“Daha sonra çok geç olacak. Hayat şimdiden ibaret.”
Jacques Prevert
En çok egomuz bizleri ele geçirdiğinde bırakıveririz anda olmayı. Geçmiş zamanda yaşamaya başlarız. O sözü bana nasıl söyleyebildi? O kapıyı nasıl çarpıp çıkabildi? O beni nasıl bırakabildi? Bu pozisyona beni nasıl seçmezler? Bu sınavdan nasıl oldu da çok düşük bir not alabildim? İşte bu örnek soruların ardı arkası kesilmez… Beynimizin içinde o geçmiş zaman, yani artık değiştiremeyeceğimiz, müdahale edemeyeceğimiz, farklılaştıramayacağımız o geçmiş zamanda yaşamaktayızdır. Hem de bir an bile “Ben ne yapıyorum?” diye garipsemeden.
Huzursuz oluruz, incinmiş hissederiz, terk edilmişizdir, kurban edilmişizdir, haksızlığa uğramışızdır. Hep di’li geçmiş zaman ile ifade ettiğimiz bu kavramlar ne yazık ki bugünümüzü yönetir. Hep incindiğimiz için yine incineceğimize inanır ve bir şekilde gerçekten de incinme tecrübesini kendimize çekeriz! Hep haksızlığa uğradığımız için şansımız bizi desteklemeyecektir ve hep şanssızlık nedense bizleri bulmaktadır ve işte tam da bu inançlarımızla şanssızlıkları kendimize çekeriz! Zaten kapılar bize kapanmıştır, hep kapanmıştır, geçmişte de hep böyle olmuştur, bugün de farklı bir şey olması beklenebilir mi? Soruyu buradan sorduğumuzda zaten anda olana, şimdi olana, belki açılacak kapılara bile yer bırakmayız. Neden? Çünkü geçmişin di’li geçmiş zamanları, olmayanlar, kaybedilenler, kapanan kapılar ve ne yazık ki kaçırılan trenler olarak bugün bizimledir. Ve bu an ne yazık ki o geçmişten getirdiğimiz kocaman yüklerle doludur.
Bugün sizlerle birlikte anda olmaya ve odak gücümüze bakalım istiyorum. Burada verdiğimiz örnekler geçmişi unutmaya hizmet etmiyor asla. Burada verdiğimiz örnekler, sadece bizlere her zamanın zamanında yaşandığını bir kez daha hatırlatmak içindir. Örneğin bir arkadaşımız anlık bir sinirle bize yüksek sesle hitap etmiş olabilir. Buna üzülerek gelecek beş günü geçirebiliriz. “Böyle yapmasaydı, bana nasıl bu şekilde davranır, nasıl böyle bir hareket yapabilir?” sorular kafamızın içinde dönüp durabilir. Fakat işte tüm bu düşünceler bugünü, bu anı yaşamamaya, geride bırakmaya değer mi?
Eğer o anı tüm hayatımıza ve arkadaşlığımıza taşımaya devam edersek sonuç anda kalmak olabilir mi? Peki bu durumda biz ne yapabiliriz, an nasıl bir çözüm olur? İşte asıl çözüm anda kalmaya odaklanmakla başladı bile. Geçmişi tekrar tekrar yaşamak ve bugüne taşımak yerine, sadece bu örnekte yaşadığımız rahatsızlığı ve bu an itibarıyla böyle bir arkadaşlığa devam etmek istemediğimizi paylaşabiliriz veya yine rahatsızlığımızı iletip özür dilemesini bekleyebiliriz veya neden bu şekilde davrandığını anlamaya çalışarak bir daha aynı davranışı kabul etmeyeceğimizi söyleyebiliriz. Ve o olayı orada bırakarak sadece bugün, bu anda yapacaklarımızı yaparak hayatımıza devam ederiz.
Bu örnekte göreceğimiz gibi ister kabul edelim ister etmeyelim, hepimiz geçmişten yükler taşıyoruz ve bunlar anda kalmamıza engel olabiliyor. Eğer bu yazımda bana eşlik ediyorsanız sadece şu anda gözlerinizi kapamanızı dilerim; geçmişi hiçbirimiz, hiçbir şekilde, hiçbir kuvvetle değiştiremeyeceğiz, bu yüzyıllar önce de bu şekildeydi, şimdi de böyle. Sahip olduğumuz tek güç bu andır, anda olmaktır, anda olduğumuzun farkında olmaktır, anda kalabilmektir. Her ne olursa olsun dünya üzerinde hiçbir güç an kadar kuvvetli değildir ve bu güzel anımızı bizden hiçbir dış kuvvet biz izin vermedikçe alamaz.
Anda olmanın güzelliğinin size kocaman bir iç huzuru getirmesi dileklerimle! İyi ki buradasınız, iyi ki bugün bu kelimelere eşlik etmektesiniz ve andasınız!
İlginizi çekebilir: Motivasyonu artırmak için öğretilen teknikler gerçekten doğru mu?