nasıl tedavi edilir?

Meditasyon ve mindfulness çalışmalarıyla şimdiki ana gelmek, anksiyete ile mücadelede yardımcı olabilir.

Anksiyete bozukluğunun tedavisinde en sık kullanılan psikoterapi çeşidi Bilişsel Davranışçı Terapi olmakla birlikte maruz bırakma terapisi (özellikle fobilerle çalışmada) ve çeşitli grup terapileri de kaygı bozukluğuyla başa çıkmada oldukça etkili olabiliyor.

1. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) 

Yaygın kaygı bozukluğunun tedavisinde ve diğer anksiyete bozukluğu türlerinin tedavisinde etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir psikoterapi yaklaşımı olan Bilişsel Davranışçı Terapi‘de amaç, kişinin tehlike ile ilgili oluşturduğu varsayımların, olumsuz düşüncelerin ve felaket senaryolarının üzerinde çalışılarak kaygılarının azaltılması ve daha kontrol edilebilir bir hale getirilmesidir. Davranış düzeyinde ise kişinin sorunlarının üstesinden gelme yeteneği geliştirilir ve stresle başa çıkma becerileri üzerinde çalışılır. Böylece kişinin gündelik yaşamını daha verimli ve kaliteli bir şekilde geçirmesi sağlanır.

2. Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (MBCT)

Bilişsel Davranışçı Terapinin bir alt türü olan, Oxford üniversitesinden profesör Mark Williams’ın geliştirilmesine katkıda bulunduğu Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi (MBCT) de özellikle anksiyete, panik atak, stres ve depresyon tedavisinde en az ilaçlar kadar başarılıdır. Farkındalık, günlük hayatımızı etkileyen endişe, kaygı, stres ve tükenmişlik kısır döngüsünü kırmamıza yardımcı olurken, içimizde yeniden yaşam sevinci ve huzur uyandıracak bir yöntemdir.

Anksiyete Bozukluğu ile başa çıkmanın yolları

Anksiyete bozukluğunun tedavisi kişinin sahip olduğu semptomların yoğunluğuna, sıklığına ve çokluğuna göre değişebilir. Özellikle anksiyete bozukluğu ileri seviyede olan ve anksiyete bozukluğuna başka psikolojik rahatsızlıkların da eşlik ettiği durumlarda alınan bazı ilaçlar (uzman tavsiyesiyle) ya da spesifik bazı psikoterapi yöntemleri kişinin hayatını normal düzeyde sürdürebilmesi için önemlidir. Bu iki yöntem bir arada uygulanabildiği gibi çoğu durumda yalnızca psikoterapi hastalığın tedavisinde oldukça etkili sonuçlar gösterebilir. Hastanın ve doktorun tercihleriyle birlikte hastalığın seyri de hangi tedavinin uygulanabileceği konusunda belirleyici etmenlerdir. Bazı özel durumlarda iki yöntemin birlikte tercih edildiği de görülebilir. Tedaviye başlamadan önce doktorun, sahip olunan kaygıların anksiyeteden kaynaklandığını, hangi tür anksiteye bozukluğu yaşandığını ve ortaya çıkan şartları standardize diagnostik testlerle doğru bir şekilde ölçümlemesi gerekir. Ayrıca anksiyete bozukluklarının tamamının aynı olmadığının ve bu nedenle tedavilerinin de farklılık göstereceğinin altını bir kez daha çizmemiz gerekiyor.

Anksiyete bozukluğu psikoterapi ve ilaçlarla tedavi edilebilen bir rahatsızlık olmasının yanı sıra anksiyete semptomlarının ortaya çıktığı ilk anda ya da belirtiler henüz ortaya çıkmadan alınan önlemlerle önlenebilmesi mümkün bir rahatsızlıktır.

  • Egzersiz yapın. Anksiyetenin en büyük düşmanı, rahatlamadır. Özellikle kardiyo egzersizler, anksiyete ve depresyon ilaçlarında yer alan kimyasallara benzer maddelerin vücutta salgılanmasını sağlar ve anksiyeteye neden olan fazladan adrenalinin yakılmasına yardımcı olur.
  • Geçmişte yaşananlardan ve gelecekle ilgili endişelerden uzaklaşmanın en etkili yolu şimdiki ana gelebilmek. Şimdiki ana gelebilmenin en etkili aracı ise meditasyon. Zihinde dolaşıp duran düşüncelerden uzaklaşma amacı taşıyan meditasyon stres ve anksiyeteyle başa çıkmada bilimsel olarak kanıtlanmış faydalar sunuyor.
  • Vücudu uyaran ve stres hormonlarının salgılanmasına neden olan uyarıcı maddelerden kaçının. Özellikle kahvede bol miktarda bulunan kafein ve sigaradaki nikotin anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin kaçınması gereken en önemli iki maddenin başında geliyor.
  • Uyku düzeninize dikkat edin. Yeterli ve dengeli uyumamak ya da fazla uyumak kişinin fiziksel dengesini, hormonlarını ve dolayısıyla çevresel uyaranlara karşı hassasiyetini etkiler.
  • Sağlıklı ve dengeli beslenin. Vücutta salınan hormonların dengesini etkileyen en önemli faktörlerden biri de vitamin, mineral ve besin öğelerinin yeterli ve dengeli miktarda alınması. Vücudun ihtiyaç duyduğu besin öğelerinin alınamaması hormon düzensizliklerine, dolayısıyla kişinin stres hormonlarına bağlı anksiyete problemleri yaşamasına neden olabilir.

İlginizi çekebilir: Anksiyeteye iyi gelen farkındalık becerileri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

‘Evdeki herkes barista’: Bosch VeroBarista ile kahve deneyiminizi zirveye taşıyın

Kahve, şüphesiz ki pek çoğumuz için lezzetli bir içecekten çok daha fazlası; adeta bir tutku, bir ritüel… Sabahın ilk ışıklarında enerji veren, gün içindeki küçük molalarda kendimizi şımartmamızı sağlayan, bazense sohbetlerin tadını ikiye katlayan en keyifli eşlikçi. O yüzden günün farklı anlarını, farklı kahvelerle taçlandırmak gibisi yok; ne de olsa her anın kendine has bir kahvesi var. Güne enerjik bir başlangıç yapmak için yoğun aromalı bir americano ya da gün içinde en sevdiğimiz tatlının yanında yumuşak içimli bir cappuccino en iyi seçim olabilir.



Peki ya bu seçimlerimizi evde barista ustalığıyla hazırlayabilir miyiz? Elbette. Bosch Tam Otomatik Kahve Makinesi VeroBarista ile günün her anına ve her damak tadına uygun lezzetli kahveler hazırlamak mümkün; çünkü VeroBarista ile evdeki herkes barista. Her fincanınızı ustalık eserine dönüştürmeye hazırsanız, işte VeroBarista ile yapabilecekleriniz:

Kahve çekirdeklerini dilediğiniz gibi öğütebilirsiniz

Barista ustalığında lezzetli kahveler hazırlayabilmenin ilk adımı, kahve çekirdeklerini doğru bir şekilde öğütmekten ve tazeliği korumaktan geçiyor. Güzel haber; VeroBarista tüm bunları sizin için yapıyor. CreamDrive, yüksek kaliteli seramik kahve öğütme ünitesi ve özel aroma koruyucu çekirdek haznesi ile günün her saati taze çekilmiş kahve çekirdekleriniz hazır.

Üstelik çekirdek öğütme inceliğini de dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz. Arka arkaya iki öğütme ve ısıtma sayesinde ekstra güçlü kahvenizi tadı daha az acı olacak şekilde hazırlayabilirsiniz. AromaDouble Shot Fonksiyonu ile kahve aromasından ödün vermeden ekstra yoğun kahveler hazırlamak da mümkün. E bir barista daha ne ister, öyle değil mi?

Farklı anları, farklı kahve çeşitleriyle taçlandırabilirsiniz

Taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis kokusunun yanı sıra kahve hazırlamanın en güzel yanlarından biri de hiç şüphesiz her damak zevkine uygun farklı seçenekler yapabilmek. Sert tatları sevenler, yumuşak içim tercih edenler ya da daha eğlenceli köpüklü bir şeyler arayanlar… VeroBarista’da herkes için bir şeyler var. Cappuccino, flat white, latte macchiato, sütlü kahve, OneTouch Function ile hepsini tek tuşla hazırlayabilirsiniz. Dahası, yoğun tatları seviyorsanız americanonuz da VeroBarista ile hazır.

Belirtmekte fayda var ki; bir barista ustalığında kahve hazırlayabilmek için özellikle sütlü kahvelerde doğru lezzeti yakalayabilmenin en önemli sırrı sütün sıcaklığını ve kıvamını doğru ayarlayabilmek. Neyse ki VeroBarista, ideal demleme sıcaklığı konusunda tam bir usta. Sütlü kahvelerde bile mükemmel sıcaklığı yakalıyor, süt köpüğü ve sıcak su hazırlama seçenekleri ile her kahve türünü lezzetten ödün vermeden hazırlıyor. Ayrıca sütlü kahveleriniz için de hortumlu süt adaptörü sayesinde esnek çözümler sunuyor. İster kutudan, ister şişeden, ister kendi termosundan süt alın, VeroBarista ile sonuç hep aynı; hep mükemmel.



Kişisel tercihlerinizi kaydedebilirsiniz

Geçek bir barista kahve hazırlarken mutlaka kişisel dokunuşlarıyla fark yaratır; VeroBarista da evdeki herkesin kendi ‘barista’ dokunuşunu ekleyebilmesi için kişiselleştirilmiş tercihlere göre 4 adede kadar favori kahve kaydedebilme özelliğine sahip. Böylece her yudumda tam da istediğiniz gibi bir lezzete kavuşabilirsiniz. Ayrıca evinizde baristalığı başkasına devretmeniz gereken anlarda da kahvenizin yine tam istediğiniz gibi hazırlanacağından da emin olabilirsiniz 🙂 Sıfır risk, bol lezzet…

En sevdiğiniz kahveyi, en sevdiğiniz fincanda içebilmeniz için de VeroBarista üstüne düşeni yapıyor ve yüksekliği ayarlanabilir kahve çıkışı sayesinde 15 cm yüksekliğe kadar ayarlanabiliyor. En uzun latte macchiato bardaklarınızı bile rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Zamandan ve enerjiden tasarruf edebilirsiniz

Kahve hazırlarken lezzet kadar önemli bir şey daha varsa; o da şüphesiz ki zamandan ve enerjiden tasarruf edebilmek. VeroBarista, minimum ısınma süresiyle 45 saniye gibi çok kısa bir zamanda kahvenizi hazır hale getiriyor. Ayrıca her kahveden sonra autoMilkClean süt temizleme sistemi ile tam otomatik temizlik sunuyor ve kolayca çıkartılabilir damlama tepsisi, kahve posası kabı ve süt ağızlıkları bulaşık makinesinde yıkanabiliyor. Yani kahve keyfiniz bittiğinde sizi temizlikle hiç yormuyor. Ve son olarak ZeroEnergy Auto-off otomatik kapanma özelliği ile belirlenen saatten sonra enerji tasarrufu yapmak için kapanıyor, sizi düşündüğü kadar çevreyi de düşünüyor. Kim hem çok lezzetli kahveler yapan hem de akıllı özellikleriyle kahve hazırlamayı mükemmel bir deneyime dönüştüren böylesi bir yardımcıyı evinde istemez ki?

Siz de evinizin baristası olmaya hazırsanız, en lezzetli kahveleri kendi damak tadınıza göre ayarlamak ve her defasında mükemmel sonuçlar elde etmek için hemen tıklayabilir, VeroBarista ile tanışabilirsiniz.

*Bu yazı Bosch katkılarıyla hazırlanmıştır.





21 Günde Ustalaş: Hayatınızı dönüştürmenin kısa rehberi

Günümüz dünyasında insanlar hızlı ve etkili çözümler ararken, uzun vadeli değişikliklerin ne kadar süre gerektirdiği sorusu akıllarda yer ediyor. Araştırmalar, bir alışkanlık kazanmanın 21 günlük bir süreç olduğunu belirtiyor. Bu gerçek, “21 Günde Ustalaş” serisini şekillendiren temel düşünce. Omega Yayınları’nın yayımladığı ve Marie-Claire Carlyle, Leon Nacson ve David A. Phillips gibi alanında prestijli yazarların katkıda bulunduğu seri, hayatın farklı alanlarında bir dönüşüm yaşamak isteyen okurlara kısa ama derinlemesine bir yolculuk sunuyor. Peki, bu serinin her kitabı, okura nasıl dokunuyor? Gelin, seriye birlikte göz atalım.



Marie-Claire Carlyle-Para Mıknatısı: Zenginliğe Giden Yolda Bir Yol Haritası

Serinin ilk kitabı olan Para Mıknatısı, parayla olan ilişkimize yeni bir perspektif getiriyor. Carlyle, paranın sadece maddi bir unsur olmadığını, aynı zamanda kişisel değerimizin ve başkalarına sunduğumuz katkının bir yansıması olduğunu öne sürüyor. Kitap, okuyucuları “zengin” olmanın ötesine taşıyarak, yaşamlarında gerçekten neye değer verdiklerini sorgulamalarına yardımcı oluyor. Paranın bir enerji olduğu fikri üzerine kurulu bu kitap, hayata daha fazla refah çekmek isteyenler için önemli adımlar sunuyor. Okur, mevcut finansal alışkanlıklarını gözden geçirmeye ve “para mıknatısı” olma yolunda ilerlemeye davet ediliyor. Carlyle’ın dili basit ama etkileyici. Kitap, “Paranın Değeri” ve “Niyet Etmenin Gücü” gibi bölümlerle, paraya olan bakış açınızı tamamen değiştirebilir. Ancak bu kitap, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; alışkanlıkları kökten dönüştürmek isteyen herkes için bir rehber niteliğinde. Para ve refah konusunda mevcut düşünce kalıplarını yıkmak isteyen okurlar için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor.

Leon Nacson-Rüyalar: Bilinçaltınızı Keşfetmek İçin Bir Araç

Serinin ikinci kitabı olan Rüyalar, sadece uyku sırasında yaşadığımız olayların ötesinde, bilinçaltımızın derinlerine bir yolculuk yapmamıza yardımcı oluyor. Nacson, rüyaların anlamını çözebilmek için onları hatırlamanın önemini vurgularken, okuyuculara kendi rüya günlüğünü tutmanın faydalarından bahsediyor. Modern yaşamın karmaşasında, rüyalarla ilgili sembollerin ve temaların nasıl çözüleceğine dair pratik bilgiler sunuyor. Kitap, rüya yorumlamada bireysel deneyime önem vererek okuyucunun kendi rüyalarının dilini öğrenmesini sağlıyor. Rüyaların sembolizmi üzerine yoğunlaşan bölümler, okurun bilinçaltına dair ipuçlarını yakalamasını kolaylaştırıyor. “Düşmek, Uçmak ve Kovalanmak” gibi herkesin yaşamış olabileceği rüya temalarına açıklık getirirken, kişinin ruhsal yolculuğunda bir rehber olma niteliği taşıyor. Nacson, rüyaların günlük hayatımızdaki yansımalarına dikkat çekiyor; bu da kitabı okura bilinçaltıyla ilgili derin bir keşif fırsatı sunan önemli bir araç haline getiriyor.

David A. Phillips-Numeroloji: Sayıların Gizemli Dünyası

Üçüncü kitap Numeroloji ise, yaşamın derin sırlarını anlamak için sayıların gücüne odaklanıyor. Phillips, Pisagor’un öğretilerine dayanan bu kadim bilim dalını modern hayata uyarlayarak, insanların kendilerini ve çevrelerindekileri daha iyi anlamalarına yardımcı olmayı hedefliyor. Numeroloji, sadece kişilik analizi değil; aynı zamanda kariyer seçimleri, ilişkiler ve ruhsal gelişim açısından da rehberlik sunuyor. Phillips, kitabında sayılara dair teorik bilgilere ek olarak, gerçek dünyadan ünlü örnekler sunarak konuyu daha somut bir hale getiriyor. “Ruh Sayıları” ve “Adların Gücü” gibi bölümler, okurların kişisel yaşamlarına dair önemli çıkarımlar yapmasına olanak tanıyor. Numerolojiye ilgi duymayanlar bile, bu kitap sayesinde yaşamlarını yeni bir gözle değerlendirmeye başlayabilir.

21 Günlük Yolculuk: Alışkanlıklar ve Dönüşüm

Bu seri, alışkanlıkların nasıl şekillendiğine ve yaşamda yeniye yer açmanın neden önemli olduğuna dair kapsamlı bir rehber niteliğinde. Her kitap, 21 gün boyunca okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve bir yandan kısa süreli bir rehber gibi görünse de her birinin arkasında büyük bir felsefi altyapı bulunuyor. Para Mıknatısı, finansal refahın anahtarlarını sunarken; Rüyalar bilinçaltımızı çözmemize yardım ediyor ve Numeroloji kişisel potansiyelimizi anlamamıza kapı aralıyor. Bu serinin en büyük gücü, herkesin hayatında bir noktada değişiklik yapma ihtiyacını hissetmesi ve 21 gün boyunca süren bu küçük ama etkili adımların, büyük dönüşümlere yol açma potansiyelinde yatıyor. Her kitap, farklı bir tema etrafında dönse de ortak payda: Bireyin kendi gücünün farkına varmasını sağlamak ve bunu bir alışkanlığa dönüştürmek.



Sonuç olarak, “21 Günde Ustalaş” serisi, hayatta bir adım öne geçmek ve yeni bir başlangıç yapmak isteyenler için ilham verici bir çalışma. Her kitabın derinliği, okurun kendine dair yeni keşifler yapmasına olanak tanıyor. Seriyi okurken hem kişisel gelişiminize katkıda bulunacak hem de alışkanlıklarınızı yeniden gözden geçireceksiniz. Hayatta yeni bir sayfa açmak için siz de bu 21 günlük yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Bu yazı Deniz Poyraz tarafından kaleme alınmıştır.

İlginizi çekebilir: Yaratıcılık bir hayal mi? Yaratıcı olmak mümkün mü? İyi ama nasıl?





İlgili Makale